Esas No: 2017/1217
Karar No: 2021/687
Karar Tarihi: 03.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1217 Esas 2021/687 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bucak Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılardan ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 13.05.2011 tarihli dava dilekçesinde; davalılardan ...’ın müvekkilinin kızı, ...’ın ise damadı olduğunu, müvekkilinin maliki olduğu... 1114 parsel sayılı ve 5.120m2 büyüklüğündeki taşınmazın 1.000m2’sinin satış işlemini gerçekleştirmesi için kızını 31.10.2007 tarihinde vekil tayin ettiğini, davalının ise 20.11.2007 tarihinde taşınmazın tamamını eşi olan davalıya satış suretiyle devrettiğini, müvekkilinin taşınmazı beş çocuğuna paylaştırmak istediğinden davalıya sadece evlerinin hizasından 1.000m2 yer vermek istediğini, vekâlet verirken de bu hususu belirttiğini, davalıların ise müvekkilinin yaşlı olmasından yararlanarak dava konusu taşınmazın tamamının satışı için vekâletname aldıklarını, sadece 1.000m2 yer vermek isteyen müvekkilinin diğer yerlerin kendi üzerinde olduğunu zannettiğini, ancak davalı ..."ın 13.04.2011 tarihinde davacının oğlu hakkında çekişme konusu taşınmazda kullandığı yerden çıkartmak için şikayetçi olması sonucunda durumu öğrendiğini, Bağ-Kur emeklisi olan müvekkilinin tarlasını satmaya ihtiyacının bulunmadığını, tapuda satış gözükmesine rağmen davalıdan herhangi bir bedel almadığını, vekâlet görevi kötüye kullanıldığından yapılan işlemin geçersiz olduğunu, karı-koca olan davalıların iş ve el birliği içinde davacıyı zararlandırdıklarını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davacının kızını vekil tayin edip dava konusu 1114 parsel sayılı taşınmazdaki 3/4 payını ...’a satmak üzere yetki verdiğini, vekâletnamenin tanzimi sırasında doktor raporu alındığını ve davacının hukukî ehliyete haiz olduğunu, ...’ın taşınmazdaki 1/4 payı ise dava dışı ...’dan satın aldığını, bu payın davacı ile bir ilgisi bulunmadığını, davalı ...’nin babası adına satış yaptığını, herhangi bir kandırma ve yaşlılıktan yararlanma gibi bir durumun olmadığını, vekâletnamenin şahitler huzurunda düzenlendiğini, davacının isteği üzerine 1996 yılında taşınmaz üzerine ev inşa eden davalıların hâlen bu evde oturduklarını, ağaç dikip masraf ettiklerini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Bucak 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.06.2013 tarihli ve 2011/292 E., 2013/312 K. sayılı kararı ile; davacının 1114 parsel sayılı taşınmazın satışı konusunda davalı ...’ı vekil tayin ettiği, davalının vekâletnameye istinaden davacıya ait 3/4 pay ile dava dışı ...’ya ait 1/4 payı eşi ...’a 20.11.2007 tarihinde satış suretiyle devrettiği, ancak davacının taşınmazın tamamının satımı konusunda bir istek ve iradesinin bulunmadığı, bu hususun tanık beyanları ile sabit olduğu, diğer yandan satış 20.11.2007 tarihinde gerçekleşmiş ise de davacının iradesi dışında gerçekleşen bu satışı 2011 yılında fark ettiği ve davanın süresinde açıldığı, ayrıca keşif sonucunda belirlenen değer ile satış bedeli arasında fahiş bir fark bulunduğu, davalı ...’nin vekâlet görevini kötüye kullandığı gibi diğer davalının da eşi olması sebebiyle bu durumu bildiği, dava dilekçesinde 1114 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali talep edilmiş ise de taşınmazda davacıya aitken vekâletname ile devri yapılan payın sadece 3/4 olduğu, davacı vekilinin de harcın ikmali sırasında 3/4 paya tekabül eden miktar üzerinden harç yatırdığı, böyle olunca harcı yatırılmayan değer üzerinden davalı vekiline vekâlet ücreti takdir edilmediği gerekçesiyle davanın kayıt maliki ... bakımından kısmen kabulü ile dava konusu taşınmazın 3/4 payına ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, vekil ... hakkındaki davanın ise tapu kayıt maliki olmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılardan ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.02.2014 tarihli ve 2013/17072 E., 2014/1728 K. sayılı kararı ile;
“...Somut olaya gelince; davacı tarafından davalıya verilen vekâletnamenin içeriğinden anlaşıldığı üzere davacının taşınmazdaki hissesinin tamamını dilediği kişiye satma konusunda davalı ..."yi yetkilendirdiği, dava dışı ..."nın da aynı tarihli farklı bir vekâletname ile taşınmazdaki hissesinin tamamını satma konusunda davalı ..."yi yetkilendirdiği anlaşılmaktadır. Davacının, iradesinin taşınmazın tamamının değil yalnızca 1000,00m²"lik kısmını davalı ..."ye vermek yönünde olduğunu iddia etmesine ve davalı tanıklarının da benzer nitelikteki beyanlarına karşın, davacının taşınmazın ¼ hissesinin satışı hususunda vekâletname vermesi gerekirken hangi sebeple taşınmazdaki hissesinin tamamının satışı konusunda vekâletname verdiğinin açıklanamaması, bundan öte taşınmazda ¼ oranında payı bulunan dava dışı ..."nın da taşınmazdaki hissesinin tamamının satışı için davalı ..."yi vekil tayin ettiği hususları ile diğer tanık ifadeleri yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde davalı ..."nin vekâlet görevini kötüye kullandığı ispatlanamamıştır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir..." gerekçesiyle hüküm oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bucak 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2014 tarihli ve 2014/165 E., 2014/275 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından davanın dayanağı olan vekâletnamede payının tamamının satışı konusunda yetki verilmiş ise de; toplanan deliller, dinlenen tanık beyanları ve dosya kapsamına göre davacının vekâlet verdiği sıradaki irade ve amacının taşınmazın 1000m2’lik kısmının satışına ilişkin olduğu, davalıların da davacının bu iradesini bildikleri, ayrıca satışın gerçek bir satış olmayıp davalıların satış karşılığında bedeli ödediklerini savunmadıkları, vekilin müvekkili yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü bulunduğu hâlde vekil edenin iradesine aykırı olarak payın tamamını devrettiği ve onu zararlandırmak suretiyle yükümlülüğünü yerine getirmediği, bu şekilde vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığı gibi vekilin eşi olan davalı ..."ın da vekille el ve iş birliği içinde kendi yararına hareket ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan eldeki davada, davacı tarafın dayandığı deliller ile iddiasını ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 502. maddesinin birinci fıkrasına göre vekâlet sözleşmesi; vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekâlet sözleşmesiyle vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekâlet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini, yapılmasını üstlenir.
13. Vekâlet sözleşmesinin tarafları vekâlet veren ile vekildir. Vekâlet veren gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi vekil de gerçek ya da tüzel kişi olabilir. Sözleşmesinin konusunu ise herhangi bir hukukî işlem yahut maddi bir eylemin yapılması oluşturabilir. Ancak sözleşmesinin geçerli olması için konusunun mümkün olması yanında kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmaması gerekir.
14. Vekâlet sözleşmesini, TBK’nın genel hükümlerinde düzenleme altına alınan (40 ve 48. maddeleri) temsil ilişkisi ile karıştırmamak gerekir. Aralarında yakın bir ilgi bulunmakla birlikte vekâlet sözleşmesi ile vekil vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da bir işlemini yapmayı borçlanırken, vekâlet veren de onun yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödemeyi borçlandığından vekâlet iki taraflı bir sözleşmedir. Temsil yetkisi ise tek taraflı bir hukukî işlemdir. Genel olarak vekâlet, vekil ile vekil eden arasındaki iç ilişkiyi, temsil ise vekil edenin vekil aracılığı ile işlem yaptığı üçüncü kişi ile arasındaki dış ilişkiyi ifade eder.
15. Türk Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekâlet ilişkisini düzenleyen hükümlerine göre vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, diğer bir anlatımla vekil edenin yararına ve onun iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Vekâlet sözleşmesi, başkasının işini görmeye ilişkin bir sözleşme olduğundan esas itibariyle işin müvekkilin menfaatine yapılması gerekir. Bu durum iş görme sözleşmesinin doğal bir sonucudur.
16. Nitekim TBK"nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekâlet verene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme” başlığını taşıyan 506. maddesinde;
“Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır” düzenlemesine yer verilmiştir.
17. Davaya konu temlikin yapıldığı 20.11.2007 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 389. maddesinin birinci fıkrasında da vekilin, müvekkilinin açık olan talimatına muhalefet edemeyeceği hükmüne yer verildikten sonra 390. maddesinde;
“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mezun veya hâl icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” hükmüne yer verilmiş olup; buradaki “iyi bir suretle ifa” deyimini, söz konusu hükmün aslı olan İsviçre Borçlar Kanunu’nun 398. maddesinde olduğu gibi “sadakat ve özenle ifa” olarak anlamak gerekir.
18. Sadakat borcu kavramı, vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tabi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Bu nedenle vekil üzerine aldığı işi ifa ederken aynı şartlar altında iş gören basiretli, özenli bir vekil gibi hareket etmelidir.
19. Yukarıdaki hükümler uyarınca vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olacağı açıktır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse TBK"nın 504/1. maddesi uyarınca görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur.
20. Vekil bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, özellikle vekâleti kasten vekil edenin zararına, kendisinin veya başka birinin yararına kullandığı takdirde vekâlet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla böyle bir durumda vekil eden zararlandırılırken, vekil çok zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar sağlamaktadır. Oysa ki, sadakat ve özen borcunun temel amacı başkası adına iş gören kimsenin yetkisini kötüye kullanma riskini önlemektir. Vekâlet sözleşmesi, güven esasına dayalı bir iş görme edimi ihtiva ettiğinden bu güvenin korunması her şeyden önce TBK’nın 506. (BK’nın 390.) maddesinin bir gereği olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.
21. Uygulamada vekâletin kötüye kullanılması durumlarının, özellikle vekilin satmakla yetkili kılındığı bir taşınmazı rayiç değerine nazaran çok düşük bir bedelle satarak devrettiği hâllerde yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak, Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2017/1-1272 E., 2019/1399 K. sayılı kararında da vurgulandığı gibi malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekilin, vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması, vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi ve onun yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapması durumunda değinilen maddeler uyarınca sorumlu olacağı açıktır.
22. Diğer taraftan vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile de karşılaşılır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı TMK’nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
23. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler de bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır (Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarih ve 2011/14-609 E., 2011/744 K.).
24. Vekâlet görevi kötüye kullanılmış ve vekille sözleşme yapan kişi vekil ile el ve işbirliği içerisinde ise veya en azından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını biliyor yahut bilmesi gerekiyorsa vekil eden, sözleşmenin feshini, bu bağlamda sözleşmeye göre tapuda intikal yapılmışsa tapunun iptalini her zaman isteyebilir.
25. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” şeklinde düzenlenmiştir. Usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
26. Açıklanan bu genel hükümler uyarınca vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ispat yükü anılan iddiayı ileri süren davacı tarafa aittir.
27. Uyuşmazlık konusu somut olaya gelindiğinde ise; çekişme konusu 1114 parsel sayılı taşınmazın 3/4 payına malik olan davacı Bucak Noterliğince düzenlenen 31.10.2007 tarihli ve 11760 yevmiye numaralı vekâletname ile kızı ...’ı vekil tayin etmiş ve kendisine anılan taşınmaz üzerindeki tüm hak ve hissesinin tamamını dilediği bedel ve koşullarda toptan veya parça parça, hisseli veya hissesiz olarak satış yapmak, satış bedelini almak, tapu memuru huzurunda kesin ferağını vermek ve gerekli olan diğer işlemleri yapmak üzere yetki vermiştir. Davalı vekil de bu vekâletnameye istinaden 20.11.2007 tarihinde davacıya ait payı 2.200YTL bedelle, taşınmazın 1/3 payının maliki olan dava dışı ...’ya ait payı da adı geçen kişinin verdiği vekâletnameye istinaden 800YTL bedelle aynı resmi akitle eşi olan diğer davalı ...’a satarak devretmiştir. Davacı beş çocuğu bulunduğunu ve taşınmazı çocuklarına paylaştırmak istediğini, bu amaçla davalıya evlerinin hizasından 1000m2 yer vermek üzere kızını vekil tayin ettiğini, malik olduğu payın tamamını satmak gibi bir iradesinin bulunmadığını, satış bedeli de almadığını ileri sürmüş, davalılar ise 1996 yılında taşınmaz üzerine ev inşa ederek masraf yaptıklarını, taşınmazın satış yetkisini içeren vekâletname ile satıldığını, satış bedelinin peşin olarak alındığı hususunun da resmi akitle sabit olduğunu savunmuşlardır.
28. Somut olay yukarıdaki yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında değerlendirildiğinde; davalılar tarafından satışın bedeli karşılığında yapıldığı ve peşin ödendiği savunulmuş ise de davacıya ait payın resmi akitte gösterilen ve dolayısıyla peşin olarak ödendiği savunulan bedeli 2.200YTL olup, mahkemece yapılan keşif sonucunda devir tarihindeki gerçek değeri 30.720TL olarak belirlenmiştir. Buna karşın davalı tarafça gerçek bedelin ya da makul sayılabilecek ölçülerdeki bir bedelin ödendiği savunulmadığı gibi herhangi bir ödeme belgesi de sunulmamıştır. Oysa ki, vekilin dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, ona makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez.
29. Diğer taraftan, dinlenen davacı tanık beyanlarından vekâlet veren davacının gerçek iradesinin sahibi olduğu payın tamamını değil de üzerinde ev bulunan 1000m2"lik kısmın devri yönünde olduğu anlaşılmaktadır. Davacının devre esas vekâletnamede taşınmazdaki hak ve payının toptan veya parça parça, hisseli ya da hissesiz olarak satışı şeklinde verdiği yetki de tanık beyanları ile örtüşmektedir. Davalının aynı resmi akitle dava dışı paydaş ...’dan 1/4 payı satın alınmış olması ise vekilin vekil edenin iradesine ve verdiği yetkiye aykırı davranmadığının bir delili olarak kabul edilemez.
30. Tüm bu olgular karşısında, vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığı, taşınmazın 1000m2’lik bölümünün devri için kendisine verilen temsil yetkisini aşarak davalı eşiyle el ve işbirliği içinde hareket ettiği, vekil edene ait payın tamamını eşine mal etmek suretiyle onu zararlandırdıkları sabit olup, davacının iddiasını ispat ettiği anlaşılmaktadır.
31. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece vekilin müvekkili yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne aykırı hareket ederek vekâlet görevini kötüye kullanıldığı gerekçesiyle verilen direnme kararı usul ve yasa hükümlerine uygundur.
32. Ayrıca, dava tarihi 13.05.2011 olmasına karşın direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 23.04.2014 olarak yazılmış ise de bu husus mahkemece her zaman düzeltilmesi mümkün maddi hata niteliğindedir.
33. Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı harcın (3.019,07TL) temyiz edenden alınmasına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.