8. Hukuk Dairesi 2011/6620 E. , 2012/2735 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair İncesu Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 28.07.2011 gün ve 245/166 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... Uğur dava dilekçesinde; atalarından intikal eden ve halen zilyetliğinde bulunan üç parça taşınmazın kadastro çalışmalarında 174 ada 255, 179 ada 451 ve 179 ada 456 parsel sayısı ile Hazine adına tespit ve tapuya tescil edildiğini açıklayarak Hazine üzerindeki kaydın iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesi ile; 1999 yılında yapılan kadastro çalışmalarında Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmazlara ilişkin, kurumca yapılan araştırma sonucunda, davacının zilyetliğinin bulunmadığı tespit edildiğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, zilyetlikle kazanma koşulları gerçekleştiğinden davanın kabulüne, 28.06.2011 tarihli teknik bilirkişi ve ek krokisinde A harfi ile gösterilen 22.068,62 m2, B harfi ile gösterilen 4.567 m2 ve C harfi ile gösterilen 3.288,45 m2"lik yüzölçüme sahip yerin Hazine üzerindeki tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muristen intikal ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dava konusu 179 ada 451, 174 ada 255 ve 179 ada 456 parsellerin hükmen ifraz görmesi sonucu oluşan 179 ada 460 parsel sayılı taşınmazlar 1999 yılında senetsizden Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olup ileride tarım arazisine dönüştürülmesi mümkün yerlerden olduğu gerekçesi ile ham toprak olarak Hazine adına tespit edilmiş olup, tutanaklar itirazsız 2000 yılında kesinleşmiştir. Mahkemece mahallinde yapılan keşifte resen bilirkişi olarak ve aynı zamanda davacı tarafından tanık olarak bildirilen şahıslar dinlenmiş ve beyanları esas alınmış ise de, hava fotoğraflarından yararlanılmamış, ziraat mühendisi bilirkişi Kemal Gül 01.07.2011 tarihli raporunda ""teknik bilirkişi raporunda A ve B harfleri ile gösterilen alanların yer yer taşlık ve kayalık alanlar"" şeklinde bildirmiş olduğu yerlerin zilyetlikle kazanılmaya elverişli olmadığı dikkate alınmamış ve davacı tanıkları tarafından taşınmazların davacıya halen sağ olan babası tarafından devredildiği bildirilmiş ise de, davacının müstakil 20 yıllık zilyetliğinin bulunup bulunmadığı ve buna bağlı olarak, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince babası yönünden de miktar araştırmasının gerekip gerekmediği değerlendirilmemiştir.
Bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının kadastro tespit tarihinden önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için tespit tarihinden geriye doğru 20 – 25 yıl öncesine ait ( 1975-1980 yılları arası) en az iki farklı tarihe ait stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla üç boyutlu olarak incelenmesi gerekir. Ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelendiğinde, arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabileceği görülecektir.
Bu halde mahkemece yapılacak iş; yeniden yapılacak keşifte resen belirlenecek yerel bilirkişi ve mahkemece bilirkişi olarak dinlenen ancak davacı tarafından bildirilen tanıklar HMK. nun 243 ve 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiyeyle çağrılmalı, aynı Kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıklar keşif yerinde dinlenmeli, dava konusu taşınmazların ilk olarak kim tarafından hangi tarihte zilyet edinildiği, zilyetliğin tespit tarihine kadar kim tarafından ne şekilde sürdürüldüğü, tarımsal amaçlı zilyetliğin hangi tarihte başladığı hususları ile kazanmayı sağlayan zilyetlik koşulları yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulmalıdır. Beyanlar arasındaki çelişkinin HMK. nun 261. maddesi gereğince giderilmesine çalışılmalıdır. Aynı keşifte ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle tespit tarihinden geriye doğru 20 – 25 yıl öncesine ait ve iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın niteliği ve ne zaman kullanılmaya başladığının belirlenmesine çalışılmalı, tanık ve bilirkişi sözleri ilmi esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, ziraat mühendisi bilirkişinin taşlık ve kayalık vasfında olduğunu bildirdiği taşınmaz bölümünün teknik bilirkişi tarafından düzenlenecek krokide göstermesi istenerek bu bölüm yönünden davanın reddine karar verilmeli, diğer bölümler yönünden tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi belirlendikten sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirme yapılarak karar verilmelidir.
Öte yandan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Mahkemece davacı yönünden belgesizden edinilen taşınmaz bulunup bulunmadığı araştırılmış ise de yukarıda açıklandığı üzere taşınmazın davacıya babasından devredildiği tarih belirlenmemiştir. Bu halde mahalli bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın babası tarafından davacıya devredildiği tarih belirlenerek 20 yıllık müstakil zilyetliğinin bulunmaması halinde davacının babası yönünden de aynı şekilde Tapu Sicil Müdürlüğü, Kadastro Müdürlüğü ve Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden belgesizden edinilen taşınmaz bulunup bulunmadığının araştırılmamış olması doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.