Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları B. G."in 29 parsel sayılı taşınmazdaki 1/20 payının murisin yaşlılığından ve rahatsızlığından yararlanılarak düşük bedelle davalı tarafından satın alındığını, ehliyetsizlik ve gabin nedeniyle temlikin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, murisin zorlaması nedeniyle bedeli karşılığı taşınmazdaki payını satın aldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ehliyetsizlik ve gabin koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik ve gabin hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, davacıların miras bırakanı B.G."in, 29 parsel sayılı taşınmazdaki 23/80 payını 05.07.2007 tarihinde 3.700.00.-TL bedelle davalıya sattığı, 26.08.2007 tarihinde öldüğü, davacıların temliki işlemin miras bırakanın yaşlılığından ve hastalığından yararlanılarak yapıldığını, ehliyetsizlik ve gabin nedeniyle iptali gerektiğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, mahkemece vasi dosyasında alınan rapor ve tanık beyanları doğrultusunda miras bırakanın temlik tarihinde ehliyetli olduğu, gabinin unsurlarınında gerçekleşmediği benimsenmek suretiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, ehliyetsizlik iddialarının 2659 Sayılı Yasanın 7. ve 16.maddeleri hükmü uyarınca Adli Tıp Kurumunun 4.İhtisas Dairesinden alınacak raporla belirlenmesinin gerektiği sabittir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ./..
( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanununun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince, mahkemece ehliyetsizlik incelemesi yönünden yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma yapılmaksızın neticeye gidilmiş olmasının doğru olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, öncelikle kamu düzeniyle ilgili olması sebebiyle, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığının değinilen ilkeler çerçevesinde belirlenmesi, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde Borçlar Kanununun 21.maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacıların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.06.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.