Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan M.... F....’nin adına kayıtlı ..parsel sayılı taşınmazdaki payını, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek, pay oranında iptal-tescil, olmazsa tenkis talebinde bulunmuştur.
Davalı, bedelini ödeyerek satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının iddialarını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu ...parsel sayılı taşınmazdaki payını 14.7.1994 tarihli akitle eşi davalı H....e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakanın, kargir ev vasıflı çekişme konusu taşınmazdaki 3/4 payından 2/4 payını ikinci eş olan davalıya satış suretiyle temlik ettiği, davalının ev hanımı olup, alım gücünün bulunmadığı, davacının ise murisin evlilik dışı çocuğu olup, murisin nüfusuna işlenmesi suretiyle mirasçı olduğu, davacının aile içerisine evlat olarak kabul edilmediği anlaşılmaktadır.
Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazdaki payını davalıya temlikinin bedelsiz mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, davalının temyiz itirazlarının bozma kapsamına göre incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.6.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.