17. Hukuk Dairesi 2015/11023 E. , 2016/1072 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı, davalıya trafik sigortalı aracın sebebiyet verdiği kazada yönetimindeki aracın hasarlandığını, davalının ihtara rağmen aracını yan sanayi parçalarla onarmak istediğini, davalının sigortalısının olayda kusurlu olduğunu, aracını kendi imkanları ile tamir ettirdiğini belirterek parça bedeli ve işçilik toplamı 3.931,96 TL"nın ödeme tarihinden işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle tahsilini, davalının tutumu nedeniyle makul tamir süresi açıldığından şimdilik 100 TL araç mahrumiyeti zararının en yüksek banka mevduat faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş; davacı vekili 3.7.2014 tarihli dilekçesinde mahkemece davalı tarafından verilen yan sanayi parçalarının muadil olduğu kanaatinde olması halinde, müvekkilince parçalara ödenen fiyat ile davalının temin ettiği parça fiyatları arasındaki farkın müvekkiline ödenmesi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 997,99 TL yönünden itirazın iptaline, takip tarihinden itibaren asıl alacağa yasal faiz işletilmesine, kazanç kaybı talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir. 1086 Sayılı HUMK"nun 388 ve 389.maddeleri ile 6100 Sayılı HMK"nın karşılık 297/1-2.maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir. Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut olayda, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı, 13.11.2014 tarihli oturuma ait kısa kararda "davanın kısmen kabulü ile 997,99 TL"nın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafın kazanç kaybı nedeniyle açtığı maddi tazminat talebinin reddine" denildiği halde, gerekçeli kararda "davanın kısmen kabulü ile 997,99 TL yönünden itirazın iptaline, takip tarihinden itibaren asıl alacağa yasal faiz işletilmesine, davacının kazanç kaybı nedeniyle açtığı maddi tazminat talebinin reddine" şeklinde sanki itirazın iptali davası açılmış gibi de hüküm kurulduğu görülmektedir.
Bu durum HMK"nun 294/3.maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, 10.4.1992 gün ve 1991/7 E, 1992/4 K sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine ve şekline göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 28.1.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.