Abaküs Yazılım
6. Daire
Esas No: 2020/5615
Karar No: 2020/13389
Karar Tarihi: 22.12.2020

Danıştay 6. Daire 2020/5615 Esas 2020/13389 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/5615
Karar No : 2020/13389

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) :
1- … Derneği 7- …
2- … 8- …
3- … 9- …
4- … 10- …
5- … 11- …
6- … 12- …
VEKİLLERİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı - …
VEKİLİ : …, Hukuk Müşaviri - Aynı yerde

MÜDAHİL (DAVALI YANINDA : … Sanayi ve Ticaret A.Ş.
VEKİLLERİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Manisa İli, Salihli İlçesi, Yılmaz Mahallesi, … mevkii, … No'lu Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahasında, … pafta, … ada, …, …, …, … parseller ile …. ada, … parselin bir kısmı üzerinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan "Jeotermal Enerji Santrali Salihli JES 3 Kısmında 19,5 MWe Kapasite Artışı (ÇED Olumlu Kararı Bulunan 50 MWe Kapasite İle Birlikte Toplam 69,5 MWe)" projesi ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğünce verilen 03/07/2019 tarih ve 5572 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; uyuşmazlığın çözümü amacıyla çevre mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji mühendisi, maden mühendisi ve şehir ve bölge planlamacısından oluşan bilirkişi heyetiyle yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; planlama yönünden yapılan incelemede; 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planına ait Plan Açıklama Raporunda belirtildiği üzere, uyuşmazlık konusu tesisin yer aldığı alan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında “Enerji Üretim Alanı (Jeotermal Enerji Santrali)” ve “Yol” olarak planlandığı, yine dava dosyasına sunulmuş olan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planına ait Açıklama Raporunda da belirtildiği üzere, uyuşmazlık konusu tesisin yer aldığı alanın büyük bölümü 1/1000 ölçekli Nazım İmar Planında “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına Dayalı Üretim Tesis Alanı (Jeotermal Enerji Santrali)”, bir bölümü “İdari Hizmet Alanı” ve bir bölümü de “Yol” olarak planlandığı, dava konusu işleme ilişkin ÇED raporunda ve müdahil taraf beyanlarında dava konusu kapasite artırım işlemi ile saha genişlemesi olmadığının, kapalı alan ilave edilmediğinin, ilave bir santral inşaatı ve ilave istihdam olmadığının belirtildiği, bu açıdan değerlendirildiğinde dava konusu işlemin, alana ilişkin 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planına ve uygulamaya esas 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planına aykırı olmadığının değerlendirildiği, öte yandan, 17/07/2017 tarih ve …[230.04.02]- sayılı Manisa Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü yazısında ise Bakanlığın almış olduğu ortak kamu yararı çerçevesinde, 1182 parsel sayılı taşınmazın 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi gereği hazırlanan ve onaylanan toprak koruma projesine uyulması şartıyla talep edilen amaç doğrultusunda kullanılmasının uygun görüldüğünün belirtildiği, davanın konusunun, kapasite artışına yönelik “ÇED Olumlu" kararı olduğu ve dava konusu tesisin yapılacağı alana ilişkin 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının, 1182 parsele ilişkin olmakla birlikte müdahil taraf beyanlarında dava konusu kapasite artırım işlemi ile saha genişlemesinin olmadığı, kapalı alan ilave edilmediği, ilave bir santral inşaatı ve ilave istihdam olmadığının belirtildiği dikkate alındığında, anılan kurum görüşünün planlama disiplini açısından dava konusu işlem için de geçerli olduğu, Tarımsal Üretim ve Tarım Arazileri Yönünden Yapılan İncelemede; santral yeri merkez olmak üzere çevresinde çizilen 3 km yarıçaplı daire şeklindeki alan içerisinin ayrıca incelendiği, bu alan içerisindeki arazi kullanım şekillerinin alanlarının ölçüldüğü, elde edilen verilere göre yaklaşık 3 km yarıçaplı alan içerisinde ve tesisin güneyindeki arazilerde yoğun olmak üzere 1014814,2 m2 zeytin varlığı görüldüğü, zeytin yetiştiriciliği yapılan bölgelerde toz ve duman çıkartan tesisin olmaması gerektiği düşünülerek, kapasite artırımı yapılması planlanan tesisin bu kapsamda yer alıp almayacağının bilirkişi heyeti içerisinde uzmanlığı jeolog, çevre mühendisliği olan bilirkişiler tarafından detaylı olarak incelendiği ve tesisin gaz çıkışının minimize edildiği, ancak yine de gaz çıkışı olacağının belirlendiği, çevre mühendisliği bilimi açısından verilen görüşte, türbinin çalışmasıyla jeneratörlerden elektrik üretimi sağlanırken ısısı alınarak soğuyan jeotermal akışkan rezervuara geri basıldığı, jeotermal akışkanın (Brine) içinde sıcaklık ve basınç etkisiyle çözünmüş halde bulunan, ancak enerji santralinde işlenmek üzere yeryüzüne çıkarılan akışkan içinde gaz faza geçen gazların bulunduğu, Yılmaz Mahallesindeki jeotermal kaynaklarda bulunan yoğuşamayan gazların (NCG) (95,7 ppm CO2, 3,8 ppm H2S, 0,3 ppm CH4 ve 0,2 ppm N2 -TÜBİTAK 112M942 No.lu Araştırma Projesi) bir baca aracılığıyla atmosfere salıverilmekte olduğunun belirtildiğinden, bu bilgilere istinaden, sülfürlü ve CO2 içeren buharların tarım alanı içerisinde atmosferde bulunması halinde bitkide ve toprak içerisinde zarara neden olabileceği, atmosferdeki nem veya yağış sonucunda sülfürlü bileşikler ile CO2 hidrojen kazanımı ile (HSO4, HCO3) zayıf asit formuna dönüştüğü ve bunun toprakta asitleşmeye ve bitki örtüsünün yaprak ve meyvelerinde ise yanmaya neden olabileceği, bu etki her bitkide farklı düzeylerde olabildiği, zeytinde ise çiçeklenme döneminde çiçeklerin yanmasına ve verim düşüklüğüne neden olabildiği, bu nedenlerle bacadan çıkabilecek gazlar başta zeytin olmak üzere diğer bitkilerde de zararlı olabileceği, davaya konu santral arazilerinin orijinal şeklinin sulu mutlak tarım arazisi olması ve çevresindeki arazilerin verimli sulu mutlak tarım arazileri ile çevrili olduğu, ayrıca jeotermal suların santrale 1-2 km uzak mesafelerde açılacak kuyulardan temin edilerek izole borular ile taşınacağının anlaşıldığı, dolayısıyla, tesisin Manisa Büyükovası içerisinde yer alan sulu mutlak tarım arazileri üzerinde kurulmasının zorunlu olmadığı, santralin 2,5 km güneyinde daha düşük verimli ve eğimli alternatif alanların var olduğu, santralden CO2 ve H2S gaz emisyonunun mümkün olduğu ve tesis çevresinde bunların etkisi altında kalabilecek yaprağı yenen sebze ve bağ yetiştiriciliği yapıldığı, davaya konu tesis çevresindeki arazilerde yoğun sulu tarım yapılıyor olduğu ve tesise 3 km yarıçapındaki mesafelerde zeytincilik yapıldığı ve 3573 sayılı Kanuna göre bu işletmenin yerinin uygun olmadığı, Tarım ve Orman Bakanlığından kapasite artışı ile ilgili 2019 tarihli kurum görüş yazısının alınmadığı dikkate alındığında, "ÇED Olumlu" kararının uygun olmadığı, Jeolojik ve Hidrojeolojik Yönden Yapılan İncelenmede; Dava konusu alanda yapılan ve ÇED raporunda belirtilen jeolojik ve hidrojeolojik çalışmalar saha gerçekleriyle uyumlu olduğu, raporun mevcut hidrojeolojik duruma göre kurgulandığı, rezervuar ve akışkan bilgilerine, akışkanın (sıvı ve gaz fazı) kimyasal özelliklerinin verildiği, projenin etki alanının ve jeolojik risklerin yeterli düzeyde açıklandığı, jeotermal akışkan yaklaşık 2500 m derinlerdeki metamorfik rezervuar kayalardan sondaj kuyularıyla 250°C-270°C sıcaklıklarda yüzeye 150°C – 170°C lerde çıkarıldığı ve sızdırmaz iletim hatlarıyla santrale iletildiği, santralde elektrik üretiminde kullanıldıktan sonra 60°C-80°C sıcaklıkla yine sızdırmaz iletim hatlarıyla re-enjeksiyon kuyularına iletilerek yaklaşık 2500 m derinlerdeki rezervuar kayalara geri basıldığı, kuyuların uygun şekilde projelendirilip kademeli olarak çap azaltılarak açıldığı ve yüzeyden itibaren rezervuar kayalara kadar muhafaza borularıyla ve çimento ile tecrit edilerek sağlamlaştırıldığı, kuyu açımı sırasındaki riskler ve önlemler yeterince açıklandığı, alandaki jeotermal kuyulardaki akışkanlar ile mevcut yüzey sularının ve sığ (soğuk) yeraltı sularının kimyasal analizleri verilerek olası kirlenme risklerinin açıklandığı, kapasite artırımı projesi ile ilgili ek olarak 500 ton/sa fazladan jeotermal akışkan kullanılacağı ve enerjisi alındıktan sonra yeraltına basılması işlemi yapılacağının belirtildiği, buna göre santrallerde Salihli JES 3'te kapasite artışı sonrası kümülatif olarak 69,5 MWe kurulu güç ile üretim yapılması için toplamda yaklaşık 2.000 ton/saat debide akışkan kullanılmasının planlandığı, ancak, proje kapsamında üretim kuyularının verimliliğine bağlı olarak her aşamada kullanılacak jeotermal akışkan debilerinde sapmalar olabileceği, yapılan sondaj çalışmalarına göre yaklaşık 2500 m derinlikte 250°C – 270°C sıcaklıktaki akışkan yeryüzüne 150°C – 170°C sıcaklıkla çıkmakta ve üretimden sonra 60°C – 80°C ile reenjekte edildiği, kapasite artışı kapsamında kullanılan üretim ve sondaj yöntemlerinde değişiklik planlanmadığı, bununla birlikte, davaya konu faaliyetin yer aldığı Gediz havzasına yönelik Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü …. tarih ve … sayılı yazısında, içme suyu temini yapılan yeraltı suyu kalitesinin iyileştirilmesi amacına yönelik jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesinin istenildiği, ilgili yazı tarihi itibarı ile başvuru süreci başlatılmamış faaliyetleri kapsadığı, dolayısıyla, nihai ÇED raporu Haziran 2019 tarihli olduğuna göre dava konusu faaliyetin ilave 500 ton/saat debili jeotermal akışkan çekimini ve geri basımını kapsaması nedeniyle yeni izin kapsamında değerlendirilmesinin gerektiği, nihai ÇED raporunda söz konusu yazının dikkate alınmadığı, bu yazıda, Gediz Havzası düzeyinde gereğinden fazla jeotermal akışkan çekilmesi ve geri basılması (kümülatif etki) nedeniyle içme suyu akiferlerinin de kalitesinin azaldığı, özellikle arsenik değerlerinin yükseldiğine işaret edildiği, diğer bir deyişle yeni izin ve ruhsat verilmemesinin Gediz Havzası düzeyinde içme suyu üreten yeraltı suyu rezervlerinin korunması için alınmış bir önlem olduğu, söz konusu etkinlik fazladan 500 ton/sa jeotermal akışkan kullanımını gerektirdiğinden yeraltı suyu rezervlerinin korunması için alınmış önlemi geçersiz kıldığı, sonuç olarak ÇED raporunda, söz konusu etkinlik jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli düzeyde tanıtıldığı ve saha gerçekleriyle uyuştuğu, etkinliğin olası çevresel etkilerinin ve alınması gereken önlemlerin de yeterince belirtildiği, bununla birlikte ilave 500 ton/saat debili jeotermal akışkan çekiminin ve geri basımının Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısındaki belirtilen yeni ruhsat ve izin kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden “ÇED Olumlu” kararının uygun olmadığı, Çevre Mühendisliği Yönünden Yapılan İncelenmede; Projedeki kapasite artışının gerçekleşmesi durumunda saatlik 500 ton ilave jeotermal akışkanın çekilmesi ve enerjisi alındıktan sonra yeraltına basılması işleminin yapılacağı, ancak, faaliyet yeni izin kapsamında değerlendirilerek Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü … tarih ve … sayılı yazısı dikkate alınması gerekirken, nihai ÇED raporunda söz konusu yazının dikkate alınmadığı, davaya konu JES'in hava soğutmalı binary sistem kullanılmakta olduğunun tespit edildiği, bu sistemde yer altından çekilen jeotermal akışkan ön ısıtıcıya alındığı ve ön ısıtıcıda kullanılan düşük kaynama noktasına sahip organik ikincil akışkanı ısıtarak buharlaştırdığı, jeotermal akışkanın enerjisiyle buharlaşan organik sıvının, türbini çalıştırdıktan sonra hava ile soğutulan yoğunlaştırıcıda yoğunlaştığı, yoğunlaşan sıvı pompa yardımıyla ön ısıtıcıya geri döndürüldüğü ve kapalı sistem döngüsünün tamamlandığı, türbinin çalışmasıyla jeneratörlerden elektrik üretimi sağlanırken ısısı alınarak soğuyan jeotermal akışkanın rezervuara geri basıldığı, jeotermal akışkan (Brine) içinde sıcaklık ve basınç etkisiyle çözünmüş halde bulunan, ancak enerji santralinde işlenmek üzere yeryüzüne çıkarılan akışkan içinde gaz faza geçen gazların bulunduğu, (ÇED raporundaki bilgilerden hareketle) 40,9 ton/s yoğuşamayan gaz X 0,02 (% 2 – 3 oranında H2S) = 0,818 ton/s = 818 kg/s H2S salımı söz konusu olacağı, 03/07/2009 tarih ve 27277 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği Ek-2'de yer alan Tablo 2.1'deki 4 kg/saat H2S değerinin aşılması durumunda tesis etki alanında emisyonların Hava Kirlenmesi Katkı Değeri (HKKD) hesaplanmasının yasal yükümlülük olduğu, ancak ÇED raporunda bu konuda bir bilgiye rastlanmadığı, sonuç olarak, "ÇED Olumlu" kararının çevre mühendisliği açısından uygun olmadığı, maden mühendisliği yönünden yapılan incelemede; ÇED raporunda kapalı devre binary sistemli JES santralinin çalışma prensiplerinin anlatıldığı, akışkanın sıvı fazı ile buharının ayrıldığı, ayırma istasyonu ile yoğuşmayan gazların (NCG) NCG Sisteminde atmosfere bırakıldığı ifade edildiği, üniteler üzerinde bu gazların çıkış yaptığı bacaların keşif sırasında görüldüğü ve gözle görülür bir durum olmadığının gözlendiği, gaz ölçümü olarak H2S gazının belirli peryotlarda 8 noktadan ölçüm yapıldığı ve değerlerin hava kalitesi H2S gaz ölçümleri klasöründe verildiği ve son ölçümün de 31/07-10/09/2019 tarihleri arasında yapıldığı, ayrıca jeotermal akışkanın yer altındaki haznesinden başlayıp sistemi dolaştıktan sonra tekrar yeraltı haznesine re-enjeksiyon kuyularıyla iletildiği sırada iletim borularında sistemi olumsuz etkileyecek kabuklaşma olarak tabir edilen boru iç cidarlarında oluşan taşlaşma birikimine engel olmak üzere her kuyuda kaynağa, kuyu başına 0,48 – 2,0 kg/saat inhibitör olarak adlandırılan kimyasalın karıştırıldığı ve JES'lerin yıl boyu kesintisiz olarak çalıştırılmakta olduğu dikkate alınacak olursa jeotermal kaynağa, yıllık ortalama 50MWe kapasite için 613,2 ton/yıl (70 kg/saat * 365 gün/yıl * 24 saat/gün), 69,5 MWe kapasite için de 718,32 toyn/yıl (82 kg/saat * 365 gün/yıl * 24 saat/gün) kimyasalın katılmasının söz konusu olduğunun tespit edildiği, jeotermal kaynağa ulaşmak amacıyla açılmış olan her kuyuda işin tekniği, kuyu içindeki akışkanın kuyu dışına doğru sızdırmazlığının sağlanması üzerine yapıldığı, jeolojik formasyonların birbiri arasındaki geçişlerinin kesin sınırlarla belirli olmaması, formasyonlar arasında kırık çatlak ve faylı zonların olması nedenlerinden dolayı kaynağa ulaşmak üzere açılmış bir kuyunun iç cidarında sağlanmış olan sızdırmazlığın, kuyunun en dış cidarında da sağlanabilmesi mümkün olmamakta ve sızdırmazlık derecesi söz konusu formasyonların jeolojik yapılarına bağlı olarak farklılıklar gösterebildiği, bu konunun farklı şiddetlerdeki yer sarsıntılarının oluşmasıyla daha da artmasının mümkün olduğu, basınç altındaki jeotermal akışkanın bu şekilde yeraltındaki havzasından üst kotlara doğru çıkması olasılık dahilinde olduğu, dolayısıyla, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazısının dikkate alınmasının uygun olacağı, yönünde görüş ve tespitlere yer verilmiştir.
Bilirkişi raporunun değerlendirilmesinden, dava konusu işlemin alana ilişkin 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planına ve uygulamaya esas 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planına aykırı olmadığının anlaşıldığı, ayrıca sulu mutlak tarım arazisi olan proje alanıyla ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarih ve … sayılı yazısı ile ortaklaşa kamu yararı kararı alındığının ve Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa uyulması şartıyla talep edilen amaç doğrultusunda kullanılmasının uygun olduğunun belirtildiği, maden mühendisi tarafından, 2017/04 ruhsat nolu sahada; ilave kuyu açılmayarak jeotermal kaynak kullanım miktarının idarece onaylanmış Kaynak Alanı Koruma Etüt Projesinde belirtilen 1875 ton/saat olarak sürdürülmesinin uygun olacağının ifade edildiği, diğer taraftan çevre ve jeoloji mühendisleri tarafından, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün Gediz havzasındaki yeraltı suyu kütlelerindeki arsenik değerinin bu parametre için belirlenen eşik değerin altına düşürülmesi maksadı ile havzadaki yeraltı suyu kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesine ilişkin … tarih ve … sayılı yazısının dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de, proje ile yeni bir başvurunun olmadığı ve daha önceden alınan ruhsata ve ÇED olumlu kararına dayalı kapasite artırımına ilişkin olduğundan yeni ruhsat ve izin kapsamında kabul edilmemesi gerektiği, ziraat mühendisi tarafından tesisin Manisa Büyükovası içerisinde yer alan sulu mutlak tarım arazileri üzerinde kurulmasının zorunlu olmadığı, santralin 2,5 km güneyinde daha düşük verimli ve eğimli alternatif alanların var olduğu, santralden CO2 ve H2S gaz emisyonunun mümkün olduğu ve tesis çevresinde bunların etkisi altında kalabilecek yaprağı yenen sebze ve bağ ile zeytin yetiştiriciliği yapıldığı, 3573 sayılı Kanuna göre bu işletmenin yerinin uygun olmadığı, Tarım ve Orman Bakanlığından kapasite artışı ile ilgili 2019 tarihli kurum görüş yazısının alınmadığı belirtilmiş ise de, yeni sondaj kuyusu kurulmadığından, alternatif alana ilişkin tespitlere ihtiyaç duyulmadığı, ayrıca Manisa Valiliği Tarım ve Orman Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı yazı ile görüşünün alındığı, ziraat mühendisi tarafından atıf yapılan çevre mühendisinin görüşünde gaz salınımıyla ilgili tespitin olmadığı ve bilirkişi raporunda bilimsel olarak herhangi bir veri ortaya konulmadığı (kapasite artımından kaynaklı zeytincilik faaliyetlerine etkisi...) ve bilirkişi raporunda yer alan bir kısım tespitlerin ÇED kararından sonraki sürece ilişkin olduğu görülmüştür.

Bu durumda; bilirkişi raporunun Mahkeme kararına esas alınabilecek nitelikte görülen ve karar verilmesi için teknik bilgilere sahip kısmı dikkate alındığında, davaya konu ÇED olumlu kararına dayanak teşkil eden nihai ÇED raporunun, söz konusu kapasite artışı ile oluşabilecek çevresel etkiler açısından bilimsel ve teknik açıdan uygun olduğu ve bahse konu nihai ÇED raporunda belirlenen olası çevresel etkilerin yine aynı rapor kapsamında belirlenen ve taahhüt edilen koruma ve önleme tedbirleri alınarak minimum düzeye indirgenebileceği anlaşıldığından, mevzuat gereği ÇED Olumlu kararı sonrası idare tarafından yapılacak izleme ve kontrol faaliyetlerinin sonucunda da nihai ÇED raporu sürecinde verilen taahhütlere uyulmadığının tespit edilmesi halinde ilgili mevzuat uyarınca gerekli cezai müeyyidelerin uygulanacağının açık olduğu görüldüğünden, davaya konu ÇED Olumlu kararının hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından; çevre mühendisinin, ziraat mühendisinin ve jeoloji mühendisinin tespitlerinin önemli olduğu, zira projenin uygulanması halinde, 1. sınıf mutlak tarım alanlarının ve tarım faaliyetlerinin, yer altı su havzalarının, tarımsal sulama ve içme suyu kaynaklarının zarar göreceğinin, hava kirliliği, gürültü kirliliği meydana geleceğinin bilirkişi raporuyla ortaya konulduğu, Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Mahkeme kararının usul ve hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DAVALI YANINDA MÜDAHİLİN SAVUNMASI : Davanın konusunun kapasite artışına ilişkin olduğu, proje kapsamında saha genişlemesi olmadığı, kapalı alan ilave edilmediği, ilave santral inşaatının olmadığı ve kuyu açılmadığı, bu nedenle kapasite artışının alternatif bir alanda yapılmasının mümkün olmadığı, proje kapsamında alıcı ortama deşarjın olmadığı ve reenjeksiyon yapıldığı, dolayısıyla kapalı döngü ile sıcak su sağlayan rezervuarın sürdürülebilirliğinin sağlandığı ve çevresel etkilerinin önüne geçildiği, ziraat mühendisinin tespitlerinin doğru olmadığı zira bilirkişi raporunda tesisten çıkan gazların minimize edildiğinin belirtildiği ve TÜBİTAK tarafından ölçülen bazı değerlerin verildiği, oysaki mevcut tesiste yapılan ölçümlere göre H2S konsantrasyonlarının, 0,055 pm civarında olduğu, tesis çevresinde yapılan ölçümlerde ise H2S konsantrasyonunun tespit edilemediği, yoğuşamayan gazların oranı ÇED raporunda öngörü olarak verildiği ve zamanla bu değerin de düşeceği, JES'lerde toz ve duman salınımının söz konusu olmadığı, reenjeksiyon nedeniyle jeoetrmal akışkanın da çevreye verilmediği, yoğuşamayan gazların ise sınır değerlerin altında olduğu, bu nedenle kimyevi atık bırakan bir tesis olarak da değerlendirilemeyeceği, bu hususun uzman görüşü ile de ortaya konulduğu, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'NUN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:



İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY :
Manisa İli, Salihli İlçesi, Yılmaz Mahallesi, Sıraağaçlar Mevkii, (mülga)… No’lu Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahasında davalı yanında müdahil tarafından önce 50 MWe kurulu güç kapasiteli JES yapılması planlanmış ve hazırlanan ÇED raporuna istinaden … tarih ve … sayılı "ÇED Olumlu" kararı alınmış ve bu kapsamda 15 MWe kapasiteli Salihli JES 1 kurulmuştur.
Sondaj çalışmalarında elde edilen kuyu verimlerinin ve akışkan miktarının, tahmin edilen düzeyden yüksek olması sebebiyle II. ve III. enerji santrallerinin (Salihli JES 2 ve Salihli JES 3) kapasitesinde değişiklik planlanmış ve bu doğrultuda Bakanlığa görüş sorulmuştur. … tarih ve … sayılı Bakanlık görüşünde toplam kurulu gücün 50 MWe olarak aynı kalacak şekilde, projenin ikinci aşamasının (Salihli JES 2) kurulu gücünün 15 MWe’den 24,5 MWe’ye, üçüncü ve son aşamasının (Salihli JES 3) 20 MWe’den 10,5 MWe’ye revize edilmesi için ÇED Yönetmeliği hükümlerinin uygulanmasına gerek bulunmadığı belirtilmiştir.
Sonrasında davalı yanında müdahil tarafından kuyulardan sağlanan akışkanla Salihli JES 3’te dava konusu proje ile 19,5 MWe kapasite artışı yapılmasının planlanması üzerine toplam kapasite ÇED Yönetmeliği Ek-1'de ki eşik değerin üzerinde olması nedeniyle ÇED raporu hazırlanarak davalı idareye sunulmuş, ilgili kurumlardan gelen görüşler neticesinde, 03/07/2019 tarih ve 5572 sayılı "ÇED Olumlu" karar verilmiştir.
Bunun üzerine, anılan kararın iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde; "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez..." hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı, Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı: Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hakkında Kapsam Belirleme ve İnceleme Değerlendirme Komisyonunca yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun saptanması üzerine gerçekleşmesinde sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı olarak tanımlanmış, 6. maddesinde; "(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır." hükmüne, 7. maddesinde; "Bu Yönetmeliğin; a) EK-I listesinde yer alan projelere b) "ÇED Gereklidir" kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi Ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur." hükmüne, 15. maddesinde; "Bu Yönetmeliğin; a) EK-I listesinde yer alan projelere b) "ÇED Gereklidir" kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi Ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur." hükmüne, 17. maddesinde ise; "Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. (2) Bakanlık on beş (15) iş günü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlar. Proje hakkında "ÇED Gereklidir" veya "ÇED Gerekli Değildir" kararını beş (5) iş günü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur." düzenlemesine yer verilmiştir.
Öte yandan; 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. maddesinde; ''Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.'' hükmü yer almaktadır.
03/04/1996 tarih ve 22600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin (03/04/2012 günlü ve 28253 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen) 4. maddesinde; ''Zeytinlik Saha: Orman sınırları dışında bulunan ve Devletin hüküm ve tasarrufunda olan yabani zeytinlik, antepfıstığı ve harnupluklar ve her nevi sakız çeşitleri veya şahıs arazisi olan tapuda bu şekilde kayıtlı sahalar ile orman sınırları dışında olup da 17/10/1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun kapsamında bulunmayan zeytin yetiştirmeye elverişli makilik ve fundalıklardan oluşan en az 25 dekarlık alan'' olarak tanımlanmış, (03/04/2012 günlü ve 28253 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen) 23. maddesinde ise; Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Ancak; alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması, bitkilerin vegetatif ve generatif gelişimine zarar vermeyeceği Bakanlık araştırma enstitüleri veya üniversiteler tarafından belirlenmesi durumunda;
a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
b) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar,
c) Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri,
ç) İlgili Bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,
d) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,
için, yukarıda belirtilen faaliyetlerde bulunmak isteyenler, ilgili Bakanlıkların onaylı belgeleri ile mahallin en büyük mülki amirine başvurur. Müracaat sahibi, çevrede oluşabilecek ÇED raporu ile belirlenmiş zararları önleyecek tedbirleri almak koşulu ve dikim normlarına uygun, eşdeğer büyüklükte il/ilçe müdürlüğünce uygun görülecek alanda zeytin bahçesi tesis eder.
Olumsuz cevap başvuru sahibine yazı ile tebliğ edilir. İzin alınmaksızın yapılan faaliyetlerin yürütülmesi yetkililerce men edilerek, umumi hükümlere göre kanuni takibat yapılır.
Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır. '' hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu "Zeytinlik Saha" tanımının ve aynı Yönetmeliğin 23. maddesinin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararıyla: "...Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki "zeytinlik saha" tanımı ile, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari 25 dekarlık bir büyüklüğe sahip olma şartı getirilmiştir. Oysa, Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun'da, zeytinlik saha tanımı açık olarak yapılmamakla birlikte, bir alanın zeytinlik saha olarak belirlenebilmesi için asgari bir büyüklük koşulu bulunmamaktadır. Her ne kadar 3573 sayılı Kanun'un 3. maddesinde, "...tespit edilen alanlar yerel koşullar dikkate alınmak suretiyle Bakanlık tarafından belirlenecek esaslara göre en az 25 dönümlük parseller halinde parsellenir " ifadesi yer almakta ise de, bu ifade, zeytin yetiştirmeye elverişli olduğu tespit edilmiş alanlardan ilgililere tahsis edilecek parsellere ilişkin olarak getirilmiş olup, zeytinlik alanlar hakkında asgari büyüklük şartı getiren bir hüküm içermemektedir. Bu durumda; Kanun'un zeytinlik alanları korumaya, iyileştirmeye ve yeni zeytinlik alanlar kurmaya yönelik hükümleri gereği zeytinlik alanların daraltılması, küçültülmesi mümkün olmadığından ve Kanun'da bir alanın zeytinlik saha olarak saptanabilmesi için asgari bir büyüklük şartı getirilmediğinden, Kanunun lafzına ve ruhuna aykırı olarak, Kanun metninde olmayan bir sınırlama getirdiği görülen Zeytinciliğin Islahı, Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin dava konusu edilen 4. maddesindeki "zeytinlik saha" tanımında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Yönetmeliğin dava konusu edilen 23. maddesi hükmüne bakıldığında; maddenin 1. fıkrasının ilk iki cümlesinde yer verilen düzenlemelerin Yönetmeliğin dayanağı Kanun'un yukarıda bahsedilen 20. maddesinde de yer aldığı görülmekte olup dolayısıyla maddenin bu kısmı itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Diğer taraftan maddenin kalan kısmında getirilen düzenleme ile, alternatif alan bulunmaması ve Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED)’na uygun olması koşuluyla, zeytinlik sahalarda, jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarının yürütülebilmesi, enerji üretim tesislerin kurulabilmesi, madencilik, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetlerinin yapılabilmesi mümkün hale gelmekte; ayrıca, çerçevesi ve sınırları belirtilmeksizin, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar ile savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçların gerçekleştirilmesi imkanı getirilmektedir. Yönetmeliğe temel olan 3573 sayılı Kanun'un yukarıda alıntısı yapılan 20. maddesine bakıldığında, zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesisin yapılamayacağı ve işletilemeyeceği, bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmelerinin kurulmasının ise Bakanlığın iznine tabi olduğu görülmektedir. Bir başka ifadeyle, 3573 sayılı Kanun'un geneline yaygın koruyucu hükümler de dikkate alındığında, zeytinlik sahalarda ve bu sahalara üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası ve küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri dışında kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran bir tesisin yapılması mümkün değildir. Kaldı ki, 3573 sayılı Kanun'da Yönetmeliğin 23. maddesinde sayılan tesislere belli şartlar altında dahi izin verilebileceği yönünde hiçbir hükme yer verilmemiştir. Bununla birlikte, zeytinlik alanların daraltılamayacağı yönündeki hükme istisna olarak gösterilen belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşmanın zeytinlik alanının % 10’unu geçemeyeceği hükmü de dikkate alındığında; elektrik üretim tesisi, petrol ve doğal gaz arama işletmeleri gibi büyük ölçekli tesislerin anılan yapılaşma oranını ne şekilde sağlayacağı da açıklanabilir olmaktan uzaktır. Sonuç olarak, Yönetmeliğin 23. maddesinin yukarıda belirtilen kısmı, Yönetmeliğin temel aldığı Kanun hükümlerini aşan ve Kanun'un gözettiği koruma amacına aykırı hükümler içermektedir..." gerekçeleriyle 23. maddenin ilk fıkrasının ''Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytin ağaçlarının bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal işletmelerin yapımı ve işletilmesi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.'' cümleleri bakımından davanın reddine; 4. maddede yer alan "Zeytinlik Saha" tanımının ve 23. maddenin diğer kısımlarının iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.


HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Zeytinlik alanlarda yürütülecek faaliyetlere ilişkin olarak öncelikle dikkate alınması gereken özel düzenlemenin 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun hükümleri olduğuna kuşku bulunmamaktadır. Anılan Kanun'un 20. maddesinin, gerekli tedbirler alınmış olsa bile, zeytinlik sahalarda ve bu sahalara 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri hariç kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran ya da sayılan olumsuz sonuçlara yol açma ihtimali bulunan tesislerin yapılmasını ve işletilmesini önlemeyi amaçladığı açıktır. Diğer taraftan; Danıştay Sekizinci Dairesinin 19/02/2015 günlü, E:2012/4992, K:2015/996 sayılı kararı karşısında, artık kamu yararı kararı alınarak dahi kimyevi atık, toz ve duman çıkaran tesislerin zeytinlik sahalara 3 kilometre mesafe içerisinde yapılması mümkün olmamakla birlikte bu tip alanlarda yapılacak projeler için verilen ÇED kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda, dava konusu projenin, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakıp bırakmadığının, toz ve duman çıkarıp çıkarmadığının öncelikle ele alınması gerekmektedir. Zira söz konusu proje, zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran bir tesis kapsamında değerlendirilirse, bu çerçevede zeytinlik alanlara 3 km mesafe içinde projenin gerçekleştirilmesine olanak bulunmayacak, aksi halde ise projenin gerçekleştirilmesi durumunda diğer çevresel etkiler yönünden taahhütlerin yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekecektir.
Uyuşmazlık konusu olayda her ne kadar İdare Mahkemesince, bilirkişi raporunun teknik bilgilere sahip kısmı hükme esas alınarak, davaya konu ÇED olumlu kararına dayanak teşkil eden nihai ÇED raporunun, kapasite artışı ile oluşabilecek çevresel etkiler açısından bilimsel ve teknik açıdan uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, yürürlükteki yasal ve yönetsel düzenlemeler uyarınca gerekli olan ruhsat, izin, onay ve uygun görüş gibi izinlerin alınması kaydıyla projenin inşaatına başlanılabildiği ve ÇED sürecinin, projeye başlanılmadan önce projenin çevreye olabilecek tüm etkilerinin detaylı olarak araştırıldığı ve yapılacak çalışmalar ile alınacak tedbirlerin uygunluğunun değerlendirildiği bir süreç olduğu dikkate alındığında, Mahkeme kararında yer alan yapılması planlanan projenin imar planına uygunluğunun, projenin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi aşamasında dikkate alınması gereken bir husus olarak kabul edilemeyeceği, diğer taraftan çevre, ziraat, jeoloji ve maden mühendisi bilirkişilerin projeyle ilgili olumsuz görüşlerini, özellikle Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün Gediz havzasındaki yeraltı suyu kütlelerindeki arsenik değerinin bu parametre için belirlenen eşik değerin altına düşürülmesi maksadı ile havzadaki yeraltı suyu kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesine ilişkin … tarih ve … sayılı yazısına dayandırdıkları ve dava konusu projenin yeni izin kapsamında olduğunu belirttikleri görülmüş olup, bu yönüyle teknik değerlendirmeden ziyade hukuki değerlendirmenin yapılmış olduğu, dolayısıyla bilirkişilerce kapasite artışıyla birlikte toplam kapasite ile üretim yapılması halinde açığa çıkması muhtemel yoğuşamayan gazlar da dahil olmak üzere, projenin başta zeytinlik alanlar üzerinde etkilerinin ve ÇED raporunda bunlara yönelik alınan tedbirlerin ve projenin teknolojisinin yeterli olup olmadığının, başka bir deyişle, söz konusu tesisin, zeytinlerin vegetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesislerden olup olmadığının şüpheden uzak bir biçimde ortaya konulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Dava konusu projenin, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında kimyevi atık bırakan veya toz ve duman çıkaran tesislerden olmadığının, dolayısıyla, bu Kanun kapsamında projenin söz konusu alanda gerçekleşmesinde sakınca bulunmadığının anlaşılması halinde ise, projenin diğer uzmanlık dalları bakımından da ÇED raporunda yer alan çevresel etkilere yönelik öngörülen risklerin ve alınacak tedbirlerin yeterli olup olmadığının yeniden ele alınması gerekmektedir.
Uyuşmazlığın tereddüte mahal vermeyecek şekilde çözümlenebilmesi amacıyla, temyiz dilekçelerindeki iddialar ile yukarıda yer verilen hususlar da dikkate alınarak, ÇED sürecinin mevzuata uygun işletilip işletilmediği, yürütülmesi istenilen faaliyetin, alanın niteliği, tarım alanları, su kaynakları, duyarlı yörelere etkisi, nihai ÇED raporunun yeterliliği ve raporda yer alan belirlemelerin çevreye ve ekolojik dengeye etkisinin tespiti amacıyla aralarında çevre mühendisi, ziraat mühendisi, jeoloji/hidrolojeoloji mühendisi, kimya mühendisi ve jeofizik mühendisi olmak üzere, tarafların iddiaları da dikkate alınarak gerekirse başka dallarda da uzmanlar seçilerek oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetiyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak hazırlanacak rapor ile dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, karara esas alınabilecek nitelikte ve yeterlilikte olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.


KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davacıların temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmediğinden, kullanılmayan …-TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacılara iadesine
4. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 22/12/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(X) KARŞI OY :
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının onanması gerektiği oyu ile çoğunluk kararına katılmıyorum.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi