Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1449
Karar No: 2021/670
Karar Tarihi: 03.06.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1449 Esas 2021/670 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1449 E.  ,  2021/670 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Feridiye Polis Merkezinde polis memuru olarak görev yaptığını, davalıların Konya Emniyet Müdürlüğü makamına sunmuş oldukları dilekçe ile müvekkili hakkında; apartman aidatlarını ödemediği, apartman faaliyetlerine katılmadığı, apartmanda oturan diğer kişilere karşı rahatsız edici davranışlarda bulunduğu, apartman sakinleri arasında iftira atarak huzursuzluk çıkardığı ve Emniyet Müdürlüğüne ait polis aracını şahsî işlerinde kullandığını belirtilerek asılsız isnatlarda bulunduklarını ve Konya Valiliği İl Disiplin Kurulu Başkanlığınca müvekkili hakkında disiplin soruşturması açılmasına sebebiyet verdiklerini, Disiplin Kurulunun 17.06.2010 tarihli kararında müvekkili hakkında ceza tayinine yer olmadığına karar verildiğini, bu iftiralar neticesinde müvekkilinin itibarının sarsıldığını, çalıştığı kurum nezdinde küçük düşürüldüğünü, atılan iftiraya ilişkin olarak yapılan suç duyurusu üzerine ceza davası açıldığını ve Konya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/928 E. sayılı dosyası üzerinden devam eden yargılama neticesinde davalıların on ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiğini, ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedildiğini ileri sürerek müvekkilinin kişilik haklarının ihlâli sebebiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 50.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı cevabı:
    5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinin davacı hakkında yasal şikâyet haklarını kullandıklarını, şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığının yeterli olduğunu, başkalarının da aynı olay karşısında müvekkilleri gibi davranabileceği hâllerde şikâyet hakkının kullanılmasının hukuka uygun nitelik taşıdığını, talep edilen manevi tazminat miktarının çok fazla olduğunu, zenginleşme amacı taşıdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.05.2013 tarihli ve 2012/204 E., 2013/382 K. sayılı kararı ile; somut olayın özel hâl ve şartları göz önünde bulundurulduğunda, manevi tazminatın miktarında tarafların sosyal ekonomik durumları dikkate alınarak 22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde adalet ve hakkaniyete uygun olarak zarara uğrayanda manevi huzur sağlaması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 5.000TL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
    8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 09.06.2014 tarihli ve 2013/14850 E., 2014/9422 K. sayılı kararı ile;
    “…Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
    Şikâyet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
    Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
    Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
    Somut olayda davacı ile davalıların aynı apartmanda oturdukları, aralarında uyumsuzluklar bulunduğu, davalıların somut olgu ve emarelere dayalı olarak şikâyette bulundukları anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ve somut olayın özellikleri göz önünde tutulduğunda, şikâyet hakkının kullanılmasında aşırılığa kaçılmadığı ve davalılar yararına hukuka uygunluk nedeninin oluştuğu benimsenmelidir. Şu durumda, davanın reddi gerekir. Mahkemece, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek istemin kısmen kabulü doğru görülmemiş,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.03.2015 tarihli ve 2014/592 E., 2015/112 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler yanında, her ne kadar ceza mahkemesi kararının kesinleştiğinden söz edilmiş ise de, bu kararın ceza yargılaması bakımından kesinleşmiş bir karar sayılamayacağı, ancak buna dayanarak ceza mahkemelerinin sanıkla ilgili yaptığı yargılamanın da göz ardı edilemeyeceği, aksi hâlde şikâyet hakkını kullanan kişi ile ilgili yapılan ceza yargılamasının hiçbir değeri olmayacağı, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları beş yıllık denetim süresi içerisinde yeniden aynı suçu işlemesi hâlinde ceza hukuku yönünden önceki verilen cezanın tefhim edilmesi şeklinde pratik bir anlamı var ise de manevi tazminat yönünden hukuk mahkemesinde yapılan yargılamada şikâyet hakkı kullanan kişinin yeniden böyle bir yola tevessül etmesini beklemenin davacı açısından geri dönülmez zararlara yol açabileceği, şikâyet hakkının amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı, bunun az da olsa bir delil ve emare bulunduğu iddiasına dayanarak şikâyet hakkı sahibi lehine yorum getirilmesinin mutlak doğru olmadığı, aksi takdirde hakkında şikâyet yapılan kişinin kendisine iftira attığı iddiasıyla yapılan şikâyete ve bununla ilgili ceza kovuşturmasına hiçbir değer atfedilemeyeceği, bozma ilamında belirtildiği gibi hak arama özgürlüğünün diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişinin salt başkasını zarara uğratmak için bu hakkını kullanamaması gerektiği, aksi takdirde kendisi hakkında şikâyette bulunan davalılarının cezalandırılmasını sağlayan ve onların yaptığı iftira nedeniyle kişilik hakları zedelenen davacının kullandığı yasal yolun boşuna tüketilmesi gibi bir anlam çıktığı, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle mahkemelerde davacı ve davalı olabileceği, müddeinin iddiasını ispatla yükümlü olduğu, bu hususun hem ceza hem de hukuk yargılamasında kendine özgü kurallarla iddia edene bu hak tanındığı, davalıların yaptığı haksız şikâyet sebebiyle davacının kişilik haklarının zedelendiği, davacı aleyhine zayıf ve dolaylı da olsa davalıların şikâyetini haklı kılan bir sebep bulunmadığı, davalıların davacıyı haksız bir şekilde şikâyet ettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalıların şikâyet hakkının yasal sınırlar içerisinde kullanılıp kullanılmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulmayacakları noktasında toplanmaktadır.
    III. GEREKÇE
    12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
    13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
    14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2), bedensel zarar ve ölüme neden olma [BK m. 47, TBK m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (BK m. 49, TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
    15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
    16. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:
    24. maddesinde;
    “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
    Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
    25. maddesinde;
    “Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
    Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.
    Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.
    Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.
    Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.”
    Düzenlemesi mevcuttur.
    17. Dava konusu ifadenin verildiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;
    “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
    Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
    Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
    Hükmü yer almaktadır.
    18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
    19. Görüldüğü üzere Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    20. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” ile “iddia ve savunma dokunulmazlığı” kavramlarına değinmekte fayda bulunmaktadır.
    21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;
    “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
    22. Anayasa’nın 36. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” şeklindeki 128. maddesi ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
    23. Söz konusu madde ile her ne kadar dokunulmazlığın kullanımına şekil, yer ve ölçülülük yönünden sınırlama getirilmiş olsa da maddi gerçeklerin iddia ile savunmanın çarpışması sonucu ortaya çıkacağı dikkate alındığında bu sınırlamaların mümkün olduğunca dar yorumlanması gerekmektedir. Yargılama esnasında kullanılan ifadelerin ve eleştiri hakkının makul olmayan ölçüde sınırlandırılmasının Anayasa’nın 36. maddesi altında güvence altına alınan hakların gereğince yerine getirilmesini engelleyeceği unutulmamalıdır. Yargının işleyişine halel getirmemek adına davanın tarafları herhangi bir müeyyide veya ceza tehdidi altında kalmamalıdırlar (Kenan Gül, B. No: 2015/17892, 19.02.2019, § 45-46).
    24. Anayasa’nın ve TCK’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvurular ile bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, başvuru veya dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak başvuru veya dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan iddialarda bulunulmasında veya yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış olur.
    25. Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan şikâyet, yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan şikâyet hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir, oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.
    26. Şikâyet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikâyet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar, açılan ceza davaları, bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyi niyet kurallarına aykırıdır.
    27. Şikâyet hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan şikâyet veya ihbar hukuka aykırı davranış niteliğindedir.
    28. Şikâyet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikâyetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zarara uğratmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikâyet konusu hakkında delil ve emare olmadığı hâlde şikâyetin yapılmış olması gerekir.
    29. Bu nedenle ihbar veya şikâyetin temelini oluşturan maddi olguların ciddi ve inandırıcı deliller ile desteklenmesi gereklidir. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli delillerin olması zorunlu değildir.
    30. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi hâlde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
    31. Hak arama hürriyeti ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
    32. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalılar tarafından müşterek imzalı olarak Konya İl Emniyet Müdürlüğüne sunulan ve yine davalı ... imzalı olarak aynı makama verilen şikâyet dilekçeleri üzerine polis memuru olan davacı hakkında disiplin soruşturması yapıldığı ve 17.06.2010 tarihli disiplin soruşturma raporunda; şikâyet edilen polis memuru olan davacı hakkında isnat edilen suçlamaları doğrulayacak herhangi bir delilin olmadığı, apartman aidatlarını ödediğine dair makbuzların mevcut olduğu, tarafsız olarak ifadeleri alınan apartman sakinlerinin şikâyetçilerin iddialarını doğrulamadıkları, dolayısıyla polis memuru ...’ya isnat edilen suçlamanın sübuta ermediğinin tahkikat dosyasından anlaşılarak davacı polis memuru hakkında ceza tayinine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
    33. Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 21.12.2010 tarihli ve 2010/6545 sayılı iddianamesi ile davalılar hakkında taraflar arasında komşuluk ilişkisinden kaynaklanan anlaşmazlıkların olduğu, bu anlaşmazlıklarla bağlantılı olarak sanıkların müşteki ...’nın işlemediğini bildikleri hâlde idari yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla çalıştığı emniyet müdürlüğüne müracaat edip beyanda bulunarak hukuka aykırı olarak fiiller isnat edip, idari soruşturma yapılmasına neden oldukları iddiasıyla Konya 8. Asliye Ceza Mahkemesinde iftira suçundan dolayı kamu davası açıldığı; Mahkemenin 25.10.2011 tarihli ve 2010/928 E., 2011/715 K. sayılı kararı ile; iddia, sanık savunmaları, tanıkların beyanları, deliller ve tüm dosya kapsamına göre katılan davacının ödediği aidatların faturalarını emniyet müdürlüğüne ibraz ettiği, sanıkların müsnet suçu işledikleri gerekçeleriyle eylemlerine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 267/1 maddesi uyarınca hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 231/5 maddesi uyarınca sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı ve sanıkların CMK’nın 231/8 maddesi uyarınca 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın ise 04.01.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
    34. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin somut olaydaki gibi davranacağı kabul ediliyor ise bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı, aksi hâlde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
    35. Eldeki davada ise davacı aleyhine zayıf ve dolaylı da olsa davalıların şikâyetini haklı kılan bir sebep bulunmamaktadır. Şikâyet hakkı hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanılmış olup, şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu kabul edilmelidir.
    36. Diğer taraftan her ne kadar dava tarihi 06.04.2012 olmasına rağmen direnmeye esas gerekçeli karar başlığında hatalı gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
    37. Hâl böyle olunca; davacının kişilik hakkına davalılar tarafından haksız saldırıda bulunulduğundan, davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini vurgulayan yerel mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
    38. Ne var ki, Özel Dairece hükmedilen manevi tazminatın miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme uygun olduğundan, davalılar vekilinin hükmedilen tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
    6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi