Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı H.ın 1023 parsel sayılı taşınmazı sağlığında davalı M. A."ye satış suretiyle temlik ettiğini, taşınmazın daha sonra bu davalı tarafından üvey annesi olan davalı Z."ya satış suretiyle temlik edildiğini, tüm satışların muvazaalı ve mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek, taşınmazın davalı Z.adına olan kaydının iptali ile, miras payları oranında tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, murisin sağlığında malvarlığının tamamını davacı da dahil olmak üzere tüm çocukları arasında paylaştırdığını, satışların gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın satışlarının mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılmış olduğu gerekçesiyle davanın, davacının miras payı oranında kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı Z.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası iddiası ile tüm mirasçılar adına tescil isteğiyle açılmış, mahkemece pay oranında iptal ve tescile ilişkin olarak verilen karar, davalı Z.tarafından temyiz edilmiştir.
Her ne kadar çekişmeli taşınmaz mirasbırakan H.tarafından davalı M..ye 25.11.2005 tarihinde satış suretiyle temlik edilmiş, onun tarafından da miras bırakanın ikinci eşi davalı Z."ya 26.12.2007 tarihinde keza satış biçimimde temlik edilmiş ise de, davalı Z., miras bırakanın denkleştirme amacıyla hareket ettiğini ve davacıya da mal ve hak verdiğini savunmuştur.
Ne var ki; mahkemece bu hususta herhangi bir araştırma yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı inançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay inançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Bu durumda, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli, her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak tüm delillerin ve tanık beyanlarının değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı Z."nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.6.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.