8. Hukuk Dairesi 2011/4811 E. , 2012/2540 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 17.05.2011 gün ve 47/283 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava dilekçesinde 215, 319, 369, 386, 437, 805 ve 632 sayılı parsellerin davalıların murislerinden kaldığını, vekil edeninin bir kısım mirasçılardan harici satış senetleriyle miras paylarını satın aldığını yaklaşık 35 yıldan beri taşınmazların vekil edeni tarafından kullanıldığını, kayıt maliki Hanifi Binici’nin 1972 yılında vefat ettiğini, ölüm tarihinden dava tarihine kadar olan süreçte kazanma koşullarının vekil edeni yararına gerçekleştiğini, davalarını kayıt malikinin ölüm sebebine dayalı olarak açtıklarını açıklayarak, anılan parsellerin tapu kayıtlarının iptalleriyle vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline, bu mümkün görülmediği taktirde 15000 TL ağaç bedelinin davalılardan sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan ... 12.3.2000 tarihli dilekçesiyle açılan davayı kabul ettiğini bildirmiştir. Diğer davalılar vekili, cevap dilekçesinde; öncelikle taşınmazların değerinin belirlenmesi ve eksik harcın tamamlanması gerektiğini, davacının üçüncü kişi durumunda olmadığını, davalılardan ...’nun eşi olduğunu, davacının taşınmazların hiçbir zaman gerçek zilyedi olmadığını, ... ile vekil edenlerinin kardeş olduklarını, bu nedenle köydeki bu malları ekip biçmeleri ve elde edilen gelirden pay vermeleri için anlaştıklarını, davacının taşınmazlarda elde edilen ürünlerden vekil edenlerine pay verdiğini, vekil edenlerinin üstün hakkını tanıdığını, davacının ise, fer’i zilyet durumunda bulunduğunu, geçerli olmayan sözleşmelere dayalı olarak iptal ve tescil davasının açılamayacağını, sözleşmede imzası bulunan davalı ...’in dava açılması ile bu sözleşmeden haberdar olduğunu, vekil edeninin muhtarın yanında belgeye parmak bastıktan sonra 3000-4000 TL para verip al bu parayı harçlık yap dediğini, bu durumu da kimseye söyleme şeklinde uyarıda bulunduğunu, satış senedinde belirtilen miktarda para almadığını, imzası bulunan ...’ın ise, davacının ağabeysi olduğunu, diktiği ağaçlar nedeniyle istenen 15000 TL’nin yasalara aykırı bulunduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, TMK.nun 713/2. fıkrasında öngörülen ölüm tarihinden itibaren taşınmazların 20 yıl süreyle davacı tarafından kullanıldığını bu nedenle tapu kayıtlarının hukuki değerini yitirdiğini gerekçe göstermek suretiyle tüm parseller bakımından tapu kayıtlarının iptaliyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine hüküm davalı ... dışında diğer davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan ölüm nedeniyle tapu kayıtlarının hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle açılan tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı, 19.8.1972 tarihinde ölen tüm parsellerin kayıt maliki Hanifi Binici’nin kızı, ... ile evlidir. Yani davacı ... dışındaki davalıların eniştesi olur. Dosyadaki bilgilere göre 26.4.1973 tarihli harici satış senediyle mirasçılardan ... ve 23.12.1975 tarihli aynı nitelikli senetle de mirasçılardan ..., muris...den gelen ve satış senetlerinde yazılı olan yerlerini davacıya sattıkları anlaşılmaktadır. Tapulu taşınmazların TMK.nun 706, BK.nun 213 ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 26., Noterlik K.nun 60. ve 89. maddeleri gereğince satışları resmi şekilde yapılmadıkça geçerli bir hukuki sonuç doğurmazlar. Sözü edilen maddelerde açıklanan resmi şekil bir kanıtlama biçimi olmayıp, bir şekil şartıdır.
Bundan ayrı, mahkemece, yerel bilirkişiler belirlenmeden ve ilgili mercilerden yerel bilirkişi listesi istenmeden sadece tanıklar aracılığıyla iddiayı kanıtlama yoluna gitmiştir. Bunun dışında yapılan keşif tutanağı üzerinde yapılan incelemede, her parselin başına gidildiği ve keşif yapıldığı konusunda bir bilgiye rastlanılmamıştır. Kural olarak, her parselin başına gidilip, yerel bilirkişi ve tanıklar ile teknik ve uzman bilirkişiye ayrı ayrı parsellerin yerleri gösterildikten sonra yerel bilirkişi ve tanıkların bilgilerine başvurulması, uzman ve teknik bilirkişilerin de buna göre raporlarını hazırlamaları gerekmektedir. Alınan beyanlar son derece soyut, kısa ve sonuca ulaşmak açısından yetersiz görülmektedir. TMK.nun 713/1. fıkrasında, açıklandığı gibi zilyetliğin aralıksız, çekişmesiz, malik sıfatıyla ve 20 yıl süreli olup olmadığının olaylara dayalı olarak yer, zaman ve somut olgu gösterilmek suretiyle ve sürdürülüş biçimiyle birlikte açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Öte yandan, davacı, 19.08.1972 tarihinde ölen muris Hanifi’nin kızı, ... ile evli olup ve Hatice sağ olduğundan davacı terekeye göre üçüncü kişi durumundadır. Bu nedenle davacının taşınmazlar üzerinde sürdürdüğü zilyetliğin mirasçı Hatice’ye tabaen yani Hatice adına sürdürülüp sürdürülmediği ve taşınmazlar üzerinde fer"i zilyet niteliğinde bir zilyetliğinin olup olmadığı, yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak belirlenmelidir. Davalılar, taşınmazların bulunduğu bölge dışında oturduklarını, kız kardeşleri Hatice’ye emanet ettiklerini ve bu nedenle Hatice’nin eşi davacı tarafından taşınmazların kullanıldığını savunduklarına göre bu hususların da aynı biçimde sorulup saptanması gerekmektedir. Saptanan bu durumlar karşısında yeniden yapılacak keşifte yerel bilirkişilerin mahkemece belirlenmesi, yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarının HUMK.nun 258 ve 259 (HMK. m. 243, 244, 259, 290/2) maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmazlara ilişkin bulunması nedeniyle keşif yerinde dinlenilmeleri, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesi uyarınca zilyetlik maddi olaylardan olup, yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğunun ve TMK.nun 713/1 ve 2. fıkraları gereğince açılan davaların kamu düzeni ağırlıklı davalar niteliğinde bulunduğunun göz önünde tutulması, yerel bilirkişilerin bağımsız olarak yer gösterme, iddia ve savunma doğrulayacak bilgiyi vermeleri konusunda önemli görevlerinin bulunduğunun göz ardı edilmemesi, böylece taraflarla birlikte her parselin yeri ayrı ayrı gösterildikten sonra yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yerel bilirkişi ve tanıkların beyanlarına başvurulması, beyanlar arasında çelişki bulundu taktirde HUMK.nun 265. (HMK. m. 261) maddesi gereğince aykırılığın giderilmesi, yukarıda açıklanan tüm hususların hiçbir duraksamaya yer verilmeyecek biçimde saptanıp belirlenmesi, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir. Davacının taşınmazlar üzerindeki zilyetliğinin fer"i zilyet olduğunun saptanması durumunda, davalı eşi Hatice adına zilyetliği sürdürdüğünün kabulü gerekir. Elbirliği mülkiyetinde mirasçılar arasında zamanaşımı işlemeyeceğinden, fer"i zilyedin davalı eşi adına sürdürdüğü zilyetliğin tüm mirasçılar adına sürdürdüğünün kabulü gerekir. Çünkü böyle bir halde davacının zilyetliğinin malik sıfatıyla zilyetlik olduğu söylenemez.
Kabule göre de TMK.nun 713/2. maddesi uyarınca, açılan davalarda davanın kabulle sonuçlanması halinde, kayıt malikinin mirasçılarının harç ve yargılama giderleriyle sorumlu olmadığı HGK.nun 17.02.2010 tarih ve 2010/8-58 Esas, 2010/78 Karar sayılı kararıyla kabul edilmiştir. Bu durum karşısında gerekli eksik harcın davacıdan alınmasına, tüm yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, davalı tarafa tüm yargılama giderlerinin yükletilmesi anılan Yargıtay HGK kararına aykırıdır.
Bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 222,75 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden bir kısım davalılara iadesine 05.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.