
Esas No: 2017/2332
Karar No: 2021/665
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2332 Esas 2021/665 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 11. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; faturadan kaynaklanan alacağının tahsili için davalı aleyhine başlattığı icra takibine davalının haksız ve kötü niyetle itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin ana müteahhit OHL firması ile imzaladığı ""fore kazık imalatı"" sözleşmesine istinaden davacı ile 15.04.2013 tarihinde ""taşeron sözleşmesi"" imzaladığını, sözleşmeye göre Haydarpaşa-... hattı hızlı tren projesi fore kazık imalatı işlerinin yapımını üstlenen davacının muaccel olmayan alacağı için icra takibi başlattığını, davacının müvekkilinden muaccel olmayan ve rakamı henüz netleşmeyen bir alacağı bulunduğunu, fakat asıl müeahhit OHL firması tarafından verilen proje uygulamalarına aykırı çalışmalar tespit edildiğini, ilgili aykırılıklar ve çevreye verilen zararlar tespit edilip %5"lik teminat kesintisi ile beraber gerekli kesintiler yapıldıktan sonra muaccel hâle gelecek olan alacağın davacıya ödeneceğini, muacceliyet tarihi gelmeyen alacağın ve icra inkâr tazminatının talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuş; davacı aleyhine %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. ... 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.03.2015 tarihli ve 2014/519 E., 2015/211 K. sayılı kararı ile; bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre davacının talebinde haklı olduğu, taraflar arasındaki sözleşmede fatura kesiminden itibaren kırk beş gün içinde ödeme yapılacağı belirtilmesine rağmen ödeme yapılmadığından davacının alacağının muaccel ve likit hâle geldiği, davacının işini tam ve eksiksiz yaptığı, zira bu hususta davalının ihtarının olmadığı, davalının sorumlu olduğu dava dışı OHL firmasının da davacının yaptığı işlerin eksik ve ayıplı olduğuna ilişkin davalıya gönderdiği herhangi bir ihtarın bulunmadığı, işin bitmediği, eksik veya ayıplı yapıldığına dair davalı tarafça dosyaya sunulan bir delil de bulunmadığından beş ay sonra kesinti yapılacağından bahisle ödememe yönündeki davalı tavrının hakkaniyete aykırı olup kabul edilemeyeceği, bu hususun tarafların imzaladığı sözleşmeye göre ödemenin kırk beş gün içinde yapılacağı şeklinde düzenlenen hükme de aykırı olacağı, davalının banka havalesi ile yaptığı 10.369,67TL ödemenin dava konusu icra takibine ilişkin olduğuna dair havalede bir açıklama bulunmadığı, aksine ticari hesaba ilişkin şerhin bulunduğu, taraflar arasında yapılan işe karşılık kesilen başka faturalar da olduğundan davalının icra takibine yönelik ödeme olduğu iddiasına itibar edilmediği, tarafların tacir olduğu ve davacının faizi doğru uyguladığı, davalının itirazında haksız ve alacağın likit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 29.03.2016 tarihli ve 2015/5670 E., 2016/1976 K. sayılı kararı ile;
‘‘…Uyuşmazlık, eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmakta olup, davada, 05.08.2013 tarihli KDV dahil 22.793,61 TL bedelli faturaya dayanılarak ve yapılan kısmi ödeme düşülerek kalan 20.789,66 TL asıl alacak, 158,81 TL işlemiş faiz ve 144,28 TL ihtar masrafından oluşan toplam 21.092,75 TL alacağın tahsili istemiyle başlatılan ilâmsız icra takibine davalı borçlu tarafından yapılan itirazın iptâli ile takibin devamı ve %20 oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının tahsili istenmiş; mahkemece davanın kabulüne, davalının takibe yönelik itirazının iptâli ile takibin aynı şartlarla devamına, dava değeri üzerinden takdiren %20 oranında hesaplanan 4.218,55 TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar, davalı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı borçlunun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davanın açılmasından sonra davalı şirket tarafından davacıya üzerinde “hidrotemel cari hesap ödemesi” şeklinde açıklama bulunan ... Bankası"nın 03.03.2014 tarihli dekontu ile 10.369,67 TL ödeme yapıldığı, takip konusu faturanın anılan cari hesapta yer aldığı, davalı tarafından mahkemeye verilen 12.03.2014 tarihli dilekçeyle de bu ödemenin dava konusu borçtan mahsup edilmesinin istendiği anlaşılmaktadır. Davacı alacaklı, bu ödemenin takip ve dava konusu faturaya ilişkin olmadığını, aynı işle ilgili başka bir faturaya ait olduğunu savunmuşsa da, 6098 sayılı TBK"nın 100, 101, 102. maddelerinde, kısmî ödemede ve birden çok borçta mahsubun ne şekilde ve hangi sıra ile yapılacağı düzenlenmiş olup, 102. madde hükmüne göre, ödemesi yapılan borcun hangi borca ait olduğuna dair borçlu ya da alacaklı tarafından kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı, düzenlenen makbuzda bu yönde açıklık bulunmadığı, birden çok borcun da muaccel olduğu durumlarda ödemenin borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğunun kabulü gerekecektir. Bu madde hükmüne göre mahkemece, davalı borçlu tarafından 03.03.2014 tarihinde yapılan 10.369,67 TL"lik ödemenin takip ve dava konusu borç için yapıldığının kabulü gerekmektedir. Öte yandan itirazın iptâli davaları, itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamak amacıyla açılan davalar olduğundan davadaki haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirlenir. Bu nedenle itirazın iptâli davası açıldıktan sonra borçlu tarafından yapılan ödemeler verilecek kararda dikkate alınmaz. Ancak infazda tereddüt hasıl olmaması için dava açıldıktan sonra yapılan ödemelerin tarih ve miktarları mahkemece tespit edilerek bu ödemelerin yargılama sonucu verilecek kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınacağı kararda belirtilir. Mahkemece, dava açıldıktan sonra 03.03.2014 tarihinde yapılan 10.369,67 TL"lik ödemenin takip konusu faturaya ait olduğuna dair banka dekontunda bir açıklama bulunmadığı, aksine ödemenin cari hesaba ilişkin olduğunun dekonta şerh edildiği, taraflar arasında yapılan işle ilgili düzenlenmiş başka faturaların da mevcut olup anılan ödemenin icra takibine yönelik yapıldığının davalı yanca kanıtlanamadığı gerekçeleriyle bu ödemenin icra takip dosyasında dikkate alınamayacağına karar verilmesi yukarıdaki açıklamalara ve yasa maddelerine aykırı olmuştur.
Diğer yandan 2004 sayılı İİK"nın 67/II. maddesi uyarınca takibe itiraz eden borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için itirazında haksız olması gerekir. Somut olayda, takip konusu fatura nedeniyle davacının alacaklı olup olmadığı ve talep edilen faiz alacağının miktarı yargılamada alınan bilirkişi raporuyla açıklığa kavuştuğundan davalı borçlunun takibe itirazında haksız olduğu kabul edilemez. Bu durumda mahkemece yasal koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı talebinin reddi yerine kabulü de doğru olmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş, takip talebindeki alacak kalemleri yönünden davayı kabul etmek, yasal koşulları oluşmadığından davacının icra inkâr tazminatı istemini reddetmek, dava tarihinden sonra ... Bankası"nın 03.03.2014 tarihli dekontu ile yapılan 10.369,67 TL"lik ödemenin kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınacağına karar vermek olmalıdır.
Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.12.2016 tarihli ve 2016/682 E., 2016/877 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçeleri aynen tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Davada icra inkâr tazminatının yasal koşullarının oluşup oluşmadığı,
(2) İcra takibinden ve davanın açılmasından sonra davalının 03.03.2014 tarihinde ... Bankası vasıtasıyla davacıya gönderdiği 10.369,67TL"lik kısmi ödemenin takip ve dava konusu borca karşılık yapıldığının kabul edilip edilmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre takip ve dava tarihinden sonra yapılan 10.369,67TL ödemenin kararın infazı sırasında icra müdürlüğü tarafından dikkate alınmasına karar verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce; temyize konu direnme kararının, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesi anlamında direnme gerekçesi ihtiva edip etmediği, dolayısıyla usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış olup, mahkemece verilen kararın gerekçeli olduğu ve usulüne uygun direnme kararının bulunduğu sonucuna varılarak 03.06.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede ön sorun oy çokluğu ile aşılmak suretiyle işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; direnme kararının gerekçe içermediği, usulüne uygun direnme kararı olmadığı ve hükmün bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
IV. GEREKÇE
(1) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
15. Borç doğuran sözleşmelerden birisi olan "Eser sözleşmesi’" somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde, "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir" şeklinde tanımlanmıştır.
16. Taraflara karşılıklı borç yükleyen eser sözleşmesinde; yüklenici, eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle, iş sahibi de bu çalışma karşılığında yükleniciye bedel ödemekle yükümlüdür.
17. Öte yandan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini (ve istiyorsa, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini) talep eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, ... 2013, s. 251). Genel hükümlere göre açılan alacak davalarında, haklılık durumu dava tarihi itibariyle tespit edilebilirse de; itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arz ettiğinden, bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibari ile belirlenmesi gerekir.
18. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
19. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Diğer bir anlatımla, icra inkâr tazminatı, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan icra hukukuna özgü bir tazminattır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Borçlunun ödeme emrine karşı itirazın yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekecektir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 14.07.2010 tarihli ve 2010/19-376 E., 2010/397 K.; 23.09.2020 tarihli ve 2017/4-1444 E., 2020/666 K.; 26.02.2020 tarihli ve 2017/13-558 E., 2020/234 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
20. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 15.04.2013 tarihli “Haydarpaşa-... Hattı Hızlı Tren Projesi Fore Kazık İşleri” sözleşmesi ile akdi ilişkinin kurulduğu ihtilafsız olup, sözleşmenin 6. maddesinde ödemelerin %5 teminat kesintisi yapılarak fatura kesiminden sonraki kırk beş gün içinde nakden ödeneceği kararlaştırılmıştır.
21. Davacı vekili 13.01.2014 havale tarihli açıklama dilekçesinde; müvekkilinin, sözleşme konusu işleri eksiksiz biçimde tamamlayarak 29.05.2013 tarihinde davalıya teslim ettiğini, davacının bu iş nedeniyle toplam 81.966,10Euro+KDV alacağı doğduğunu, davalının, dava dışı asıl yüklenici tarafından yapılan ödemelere göre fatura düzenlenmesini istemesi nedeniyle faturaların davalının belirlediği tarihlere göre tanzim edildiğini, 30.06.2013 tarihli 82.996,05TL tutarındaki faturanın karşılığında davalının 65.000TL ödediğini, ardından bir kısım ödeme yapılacağının belirtilmesi üzerine bu kez 05.08.2013 tarihli 22.793,61TL’lik faturanın düzenlendiğini, sonradan 20.000TL daha ödeyen davalının toplam 85.000TL ödemede bulunduğunu, yapılan ödemeleri mahsup ederek 05.08.2013 tarihli faturadan bakiye 20.789,66TL alacağın ödenmesi için davalıya gönderilen 25.09.2013 tarihli ihtarnamenin 02.10.2013 tarihinde tebliğ edildiğini, davalının 08.10.2013 tarihli cevap ihtarında, faturaya ve bakiye 20.000TL’lik borcuna itiraz etmediğini, ancak haksız olarak %5 teminat kesintisinden bahsettiğini, oysa müvekkilinin işi eksiksiz şekilde tutanakla davalıya teslim ettiğini ve teminat kesintisinin dayanağı olmadığını ileri sürerek kalan fatura alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali ve takibin devamı ile %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
22. Davalı yüklenici şirket ise, takibe itirazında, davacıya gönderdiği 08.10.2013 tarihli cevap ihtarında ve yargılama aşamasında dosyaya sunduğu beyan dilekçelerinde, davacının ödenmediğini iddia ettiği 20.000TL’ye itiraz etmediğini, ancak alacağın muaccel olmadığını savunmuş; 12.03.2014 havale tarihli dilekçesinde de, davacının açıkladığı gibi fatura kesimlerinin karşılıklı anlaşma ile sağlandığını, davacının 30.06.2013 tarihli 82.996,05TL tutarlı ve 05.08.2013 tarihli 22.793TL’lik faturaları karşılığında toplam 85.000TL ödediğini belirtmiştir.
23. Şu hâlde davalının, davacının 30.06.2013 tarihli faturası ile icra takibinin dayanağı 05.08.2013 tarihli faturasına itiraz etmediği, aksine faturaları benimseyerek 85.000TL ödediği, kalan 20.000TL borcunu da kabul ettiği anlaşılmaktadır.
24. Bu durumda takip ve dava konusu alacak miktarı davalı borçlu tarafından bilindiğinden, “likit” yani muayyen ve belirlenebilir nitelikte olduğu gibi, davalının icra takibine itirazının da haksız olduğu gözetildiğinde, icra inkâr tazminatının yasal koşullarının oluştuğu; mahkemece davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin yerinde ve doğru olduğu sonucuna varılmış, davalının bu yöndeki temyiz itirazları reddedilerek direnme kararı uygun bulunmuştur.
25. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararı yerinde ve doğrudur.
(2) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme:
26. Türk Borçlar Kanunu’nun kısmen yapılan ödemede mahsup hakkının düzenlendiği 100. maddesinde;
“Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz.
Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya başka bir güvence almış ise, borçlu kısmen yaptığı ödemeyi, güvence altına alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip değildir” düzenlemesine yer verilmiştir.
27. Aynı Kanun’un 101. maddesinde;
“Birden çok borcu bulunan borçlu, ödeme gününde bu borçlardan hangisini ödemek istediğini alacaklıya bildirebilir.
Borçlu bildirimde bulunmazsa, yapılan ödeme, kendisi tarafından derhâl itiraz edilmiş olmadıkça, alacaklının makbuzda gösterdiği borç için yapılmış sayılır” denilmiş; devamındaki 102. maddede ise;
“Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur.
Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır” şeklinde hüküm bulunmaktadır.
28. Bu düzenlemeler ile; kanun koyucu, TBK’nın 100 ila 102. maddelerinde para borçlarında kısmen ödeme ve mahsupla ilgili bazı özel hükümler koymuştur. TBK’nın 100/I. maddesine göre borçlu her şeyden önce, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Ancak, bunun için borçlunun faiz ve gider borcunu ödemede gecikmemiş olması gerekir. Borçlu faiz ve giderleri ödemede gecikmiş ise, yapmış olduğu kısmî ödeme ana paraya değil, ödemekte geciktiği faiz ve gider borcuna mahsup edilir. TBK’nın 101. ve 102. maddelerinde de birden çok para borcunda, borçlunun yaptığı ödemenin bunlardan hangisine mahsup edileceği düzenlenmiştir. TBK’nın 102/I. maddesine göre, kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı takdirde ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır.
29. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendiğinde; takipten ve davadan sonra, yargılama aşamasında davalının 12.03.2014 havale tarihli dilekçesinin ekinde dosyaya sunduğu ve dava konusu borçtan mahsup edilmesini istediği, üzerinde “Hidrotemel cari hesap ödemesi” yazılı olan, ... Bankası’na ait 03.03.2014 tarihli dekont ile davacıya ödenen 10.369,67TL tutarındaki kısmî ödemenin, TBK’nın 102. maddesi gereğince takip ve dava konusu borç için yapıldığının kabul edilmesi; itirazın iptali davasında haklılık durumu takip tarihi itibariyle belirlendiğinden, yapılan bu ödemenin kararın infazı sırasında icra müdürlüğünce dikkate alınmasına karar verilmesi gerekmektedir.
30. O hâlde, (2) numaralı uyuşmazlık bakımından, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden yukarıda 14 ila 25. paragraflarda açıklanan nedenlerle direnme kararı uygun görüldüğünden, davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE;
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden yukarıda 26 ila 31. paragraflarda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 03.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.