8. Hukuk Dairesi 2012/892 E. , 2012/2444 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Alacak
... ile ... aralarındaki alacak davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 11.10.2011 gün ve 245/312 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise davalı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 03.04.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. ... ve karşı taraftan davalı vekili Av. ... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili tarafından davalı ... aleyhine açılan alacak davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece dava konusu araç nedeniyle davacının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000 TL"nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının sair iddiaları ile ilgili taleplerinin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, evlilik içinde davalının bir geliri olmadığını, vekil edeninin çalışması ile elde ettiği gelirlerin bir kısmının davalı adına açılan banka hesabına yatırıldığını, bir kısmı ile davalı adına araç ve taşınmazlar alındığını, tarafların boşanmaları sebebiyle davacının talep etme hakkı doğduğunu, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereği tapu iptali ve tescil isteyemediklerini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davalı üzerinde bulunan araç için 1.000 TL, banka hesapları için 100.000 TL ve iki parça taşınmaz için 2.000 TL olmak üzere 103.000 TL"nin davacının katkısı dikkate alınarak dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Dava Aile Mahkemesine açılmış ise de, 28.9.2004 tarihinde ... 3.Aile, 30.3.2010 tarihinde ise, ... 15.Asliye Hukuk Mahkemesinin temyiz edilmeden kesinleşen görevsizlik kararı üzerine dosya Yargıtay 17.Hukuk Dairesi tarafından incelenerek “dosya kapsamından davacının, dava konusu taşınmaz ile aracın evlilik birliği içinde kendi parası ile edinildiğini, davalı adına bankaya yatırılan paraların dahi kendisine ait olduğunu ileri sürerek alacak davası açtığı, mal rejiminin tasfiyesini amaçlayan bir istek ile katkı payı alacağına yönelik bir talepte bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle, boşanan eşin boşandığı davalı eşine karşı açtığı davasının, evlilik birliği içinde edinilen eşler arasındaki edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında bir hak iddiası içermediği, mal rejiminin tasfiyesine yönelik bir istek mevcut olmadığı, Borçlar Kanunu ve genel hükümlerden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olduğu, uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği” açıklanarak HUMK.’nun 25. ve 26. maddeleri gereğince ... 15.Asliye Hukuk Mahkemesi yargı yeri olarak belirlenmiştir. Bu karar üzerine dosya kendisine gönderilen ... 15.Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, davanın mal rejiminin tasfiyesi ile ilgili olmadığı, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacak davası olduğu, bu sebeple bilirkişiler tarafından katkı payından dolayı alacak hesabı yapılan raporların dikkate alınmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25.maddesinde (6100 sayılı HMK’nun 21 ve 22.maddeleri) aynen “…Yetkili mahkemenin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargısal sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği takdirde, yetkili mahkemenin tayininde, ilk derece mahkemeleri için bölge adliye mahkemelerine, bölge adliye mahkemeleri için Yargıtay"a başvurulur.
İki mahkemenin aynı dava hakkında göreve veya yetkiye ilişkin olarak verdikleri kararlar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği takdirde, görevli veya yetkili mahkeme ilgisine göre bölge adliye mahkemesince veya Yargıtay"ca belirlenir.
Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtay"ca verilen merci tayini kararları ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar denilmektedir.”
Buna göre; iki mahkemenin aynı dava hakkında ayrı ayrı görevsizlik kararı vermiş olmaları ve bu görevsizlik kararlarının temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olması halinde, iki mahkeme arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıkmış olur. Bu durumda uyuşmazlığın giderilmesi için merci tayini yoluna başvurulur. Buradaki görev uyuşmazlığı adli yargıya dahil adliye mahkemeleri arasındadır. Adliye mahkemeleri ile diğer yargı kollarındaki mahkemeler, örneğin idare mahkemeleri arasındaki uyuşmazlık, teknik anlamda bir görev uyuşmazlığı olmayıp, yargı yolu uyuşmazlığıdır. Bu yargı yolu uyuşmazlığı bölge adliye mahkemesi ya da Yargıtay tarafından değil, Uyuşmazlık Mahkemesince çözümlenir.
Bir mahkemenin verdiği görevsizlik kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş ise, bu görevsizlik kararı, dosyanın gönderildiği mahkemeyi bağlamaz. Bu mahkeme de kendisinin görevli olmadığına ve ilk mahkemenin görevli olduğuna karar verebilir. İkinci görevsizlik kararı da temyiz edilmeksizin kesinleşirse, hukuk mahkemeleri yönünden görevli mahkeme merci tayini yolu ile (bölge adliye mahkemeleri henüz kurulmadığından) Yargıtay 17.Hukuk Dairesi tarafından kesin olarak belirlenir. Bu yargı yeri belirlenmesi kararı davaya daha sonra bakacak olan tüm mahkemeleri bağlar. (HUMK’nun 25.m., HMK’nun 23.m)
Buna karşılık, ikinci görevsizlik kararına karşı temyiz yoluna başvurulmuş ve Yargıtay ikinci görevsizlik kararını onamış ise, ikinci görevsizlik kararında görevli olarak gösterilen mahkeme bu kararla bağlıdır. İkinci halde yani sonraki mahkemenin verdiği görevsizlik kararının Yargıtay"ca bozulması ve ikinci mahkemenin bu bozmaya uyması halinde bu mahkeme davayı görmeye devam eder. Yani artık görevsizlik kararı veremez. (Prof.Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001. C.1 s.659 vd.)
Az yukarıdaki dava dilekçesindeki açıklamalar ve dosya kapsamına göre davanın mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar yargı yeri belirlenmesi ile ilgili kararda davanın niteliği sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacak davası olarak açıklanmış ise de, davacının evlilik birliği içinde alınarak davalı üzerine kaydettirilen araç ve taşınmazlar ile davalı adına bulunan hesaptaki paralarda çalışarak elde ettiği gelirlerle katkıda bulunduğu iddia edilmektedir. Bu durumda gerek dava konusu malvarlığının evlilik birliği içinde edinildikleri tarih gerekse taraflar arasındaki mal rejiminin sona erdiği 13.11.2001 boşanma dava tarihi dikkate alındığında eldeki dava tarihi itibarıyla davanın Aile Mahkemesi tarafından görülmesi ve eşler arasında 743 sayılı MK.nun 170. maddesi hükmü uyarınca mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan uyuşmazlık Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir.
Ancak yukarıda açıklandığı üzere merci tayini kararları kesin olup, aleyhine karar düzeltme yoluna gidilemez. Bu karar davaya daha sonra bakacak yerel mahkemeleri olduğu gibi Yargıtay Dairelerini de bağlar. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 10.6.1942 gün ve 1942/26-16 sayılı ilamı) Hal böyle olunca, somut olayda davaya Aile Mahkemesi tarafından bakılarak sonuçlandırılması gerekmekte ise de, merci tayini kararından sonra artık Yargıtay"ın göreve ilişkin bozma yapamayacağı dikkate alınarak ... 15.Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından davaya bakılarak, yargılamaya devam edilmesi ve sonuçlandırılması doğrudur.
Ancak, yargı yeri belirlenmesi ile ilgili kararlar göreve ve yetkiye ilişkin olarak mahkemeyi ve Yargıtay Dairelerini bağlamakta ise de, davanın nitelendirilmesi ile mahkeme bağlı değildir. Dosya kapsamına göre davanın nitelendirmesi, talep, taraflarca getirilme ilkesi ve taleple bağlılık ilkeleri ile hakimin davayı aydınlatma ödevi birlikte gözetilerek mahkeme tarafından yapılmalıdır. Bu sebeple davanın katkı payı alacağı niteliğinde olduğu dikkate alınarak, taraf delillerinin buna göre toplanması, alınacak bilirkişi raporları da tüm delillerle birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, davanın nitelendirilmesinde hataya düşülerek davanın sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan alacak olduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı vekilinin hükmün kabul edilen bölümüne ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine
ve istekleri halinde 59,40 TL peşin harcın temyiz eden davalıya, 18,40 TL peşin harcın da temyiz eden davacıya iadelerine 03.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.