
Esas No: 2021/5534
Karar No: 2021/9682
Karar Tarihi: 06.07.2021
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/5534 Esas 2021/9682 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Ankara 15. İş Mahkemesi
Dava, iş kazasından sigortalının vefatı nedeniyle hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen karara karşı, davalı vekili ile davacılar vekilinin iş bu istinafa katılma yoluyla başvurması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5.Hukuk Dairesince istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5.Hukuk Dairesince verilen kararın süresi içerisinde davalı ... vekili ile iş bu temyize cevap süresi içerisinde davacılar vekili tarafından katılma yoluyla süresi içersinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacılar vekili 24.10.214 tarihli dava dilekçesinde özetle müvekkillerinin desteği sigortalının 13/05/2014 tarihli iş kazası neticesinde vefatı nedeniyle belirsiz alacak davası niteliğinde sigortalının eşi ... ve Çocuk ... için 1.000 TL’şer maddi tazminat ile eş lehine 150.000 TL çocuk lehine 100.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davacılar vekili birleşen dava dosyasının 01.10.2019 tarihli dava dilekçesinde eş ... lehine 297.349,25 TL, çocuk ... lehine 94.395,75 TL maddi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
II- CEVAP:
Davalı ... vekili, iş kazasının Soma da meydana geldiğini, yetki itirazında bulunduklarını, dava konusu olayın 4857 sayılı İş Kanunu md. 2-VI hükmü kapsamına girmediğini, taraflarına husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkili ile müteveffanın çalıştığı mütehahhit arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisinin olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı ...Ş. vekili, yetkili Mahkemenin Soma Mahkemeleri olduğunu, ileri sürülen hususların gerçek dışı olduğunu, meydana gelen kazada müvekkili şirkete atfedilecek bir kusur bulunmadığını, müvekkili şirketin kazanın meydana geldiği maden ocağında alınmaı gereken tüm tedbirleri aldığını, müvekkili şirkete ait bir sorumluluk bulunmadığını belirterek davanın esastan reddini talep etmiştir.
Birleşen dosya yönünden davalı vekili, iş kazasının oluş sebebinin henüz tespit edilemediğini, ceza dosyasının sonucunun beklenilmesini talep ettiklerini, meydana gelen elim kazada müvekkili şirkete atfedilecek bir kusurun bulunmadığını, müvekkili şirketi kazanın meydana geldiği maden ocağında alınması gereken tüm tedbirleri aldığını, iş güvenliği eğitimlerini tam ve eksiksiz olarak verdiğini, kazanın meydana geldiği ocağın iş müfettişlerince sürekli denetlendiğini ve eksiklik tespit edilemediğinin belgelerle sabit olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece “1–Asıl davanın kabulü ile (Tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla), maddi tazminat yönünden;
-1.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 13.05.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ..."a verilmesine,
-1.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ... ..."a verilmesine, (... ... adına velayeten ..."a) verilmesine
Manevi tazminat yönünden;
-150.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ..."a verilmesine,
-120.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ... ..."a verilmesine, (... ... adına velayeten ..."a) verilmesine
2- Birleşen davanın kabulü ile
- 297.349,25 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ..."a verilmesine,
-94.395,75 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ... ..."a verilmesine, (... ... adına velayeten ..."a) verilmesine” karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece “Davacılar ve davalı ..."nün yerinde görülmeyen istinaf başvurularının HMK"nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine,” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacılar vekili, temyiz dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunda müvekkillerine ayrılan payın az olduğunu, ölenin anne ve babasının maddi tazminat talebi olmadığını, hesaplanan tutarın tamamının davacılara ayrılması gerektiğini, pay dağılımının hatalı olduğunu, pasif dönem zararında asgari ücretin esas alınmasının hatalı olduğunu, ölenin ücretinin daha fazla olduğunu, asgari ücretteki artışların dikkate alınarak hükme en yakın tarihte rapor alınması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı ... Genel Müdürlüğü vekili, maddi ve manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, kazadan faize hükmedilmesinin ve AFAD tarafından ödenen miktarın düşülmemesinin hatalı olduğunu, olayda müvekkilinin kusuru olmadığını, husumet itirazları olduğunu, diğer şirketle aralarında asıl işveren alt işveren ilişkisi olmadığını, müvekkilinin ihale makamı olduğunu, iş güvenliği önlemleri alınmasından diğer davalının sorumlu olduğunu, yapılan denetimlerde müvekkilinin denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğine dair bildirimde bulunulmadığını, malzeme uygunluğunun denetime tabi olduğunu, olumsuz tespit yapılmadığını, bakanlık müfettişlerince yapılan denetimlerde noksanlık tespit edilmediğini, denetim yetkisinin Çalışma Bakanlığında olduğunu, işletme risk ve sorumluluğunun diğer davalıya ait olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlerle temyiz edenin sıfatına temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davacılar ve davalı ... vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, ruhsat sahibi ... olan Eynez yer altı sahasındaki kömür üretim işinin davalı ... tarafından 22/07/2006 tarih ve 24046 yevmiye sayılı noter onaylı hizmet alım sözleşmesi ile ... Tek. Elk. Mad. Tur. San.ve Tic. A.Ş."ne verildiği ancak 30/10/2009 tarihinde davalı ..."nün muvafakati ile kömür üretim işinin aynı şartlar altında Soma Kömür İşletmeleri A.Ş."ne devredildiği anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin eki konumundaki Teknik Şartname"nin 2. maddesinde işin konusunun "1. maddede cins, mevkii ve sınır koordinatları belirtilen sahadan, idare tarafından bir kısmı yüklenicinin kullanımına bedelsiz olarak verilecek bina, tesis, makine, teçhizat, ve yeraltı galerileri ile yüklenicinin temin edeceği ilave makine, teçhizat, tesis ve personel ile bütün masraflar yükleniciye ait olmak üzere yeraltı işletme yöntemi ile kömür üretme işi" olarak tanımlandığı, bu kapsamda sahada mevcut bulunan şalt tesisleri, jeneratör, karo sahası, vantilatör tesisi, kompresör tesisi, tertip binası, işçi banyoları, lambahane, teshin merkezi, atölye, pres, kül tesisi, kriblaj tesisi, nefeslik vb. gibi tesislerle, Teknik Şartname"nin ek-2 listesinde tanımlanan makine ve teçhizat yüklenicinin kullanımına bedelsiz olarak bırakıldığı, ek-12 olarak tanımlanan listede işin yapılacağı yeraltı maden ocağında idareye ait zincirli ve bant konveyörler bulunduğu görülmektedir. Teknik Şartname"de yüklenici tarafından yapılacak iş programının ve işletme projesinin davalı ..."ne sunulacağı, programın veya projenin yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların idarece verilen süre içerisinde giderileceği, idarece onaylanan uygulama projesine yüklenicinin aynen uymak zorunda olduğu, uygulama projesinde ancak idarenin onayı ile revizyon yapılabileceği, sözleşmenin eki olan İdari Şartname"nin 7.3.2. maddesinde yüklenicinin çalıştıracağı işletme müdürü, proje mühendisi, vardiya daimi nezaretçisi, teknik nezaretçinin en az sayısı ve meslek kıdeminin davalı idare tarafından belirlendiği, Sözleşmenin eki olan Hizmet İşleri Genel Şartnamesi"nin 11. maddesinde ise, idarenin, uygunsuz davrandığı, görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanların iş başından ve işyerinden uzaklaştırılmasını isteyebileceği, yüklenicinin buna uymak zorunda olduğu kurallar getirilmiştir.
Dosya kapsamından meydana gelen iş kazası dolayısı ile alınan bilirkişi kusur raporlarının tamamında ölen veya yaralanan sigortalılara kusur izafe edilmemiştir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
"(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.".
Aynı kanunun "Risklerden Korunma İlkeleri " kenar başlıklı 5. maddesine göre,
"(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek."
Yine 6331 sayılı Kanun "Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
"(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç)Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2)İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3)İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar."
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği koruma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun mülga 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddeleri işverenin yükümlülüklerini, 19. madde de çalışanların yükümlülüklerini çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümlerini işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
İşvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren-alt işveren kavramlarının açıklanmasında fayda vardır.
4857 sayılı Kanun"un 2. maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu"nun 2. maddesinin 7. fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
4857 sayılı Kanun"un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu"ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 sayılı Kanun"dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu "müteselsil sorumluluktur". Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu"nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.
Somut olayda, üretim aşamalarında davalı ... tarafından bedelsiz olarak yükleniciye bırakılan makine ve teçhizatların da kullanılması, davalı ..."nün kendisine sunulan iş programını veya projeyi yeterli bulunmaması halinde tespit edilen noksanlıkların davalı tarafından verilen süre içerisinde giderilmesi zorunluluğu, yüklenicinin çalıştıracağı işletme müdürü, proje mühendisi, vardiya daimi nezaretçisi, teknik nezaretçinin en az sayısı ve meslek kıdeminin davalı idare tarafından belirlenmesi, idarenin, uygunsuz davrandığı, görevlerini yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanların iş başından ve işyerinden uzaklaştırılmasını isteyebilmesi gibi tespitler karşısında anahtar teslimi olarak kabul edilemeyecek bir sözleşme ile kendisine olağan denetim sınırlarını aşacak şekilde yetkiler tanınmış olan davalı ..."nün 4857 sayılı yasa’nın 2. maddesi gereğince asıl işveren, diğer davalı ...Ş."nin ise alt işveren olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bunun yanında, gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde hâkimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene veya ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir.
Manevi tazminat davalarında, gelişmiş ülkelerde artık eski kalıplardan çıkılarak caydırıcılık unsuruna da ağırlık verilmektedir. Gelişen hukukta bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde veya taksirli davranışlarda tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini ortaya koymakta; kişi haklarının her şeyin önünde geldiğini önemle vurgulamaktadır.
Bu ilkeler gözetildiğinde; aslolan insan yaşamıdır ve bu yaşamın yitirilmesinin yakınlarında açtığı derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesi olanaklı değildir. Burada amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek; öte yandan da zarar veren yanı da dikkat ve özen göstermek konusunda etkileyecek bir yaptırımla, caydırıcı olabilmektir.(HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Manisa ili Soma ilçesinde bulunan Eynez yeraltı maden ocağında 13/05/2014 tarihinde meydana gelen yargılamaya konu iş kazasının 301 kişinin ölümüne ve 486 kişinin yaralanmasına yol açtığı, son yüz yılın en büyük iş kazalarından birisi olan bu iş kazasının yalnızca iş kazasına uğrayanlarda veya kazalıların yakınlarında değil toplumun tamamında derin bir üzüntü meydana getirdiği, bu kapsamda Soma maden kazası gibi toplumu derinden etkileyen facialarda hüküm altına alınan manevi tazminat tutarları değerlendirilirken manevi tazminatın caydırıcılık unsurunun öne çıkması gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ölenin olayda kusurunun bulunmadığının anlaşılıp kaza olayının meydana gelmesinde kusuru bulunanlar arasındaki kusur dağılımının kendi aralarında görülmesi muhtemel rücu davasında yeniden değerlendirilmesinin mümkün bulunmasına, temyizin kapsam ve nedenlerine göre kararda sair yönlerden bir yanlışlık yok ise de, Somut olayda, hükme esas alınan 29.03.2019 tarihli hesap raporunda davacı eş ...’nin maddi tazminat alacağı 298.349,25 TL, çocuk ...’in maddi tazminat alacağı ise 95.395,75 TL olarak tespit edilmiştir. Davacılar vekili asıl dava dosyasında eş ve çocuk lehine ayrı ayrı 1.000 TL’şer maddi tazminat talep etmiş bakiyesini ise birleşen davada aynı davalılardan talep etmiştir. Bu durum karşısında asıl dava dosyasında hükmedilen tazminat talepleri ile birleşen dava dosyasında hükmedilen tazminat talepleri arasında tahsilde tekerrür sonucunu doğurmayacak nitelikte karar verildiğinin açıkça anlaşılabilir olmasına karşın, hükümde “tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla” davalılardan tahsiline karar verilmesi hatalı olmuştur.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’nın 297/1-b maddesine göre hüküm tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini içermelidir. Bu düzenlemeden hareketle davalı ... unvanının karar başlığında eksik gösterilmesi de isabetsizdir.
O halde, davacı ve davalı ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
Ne var ki; bu aykırılıkların giderilmesi, yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, 01/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 370. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Ankara 15. İş Mahkemesi’nin 17.12.209 tarih ve 2018/35 E. - 2019/769 K. sayılı hükmünün,
A.Karar ilamı başlığında yer alan tüm “Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu” sözcüklerinin silinerek yerlerine geçmek üzere “...” sözcüklerinin yazılmasına,
B. Asıl ve Birleşen dosyada verilen hükümle ilgili kararda belirtilen “Tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla” sözcüklerinin silinerek karardan çıkartılmasına hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalı ...‘ne iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin ise Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 06/07/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.