(Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 2017/7428 E. , 2019/5110 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün taraflar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde duruşma isteyen davalılar ... Oto Tic.ve San. A.Ş.ve diğerleri vekili avukat ... için çıkartılan tebligata verilen cevapta adresten taşındığı gerekçesi ile tebliğ edilemediği görüldü. Davacı vekili avukat ... geldi. Duruşmaya başlanılarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
K A R A R
Davacı, davalı ... Otomotiv Tic ve San. AŞ"nin ... şubesinden 05.06.2012 tarihinde 37.981,82 TL bedelle araç satın aldığını, aracın arızalanması üzerine 30.3.2013 tarihinde servise götürdüğünü, ancak aracın tamir edilmediğini ve halen serviste olduğunu, tespit dosyasında alınan bilirkişi raporu ile aracın gizli ayıplı olduğunun tespit edildiğini, aracın serviste olması nedeni ile araç kiralamak zorunda kaldığını ileri sürerek; araç bedeli 37.981,82 TL"nin yetkili servise teslim tarihi olan 30.03.2013 tarihinden itibaren uygulanacak reeskont faizi, 8.400,00 TL araç kiralama bedeli, 154,95 TL ihtarname bedeli ve 936,60 TL değişik iş dosyasına yapı masrafın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile, fatura bedeli olan 37.981,82 TL den, 1.500,00 TL hasar bedelinin mahsubu ile, bakiye 36.481,82 TL"nin aracın tüm masraflarının davalı tarafından karşılanmak üzere davalı adına tescilinin sağlanması sureti ile yetkili servise teslim tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Davacının temyiz istemine yönelik olarak yapılan incelemede; 14.7.2004 günlü ve 5219 sayılı yasa ile HUMKnun 427/2 maddesindeki parasal sınır 1.000,000,000 TL, 5236 sayılı yasanın 19. maddesi uyarınca 1.1.2017 tarihinden itibaren 2.270,00 TL ye çıkarılmıştır. Anılan yasada derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü bulunmamakta ise de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 23.2.2005 gün ve esas 2005/13-32, karar 2005/85 sayılı kararı uyarınca yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemeleri sonucundu Yargıtay daireleri ya da Hukuk Genel Kurulunca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesi durumunda temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelikse o karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas alınacağı belirtilmiştir. Davacı tarafından temyiz edilen bölüm 1.500,00 TL olup, karar tarihi itibari ile 2.270,00 TL"yi geçmediğinden HUMK"nun 5219 sayılı yasa ile değiştirilen 427. maddesinin 2. fıkrası gereğince davalının temyiz hakkı bulunmamaktadır. O nedenle miktar itibariyle kesin olan karara ilişkin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2-Davalının temyiz istemine yönelik yapılan incelemede; Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz dilekçesinin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin reddi ile hükmün ONANMASINA, 2.037,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, aşağıda dökümü yazılı 1.711,07 TL. kalan harcın davalılardan alınmasına, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/04/2019 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
HMK"nun 190. Maddesi "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklindeki düzenlemeyi içermektedir. Yasa hükmü taraflar arasındaki ihtilafa uygulandığında; dava konusu araç davacıya 05/06/2012 tarihli fatura ile satılarak ayıpsız olarak teslim edilmiş, 30/03/2013 tarihli iş emrine göre "motor lambası yanıyor" şikayeti ile servise başvuru yapılmış, servis tarafından aracın motoru sökülerek yapılan incelemede aracın pistonlarında erime meydana geldiği tespit edilmiştir. Davalılar vekilinin savunmalarına göre araçtaki bu arıza üretim hatasından değil, hatalı yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır. Araçtaki arıza satıştan itibaren altı ay içerisinde ortaya çıkmadığından, bu nedenle 6502 sayılı Yasa"nın 10/1. Maddesinde yazılı, satıcının, aracın ayıplı olarak teslim edildiğini ispat külfeti ortadan kalktığından, artık araçta meydana gelen arızanın kullanıcı hatasından kaynaklanmadığı, üretim hatasından kaynaklandığını ispat külfeti HMK"nun 190. Maddesi gereğince davacı tüketicidedir.
Biri tespit dosyasında olmak üzere, dosyada iki ayrı bilirkişi raporu alınmış, ayrıca iki de ek rapor alınmıştır. 24/06/2013 tarihli bilirkişi raporunda, araçta oluşan arızanın motorinden kaynaklanmadığı belirtildikten sonra, aracın tamiri için yapılması gereken masraf tutarı belirlenmiş, 18/03/2014 tarihli raporda, yine araçtaki arızanın hatalı yakıt kullanımından kaynaklanamayacağı belirtildikten sonra arıza nedenlerinin "...turbo şarj ünitesinin motora gereğince fazla yağ vermesi, piston yağ fıskiyelerinin tıkanmış olması, yakıt pompası zamanlamasının hatalı olmasından kaynaklanabileceği, ancak motorun sökülmüş olması ve sökümden sonra uzun bir zaman geçmiş olması nedeni sözü edilen nedenlerin sağlıklı olarak incelenemeyeceği..." denilerek, sonuç kısmında arızanın "(...) üretimden kaynaklanan gizli ayıp nedeniyle oluştuğu..." sonucuna ulaşılmıştır. Bilirkişiler, 14/05/2014 tarihli ve 17/10/2014 tarihli ek raporlarında aynı görüşlerini tekrar ettiklerini bildirmişlerdir. Davalılar vekilinin, bilirkişi raporlarının yetersiz olduğu, bu nedenle aracın bir bütün olarak, ya da ilgili parçaların dosya ile birlikte İTÜ ya da ODTÜ"ye gönderilerek, itirazları dikkate alınarak rapor düzenlenmesine ilişkin talebi dikkate alınmayarak hüküm kurulmuştur.
Bilirkişi raporlarında; araçtaki arızanın yakıttan kaynaklanmadığı tesbitine yer verilerek, arızanın üretim hatası oluştuğu sonucuna varıldığı bildirilmiştir. Ancak arızanın hangi parça veya parçaların üretiminin hatalı olarak imal edilmesinden dolayı oluştuğu kesin olarak açıklanamamıştır. Bu haliyle raporlar hüküm kurmaya elverişli değildir. Bilindiği gibi, dizel motorlar yüksek basınç ve yüksek ısı oluşturarak çalışırlar ve bu nedenle, çalışmaları sırasında oluşacak yüksek basınç ve ısıya dayanacak şekilde dizayn edilerek, buna uygun malzemeler kullanılmak suretiyle üretilirler. Nitekim, dava konusu araç, bu şartlarda 26204 km. yol yaptıktan sonra mevcut arıza ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, davalılar vekilinin rapora itirazları dikkate alınarak, gerek görülmesi halinde araç ya da arızayı oluşturan parçaların yeterli donanım, ekipman ve labaratuarın bulunduğu yere sevki de sağlanarak; konusunda uzman bilirkişilerden; aracın pistonlarındaki erimenin oluşabilmesi için motordaki sıcaklığın kaç dereceye ulaşması gerektiği, aracın pistonlarında oluşan erimenin yanlış yakıt kullanımından kaynaklanıp kaynaklanamayacağı, aracın turbosundan motora yağ kaçağı olması halinde, bu durumun pistonlarda erimeye neden olup olmayacağı veya arızanın yanlış malzeme seçiminden ya da üretim hatasından kaynaklanıp kaynaklanamayacağı, böyle bir üretim hatası varsa, üretim hatasına bağlı arızanın, aracın 26204 km. kullanıldıktan sonra ortaya çıkmasının teknik sebeplerinin neler olduğu gibi, taraf vekillerinin tüm iddia ve savunmalarını karşılayacak, dosyadaki mevcut bilirkişi raporunda belirtilen ihtimaller de değerlendirilerek, arızanın kesin nedeninin tespit edilmesi, eğer kesin olarak tesbit edilemiyorsa, literatürde benzer olaylarla karşılaşıp karşılaşılmadığı, karşılaşıldı ise, istatiksel olarak bu arızaya yol açan sebeplerin neler olduğuna ilişkin bilirkişi raporu alındıktan sonra, davacının HMK.nun 190. Maddesindeki ilkeye göre davasını kanıtlayıp kanıtlamadığı değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı raporlara istinaden hüküm kurulması hatalı olmuştur.
İkinci olarak; İlk derece mahkemesinin 17/03/2015 tarih, 2013/1210 Esas, 2015/375 karar sayılı kararı ile "...Davanın kabulüne, dava konusu aracın davalıya iadesine, bedeli olan 37.981,82 TL"nin ayıplı ürünün davalıya teslimi tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,..." şeklinde hüküm kurulmuş, bu karar yalnızca davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş, karar; Dairemizin 14/06/2014 tarih, 2015/21014 Esas, 2016/15183 Karar sayılı kararı ile bozulmuştur. Bu karara karşı davacının temyizi bulunmamasına rağmen, mahkemenin, temyiz incelemesine konu 14/02/2017 tarih,2016/1169 Esas, 2017/156 Karar sayılı ilamında ise, "Davanın kısmen kabulüne,(...) 36.481,82 TL"nin yetkili servise teslim tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,..." şeklinde hüküm kurulmuştur. İlk karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmemiş olsa idi, mevcut haliyle kesinleşeceğine göre, ikinci kararda faiz başlangıç tarihinin 30/03/2013 tarihine çekilmesi usuli kazanılmış hak ilkesine aykırıdır. Kararın bu nedenle de bozulması gerekir.
İzah edilen iki nedenden dolayı ilk derece mahkemesi kararının bozulması gerektiği kanaatindeyim, bu nedenle, kararın onanmasına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.