
Esas No: 2017/2480
Karar No: 2021/657
Karar Tarihi: 01.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2480 Esas 2021/657 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı Banka vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Banka vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalı Banka ile aralarında post cihazı kullanılması imkânını tanıyan üye işyeri sözleşmesi bulunduğunu, bu kapsamda müvekkili ile üçüncü şahıs ... arasında 11.06.2011 tarihinde ve yine müvekkili ile üçüncü şahıs... arasında 24.06.2011 tarihinde internet üzerinden gerçekleştirilen işlemler ile satışların yapıldığını, internet üzerinden yapılan bu alışverişlere davalı Banka tarafından verilen onay sonucunda malların üçüncü şahıslara teslim edildiğini, satışların toplam bedelinin 5.205,18TL olduğunu, satışın gerçekleşmesi için onayı alınan kredi kartlarının müşterilerinin bilgisi dışında sahte olarak kullanılması sebebiyle davalı Banka tarafından anılan alışveriş bedellerinin müvekkilinin hesaplarından mahsup edildiğini, yapılan işlem usulsüz olup kusurlu tarafın davalı Banka olduğunu, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülüklerini ifa ettiğini, usule aykırı işlemin müvekkili tarafından bilinemeyeceğini, davalı Banka tarafından yapılan kesintinin hukukî dayanağının bulunmadığını ileri sürerek müvekkilinin hesaplarından yapılan 5.205,18TL kesintinin haksız fiil tarihi olan onay tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Banka vekili yasal süresinden sonra sunulan cevap dilekçesinde; yetki itirazında bulunarak kredi kartı hamillerinin alışveriş yapan kişilerden farklı kişiler olması ve kart hamillerinin itirazları nedeniyle ödenen bedellerin mahsup edildiğini, müvekkilince yapılan işlemlerin taraflar arasında akdedilen sözleşmeye ve anılan sözleşmenin 15.6, 15.7 ve 15.8. maddelerine uygun olduğunu, alışveriş sırasında verilen onay kodunun ise kredi kartına ait genel bilgilerden olan alışverişe açıklık veya limit yeterliliği gibi bilgilere ilişkin olduğunu, davacının “3D güvenlik” sistemini kullanmayarak zararın artmasına neden olduğunu, işlemin kredi kartı bilgileriyle yapıldığını ve ilgili kredi kartlarının sahte olmadığını, satılan malların teslimatının araştırılması gerektiğini, müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.02.2015 tarihli ve 2014/461 E., 2015/45 K. sayılı kararı ile; satış işleminin bir benzeri gerçekleştirilmek suretiyle tarafların sorumluluklarının belirlendiği, bilirkişi heyeti görevlendirilerek sanal bir alışveriş gerçekleştirilip davalı Bankanın ve üye işyeri olan davacının somut olaydaki durumunun irdelendiği, bir alışveriş yapılması amacı ile davacının internet adresi olan “www.aestuning.com.tr” isimli internet sitesine girildiği, ürünler arasından gelişigüzel seçilen ürünün alışveriş sepetine eklendiği, siteye üye olmadan alışveriş yapmaya olanak sağlayan buton seçilerek alışverişe devam edildiği, fatura bilgilerinin girildiği ve alıcının kimlik bilgileri bölümüne “Ahmetoğlu Mehmet” ismi girilerek yanlış bir T.C. kimlik numarası yazıldığı, kredi kartı bilgileri girilip kredi kartı üzerindeki isim bölümüne yine “Ahmetoğlu Mehmet” yazıldığı, işlem sonunda “3D güvenlik” sistemine yönlendirilerek davacının cep telefonuna gelen şifre ile alışverişin tamamlandığı, alışveriş sonrası davalı Bankanın üye işyerlerine sağladığı “posnet” isimli web tabanlı sistemine girilerek yapılan işlemin kontrol edildiği, yapılan işleme ilişkin kredi kartı sahibinin isim bilgileri ve kart bilgilerinin teyit edilebileceği herhangi bir bilginin sunulmadığı, davalı Bankanın kurumsal müşteri hizmetleri çağrı merkezi aranarak işlemin şüpheli olduğu belirtilip kimlik teyidi istendiğinde çağrı merkezince kimlik bilgisi verilmediği ve belli miktarın altındaki işlemlerde teyit yapılmadığının belirtildiği, davacı yetkilisinin kredi kartı bilgileri kullanılarak sahte isim ve adresle yapılan bir alışverişe davalı Bankanın onay verdiği, üye işyerinin bu işlemle ilgili olarak gerekli kimlik ve adres teyidi ile kredi kartı hamili hakkındaki kimlik bilgilerini öğrenme imkânının sistemde bulunmadığı, “3D güvenlik” sisteminin öneminin bulunması hâlinde davalı Banka tarafından zorunlu tutulması gerektiği, davalı Bankanın internet alışverişlerinde ise güvenli olmayan düzenlemelerin bulunduğu, bu itibarla uygulamalı yöntemle alınan son bilirkişi raporu ile önceki bilirkişi raporları arasında çelişkinin bulunmadığı, bir güven kurumu olan ve normal tacirlere göre en azami derecede basiretli davranması gereken davalı Bankanın olayda kusurunun bulunduğu, internet satışlarında satıcının alıcının bildirdiği adrese malları kargo aracılığıyla gönderdiği, kimlik kontrolüyle malı bizzat teslim yükümlüğünün davacıda değil kargo firmalarında olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Banka vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.04.2016 tarihli ve 2015/8757 E. 2016/3628 K. sayılı kararı ile; “…Dava, bankacılık işlemlerine dayalı olarak davacı satıcı tarafından dava dışı üçüncü kişilere satılan mal bedelinin, davacı hesabından davalı bankaca haksız şekilde kesildiği iddiasına dayalı istirdat istemine ilişkindir. Mahkemece, alınan ikinci bilirkişi raporuna itibar edilerek davalı bankanın kredi kartı ile yapılan alışverişlerde alıcı bilgilerinin ve kart sahibi bilgilerinin karşılaştırmasını yapmayarak davacının zararına neden olduğu görüşüne itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, mahkemece aldırılan ilk bilirkişi raporunda, hükme esas alınan ikinci raporun aksine görüş bildirilmiş olup sonuçta iki farklı rapor birbiriyle çelişmektedir. O halde; mahkemece birbiriyle çelişen iki rapordan ikincisine itibar edilip, taraflar arasındaki üye işyeri sözleşmesinde düzenlenen 15. maddenin 6., 7. ve 8. fıkraları göz önünde bulundurulmadan, davalının esaslı itirazları değerlendirilmeden ve çelişkiyi giderecek yeni bir bilirkişi raporu alınmadan yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2016 tarihli ve 2016/909 E., 2016/1007 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; dosya arasındaki tüm bilirkişi raporlarının aynı bilirkişi heyeti tarafından hazırlandığı, anılan raporlarda görev tanımıyla incelenen hususların farklı olduğu, taraflar arasındaki sözleşme ve yazılı beyanlar nazara alınarak düzenlenen raporlar ile deneysel yöntemle düzenlenen raporun sonuçlarının farklı olmasının klasik anlamda çelişki olarak kabul edilemeyeceği, bu itibarla raporlar arasında bir çelişkinin bulunmadığı, somut verilerle desteklenen bilirkişi 2. ek raporuna itibar edildiği, ayrıca anılan raporda taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 15. maddesindeki hususların tartışıldığı, davalı Bankanın sahte isim ve adresle yapılan alışverişe onay verdiği, üye işyerinin bu işlemle ilgili olarak gerekli kimlik teyidini, adres teyidini ve kart hamili hakkındaki kimlik bilgilerini öğrenme imkânının sistemde bulunmadığı, satılan malların kargoya teslim edildiği, sistemin elverdiği ölçüde davacının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı Banka vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda bilirkişi 2. ek raporundaki görüşün aynı bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan önceki raporlardan farklı olması karşısında anılan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunup bulunmadığı, bilirkişi 2. ek raporunun hükme esas alınacak niteliği haiz olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre yeniden bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesi hakkında açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
13. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266/1. maddesi; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” düzenlemesini içermektedir. Bilirkişi incelemesinin esası; uyuşmazlığın çözümünde gerekli olan özel veya teknik bilgiyi dava dosyasına temin etmektir. Bu bağlamda hâkim, hukuk bilgisi dışında kalan ve niteliği gereği özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususları, alanında uzman kişi veya kişiler aracılığıyla inceleyecek ve elde edilen bilgi ile yapılacak değerlendirme sonucu karar tesisi için gereken kanaate ulaşabilecektir.
14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 282. maddesi ile hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir. Buradan hareketle bilirkişi incelemesi, HMK’da yer alan “kesin delil” ve “takdiri delil” şeklindeki tasnifte, takdiri deliller içerisinde yer almaktadır. Bir vakıanın doğruluğunun belirlenmesi için ileri sürülen takdiri delilin ispat gücü, hâkimin bu konuda vicdani kanaatiyle yapacağı değerlendirme ile belirlenir. Bu çerçevede takdiri deliller içerisinde yer alan bilirkişi incelemesinin dosyaya sağlamış olduğu özel veya teknik bilgi ya da tespit vasıtasıyla, inceleme konusu olan vakıalara dayalı iddiaların ispatı hususunda hâkimde oluşan kanaat neticesinde bir karar verilir. Bu aşamada hâkim, uyuşmazlık konusuyla ilgili kanun tarafından tanınan takdir yetkisi çerçevesinde, olumlu ya da olumsuz bir karar vermek için gerekli olan kanaatin oluşumunda, bilirkişi raporunu dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirerek bir karar tesis edecektir.
15. Bilirkişi raporunun serbestçe değerlendirilmesinde kastedilen; raporda ulaşılan sonuç hakkında taraflarca ileri sürülen iddiaların ispatına dair Kanun’da aranan düzeyde bir kanaatin oluşumu için hâkim tarafından yapılan muhakemedir. Ancak ayrıca belirtilmelidir ki; hâkim tarafından hukuka ve hakkaniyete uygun karar tesisinde gerekli olan kanaatin oluşumu için HMK’nın 282. maddesi çerçevesinde bilirkişi raporuna ilişkin olarak yapılacak değerlendirmenin, hukukî sınırlar içerisinde ve uyuşmazlık konusu somut vakıaya uygun niteliği haiz olması gerekir. Başka bir anlatımla; hâkim bilirkişi raporunu değerlendirirken dava konusu vakıaya ilişkin tutarlı, mantıki ve hukukî gerekçeler ortaya koyması gerekmektedir. Bu kapsamda bilirkişinin uzmanlık alanı ve bilgisi, raporun mahkemece tanımlanan görev çerçevesinde düzenlenip raporda varılan sonucun somut olaya uygun ve anlaşılır olup olmadığı gibi hususlar, bilirkişi raporunun değerlendirmesinde hâkim tarafından nazara alınması gerekmektedir (Erdoğan, E./ Üçüncü, S.H.: Bilirkişilik Kurumu ve Bilirkişi Raporunun Delil Değerine İlişkin Bazı Sorunlar, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010, C. 10, S. 1, s. 372 vd.). Sözü edilen bu takdir hakkının kapsamı, hâkimin hukukî olmayan özel ve teknik bilgiye ilişkin konularda, doğrudan doğruya kendi yorumuna ve anlayışına göre hüküm verebileceği anlamına da gelmemektedir. Zira eksik inceleme ve araştırma ile hukukî olmayan yoruma dayalı olarak hatalı değerlendirme sonucu hüküm kurulamayacağı açıktır.
16. Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer vermesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarını gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Anılan bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkim bu durumda, davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak, eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için HMK’da belirtilen yolu izlemelidir.
17. Bu aşamada hâkimin izleyeceği yöntem, HMK’nın 281. maddesinde; “(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.
(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.” şeklinde gösterilmiştir. Ayrıca aynı hususla alakalı olarak 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/7. maddesi de; “Aynı konuda bir kez rapor alınması esastır; ancak rapordaki eksiklik veya belirsizliğin giderilmesi için ek rapor istenebilir” hükmünü haizdir. Bu bağlamda çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Ayrıca bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez. Ancak, bilirkişi raporunun noksan ve müphem bulunmadığı (tam ve açık bulduğu), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanmasının mümkün olduğunun belirlendiği hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. III, İstanbul 2001, s. 2761). Bu aşamada ayrıca belirtilmelidir ki; bilirkişilerin inceleme konusunda uzman olmadıklarının tespiti nedeniyle var olan eksikliğin, belirsizliğin veya çelişkinin ek rapor ile giderilmesi mümkün değilse, mahkemece yeniden belirlenecek bir bilirkişi veya bilirkişi heyeti vasıtasıyla yapılacak inceleme sonucunda bir karar verilmesi gerekmektedir. Eş söyleyişle çözümü için özel veya teknik bilgi gereken bir hususta hazırlanan bilirkişi raporunun, düzenleyen bilirkişilerin gerekli özel veya teknik bilgiden yoksun olmaları nedeniyle hükme esas alınacak niteliği haiz olmaması durumunda mahkemece, yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmaksızın karar verilemez.
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından dava dışı... ve ...’a farklı tarihlerde internet üzerinden satışların yapıldığı, bu satım bedellerinin satın almayı gerçekleştiren kişilere ait olmayan kredi kartları ile “mail order” yöntemi kullanılarak ödendiği, ödemelerin yapılmasını müteakip satın alınan ürünlerin alıcılara gönderildiği, ancak kredi kartlarının gerçek sahiplerinin itirazı üzerine davalı Banka tarafından “chargeback” açıklaması ile yapılan ödemeler davacı hesabından mahsup edilerek kredi kart sahiplerine iade edildiği anlaşılmaktadır.
19. Somut olaydan kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünün, niteliği gereği özel ve teknik bilgi kapsamında bilirkişi incelemesini gerektirdiği açıktır. Bu bağlamda Serbest Muhasebeci Mali Müşavir/Emekli Banka Müfettişi ile Akademisyen/Yazılım ve Bilişim Uzmanı Bilgisayar Mühendisi bilirkişiler tarafından davacının internet üzerinden gerçekleştirdiği satış süreci üzerinde yapılan inceleme sonrasında düzenlenen 07.06.2013 tarihli bilirkişi raporunda; yapılan işlemler nedeniyle davalı Bankaya herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceği belirtilmiştir. Anılan rapora davacı tarafından yapılan itiraz üzerine dosyaya alınan ve aynı bilirkişilerce düzenlenen 26.12.2013 tarihli ek raporda; davacının işlemlerde sözleşme şartlarına uyduğu, “Sanal POS” işlemlerini usulüne uygun olarak gerçekleştirdiği, ancak satış işlemlerini müteakip satış ile alakalı bilgileri içeren “teslimat formunu” gerçek kart hamilleri yerine teslimatı gerçekleştirecek kargo şubesine teslim edip alıcılardan gerekli kimlik tespiti yapılmasını istemediği, bu suretle teslimatların dolandırıcılara yapıldığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 15.6, 15.7 ve 15.8 maddeleri gereği hatalı satışlardan kaynaklanan bedelin davacının sorumluluğunda olduğu, satışların gerçek kredi kartı sahiplerine yapıldığının ve ürünlerin anılan kişilere sorunsuz olarak teslim edildiğinin ispatlanamadığı, tüm bu nedenlerle davalı Bankanın dava konusu bedeli davacı hesabından alarak “chargeback” yoluyla kredi kartlarının gerçek sahiplerinin hesaplarına iade edebileceği, davacının bu hususta davalı Bankadan herhangi alacak talep edemeyeceği ifade edilmiştir. Anılan ek rapora davacı tarafça yapılan itiraz üzerine dosya arasına alınan ve yine aynı bilirkişilerce hazırlanan 14.07.2013 tarihli bilirkişi 2. ek raporunda ise; davacının internet sitesinden “3D güvenlik” sistemi kullanılarak gerçekleştirilen satın alma işlemi sonrasında kredi kart sahibi bilgilerinin yanlış girilmesine rağmen davalı Bankanın onay verdiği, kredi kartının gerçek sahibinin öğrenilmesinin engellendiği, bu kapsamda davacının satış işleminde kredi kart sahiplerinin gerçek kimlik bilgilerini tespitinin mümkün olmadığı, davalı Banka sisteminin buna olanak tanımadığı, mahsup işlemi için davalı Bankanın sisteminin kredi kart sahiplerinin kimliğini davacıyla paylaşması yahut işlem onayı verirken isim ve soy isim bilgilerini sorgulayarak onay vermesi gerektiği, bu sebeple davacının mahsup edilen bedeli davalı Bankadan talep edebileceği belirtilmiştir.
20. Dosya arasına alınan tüm bilirkişi raporları aynı bilirkişilerce düzenlenmiş olup 07.06.2013 tarihli rapor ile 26.12.2013 tarihli ek raporda sunulan görüşler paralellik göstermesine rağmen 14.07.2013 tarihli 2. ek raporda, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri nazara alınmaksızın ve ara kararda verilen görev kapsamı dışında bilirkişilerce 3D güvelik sistemi kullanılarak yapılan uygulamaya göre önceki raporlardan farklı görüşler mahkemenin takdirine sunulmuştur. Aynı bilirkişilerce yapılan incelemeler sonucunda dosyaya sunulan raporlarda farklı görüşlerin mevcudiyeti nazara alındığında, somut olayın özellikleri ve teknik verilere göre bilirkişi heyetinin görüşleri kendi içerisinde çelişkili olmuştur. Ayrıca dosya arasındaki tüm raporların aynı bilirkişi heyeti tarafından kök rapor ve 2 adet ek rapor şeklinde hazırlanmış olmaları da göz önüne alındığında, dosyada aralarında çelişkiler bulunan birden fazla bilirkişi raporunun varlığından ziyade, çelişkili görüşler içeren tek bir bilirkişi raporunun var olduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla dosyadaki bilirkişi raporlarının tümü, hükme esas alınacak niteliği haiz değildir. Dava konusu uyuşmazlığın teknik bir incelemeyi gerektirdiği kabul edilerek bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, ortada denetime olanak sağlamayan ve kendi içerisinde çelişkiler içeren bilirkişi incelemesi sonucu ortaya çıkan belirsizlik giderilmeksizin ve rapora yöneltilen esaslı itirazlar değerlendirilmeksizin eksik inceleme ve araştırma ile karar verilemeyeceği de açıktır.
21. Bu itibarla mahkemece, HMK’nın 281. maddesi uyarınca iddia, savunma, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ve diğer deliller çerçevesinde, tarafların itirazlarını da karşılayacak şekilde dava konusu somut olaya ilişkin ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümü için gereken uzmanlığa sahip yeni bir bilirkişi heyetinden görüş alınarak aynı Kanun’un 282. maddesi gereğince yapılacak değerlendirme sonrasında hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
22. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 01.06.2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.