Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, işlerinin bozulması üzerine davalı eski eşi N... "dan muvazaalı olarak boşanma ve alacaklılarından kaçırmak için mal varlığını muvazaalı olarak elden çıkarma kararı aldığını, bu amaçla kendisine vekaletname verdiğini, onun da bu vekaletnameyi kullanarak çekişmeli bağımsız bölümü oğlunun sözlüsü diğer davalı B.. "ya aktarıp sonra da kendi adına geri aldığını, şimdi ise taşınmazı iade etmediğini, satışların gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek tapu iptali- tescil olmadığı takdirde taşınmazın dava tarihindeki değerinin tahsilini istemiştir.
Davalı N... , davacının tamamen kendi rızası ile ve boşanmadan dolayı uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini amacıyla taşınmazı verdiğini, ihtiyacı nedeniyle sattığını, borçlarını kapattıktan sonra da geri aldığını belirtip davanın reddini savunmuş, davalı Berna ise yapılan temliklerin kayın validesi N."nın isteği doğrultusunda ve bedelsiz gerçekleştirildiğini, gerçek bir satış bulunmadığını bildirmiştir.
Mahkemece, davalı N..."nın vekalet görevini kötüye kullandığı ve diğer davalıyla işbirliği içinde hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne, taşınmazın tapusunun iptaliyle davacı adına tesciline ; davalı B... hakkındaki davanın ise husumetten reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı N... tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 5.5.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat D. O. ile temyiz edilen vekili Avukat Ş... T... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden, 7 sayılı parseldeki çekişmeli 3 numaralı mesken ve buna bağlı üç adet dükkanın davacı adına kayıtlı iken, 8.1.2003 tarihli vekaletnamesiyle vekil kıldığı davalı eşi N. tarafından oğlunun nişanlısı olan davalı B...’ya 13.1.2003 tarihli akitle satış yoluyla devredildiği; bu arada 10.1.2003 tarihinde açılan boşanma davası sonunda davacı ile davalı N.’nın 22.1.2003 tarihli kararla boşanmalarına hükmedildiği ve kararın 23.1.2003’te kesinleştiği; sonrasında, çekişmeli taşınmazın davalı B... tarafından 10.4.2003 tarihinde davalı N.’ya yine satış yoluyla iade edildiği görülmektedir.
Davacı, işlerinin bozulması nedeniyle davalı N.... ile danışıklı boşanma ve alacaklılarından kaçırmak amacıyla mal varlığını muvazaalı olarak elden çıkarma kararı aldıklarını, bu amaçla da N...’ya vekaletname verdiğini, satışların gerçeği yansıtmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Öyleyse,dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada taraf muvazaası hukuksal nedenine dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmakta (mutlak muvazaa) veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa). Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla sözleşme yapsınlar, görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşme de tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar muvazaayı düzenleyen B.K.nun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb"an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.1947 tarih 20/6 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde soruşturma ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.