Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan A.. C...’un 20 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki payı ile 2750 parsel sayılı taşınmazdaki 9 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını davalı olan gayrı resmi eşi davalıya mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devrettiğini, murisin 1991 yılında beynindeki tümör nedeniyle ameliyatlar olduğunu ve rahatsızlığının gün geçtikce attığını, temlik tarihlerinde hukuki ehliyetinin bulunmadığını, davalının da murisin bu durumundan faydalandığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adlarına tescili isteminde bulunmuşlardır.
Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, murisin akit tarihlerinde hukuki ehliyetinin bulunduğu, muvazaa olgusunun ise ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, duruşma istemi değerden reddedilerek, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı A.. C...’un maliki olduğu 20 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 3/16 payını 07.11.1994 tarihli akitle ve 2750 parsel sayılı taşınmazdaki 9 nolu bağımsız bölümdeki intifa hakkını da 06.06.1995 tarihli akitle davalı N... G...’e satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın temlik tarihinde hukuki ehliyetinin bulunmadığı ve temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Somut olayda Adli Tıp Kurumunun 14.4.2007 tarihli raporuyla mirasbırakana temlik tarihlerinde hukuksal ehliyetinin bulunduğu belirlenmiştir.Muvazaa iddiasına gelince;
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706 (yeni TMK 782) Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı yoksa mal kaçırma amacının mı, üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Nevar ki, murisin Türkiye’de kaldığı süre içerisinde davalı ile yaşadığı, taşınmazlarını davalıya devrettikten sonra boşanma davasını açtığı, boşanma dava dosyasındaki tanık anlatımları, keza akitteki değerler ile gerçek değerler arasında açık fark bulunduğu ve davalının ödeme savunmasının belgelerle kanıtlanamadığı dosya kapsamı ile sabittir.
Yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın yapmış olduğu temliklerle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğu ve bu amaçla temlikin gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 4.5.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.