1. Hukuk Dairesi 2009/2889 E. , 2009/5173 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,
TARİHİ : 07/04/2005
NUMARASI : 2002/60-2005/140
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 4 ada 42 parselin 3.118 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, kıyı kenar içerisinde kalan kısmın tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın 1418,16 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisinin içinde, diğer kısmın ise dışında kaldığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabul, kısmen de reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, çekişmeli taşınmazın bir kısmının kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 21.01.1987 tarihinde kesinleştiği ve davanın 23.01.2002 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümünün devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. Fıkrasına eklenen " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 21.01.1987 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir.
Olayın açıklanan özelliği nedeniyle davalının, kısmen kabul yönündeki kararı temyiz etmemiş olması kural olarak davacı yararına usuli kazanılmış hak doğurmakla birlikte,anılan yasanın usuli kazanılmış hakkın istisnasını teşkil ettiği, bu nedenle de kısmen kabul edilen bölüm yönünden hükmün kesinleşmiş sayılamayacağı, esasen anılan yasanın kişilere yeni bir hak tanıdığı gözetildiğinde temyiz etmemek keyfiyeti de sonuca etkili görülmemiştir.
Nitekim, Yüksek Hukuk Genel Kurulu"nun 15.3.2006 tarih ve 13-77/65 sayılı kararı ile 22.3.2006 tarih ve 13-56/82 sayılı kararlarında bu görüşlere yer verildiği gibi doktrinde de aynı görüşler benimsenmiştir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C: V, S: 4730, 4731 ve 4771-4819).
Hal Böyle olunca yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi bakımından karar bozulmalıdır. Yukarıda belirtilen nedenlerle yerel mahkeme kararının HUMK"nun 428 maddesi uyarınca BOZULMASINA,04.05.2009 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY YAZISI-
Dava, çekişmeli taşınmazın bir bölümünün kıyıda kaldığı iddiasına dayalı kütükten sicil kaydının terkini isteğine ilişkin olup, mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair kararının davacı Hazine tarafından temyiz edildiği, davalının bir temyiz itirazının bulunmadığı dosya kapsamıyla sabittir.
Mahkemece, hüküm kurulurken isabetle davanın ret ve kabul edilen bölümlerine göre yargılama giderleri oranlanmak ve kabul edilen bölüm bakımından davada vekille temsil edilen davacı için avukatlık ücreti belirlenmek, keza bu bölüme ilişkin harçda hüküm altına alınmak suretiyle karar tesis edilmiş, davacı hazinece karar sadece hakkında ret kararı verilen bölüme hasren temyiz edilmiş olup, diğer kabul kapsamına alınan bölüme ilişkin bir temyiz itirazı varit değildir.
O halde, temyiz edilmeyen bölüm yönünden kurulan hüküm kesinleşmiştir. Bir başka ifadeyle anılan bölüm bakımından elde var sayılan derdest bir dava kalmamıştır. Buna göre, bu bölümle ilgili olarak kesin hükmün oluşmadığı söylenemez ve kabul edilemez.
Hemen belirtilmelidir ki, kural olarak sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin ve İçtihadı Birleştirme Kararlarının kesin hüküm halini almamış eldeki davalarada kazanılmış hak ilkesi (müktesep hak) gözetilmeksizin uygulanacağı ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil ettiği tartışmasızdır. Esasen, bu kural çoğunluğunda kabulündedir. Oysa, sonradan yürürlüğe konulan yasa düzenlemeleri ile çıkan İçtihadı Birleştirme Kararının kesin hükümleri ortadan kaldırmayacağı ve kesin hüküm halini almış olaylarda uygulanamayacağı açıktır.
Öyleyse, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümlerinin davası devam eden sadece temyiz edilen bölüme hasren uygulanmasının gerekeceği, kesin hüküm halini alan bölümün yasa kapsamında kalmadığı ve yasanın kesin hükmü bertaraf edemeyeceği sebebiyle bu bölüm yönünden tatbikinin olanaksız bulunduğu görüşüyle kabul kapsamına alınan bölüm hakkında da sonradan çıkan yasanın tatbiki ile bu bölüm bakımından da bozma kararı yapılmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.