Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan anneleri F.S."in 1028 parsel sayılı taşınmazını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı şekilde davalı oğluna temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, miras bırakanın, hastalığının tedavisi nedeniyle çok masraf yaptığını tüm bakımı ile kendisinin ilgilendiğini, bu nedenle borçlandığını, bir kısım mirasçıların, "... Biz bakmayacağız, kim bakarsa o malı alsın" diye söylediklerini, taşınmazın satış bedeli ile tedavi masraflarının karşılandığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; tarafların ortak miras bırakanı F.S."in maliki olduğu çekişme konusu 1028 parsel sayılı taşınmazı 06.09.2005 tarihinde davalı oğlu M."ya, M."nın 21.12.2005 tarihinde dava dışı M."e, M."in tekrar 15.02.2006 tarihinde davalı M."ya satış yoluyla temlik ettikleri anlaşılmaktadır.
Davacılar, bu işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası ile eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; tarafların, miras bırakanın çocukları olduğu, miras bırakanın, ölümünden önce davalı oğlu ile birlikte oturduğu, bakımıyla da davalının ilgilendiği, miras bırakanın davacı çoçuklarının hastalığı ile yeterince ilğilenmedikleri için bu durumu gözeterek oğlu davalıyı diğer mirasçılara tercih ettiği, bunun sonucu olarakta söz konusu temliki yaptığı, temliki işlemde gösterilen satış bedeli ile bilirkişi vasıtasıyla taşınmazın o tarih itibariyle belirlenen gerçek değeri arasında aşırı ve açık fark bulunduğu,miras bırakanın son dönemde yapılan tedavi giderlerinin yeşil kartın sağladığı olanaklarla karşılandığı, davalının savunmasında, taşınmazlarının mirasbırakanın tedavisi nedeniyle biriken borçlarını karşılamak üzere temlik edildiğini bildirdiği, bedel ödeme savunmasında bulunmadığı, keza davalı vekilinin 12.06.2006 tarihli dilekçesinde miras bırakanın eldeki davaya konu edilmeyen 20 parsel sayılı taşınmazının satımı suretiyle tedavi borçlarının kapatıldığını bildirdiği, miras bırakanın başka taşınmazının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Belirlenen bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın yaptığı temlikin mirasçılarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı alduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.