Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/689
Karar No: 2019/348

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/689 Esas 2019/348 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/689 E.  ,  2019/348 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 791-813

    İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık ...’ın beraatına ilişkin Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2011 tarihli ve 598-766 sayılı hükmün, katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.09.2014 tarih ve 34717-27496 sayı ile;
    "Sanık hakkında, suça konu yer ile ilgili olarak düzenlenen 02.07.2008 tarihli yapı tatil zaptını esas alan 25.02.2010 tarihli iddianame üzerine yapılan yargılamada, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/275 Esas sayılı dosyası ile karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, aynı yer ile ilgili olarak 11.10.2008 tarihli yapı tatil zaptı uyarınca açılan davada suç tarihinin, ilk iddianame tarihinden önce olması nedeniyle hukuki kesintinin oluşmaması ve ilk tutanaktan sonra da inşaata devam edilmesi karşısında, önceki kesinleşmiş ceza miktarı üzerinden, "Zincirleme suç" hükümlerine göre yapılacak artırım kadar cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, "Suça konu yerde iddianame düzenlenmeden önce yapılan inşai faaliyetin tek bir suç teşkil edeceği" biçimindeki yerinde görülmeyen gerekçeyle sanığın beraatine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi ise 25.12.2014 tarih ve 791-813 sayı ile;
    "Sanığın 11.10.2008 tarihinde suça konu yerde bina yapımına yönelik inşaai faaliyette bulunduğu yönünde Yüksek Daire ile Mahkememiz arasında ihtilaf yoktur.
    Yine sanık aynı yerde 02.07.2008 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 05.03.2010 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 14. ACM"nin 2010/275 esas sayılı dava dosyası nedeniyle yargılanmış hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen karar 23.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir.
    Uyuşmazlık iddianamenin hukuki kesinti yaratmadığı durumlarda birden çok kez düzenlenen tutanağın tek suç ya da müteselsil suç oluşturup oluşturmayacağı yönündedir.
    Yüksek Dairenin 24.09.2014 gün ve 2012/29104 esas 2014/27093 karar sayılı bozma ilamındaki karşı oy yazısında da belirtildiği gibi imar kirliliğine neden olma suçu ani gelişen bir hareketle gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir suç olup binanın tamamlanması için çok değişik aşamalardan geçilmiş olması gerekmektedir.
    Bir örnekle olayı açıklamak gerekirse; kendi taşınmazına bina yapımına yönelik olarak demir, çimento, tuğla vs. gibi malzemeleri getiren kişinin eylemi bu aşamada imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmamaktadır, ancak kişi temel kazmak amacıyla ilk kazmayı vurduğu anda faaliyetine başlamış olmakta ve suç oluşmaktadır. Esasen ortada bir bina olmamasına rağmen faaliyetin bina yapımına yönelik olması ve bina yapımına yönelik her türlü faaliyetin suç teşkil etmesi nedeniyle bu eylemde suç teşkil edecektir. Bu durumu tespit eden zabıtanın olayı tutanağa bağlaması ile durum belgelenecektir.
    Tutanağın düzenlenmesinden hemen sonra, mesela 3 dakika sonra ilgili kişinin kazma ile temel kazmaya devam etmesi ve bu faaliyetinin de tespit edilip tutanak düzenlenmesi hâlinde, henüz binanın temelini dahi kazamamış kişi hakkında müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
    Bahsedildiği üzere bina yapımının oldukça değişik aşamalarının bulunması karşısında bina tamamlandığında belki yüzlerce ya da binlerce kez tutanak düzenlenmesi mümkün olacak hukuki kesinti yaratmadığı müddetçe her bir tutanak nedeniyle müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
    Buna karşılık hakkında tutanak düzenlenmeden, yaptığı imalat görevlilerce tespit edilemeden birkaç aylık ya da birkaç yıllık bir süre içerisinde bir ya da çok katlı bir bina yapan kişi hakkında tek bir tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle tek bir eylemden dolayı cezalandırılması yoluna gidilecek, müteselsil suç hükümleri uygulanamayacaktır.
    Gerek maddenin yazılışından gerekse Yargıtay uygulamaları nedeniyle bu suça kalkışmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
    5237 sayılı TCK’nın 184. maddesinin gerekçesinde, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşaai faaliyette bulunma suç olarak kabul edilmiş, teşebbüs hükümlerinin uygulanmaması da dikkate alındığında bina yapımına yönelik her türlü inşaai faaliyetin suç teşkil edeceği sonucu ortaya çıkmıştır.
    3194 sayılı İmar Kanunu"nun 5. maddesinde bina ‘Kendi başına kullanılabilen üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma ... yapılar’ olarak tanımlanmıştır.
    5237 sayılı TCK’nın 184. maddesinin, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşulları esas alması, İmar Kanunu"ndaki binanın tarifi de dikkate alındığında madde gerekçesi ve imar mevzuatı arasındaki uyumsuzluklar sonucu tek bir bina yapan kişi hakkında düzenlenen çok sayıda tutanak nedeniyle adaletsiz sonuçlara ulaşılacağı anlaşılmaktadır.
    Her ne kadar Yüksek Daire, yargılamaya konu olayda müteselsil suç hükümlerinin uygulanmasının gerekliliği nedeniyle Mahkememiz kararını bozmuş ise de Mahkememizin 2010/334 esas sayılı dava dosyasında 26.06.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 20.04.2010 tarihinde iddianame ile kamu davası açılan sanık Rizvan Koçak hakkında davanın mükerrer olması nedeniyle reddine dair kararını onamıştır.
    Mahkememizin 2010/334 esas sayılı dava dosyasında sanığın, 11.05.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle 29.12.2008 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 10 ACM"nin 2009/27 esas sayılı dava dosyasında yargılandığı, yargılama sonunda sanığın cezalandırılmasına ve hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmesine karar verildiği, ayrıca aynı sanık hakkında aynı yerde 17.09.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 04.02.2010 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 2. ACM"nin 2010/103 esas sayılı dava dosyası ile kamu davası açıldığı, bu Mahkemece kamu davasının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
    Benzer olayda Mahkememizce kamu davasının reddine dair kararı onayan Yargıtay Dairesinin, hukuki kesinti yaratmadığı hâllerde binanın değişik aşamaları için düzenlenen tutanakların eylemin tek suç teşkil ettiği ve aynı suç olduğu yönündeki hukuki düşüncesinin olaya ve hukuka uygun düştüğü anlaşılmıştır.
    Somut olayda da iddianamelerin hukuki kesinti yaratmadığı durumlarda, bina yapımına yönelik tespit edilebilen farklı eylemlerin müteselsil suç hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği, eylemin tek suç teşkil edeceği ve aynı konuda yargılama yapılmış olması nedeniyle verilen beraat kararının usul ve yasaya uygun olduğu," gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi beraat kararı vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2015 tarihli ve 63170 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 18. Ceza Dairesince 04.04.2017 tarih ve 1094-3713 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında aynı yer ile ilgili olarak imar kirliliğine neden olma suçundan, 02.07.2008 tarihli yapı tatil zaptına istinaden düzenlenen 25.02.2010 tarihli iddianame ile açılan ve Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince 06.07.2010 tarih ve 275-983 sayı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen bir kamu davası bulunması karşısında, 11.10.2008 tarihli yapı tatil zaptına istinaden düzenlenen 13.09.2011 tarihli iddianame ile açılan yargılamaya konu kamu davasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir..
    İncelenen dosya kapsamından;
    İncelemeye konu dosyanın ekinde onaylı örneği bulunan Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/275 esas sayılı dosyasının tetkikinde; Osmangazi Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğü Yapı Kontrol ve Takip Bürosu görevlilerince 02.07.2008 tarihinde Osmangazi İlçesi Bağlarbaşı Mahallesi Sarıgül Sokak No. 40 adresinde yapılan kontrolde sanık ...’ın, ruhsatsız olarak 90 metrekare alanda mevcut zemin kat üzerine 1. normal katın kolon-tabliye betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü görülerek aynı tarihli ve 15-712 sayılı yapı tespit ve tatil zaptının düzenlendiği, söz konusu eylem nedeniyle sanık hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2010 tarihli ve 5782-2119 sayılı iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan TCK’nın 184/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 184/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve beş yıl denetim süresi belirlenmesine karar verildiği, kararın 14.07.2010 tarihinde kesinleştiği,
    İncelemeye konu dosyada ise; 11.10.2008 tarihinde yine aynı adreste yapılan kontrolde 02.07.2008 tarihli ve 15-712 sayılı 1. fen zaptına riayet etmeyip "2. normal katın kolon tabliye betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü" belirlenerek hakkında 29-1422 sayılı yapı tespit ve tatil tutanağı düzenlenen sanık hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 13.09.2011 tarihli ve 21295-9493 sayılı iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan TCK’nın 184/1, 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
    13.11.2008 tarihli ve 4152 sayılı Encümen kararı ile; sanığa İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine, kaçak inşaatın aynı Kanun’un 32. maddesi uyarınca Belediyece yıktırılmasına ve yıkım masrafının yapı sahibinden tahsiline karar verildiği,
    ... İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 03.10.2011 tarihli yazısı ile ekli imar planı örneğine göre; suça konu yerin belediye sınırları dâhilinde kaldığı, özel imar rejimine tabi yerlerden olmadığı, ruhsatsız binanın imar planına uygun hâle getirilmediği, encümen tarafından kesilen para cezasının ödenmediği, yıkım ihalesine katılan olmadığından yıkımının yapılmadığı,
    Anlaşılmıştır.
    Sanık ... aşamalarda; suça konu binayı 2006 yılında babasından devraldığını, binayı devraldığında sadece zemin katın mevcut olduğunu, binanın birinci ve ikinci katlarını 2008 yılı içerisinde ruhsatsız olarak kendisinin yaptığını, binanın kaçak olması nedeniyle hakkında açılan kamu davası üzerine Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/275 esas sayılı dosyasında karar verildiğini, dava açıldıktan sonra yeniden bir inşai faaliyette bulunmadığını savunmuştur.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için öncelikle "Zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    TCK"nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
    TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "Değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
    TCK"nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
    Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından "Hukuki kesinti" kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
    Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK"nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. İddianamenin düzenlenmesiyle olaylar arasında hukuki kesinti oluştuğundan iddianamenin düzenlenmesinden sonra devam eden eylemler ise başka bir ceza soruşturmasının konusunu oluşturacaktır. Başka bir anlatımla sanık hakkında iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi durumunda, yeni ve ayrı bir suç söz konusu olacaktır.
    Buna karşın işlemiş olduğu suçtan dolayı henüz hakkında iddianame düzenlenmeden, sanığın aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlemesi durumunda, hukuki kesinti gerçekleşmeden aynı suçun işlenmesi söz konusu olduğundan sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır. Bu ahvalde sanığın her suçtan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmeyecek, sanığa bir suçtan ceza verildikten sonra hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle cezasından artırım yapılacaktır.
    Buna göre, soruşturma aşamasında sanığın aynı suç işleme kararıyla, aynı mağdura karşı değişik zamanlarda aynı suçu işlediğinin tespit edilmesi durumda, soruşturma dosyalarının birleştirilerek kamu davası açılması, bu hususa riayet edilmeden kamu davalarının açılması halinde ise hukuki kesintinin oluşmasından önce sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararıyla aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin anlaşılması durumunda dava dosyalarının birleştirilerek sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
    Bu aşamadan sonra zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının mevcudiyeti halinde cezanın nasıl belirlenmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.
    Bir suçun zincirleme biçimde işlendiğinin kabulü halinde, faile her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmeyecek, tek bir ceza verilip bu ceza üzerinden TCK"nın 43/1. maddesi gereğince artırım yapılacaktır.
    Zincirleme suçlardan biri hakkında açılan kamu davası sonucunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmuş ve kesinleşmiş ise, henüz sonuca bağlanmayan zincirleme suça tabi diğer suç hakkında nasıl hüküm kurulması gerektiği meselesine gelince;
    Zincirleme suça dâhil olan suçlardan biri hakkında beraat kararı verilmiş ya da zamanaşımı, genel af, şikâyetten vazgeçme gibi ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir sebebe dayalı olarak hüküm kurulmuşsa artık o suç bakımından zincirleme suç ilişkisi kalkacağından henüz sonuca bağlanmayan suçla ilgili kesinleşen hükme konu fiil gözetilmeksizin bağımsız hüküm kurulmalıdır.
    Zincirleme suça dâhil olan bir suçtan bu durum gözetilmeksizin mahkûmiyet kararı verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, zincirleme suça konu ikinci suçla ilgili olarak mahkemece; kesinleşen hükme konu eylem de göz önüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulmalı, kesinleşen hükümdeki ceza sonuç cezadan indirilmeli, böylece yargılaması devam eden suça ilişkin ceza belirlenmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 tarih ve 847-128 sayılı ve 25.12.2018 tarih ve 732-678 sayılı kararlarında da bu şekilde yapılan uygulamanın isabetli olduğu belirtilmiştir.
    Bu noktada, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna da değinmek gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK"nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
    Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra hukuken varlık kazanacağından ancak bu hâlde istinaf ve temyiz incelemesine konu olabilecek, istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi hâlinde ise koşulları bulunduğu taktirde kanun yararına bozma olağanüstü kanun yolu ile denetlenebilecektir.
    Bu aşamada sanık hakkında “İmar kirliliğine neden olma” suçundan dava açılmış olması nedeniyle bu suça ilişkin kanuni düzenlemelere de değinilmesi gerekmektedir.
    5237 sayılı TCK"nın "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184. maddesi;
    "1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
    3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
    5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
    6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz" şeklinde düzenlenmiştir.
    Bu hükme göre; yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan ya da yaptıran, yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere su, elektrik veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden, yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişiler maddede yazılı cezalarla cezalandırılacaktır.
    Maddenin dördüncü fıkrası uyarınca; üçüncü fıkra dışındaki hükümler, ancak belediye sınırları içinde veya özel infaz rejimine tabi yerlerde uygulanacaktır.
    Ancak, failin ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hâle getirmesi hâlinde, maddenin bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmayacak, açılmış olan kamu davası düşecek, mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkacaktır.
    Diğer taraftan maddenin altıncı fıkrası uyarınca; ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12.10.2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanamayacaktır.
    Öte yandan, hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi Ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen geçici 16. maddede yer alan;
    "Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir.
    Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
    Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir.
    Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.
    Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.
    Beşinci fıkra uyarınca kat mülkiyetine geçilmiş olması 6306 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez.
    Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların, Hazineye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilir. Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu durumda elde edilen gelirler bu maddenin ikinci fıkrasına göre genel bütçeye gelir kaydedilir. Ayrıca bu gelirler hakkında 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
    Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların belediyelere ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bedeli ilgili belediyesine ödenmek kaydıyla taşınmazlar rayiç bedel üzerinden belediyelerce doğrudan satılır.
    Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar ile Hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar bu madde hükümlerinden yararlandırılmaz.
    Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.
    Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.
    Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir." şeklindeki düzenleme, maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi verilmesinin sağlaması bakımından sanık lehine hükümler içermektedir.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Osmangazi Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğü Yapı Kontrol ve Takip Bürosu görevlilerince 02.07.2008 tarihinde Osmangazi ilçesi Bağlarbaşı Mahallesi Sarıgül Sokak No. 40 adresinde yapılan kontrolde, sanık ...’ın ruhsatsız olarak 90 metrekare alanda mevcut zemin kat üzerine 1. normal katın kolon-tabliye betonlarını döktüğü ve tuğla duvarlarını ördüğü görülerek aynı tarihli yapı tespit ve tatil zaptının düzenlendiği, söz konusu eylem nedeniyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2010 tarihli iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan kamu davası açıldığı, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 184/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın kesinleştiği, 11.10.2008 tarihinde ise yine aynı adreste yapılan kontrolde 02.07.2008 tarihli ve 15-712 sayılı 1. fen zaptına riayet etmeyip "2. normal katın kolon tabliye betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü" belirlenerek 29-1422 sayılı yapı tespit ve tatil tutanağı düzenlenen sanık hakkında 13.09.2011 tarihli iddianame ile imar kirliliğine neden olma suçundan kamu davasının açıldığı olayda;
    Sanık hakkında aynı yerle ilgili olarak düzenlenen her iki yapı tespit ve tatil zaptının, inşaatın farklı yapım aşamalarına ilişkin olması, imar kirliliğine neden olma suçunun işleniş biçimi ile özellikleri gözetildiğinde sanığın gerçekleştirdiği iki eylem arasında kısa sayılabilecek bir zaman aralığının bulunması ve 11.10.2008 tarihli yapı tespit ve tatil tutanağı uyarınca açılan davada suç tarihinin, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesine açılan davaya konu iddianame tarihinden önce olması nedeniyle hukuki kesintinin oluşmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın aynı suç işleme kararının icrası kapsamında atılı imar kirliliğine neden olma suçunu değişik zamanlarda ve birden fazla işlemesi nedeniyle eylemleri zincirleme şekilde imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturacağından, 13.09.2011 tarihli iddianameyle açılan kamu davasına konu eyleminden dolayı beraat kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir.
    Ulaşılan sonuç karşısında, Yerel Mahkemece öncelikle, hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi Ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen geçici 16. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi ve sanığın Yapı Kayıt Belgesi almadığının saptanması hâlinde;
    Sanık hakkında düzenlenen 02.07.2008 tarihli yapı tespit ve tatil zaptına ilişkin olarak açılan dava sonucunda Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın TCK’nın 184/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi, her ne kadar anılan davaya konu eylem, incelemeye konu Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesince görülen davaya konu iddianame tarihinden önce gerçekleştirilmiş ise de bu eyleme ilişkin yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi sebebiyle hükmün henüz hukuken varlık kazanmamış olması karşısında, anılan davanın incelemeye konu dava ile bu aşamada birleştirilmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu cezanın hükmolunacak cezadan indirilmesine imkân bulunmamaktır. Ancak, UYAP sisteminden yapılan kontrolde, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesinden itibaren beş yıllık denetim süresi geçmesine rağmen herhangi bir işlem yapılmadığı görüldüğünden, Yerel Mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin bu dosyanın akıbeti araştırılıp gerektiğinde sonuçlandırılması da sağlanması,
    1- Sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlememesi nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olması durumunda, TCK’nın 43. maddesi uygulanmaksızın tek bir imar kirliliğine neden olma suçundan hüküm kurulması,
    2- Sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle hükmün açıklanıp bu kararın kesinleşmiş olması hâlinde ise kesinleşen hükme konu eylem de göz önüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulması ve kesinleşen hükümdeki cezanın sonuç cezadan indirilmesi,
    3- Sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlediği hususunda yapılan ihbar üzerine veya denetim süresinin bitiminde davanın yeniden ele alınması sebebiyle derdest olması durumunda, sanığın kasten yeni bir suç işlediğinin tespiti hâlinde hükmün aynen açıklanması zorunluluğu nedeniyle her iki davanın birleştirilmesi mümkün olmadığından, diğer davanın sonucunun bekletici mesele yapılması, sanığın 02.07.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak imar kirliliğine neden olma suçundan hükmün açıklanması veya düşme kararı verilmesi ve verilen kararın yasa yollarına konu edilmesi hâlinde ise;
    a) Yapılan inceleme sonucu kararın bozulması durumunda, bozma sonrası her iki davanın birleştirilmesi, sanığın 02.07.2008 tarihli eylemine ilişkin olarak imar kirliliğine neden olma suçu sabit görüldüğü takdirde, farklı tarihlerdeki eylemleri nedeniyle imar kirliliğine neden olma suçundan zincirleme suç hükümleri uygulanarak cezanın belirlenmesi,
    b) Yapılan inceleme sonucu kararın onanması durumunda; onamaya ilişkin kararın düşme kararı olması hâlinde TCK’nın 43. maddesi uygulanmaksızın tek bir imar kirliliğine neden olma suçundan hüküm kurulması, mahkûmiyet hükmü olması hâlinde ise kesinleşen hükme konu eylem de göz önüne alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle hüküm kurulması ve kesinleşen hükümdeki cezanın sonuç cezadan indirilmesi,
    Gerekmektedir.
    Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.12.2014 tarihli ve 791-813 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturması nedeniyle beraat kararı verilemeyeceğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden ve hükümden sonra 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen geçici 16. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.04.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi