Taraflar arasında görüle davada;
Davacı, oğlu A."ın miras bırakanı olan dedesinin çekişmeli 91 sayılı parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümünü mirastan mal kaçırmak amacıyla temlik ettiğini ileri sürerek iptal-tescil, olmazsa tenkis istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kanıtlanamadığından bahisle reddine ilişkin mahkeme kararı Dairece,"yargılama sırasında rüştünü kazanan küçüğün davaya katılımı sağlanıp onun huzuru ile, ya da davayı takip eden vekilin temin edeceği vekaletnameye göre davanın sürdürülmesi gereğine değinilerek" bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak tamamlanan soruşturma sonunda, tebligata rağmen bozma ilamındaki eksikliğin giderilmediği, bu durumda usulen açılmış bir davadan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, A.A. tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.4.2009 Cuma günü saat 9.20 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, eldeki davanın, davacının kanuni mümessili (velisi) olan annesi tarafından doğrudan kendi adına avukata verdiği vekaletname ile açıldığı, yargılamanın devamı sırasında davacının rüştünü kazanmasıyla da annesinin davada temsil yetkisinin kalmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, temsil yetkisi sona eren davacının annesinin tayin ettiği vekil vasıtasıyla davanın sürdürülüp sonuçlandırılamayacağı açıktır. Nitekim bu husus, hükmüne uyulan Daire bozma ilamında da vurgulanmış, ya davacı A.’ın davada yer almasının sağlanması ya da davayı takip eden avukata vereceği vekaletname ile davanın sürdürülmesi gereğine işaret edilmiştir.
Ne var ki, mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen gerekleri tam olarak yerine getirilmemiş, davacı A. davaya davet edilmemiş, yalnızca davayı takip eden avukata tebligat çıkartılmış, avukatın vekaletname ibraz etmemesi üzerine de, usulen açılmış bir davadan söz edilemeyeceğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği gibi, bozma ilamına uyulmakla taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğacağı ve bozmada öngörüldüğü şekilde işlem yapılmasının zorunlu hale geleceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, davada yer almasının sağlanması bakımından davacı A. adına davetiye çıkartılması ve davete uyduğu takdirde onun huzuruyla davanın sürdürülüp sonuçlandırılması gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,17.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.