14. Hukuk Dairesi 2015/11387 E. , 2015/11748 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 27.10.2014 gününde verilen dilekçe ile hatalı imar uygulamasından kaynaklanan tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 26.12.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacılar vekili, davacıların murisi olan ..."nin maliki olduğu 1697 ada 9 parsel sayılı taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulduğunu, 392 m2"lik kısmının ise kayden mevcut olmasına rağmen, fiili olarak bulunmadığını, bu miktarın 276 m2"sinin diğer ada olarak işlenmesine karşın hangi adalar olduğunun tespit edilemediğini, 116 m2"sinin de çocuk bahçesi olarak hisselendirilmesi gerekirken bunun da yapılmadığını, mevcut durum itibariyle TMK"nın 1007. maddesi uyarınca devletin kusursuz sorumluluğunun söz konusu olduğunu ileri sürerek tazminat talep etmiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın yapılan imar uygulaması işleminden davacıların zarar gördükleri iddiası ile açılmış tazminat istemine ilişkin olduğu, imar uygulaması işleminin bir idari işlem olması nedeniyle 2577 sayılı İYUK"nin 2/1-b maddesi uyarınca bu işlemden zarar görenlerin ilgili idare aleyhine tam yargı davası açabilecekleri, bu nedenle davanın niteliği itibariyle idari yargının görev alanında kaldığı, ayrıca husumetin işlemi yapan belediyeye yöneltilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın HMK"nın 114/1-b ve d, 115. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmiştir.
Dava, Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Tapu Sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile güven duymalarını sağlamak bakımından Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi ile tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir. Sicil tutma işleminden ya da bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarda Borçlar Kanununun haksız eylemden doğan sorumluluğa ilişkin kurallarının uygulanacağı da kuşkusuzdur.
Öte yandan; imar uygulamasının sicile yansıtılmasının tapu müdürlüğü tarafından yapılacağı tartışmasızdır. Tapu kütüğünün oluşturulması aşamasında kayıtlarda oluşan hatalardan da Devlet, TMK"nın 1007. maddesi gereğince kusursuz olarak sorumludur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukuki duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
Somut olayda, imar uygulaması işleminin iptaline yönelik bir istemde bulunulmamıştır. Kaldı ki ileri sürülen hatanın varlığı ve neden kaynaklandığı, farklı bir deyişle bu hatanın imar işleminin yapılmasından mı yoksa sicile hatalı yansıtılmasından mı meydana geldiği de tespit edilmemiştir. Davada, taşınmazın kayden mevcut olmasına rağmen, fiilen mevcut olmadığı iddia edilmek suretiyle, devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan tazminat talep edilmiştir.
O halde, imar işlemleri sırasında tapu elemanlarının ihmalinden kaynaklanan devlet sorumluluğunun da TMK"nın 1007. maddesi kapsamında olacağı dikkate alındığında, eldeki davaya adli yargıda bakılması gerektiği açık olduğu gibi böyle bir davada husumetin davalı Hazineye yöneltilmesi gerektiği de tartışmasızdır.
TMK"nın 1007. maddesi uyarınca açılan bu davada adli yargının görevli olduğu ve husumetin de doğru yöneltildiği gözetilerek, mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, belirtilen sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olanan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
17.12.2015 tarihinde oyçokluğu karar verildi
Davacı, mülkiyeti müvekkillerinin ortak murisi ..."ye ait olan ..Mahallesindeki 1967 ada 9 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak, Belediyenin 04.06.1956 tarihli ve 717 sayılı Kararıyla imar düzenlemesine tâbi tutulduğunu, imar sonrası bakiye kalan 392 m2"sinin halen tapu kayıtlarında gözüktüğünü, yapılan harici araştırma neticesinde taşınmazın fiili olarak bulunmadığını, 276 m2"sinin ise imar kayıtlarına diğer ada olarak işlendiğini ancak bu adaların da hangisi olduğunun belirlenemediğini, keza 116 m2"sinin ise çocuk bahçesi olarak hisselendirilmesi gerekirken bunun da sağlanmadığını belirterek, yapılan hatalı imar uygulaması sonucu zarara uğradıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Dava, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesinde yer alan, "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur." hükmüne dayanarak açılmıştır.
Mahkeme, davanın hatalı imar uygulamasından doğan zararın tazmini istemine ilişkin olduğunu; imar uygulaması işleminin, idari bir işlem olması nedeniyle 2577 sayılı İYUK"nın 2/1-b maddesi uyarınca bu işlemden zarar görenlerin ilgili idare aleyhine tam yargı davası açabileceklerini, bu nedenle davanın niteliği itibariyle idari yargının görev alanında kaldığını, ayrıca husumetin işlemi yapan belediye idaresine yöneltilmesi gerektiğini gerekçe göstererek HMK"nın 114/1-b ve d, 115. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine karar vermiştir.
Maddi olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini tespit etmek hâkime aittir.
Mahkeme, dava dilekçesi içeriğine göre açıklanan olayları isabetli bir şekilde değerlendirmiş ve gerekçelendirerek, belediyenin kamu gücüne dayalı olarak tek yanlı ve resen tesis ettiği imara yönelik idari işleminden kaynaklandığı iddia olunan zararların tazmini için ancak idari yargıda dava açılabileceğine karar vermiştir.
Hükmün onanması görüşünde olduğumdan, davayı usulden reddeden yerel mahkeme kararın bozulmasına yönelik Sayın çoğunluğa katılamıyorum.