14. Hukuk Dairesi 2015/10876 E. , 2015/11746 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 28.10.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.12.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, kadastral mülkiyet durumunun ihyasına yönelik tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı dava dilekçesinde, 1310 (1033) parsel sayılı taşınmazın 96.83 m2"lik kısmının, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu halde .. Büyükşehir Belediyesi adına ihdasen tescil edilerek, adı geçen belediyece yapılan imar uygulaması sonucu kamu alanında kullanılmak üzere terkin edildiğini, bu ihdas parselinin anılan miktarı üzerine de 5620 ada 6 sayılı parselin oluşturulduğunu ancak, belirtilen şuyulandırma işleminin ve öncesinde aynı bölgede..Belediyesince yapılmış olan 37 no"lu imar düzenlemesinin idari yargı yerinde iptal edildiklerini ileri sürerek tapu iptali ve tescil ile tapu kayıtlarının eski hale getirilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 775 sayılı Gecekondu Kanununun 3/1 maddesi uyarınca Hazine adına olan ve Belediye sınırları içinde yer alan taşınmazların Belediye adına tescilinin gerektiği, 03.05.1985 tarihli 3194 sayılı İmar Kanunun 11. maddesi gereği, "Hazırlanan imar planı sınırları içinde bulunan yollar, meydanlar, meralar" planın onaylanmasıyla vasıflarını kendiliğinden kaybedeceğinden ve dava konusu taşınmaz mevki itibariyle belediye sınırları ve imar planı çalışmaları kapsamında kaldığından davacı Hazine ile mülkiyet bağı kalmayacağından, davacı Hazinenin bu davayı açma hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenilirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır.
İmar parselinin dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve TMK"nın 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği; bu durumda; dayanıksız kalan tapu kaydının iptal edilerek kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
Öte yandan; çekişmeli taşınmazın Belediye sınırları içerisinde ve kadastro sırasında tespit dışı bırakılan yer olduğunun belirlenmesi halinde, 1966 yılında yürürlüğe giren 775 sayılı Kanunun 3/2 maddesinde öngörülen belediyeye devri gerekli taşınmazlardan olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet kanun gereğince belediyeye devri gereken yerlerden olduğu tespit edilirse, Hazinenin taşınmazda mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı gözetilerek .. davasının reddine karar verilmesi, diğer taraftan; 775 sayılı Kanunun 3. maddesi her ne kadar 19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Kanun ile ilga edilmiş ise de bu tarihten önce doğmuş olan haklara etkili olmayacağı, bir başka ifadeyle kazanılmış hakkın korunması gerektiği açıktır. Ayrıca kapanmış yollar bakımından da 3194 sayılı Kanunun 17. maddesi hükmü uyarınca belediye adına tescilin öngörüldüğü ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 21. maddesi hükmünün de kapanmış yolların içinde bulunduğu tüzel kişi adına tescili gerektiğini düzenlediği gözden uzak tutulmamalıdır.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulamanın hüküm kurmaya elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Mahallinde yapılan uygulama neticesinde teknik bilirkişilerin çekişme konusu 1310 sayılı parselin kadastro paftasına göre devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden ihdas edildiğini bildirdikleri halde, evrak arasına alınan tescil bildirim beyannamesinde anılan parselin, 239, 242 ve 750 no"lu parsellerin yola terkinden ihdas edildiğinin belirtildiği; yine 1310 parsel sayılı taşınmaz ile 5620 ada 6 sayılı parselin tescil beyannamelerine göre Adana Büyükşehir Belediyesinin 28.02.2007 tarih ve 419 sayılı Encümen kararı ile ihdas edildiklerine işaret edilmesine rağmen bilirkişi heyeti raporunda, 28.02.2007 tarih ve 421 sayılı Encümen kararına atıf yapıldığı gözetilerek, bu hususlardaki çelişkilerin giderilmediği; 239, 242 ve 750 parsel sayılı taşınmazların yola terkini şeklindeki açıklamanın dayanağı olan belge ve kayıtlar ile bu parsellerin tedavüllü tapu kayıtlarının dosya arasına alınmadığı, özellikle dava konusu yapılan 96.83 m2"lik bölümün,, Belediyesi
tarafından yapılan hangi uygulama kapsamında kaldığı ve bu uygulama sırasında ne şekilde hangi işlemlere tabi tutulduğu, ihdasa konu olup olmadığı ve uygulama sonucu akıbeti (üzerinde yol, park, imar parseli vs meydana getirilip getirilmediği) kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanmadığı gibi, ikinci yani davalı .. Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan uygulama sırasındaki niteliği (yol, park, imar parseli vs), farklı bir deyişle nereden ihdas edildiği ve ayrıca Hazine ile ilgisinin bulunup bulunmadığı açıkça belirlenmemiştir.
Diğer taraftan, her ne kadar mahkemece dava konusu taşınmazın 775 sayılı Kanunun 3. maddesi ve 3194 sayılı Kanunun 11. maddesi kapsamında kaldığı yönünde gerekçe oluşturulmuş ise de anılan yasal koşulların oluşup oluşmadığına ilişkin bilgi ve belgelerin dosya kapsamında bulunmadığı ve bilirkişi heyeti raporunda da bu hususların değerlendirilmediği anlaşılmaktadır.
O halde, değinilen ilkeler ve yasal düzenlemeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların tüm delillerinin toplanması, ihdas beyannamesinde belirtilen 239, 242 ve 750 sayılı kadastral parsellerin ilk tesislerinden itibaren tapu kayıtları (kütük sayfaları) ve dayanak belgeleri getirtilerek yapılan imar düzenlemeleri ve ihdas beyannameleri irdelenip, alınacak bilirkişi raporunun denetlenmesi, yine davaya konu taşınmazın 775 sayılı Kanunun yürürlük tarihi itibariyle belediye sınırları içinde kalıp kalmadığı araştırılıp, toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 17.12.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.