1. Hukuk Dairesi 2012/15715 E. , 2013/4973 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenenine dayalı bedel ve para borcunun ödenmesindeki gecikme sebebiyle geçmiş günler faizi ile karşılanamayan munzam zararın tahsili isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanılması bakımından 818 sayılı Borçlar Kanun"un 126/4. maddesindeki 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kök mirasbırakan ..."in 20.08.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak dava dışı çocukları ....ile davalı kızları ... ve ..."ü ve oğlu ...."ın 17.02.2004 tarihinde ölmesi ile torunları olan davacılar....ve ..."i bıraktığı, muris ....nin davalı kızı...."yi 08.10.1991 tarih 38660 sayılı vekaletname ile vekil tayin ettiği vekil ... tarafından çekişmeli 1082 ada 17 parsel, 1090 ada 1, 2 ve 9 parsel, 1002 ada 6 parsel, 1086 ada 1 parsel sayılı taşınmazların satış suretiyle dava dışı kişilere temlik edildiği, yine murise ait 86 ada 26 parsel sayılı taşınmazdaki 811/855 pay ile 86 ada 25 parsel sayılı taşınmazın vekil....nin vekaletnamesindeki tevkil yetkisine dayanarak vekil kıldığı diğer davalı vekil .... tarafından yine dava dışı kişilere satış suretiyle devrinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanunun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır.Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan,onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK. nun 506. (818 sayılı BK. nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Bunun yanısıra, 6098 sayılı TBK. nun 147/5. (818 sayılı BK. nun 126/4.) maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin vekalet aktinden kaynaklanan ve vekil ile müvekkil arasındaki çekişmelerde ( iç temsil ilişkilerinde ) uygulama yeri bulacağı tartışmasızdır. Eldeki davada ileri sürülen hukuki sebebe ( dış temsil ilişkisine ) dayalı isteklerde anılan yasa hükmünün uygulama yeri yoktur.
Hal böyle olunca, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından yukardaki ilkeler uyarınca taraf delillerinin toplanması, işin esasının incelenmesi,sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile istemin 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacılar vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASIN, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.