14. Hukuk Dairesi 2015/12456 E. , 2015/11637 K.
"İçtihat Metni"Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 24.07.2007 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 22.01.2015 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle tayin olunan 15.12.2015 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. N.. Y.. ile karşı taraftan davacı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Davacı, tapunun 02.09.1987 tarih Cilt: 188, Sayfa: 35, 2. sırasında kayıtlı 800.469 m2"lik taşınmazın öncesinin mera olduğunu, usulsüz olarak davalı belediye adına tescilin yapıldığı, mahkemenin 1989/71-1991/35 EK sayılı ilamı ile Hazine adına mülkiyet tespitine, 1991/129-170 EK sayılı ilamı ile de Hazine adına tesciline karar verildiğini, 800.469 m2"lik taşınmazın tamamının Hazine adına tapuya tescil edilmesi gerekirken 1988 yılında yapılan imar uygulaması ile toplam 392.033 m2 yüzölçümlü 51 adet imar parselinin M.. H.. adına tescil edildiğini, 84.455 m2 yüzölçümlü 133 ada 137 imar parselinin kadastro mahkemesinde davalı olduğundan bahisle tescil edilmediğini, 2000 yılında yeni imar uygulamasına tabi tutularak 550,68 m2 kısmının aynı ada ve parselde imar dışı bırakıldığını, 83.904,32 m2 lik kısmının ise (133 ada 137 parselin ifraz edilerek) 133 ada 137 parsel yanında onbir adet taşınmazın oluştuğunu belirterek belediye adına olan tapu kayıtlarının iptali ile hazine adına tescilini istemiştir.
Davalı vekili, taşınmazın 02.09.1987 tarihinde tapuda adlarına tescil edildiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, 4342 sayılı Mera Kanunu"nun geçici 3. maddesi şartlarının oluştuğunu, M.. H.. tarafından dava açılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın öncesinin mera vasfında olduğu, davacının taşınmazın mülkiyetini tescil kararının kesinleşmesi ile kazandığı, Mera Kanunu geçici 3. maddesinin somut olaya uygulama imkanının olmadığı belirtilerek davanın kabulüne, dava konusu toplam oniki adet taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı M.. H.. adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
27.05.2004 tarihli ve 5178 sayılı Kanunun 5. maddesi ile 4342 sayılı Mera Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmış ve eklenen geçici 3. madde ile;
"Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 1.1.2003 tarihinden önce kesinleşen imar plânları içerisinde yerleşim yeri olarak işgal edilerek mera, yaylak ve kışlak olarak kullanımı teknik açıdan mümkün olmayan yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılır. Ancak, bu nitelikteki taşınmazlardan ilgili
belediye veya kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların tescilleri bedel talep edilmeksizin aynen devam eder. Bunlar hakkında Hazinece dava açılmaz, açılmış davalardan vazgeçilir. Hazinece bu nitelikteki taşınmazlar hakkında ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları aleyhine açılan davalar sonucunda Hazine adına tesciline veya mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilen, kesinleşen ve henüz tapuda işlemleri yapılmamış olan taşınmazlar hakkında da aynı hüküm uygulanır.
Birinci fıkrada nitelikleri belirtilen taşınmazlardan Hazine adına tescil edilmesi gerekirken gerçek ya da özel hukuk tüzel kişileri adına tescil edilmiş taşınmazlara ilişkin Hazinece açılan davalardan, taşınmazların emlak ve rayiç bedellerinin toplamının yarısı üzerinden hesaplanacak bedelin ilgililerce Hazineye ödenmesi kaydıyla vazgeçilir. Bu hüküm, henüz dava açılmamış taşınmazlar hakkında da uygulanır. Evvelce açılan davalarda Hazine adına tesciline veya mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilen ve kesinleşen kararlara konu olan bu nitelikteki taşınmazların tapuları da talep etmeleri halinde aynı esaslara göre önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına devredilir." hükmü getirilmiştir.
Yukarıya aynen alınan madde hükmünden anlaşılacağı üzere; 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesinin uygulanacağı taşınmazlar, öncesi mera iken yasanın öngördüğü koşulların gerçekleşmesi sebebiyle aslında Hazine adına tescili gereken veya Hazine adına tescili gerekirken gerçek veya tüzel kişiler adına tescil edilen taşınmazlardır. Başka bir anlatımla 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesi hükmü, belediye adına tescil edilerek belediyenin özel mülkü haline gelen taşınmazlara uygulanamaz.
Bir yörede 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesine göre işlem yapılabilmesi için;
a)Mera, 4342 sayılı Kanununun geçici 3. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 03.05.2005 tarihi itibariyle belediye ve mücavir alan sınırları içersinde bulunmalıdır. Zira bu tarih itibariyle köy sınırları içerisinde bulunan veya bu tarihten sonra belediye ve mücavir alan sınırları içerisine alınan meralarda bu madde hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur.
b)Mera, 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşmiş imar planı içersinde kalmalıdır. Bu tarihten sonra imar planı içerisine alınan veya imar planı bulunmayan yerlerdeki meralarda bu madde hükmü uygulanmaz. Yasa hükmünde geçen "imar planından" maksat ise, her türlü ölçekteki plan yani nazım, uygulama veya mevzi imar planlarıdır.
c)Meranın yerleşim yeri olarak işgal edilmesi yani bu şekilde kullanılması durumunun da 01.01.2003 tarihinden önce mevcut olması gerekir. Bu tarihten sonra işgal edilerek yerleşim yeri olarak kullanılan meralarda bu madde hükmü uygulanamaz. Bu maddenin uygulanmasında "yerleşim yeri" kavramı konut, konaklama, turizm, sanayi, askeri v.b. amaçlar için kullanılmak üzere planlanarak yapılaşmış veya eskiden beri bu amaçlarla kullanılan şehir, kasaba ve beldelerin üzerinde yapılaşma bulunan yerleşim alanlarını ifade etmektedir.
d)Diğer bir koşul da meranın mera niteliği ile kullanılmasının teknik açıdan mümkün bulunmamasıdır.
Yukarıda belirtilen şartların varlığı duraksamasız saptanmadan belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş meraların mülkiyeti bu kurum ve kuruluşlara bırakılamaz. Bu gibi yerler yasa uyarınca Hazine adına tescili gereken yerler olacağından, mahkemece 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesi koşullarının varlığı veya yokluğu üzerinde yeterince durulmalıdır.
Somut olayda, dava konusu taşınmazların kök 133 ada 137 sayılı parselden imar uygulaması ile oluştukları, kadastro tespitinde Enez Belediyesi adına olan tapu kaydına istinaden davalı Enez Belediyesi adına müfrez arsa vasfı ile tespitinin yapıldığı, Enez Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/71-1991/35 EK sayılı ilamı ile öncesinin mera olduğu, meraların mülkiyetinin Hazineye ait olması gerektiği gerekçesiyle Hazine adına mülkiyetin tespitine, mahkemenin 1991/129-170 EK sayılı ilamı ile ... adına tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır. Enez Kadastro Mahkemesinin 1990/129 Esas 2003/17 Karar sayılı dosyasında davacılar İlhan Kaptan vd tarafından davalı E.. B.. aleyhine açılan davada 133 ada 137 parsel sayılı taşınmazın öncesinin mera olduğu, zilyetlikle iktisabın mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bu açıklamalar doğrultusunda, kök taşınmazın öncesinin mera olduğu sabittir. Dairemizin yukarıda açıklanan ilkeleri doğrultusunda Mera Kanunu geçici 3. maddesinin uygulanabilmesi açısından gerekli tüm şartların oluşup oluşmadığı araştırılmalı, dava konusu taşınmazların 01.01.2003 tarihinden önce yerleşim yeri olarak işgal edilen yerlerden olup olmadığı resmi deliller toplanarak bu tarihlere yakın tarihlerde çekilen hava fotoğraflarından da yararlanılarak saptanmalı, öte yandan meranın artık mera olarak kullanılmasının teknik açıdan mümkün bulunup bulunmadığı parsel bazında değil, imar planları ve ada bazında ziraatçi bilirkişiye incelettirilmeli, HMK"nın 290. maddesi hükmü gereğince keşfi izlemeye olanak sağlayacak ve bilirkişi raporlarını denetlemeye yardımcı olacak sayıda fotoğraf çektirilerek dosyaya konulmalı, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.11.2015 tarihli, 2014/14-1313 E. sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Mahkemece belirtilen bu hususlar gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de 11.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 21.06.1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa 36. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen "Kamu tarafından açılan davalarda yargılama giderleri" başlıklı 36/A maddesinde; Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil, yargılama giderine hükmolunmaz" hükmü yer almaktadır.
Aynı kanunun 17. maddesi hükmü ile 3402 sayılı Kanuna eklenen geçici 11. madde ile de; "Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır" hükmü getirilmiştir.
Mahkemece, anılan kanun hükümleri doğrultusunda davalının yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile sorumlu tutulmaması gerekirken, değinilen kanun kuralının gözardı edilmesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin harcın istek halinde davalı tarafa iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.12.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.