17. Hukuk Dairesi 2015/7102 E. , 2016/523 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :........Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili; davacıya ait davalı.....ne kasko sigorta poliçesi ile sigortalı aracın pert hale geldiğini, aracın mevcut hali ile davacıda olduğunu, davalı şirkete poliçe uyarınca tazmin istemi ile başvurmuş ise de ödeme yapılmaması üzerine .....Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2010/65 esasında açılan davada dain-i murtehin ......."ye alacağın temliki nedeniyle davanın sıfat yokluğundan reddine karar verildiğini, .... ile müvekkili arasında 29.06.2012 tarihinde temlik sözleşmesinin iptal edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 1.000,00 TL araç hasarının tazmini için HMK"nun 107 maddesi uyarınca belirsiz alacak istemli davanın kabulünü talep ve dava etmiştir.
Davacı talebini 14.05.2013 tarihinde 17.000 TL olarak belirlemiş ve harcını tamamlamıştır.
Davalı vekili; davanın iki yıllık zaman aşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, alacağın temlikinin zamanaşımını kesmeyeceğini, mahkemenin 2010/65 esas 2012/297 karar sayılı kesinleşen ilamı nedeniyle ortada kesin hüküm bulunduğunu, alacağın temlikinin iptalinin usulsüz olduğunu, dain-i mürtehin olan ...."nin davanın açılmasına muvafakat etmemesi halinde davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca sigortalı aracın kiralık kullanıldı-
nı bildirmeyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunması nedeniyle poliçenin düzenlenmemesi veya daha ağır şartlarda düzenlenmesi ihtimallerinin ortadan kaldırıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 10.143,84 TL"nin 18.08.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA 18.1.2016 gününde ...."ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
Davacı vekili, davalı.....ne kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olan aracının meydana gelen kazada pert olduğunu, bu nedenle HMK 107.maddesi uyarınca şimdilik 1.000,00 TL için araç hasar bedelinin tazmini yönünde belirsiz alacak davası olarak talepte bulunmuştur.
.... talebini 17.000,00 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı süresinin dolduğunu, temlikin usulsüz olduğunu, aracın kiralık kullanıldığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile 10.143,84 TL"nien 18.8.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı tarafından karar temyiz edilmiş, Yüksek Dairece yapılan incelemede onama kararı verilmiştir.
Dava, sigortalının kendi kasko sigortasına karşı açtığı tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, araçta meydana gelen hasar bedelinin sigortalı tarafından kasko sigortasına açılması halinde HMK 107.maddesinde belirtilen şekilde belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Yüksek dairece araç hasarlarının belirsiz alacak davası konusu yapılabileceği benimsenerek karar onanmıştır.
6100 Sayılı HMK 1.10.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Medeni Usul Hukukuda talep sonucunun belirli olması ilke olarak benimsenmiştir. Bu benimsemeye göre, talep eden davacının mahkemeden neyi istediğini açıkça ortaya koyması gerekir. Çünkü, HMK gereğince birçok usul hükmünün uygulanması bu talep sonucuna göre belirlenecek, hatta karar bu talep nazara alınarak oluşturulacaktır.
Ancak, 6100 Sayılı HMK yenilik olarak alacağın tam olarak belirlenmesinin imkansız ya da alacaklıdan beklenmeyecek kadar zor olduğu durumlarda, birçok ülkeye ait hukuk sistemlerinde de benimsenen belirsiz alacak ve tesbit davalarını getirmiştir.
Davacının, davanın açıldığı tarihte talep sonucunu veya miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız veya kendisinden beklenemeyecek bir nitelik taşıması halinde, hukuki olayı açıklamak sureti ile açacağı davaya HMK 107/1 maddesi tanımındaki gibi belirsiz alacak davası denir.
Yasal düzenlemeye göre bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkansız olması yada kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Tabii bu belirlemedeki imkansız olma koşulunu HMK 27 ve TMK 2 maddeleri anlamında dürüstlük, doğruluk, makul ve orta zekalı bir insanın göstermesi gereken tüm dikkat ve özenin gösterilmesine rağmen, alacak tutarının tam ve kesin olarak tesbit edememe olarak anlamak gerekmektedir.
Yani davacı alacaklı objektif özen yükümlülüğü çerçevesinde uğradığı zararı bilememelidir.
Bu durumda davanın açıldığı tarihte davacının uğradığı zarar miktar itibarı ile tam ve kesin olarak biliniyor, ya da bilinebilmesi için varlığı gereken tüm unsurlar doğruluk ve güven kuralı gereğince gerekli özen gösterildiğinde tesbit edilebiliyorsa, alacağın belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
Düzenlemenin yapıldığı HMK 107 maddesinde benimsenen belirsiz alacak davası bir eda davasıdır. Yine düzenlemeye göre yalnız belirsiz alacak davası, yalnız belirsiz tesbit davası ya da kısmi eda davası ile belirsiz tesbit davası açılabilir.
Belirsiz alacak davası ile kısmi dava birbirine benzerlik göstermektedir. Fakat ikisi arasındaki en önemli fark, kısmi davada alacağın bir kısmı dava edilmesi söz konusu iken, belirsiz alacak davasında alacağın tümü dava konusu yapılmaktadır. Ayrıca zamanaşımı def"ini ileri sürülmesi halinde kapsamı, mahkeme masrafları, ihtiyati tedbire ilişkin taleplerin içeriği ve uygulaması, bölünebilirlik durumu, faizin başlangıç tarihleri, fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar konusunda farklı düşünceler ve uygulamalar ortaya çıkacaktır.
Belirsiz alacak davalarına konu olabilecek uyuşmazlıklar;
1-Hakimin takdirine göre belirlenebilecek haklar
2-Karşı tarafın sunacağı delillere göre belirlenecek haklar
3-Yargılama aşamasında taraflarca sunulan delillerin toplanmasından sonar belirlenebilecek haklar olarak sayılabilir.
Her üç halde de belirsiz alacak davası açılacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Alacak miktarının hakimin takdirine bağlı olarak belirlenebildiği durumlarda, takdirin sonucunun belirlenmesinde çok etkili olması nedeniyle davacının zararı bilebilmesi mümkün olmadığından belirsiz alacak davası açılabilir. Ancak bu husus bile İsviçre Federal Mahkemesinde tartışılmış, İsviçre BK 42 mad/2.fıkrasındaki
gibi talep sonucunun belirlenmesinin hakimin takdir yetkisine bırakıldığı durumlarda kanton hukuklarının belirsiz alacak davasını kabul etmeleri gerektiğine karar verilmiştir. Halen Almanya ve İsviçre"de bazı hukukçular farklı aksi görüşlerde ileri sürmektedirler.
İkinci bir belirsiz alacak davasının açılabileceği durum, talebin karşı tarafın 3.kişinin verdiği veya yargılama sırasında verebileceği belge ve bilgilerden sonra belirlenebileceği haldir. Bu durumda daha çok hastane belgeleri ve raporların, ameliyat belgelerinin, faturaların vs gibi belgelerin gerekli olduğu durumlarda söz konusu olabilir. Bu halde belirsiz alacak davası açılabilir.
Son olarak yargılama aşamasında delillerin toplanması sonucunda zararın ne miktar olacağı ve bunun bir bilirkişi incelemesi sonucu kesinleşeceği durumlardır. Bunlarda haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşmelerden doğan anlaşmazlıklar olarak sayılabilir.
Ancak bir davada, bilirkişiye başvurulmuş olmasına rağmen dava açma aşamasında davacı, zararının ne kadar olduğunu tam ve kesin olarak belirleyebilecek ise belirsiz olarak davasını açamaz. Yani bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi, tek başına o davayı belirsiz alacak davası olarak açılmasını gerektirmez. Bir kısım basit hesaplar ve araştırma sonucunda alacağın miktarı belirleniyorsa bu davaları ayırmak gerekmektedir. Aksi halde basit bir hesap yapılmasını gerektiren konuda hakimin bilirkişiye başvurduğunu düşünmek o alacağı belirsiz alacak haline gelmesine neden olacaktır. (faiz olacağı hesabı gibi.)
Bu bakımdan belirsiz alacak davası 6100 Sayılı HMK"ya istisnai bir dava türü olarak girmiştir. Aksi düşünce belirsiz alacak davasını genel bir dava, kısmi davayı ise istisnai bir dava haline getirir.
Bu anlamda Dairemizin iş alanı içinde kalan cismani zararlar (yaralamaya dayalı daimi ve geçici işgöremezlik halleri) ile destek tazminatlarının belirsiz alacak davası olarak açılabileceği, bu uygulamanın da birçok hak kaybına engel olacağı ve daha adil ve hakkaniyete uygun kararlarının çıkması yönünden faydalıdır.
Ancak yine Dairemizin görevi içinde kalan araç hasarları, araç değer kayıpları, araç kullanamamaktan kaynaklanan zararlar, kasko tazminatlar gibi dava türlerinde belirsiz alacak davasına konu olamayacağını düşünüyorum.
İsviçre ve Alman Hukukunda bile bir asırı aşkın uygulama yapılmasına rağmen bir çok kıymetli hukukçu tarafından hangi davalar belirsiz alacak davası olur veya olmaz diye tartışmalar yapılmakta olup bu tartışmalar hala devam etmektedir.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; araç hasarına ilişkin davada, hasarlanan araç davacıdadır. Hasarlanan parçalar bellidir, aracın modeli, yaşı, önceki kazaları, değişen parçaları belirli olup, gelişmiş teknoloji karşısında aracın plakasını yazmak suretiyle piyasadaki rayiç 2nci el fiyatı, her yaşa göre hasarlanmanın özelliği nazara alınarak değer kaybının ne kadar olduğunu, kaç günde onarılabileceğini veya aynı aracın kaç günde yeniden satın alınabileceğini, onarım süresinde ikame aracın kiralama miktarının ne kadar olabileceğini davacının bilmemesi mümkün değildir. Basit bir araştırma ile tüm bu bilgilere ulaşabilir. Üstelik sigorta davada taraf ise zaten temerrüt için önceden bir başvuru yapılması gerekip, sigortanın da orada olaya ilişkin bir eksper çalışması yaptıracağından, karşı taraftan alınması gerekli ilgi ve belgelerde davacı için söz konusu değildir. Tüm bilgi ve belgeler ve hasarlı araç davacı elinde olması karşısında davacı için alacağın miktar ve değerinin belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
O nedenle davacının bu anlamda araç hasarından dolayı belirsiz alacak davası açması yargılamada, hukuk önünde karşılıklı taraf olarak bulunan ve mutlak surette eşit davranılması gereken davacı ve davalı taraf yönünden, usul hukukunun önemli ilkelerinden biri olan tarafların silahlarının eşitliği ilkesini zedeleyeceğinden mahkemece verilen kabule yönelik kararın yerinde olmadığı ve HMK 114 ve 115.maddeleri gereğince hukuki menfaat yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğundan sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyorum.