10. Hukuk Dairesi 2014/19585 E. , 2016/5979 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, 04.08.2011 tarihinde meydana gelen iş kazasında vefat eden sigortalının haksahibine bağlanan gelirler ve yapılan ödemeler nedeniyle oluşan Kurum zararının tümünün 5510 sayılı Kanunun 12, 21 ve 23. maddeleri gereğince rücuan tazmini istemine ilişkindir.
Mahkeme, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesini gözeterek davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmü, davalıların avukatlarının temyiz etmeleri üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-a)5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddenin 1. fıkrasına göre; "İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir..."
21. maddenin 4. fıkrasına göre; "İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir..."
Belirtilen düzenlemeler ile davalıların Kurumun rücu alacağından sorumluğu ancak kusurlarının varlığı halinde mümkün olup; 21. maddenin 1. fıkrasına göre işverenin tazminle sorumlu olduğu miktarın belirlenmesinde tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda; sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar hesabı, ölüm halinde ise destekten yoksun kalma tazminatı (818 sayılı
Borçlar Kanununun 45 ve 46, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 54 ve 55. maddeleri dikkate alınarak) hesabı yapılıp bulunan miktar, gelirin ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılarak düşük olan rakam esas alınarak tazmin kararı verilmesi gereken miktara ilişkin sonuca gidilmelidir.
Bu yönde kusur raporlarının, 5510 sayılı Kanunun 21., 4857 sayılı Kanunun 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 ve diğer maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle, salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
b)5510 sayılı Kanunun 12. maddesine göre, alt işveren, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir. Sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumludur.
c)Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 17.01.2010 tarih 2010/10-10 Esas, 2010/14 Karar sayılı ilamında benimsendiği üzere; Kurumun taraf olmadığı, sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporuyla ulaşılan sonuçlar; rücu davasında bağlayıcı nitelikte bulunmamakta, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi çerçevesinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden ayrıntılı irdeleme içermesi halinde, güçlü delil olarak kabul edilebilecektir.
d)818 sayılı Borçlar Kanununun 53. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74.) maddesine göre, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19–639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4–13 Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 2010/2–76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.
Bu yasal çerçevede somut olayda; eldeki davaya ilişkin olarak ceza davası açılıp açılmadığı araştırılıp belirlenmeli; ceza davası açılmışsa, ceza yargılamasında hukuk hakimi yönünden bağlayıcı hal almış bulunan maddi olgular olup olmadığı tespit edildikten ve davalı inşaat sahibi ..."ın asıl işveren, davalı beton işi yapan ..."ın taşeron, davalı ustabaşı ..."nün 3. kişi olduğunun; kesinleşmiş ise tazminat davasında (21. maddeye uygun düzenlenen kusur raporuyla belirlenmesi halinde) benimsenen kusur aidiyet ve oranlarının eldeki davada güçlü delil olabileceğinin gözetildiği, 5510 sayılı Kanunun 21., 4857 sayılı Kanunun 77. maddeleri ile İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü ve diğer yasal mevzuat kapsamında; davaya konu işkazasının meydana geldiği konuda ve işçi sağlığı, iş güvenliği alanında uzman bilirkişiden yönteme uygun düzenlenmesi gereken bilirkişi raporu alınmalı; davaya konu işkazasının meydana gelmemesi için hangi önlemlerin alınması gerektiği, bunların, işverence alınıp alınmadığı ve alınmış tedbirlere sigortalı ve diğer ilgililerin uyup uymadığı hususları ortaya konulmak ve 09.07.2015 tarihli duruşmada davalı avukatının kusura ilişkin beyanı dikkate alınmak suretiyle gerçek kusurlu olanların ve kusur oranlarının tespiti yapıldıktan sonraki irdeleme sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
2-)5510 sayılı Kanunun "Süresinde bildirilmeyen sigortalılıktan doğan sorumluluk" başlıklı 23. maddesinde; "Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirilmemesi halinde, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödenekleri Kurumca ödenir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri tutarı, 21 inci maddenin birinci fıkrasında yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir." hükmü düzenlenmiştir.
23. madde ile işverenin kayıtdışı sigortalı çalıştırmasının önlemesi amaçlanmış olup, maddenin düzenleniş şeklinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 23. maddeye göre işverenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk ilkesine dayanır. Zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemiş ise, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerekir.
23. madde hükmünde yer alan sorumluluk şartlarının mevcudiyeti halinde, bedensel zarar/destekten yoksun kalma tazminatı hesabı yapılmaz.
23. maddeye benzer nitelikte düzenleme içeren 506 sayılı Kanunun 10. maddesine göre işverenin tazmin sorumluluğunun sınırlarının belirlenmesi konusunda çözüm getiren Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15.03.1995 T., 1994/800 E., 1995/166 K. sayılı ilamında ki yöntem de gözetilerek; 5510 sayılı Kanunun 23. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gerektiği halde, işverenin kabul edilmesi gereken %100 kusur oranından, 818 sayılı Borçlar Kanununun 43 ve 44. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51 ve 52.) maddeleri uyarınca sigortalının kusurunun %50’sinden az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılarak, varılacak sonuca göre işverenin, Kurum zararından "sorumluluk payının" belirlenmesi gerekir.
5510 sayılı Kanunun Sigortalı bildirimi ve tescili başlığını taşıyan 8. maddesindeki; "İşverenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür. Ancak işveren tarafından sigortalı işe giriş bildirgesi;
a) İnşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerinde işe başlatılacak sigortalılar için, en geç çalışmaya başlatıldığı gün,
b) Yabancı ülkelere sefer yapan ulaştırma araçlarına sefer esnasında alınarak çalıştırılanlar ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek işyerlerinde; ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihten itibaren bir ay içinde çalışmaya başlayan sigortalılar için, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç söz konusu bir aylık sürenin dolduğu tarihe kadar,
c) Kamu idarelerince istihdam edilen 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre işsizlik sigortasına tabi olmayan sözleşmeli personel ile kamu idarelerince yurt dışı görevde çalışmak üzere işe alınanların, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren bir ay içinde,
Kuruma verilmesi halinde, sigortalılık başlangıcından önce bildirilmiş sayılır." hükmü gözetildiğinde; eldeki davaya konu inşaat işyerinde meydana gelen işkazasında vefat eden sigortalının işe giriş bildirgesi kaza tarihi itibariyle Kuruma verilmemiş olmakla işveren yönünden 23. madde kapsamındaki kusursuz sorumluluk halinin mevcut olduğu belirgindir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, 818 sayılı Borçlar Kanununun 50. ve 51. maddeleri (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır. 146. maddeye (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması halinde; işverenden istenebilecek 21. maddenin 1. fıkraya göre gerçek zararı aşmayan kısmın müteselsil sorumlulardan tazmini mümkün miktarından; 23. maddeye göre ise (hakkaniyet indirimi dışında) gelirin ilk peşin sermaye değerinin tümünden işveren;
21. maddenin 4. fıkraya göre gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutarından da üçüncü kişi sorumlu tutulmalıdır.
21. maddenin 1. fıkrasına göre işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutarı formülize etmek gerekirse: (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı) + (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) = toplamıdır.
21. maddenin 4. fıkrasında düzenlenen “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması ifadesi çerçevesinde; üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere (taleple bağlı kalınarak) davalıların/tazmin sorumlularının kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından hakkaniyete uygun olacaktır.
Bu kapsamda, koşulların mevcut olması durumunda uygulama önceliği olan 5510 sayılı Kanunun 23. maddesi yanında 21/1 ve 4. fıkralarının da birlikte uygulanması gerektiği durumda; işveren kusuru ile sigortalının kusur toplamından, sigortalının kusurunun % 50 sinden az olmamak üzere indirim yapılarak bulunması gereken "işverenin sorumluluk payı" yukarıda belirtilen formüldeki "işverenin kusur oranı" yerine geçerek aynı şekilde sonuca gitmek gerekecektir. İşkazasında sigortalının kusurunun olmaması halinde ise, işverenin sorumlu olduğu miktarın belirlenmesinde hakkaniyet indiriminin yapılmaması gerekir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden eksik araştırma, inceleme ile yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 19.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.