8. Hukuk Dairesi 2012/1591 E. , 2012/1912 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair İncesu Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 09.09.2011 gün ve 82/274 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik ve harici satın alma hukuksal nedenlerine dayanarak davalı Hazineye ait 131 ada 41 parselin tapu kaydının iptali ile adına kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, kazanma süresinin 20 yılı doldurmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı tarafından temyiz edilmiş ise de mahkemenin 28.12.2011 tarihli ek kararı ile temyizin süresi içinde yapılmadığı açıklanarak temyiz isteğinin reddine karar verilmiş, ek karar süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Yerel mahkeme hükmünün davacıya 10.11.2011 tarihinde tebliğine ilişkin mazbatanın incelenmesinde “..adrese gidildiği, muhatabın Kayseri"ye gittiği, Tüzüğün 30. maddesi gereğince tebligatın Tahirini Köyü azası Hüseyin Çolak"a tebliğ edildiği, 2 nolu haber kağıdının muhatabın kapısına yapıştırıldığı, komşusu İkbal Yurkun"a da haber verildiği...” yazılıdır. Görüldüğü gibi haber verilen komşunun tebligat evrakında imzası alınmadığı gibi komşunun imzadan imtina ettiğine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21 .maddesine eklenen fıkrada; “Gösterilen adres muhatabın kayıt sistemindeki adres olup muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veya zabıta amir veya memurlarına imzası karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır” denilmektedir. 7201 sayılı Tebligat Kanununa bağlı Tüzüğün 28. maddesinde de; muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir veya memurlarından takip ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak imzalaması gerektiğini öngörmüştür. Yapılan bu açıklamalar karşısında 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile tüzük hükümleri gözönünde tutularak davacı tarafa hükmün tebliğinin yöntemine uygun bir biçimde yapılmadığı anlaşıldığından yerel mahkemenin davacının temyiz isteğinin reddine ilişkin 28.12.2011 tarihli temyiz isteğinin reddini içeren ek kararının KALDIRILMASINA karar verilerek davacının temyiz isteğinin esastan incelenmesine geçildi.
Dava konusu 131 ada 41 parsel 18.1.2002 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında, 37.638,37 m2 yüzölçümü ve ham toprak niteliği ile tapu ve vergi kaydına rastlanılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tarım alanına dönüştürülmesi ve ekonomik yarar sağlanması mümkün olan hali arazi niteliğinde yerlerden olduğu belirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 18.maddesi gereğince Hazine adına tespit edilmiş, tutanak 12.11.2002 tarihinde kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir. Mahkemece davacı lehine kazanma koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; davacı, babasından gelen eklemeli zilyetliğe tutunmuştur. Ne var ki, yapılan yargılamada davacının babası bakımından zilyetlik olgusu açıklığa kavuşturulmamıştır. Keşifte dinlenen bir kısım tanıklar DSİ tarafından yapılan kanalın 1983 yılında hizmete açıldığını, davacının bu tarihten sonra taşınmazı imar-ihya ederek kullanmaya başladığını bildirmişlerdir. Mahkemece DSİ Kayseri Bölge Müdürlüğünden buradaki sulama kanalının plan ve projeye uygun olarak hangi tarihte yapılarak tamamlandığı sorulmamış ve bu husus açıklığa kavuşturulmamıştır. Eksik soruşturmayla yetinilerek karar verilemez.
Diğer yandan; bir arazinin kullanım süresi ve niteliğini en iyi belirleme yöntemi hava fotoğraflarıdır. Bu hava fotoğraflarının kadastrodan önceki yıllara ait en az iki ayrı zamana ilişkin olması gerekir. Bu konuda sağlıklı bir yargıya ulaşmak için kadastro tespit tarihi olan 2002 yılına göre 20 – 30 yıl öncesine ait (1972– 1982 yılları arası) stereoskopik hava fotoğraflarının dosyada yer almış olması ve bu fotoğrafların stereoskopla incelenmesi gerektiği uzman öğretim üyelerinin yayınlarındaki görüşleri olup, bu görüş Dairenin kararlılık kazanmış içtihatlarıyla da benimsenmiştir. Ayrıca, stereoskopik çift hava fotoğrafı, bir stereoskop altında incelenirse arazinin üç boyutlu görüleceği, taşınmazın sınırlarının belirlenebileceği ve bu amaçla ekilemeyen bakir alanların net bir biçimde tespitinin yapılabilmesi olanaklıdır.
Mahkemece, yapılacak iş; ziraat mühendisi, kadastro fen elemanı, jeodezi ve fotoğrametri mühendisinden oluşacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulu marifetiyle kadastro tespitinin yapıldığı 18.01.2002 tarihine göre 20-30 yıl öncesine ait (1972– 1982 yılları arası) ve iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik çift hava fotoğraflarının merciinden getirtilip stereoskop aletiyle yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda inceleme yaptırılarak taşınmazın tespit tarihinden geriye doğru 20 yıl önce zilyet edilip edilmediğinin, niteliğinin ve kullanım süresinin, ne zaman kullanılmaya başlandığının belirlenmesine çalışılması gerekir. Tanık ve bilirkişi sözleri bilimsel esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmaz üzerinde tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi belirlenerek, bundan sonra kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilmesinin mümkün olup olmadığının araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeye dayanarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bundan ayrı, davada eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılmış bulunduğundan bu olgunun davalıya karşı kanıtlanması gerekir. Hukuki niteliği yanında maddi olaylardan sayılan zilyetliğin, tanık dahil her türlü delille kanıtlanması mümkün bulunmaktadır (3402 s.KK. m. 14/1). Bu nedenle yerel bilirkişi ve tanıkların 6100 sayılı HMK.nun 243 ve 244. maddeleri gereğince davetiye ile çağırılıp, aynı Kanunun 259/2 ve 290/2. maddeleri hükümleri uyarınca keşifte dinlenmelerinin sağlanması, zilyetliğin başlangıç ve sürecinin, taşınmazın öncesinin ne ve kime ait olduğunun, kimler tarafından ne şekilde kullanıldığının, davacının babası tarafından kullanılıp kullanılmadığının, davacıya ne şekilde hangi tarihte intikal ettiğinin, uyuşmazlık konusu olan bu yerin halen kimler tarafından zilyet ve tasarruf edildiğinin kendilerine sorularak bu hususların açıklığa kavuşturulması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde 261/1. maddesi gereğince çelişkinin giderilmesi, davetiyeyle gelmedikleri takdirde 245. maddesinin gözönünde tutulması, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanıldığı gözden kaçırılarak eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve kanuna aykırı olan eksik incelemeye dayalı hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 19.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.