Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/109
Karar No: 2019/302

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/109 Esas 2019/302 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/109 E.  ,  2019/302 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren : Ceza Genel Kurulu
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 3-1

    Sanık ..."ün haksız mal edinme suçundan beraatine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince verilen 18.09.2017 tarihli ve 3-1 sayılı hükmün katılan Maliye Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "Onama" istemli 26.02.2018 tarihli ve 3 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmü ilk derece mahkemesince temyiz isteminin reddine, görevi kötüye kullanma suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ise merciince itirazın reddine karar verilmesi nedeniyle kesinleşmiş olup, temyizin kapsamına göre inceleme haksız mal edinme suçundan verilen beraat kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Dosya kapsamı ve ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmü dikkate alındığında, Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sırasında özellikle; sanığa atılı haksız mal edinme suçunun sübutu bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesi hususu üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
    Bir kısım Ceza Genel Kurul üyelerince, inceleme konusu kararın bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden sonra verilmiş olması nedeniyle, katılan Maliye Bakanlığı vekilinin 16.10.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinde temyiz sebebi bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmiştir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 15. Ceza Dairesince verilen 18.09.2017 tarihli, 3-1 sayılı ve sanığın haksız mal edinme suçundan beraatine ilişkin karara yönelik katılan vekilinin 16.10.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinde; "...TCK uyarınca mahkemece usul ve yasaya aykırı olarak aleyhimize karar verilmiştir... 24.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda sanık ... hakkında ... 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu"na aykırılık eylemleri nedeniyle açılan bu davada, toplanan deliller ve bilirkişi raporları ile sanığın geliri ile tasarrufunda yaptığı işlemlerde kullanılan paranın gelirin çok üzerinde olduğu ve bunların menfaat temini yoluyla elde edildiği açık ve net olarak tespit edilmiştir. 29.05.2017 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise "sanığın haksız mal edindiğine ilişkin olarak dosya kapsamında şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı kanaatine ulaşıldığı" tespiti yapılmıştır. İki rapor arasında çelişki bulunmaktadır. Bu çelişkinin giderilmesi Yüksek Mahkemenin vereceği nihai karar için önem arzetmektedir. Hukuki açıdan da şarttır... Sanığın müsnet suçu işlediği sabit olduğu hâlde 15. Ceza Dairesince eksik incelemeyle karar verilmiş olması," gerekçesi ile usul ve yasaya aykırı olan kararın ayrıca resen görülecek nedenlerle de bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
    25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) Ek 7 No.lu Protokolü"nün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesi "1. Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." şeklinde düzenlenmiştir.
    2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu"nun "Son soruşturma merciileri" başlıklı 90. maddesi "Haklarında son soruşturma açılmasına karar verilenlerden; birinci sınıfa ayrılmış olanlarla ağır ceza mahkemeleri heyetine dahil bulunan hakim ve Cumhuriyet savcılarının, son soruşturmaları Yargıtayın görevli ceza dairesinde görülür.
    ", 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun "Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri" başlıklı 15. maddesinin üçüncü fıkrası ise "İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak," şeklinde düzenlenmiştir.
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
    Bu hükümlere göre, suç tarihinde birinci sınıfa ayrılmış Cumhuriyet savcısı olan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 15. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda verilen 18.09.2017 tarihli ve 3-1 sayılı kararın temyiz edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulunca incelenmesinde 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
    CMK"nın, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan "Temyiz nedeni" başlıklı 288. maddesi "(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır." şeklinde düzenlenmiş, maddenin Hükümet Tasarısı"ndaki gerekçesinde de;
    "Madde, 1412 sayılı Kanun"dan ayrılarak "kanuna aykırılık" yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan "hukuka aykırılık" sözcüklerine yer vermiştir. Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur. Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar. Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." açıklamalarına yer verilmiştir.
    Mülga CMUK"da temyiz sebebi "kanuna aykırılık" olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK"da "hukuka aykırılık" olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun"a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun"un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, "bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması" şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
    CMK"nın "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığını taşıyan 294. maddesi ise; "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini ve temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğu öngörülmüştür. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
    CMK"nın "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlıklı 289. maddesi;
    "(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,"
    Şeklinde, "Temyiz isteminin reddi" başlıklı 298. maddesi ise "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder." şeklinde düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçede olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
    Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi.) Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
    Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
    CMK"nın "Temyizde incelenecek hususlar" başlıklı 301. maddesi ise; "Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar." biçiminde düzenlenmiştir.
    Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; "Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de yerel mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir.", (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.) "Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir." (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan, s; 336) "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir." (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2014, s; 1234) "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedenine dayandığının ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir." (Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan 2017, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir 2017, s; 856) "Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir." (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim 2018, Sayı; 4, s; 1424; 1460) "Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır." (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul 2016, s; 840) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
    Burada ifade etmek gerekir ki; ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun"da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK"nın "Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi" başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
    Sonuç olarak, Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasanın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Katılan vekilinin temyiz dilekçesinde, usul ve yasaya aykırı karar verildiğini, toplanan deliller ve bilirkişi raporlarına göre suçun sabit olduğunu, bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu ve eksik incelemeyle hüküm kurulduğunu ileri sürüp resen de görülecek nedenlerle sanık hakkında kurulan beraat hükmünün bozulmasını talep etmesi, temyiz dilekçesi kapsamına göre, temyiz nedeninin maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması ve sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz talebinin, mevcut deliller karşısında ilk derece mahkemesince beraat sonucuna nasıl ulaşıldığı yönündeki gerekçeyi de içerdiğinin anlaşılması karşısında, ilk derece mahkemesinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olmasının, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlı olduğu, buna göre hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkların da temyiz kanun yolunda incelenebileceği hususları ile 5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde belirtildiği üzere, delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde hukuka aykırılık hâlinin oluşacağı dikkate alınarak, ilk derece mahkemesince, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasında bulunulmadığından usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği ve katılan vekilinin temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılığa ilişkin temyiz sebepleri bulunduğu kabul edilmelidir.
    Bu uyuşmazlığa ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayan;
    Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Dosya içeriğine göre sanık hakkında haksız mal edinme suçundan kamu davası açıldığı, Yargıtay 15. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda 18.09.2017 günü "atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi için yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği" gerekçesiyle CMK"nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine hükmedildiği, hükmün katılan ... vekili tarafından "sanığın atılı suçu işlediğinin sabit olduğu", "kararın usul ve yasaya aykırı olduğu" ve "iki rapor arasında çelişki giderilmeden eksik incelemeyle karar verildiği" nedenlerine dayanılarak temyiz edilmesi ve ayrıca re"sen görülecek nedenlerle hükmün bozulmasının istenmesi üzerine dosyayıinceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından "25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) Ek 7 No.lu Protokolü"nün 2. maddesinde; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğunun belirtilmesi, CMK"nın 304. maddesinin dördüncü fıkrasının; ilk derece mahkemesi tarafından verilen ve doğrudan temyiz yolu açık bulunan hükümlere ilişkin usul kurallarını ihtiva etmesi ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 41. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı Kanun"un 15. maddesinin üçüncü fıkrasında, ilk derece mahkemesi olarak Özel Dairelerce verilen hükümlerin Ceza Genel Kurulunca temyiz yoluyla inceleneceğinin belirtilmesi ve inceleme konusu olayda bölge adliye mahkemesi denetiminden geçen bir hüküm bulunmaması" gerekçesiyle temyiz incelemesinin hukuki denetimle ve temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı olmadığı kabul edilerek, katılan vekilinin gösterdiği temiyiz sebepleriyle bağlı olmaksızın maddi sorun dahil tüm yönleriyle incelenerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
    5271 sayılı CMK"nın 288. maddesindeki "Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır." aynı Kanunun 294. maddesindeki "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir."" ve aynı Kanunun 301. maddesindeki "Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar." şeklindeki düzenlemeler karşısında, ayrıntıları ileride açıklanacağı üzere Yargıtayın temyiz incelemesi yaparken ileri sürülen temyiz nedenlerinden hükmün hukuki yönüne ilişkin olanları dikkate alarak sadece bunlarla sınırlı inceleme yapabileceği, dosyadaki maddi vakıaların denetimini yapamayacağı (somut olayda atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olup olmadığını) ve kararı veren mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını inceleyemeyeceği, yasaya uygun temyiz nedenlerinin gösterilmemesi durumunda istemin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun "temyiz nedenleriyle de bağlı olmaksızın hükmün tüm yönleriyle inceleneceğine ilişkin" görüşüne iştirak edilmemiştir.
    Konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında;
    CMK"nın 294/1. maddesine göre temyiz kanun yoluna başvuran, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Bu zorunluluk temyiz hakkı bulunan tüm taraf ve ilgililer için geçerlidir.
    Bunun yanında aynı yasanın 295. maddesine nazaran, temyiz başvurusunda nedenler gösterilmemiş ise en geç temyiz başvurusu için belirlenen süre sonunda bunun bildirilmesi gerekir. Ayrıca, hüküm gerekçeleriyle birlikte açıklanmamış ise, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir dilekçe verilmesi gerekir. CMK"nın 294 ve 295. maddelerinin açık hükümleri karşısında temyiz nedenlerinin belirlenen sürelerden sonra bildirilmesi veya süresi içerisinde bildirilen nedenlere sonradan ekler yapılması olanaklı değildir. Bu yasal duruma göre, Yargıtayın temyiz incelemesi yaparken yasal süresi içerisinde bildirilen temyiz nedenleri ile sınırlı inceleme yapması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Temyize hakkı olanın bundan Yargıtay tarafından karar verilinceye kadar vazgeçme hakkının bulunmasının (CMK m.266/1) doğal sonucu olarak, gösterilen nedenlerin bazısından sonradan vazgeçmenin mümkün olduğunun kabulü gerekir.
    Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucu düzenleyen CMK"nın 298. maddesi "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa,  temyiz istemini reddeder." hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için;
    A-Başvuruyu yapanın buna hakkı olmalı,
    B- Temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması,
    C- Yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması,
    D- Temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi,
    Gerekmektedir.
    Bu düzenlemeye göre maddede belirtilen hususları içermeyen temyiz istemlerinin doğrudan reddedilmesi gerekmektedir. Temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz edilemez olması ve başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır. Yani temyiz nedenleri gösterilmemiş ise CMK"nın 289. maddesinde yer alan kesin hukuka aykırılık halleri dahi nazara alınmayacak ve inceleme yapılmayacaktır.
    CMK"nın "Hukuka kesin aykırılık hâlleri" başlıklı 289. Maddesinde "(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması" hükmüne yer verilmiştir. Maddenin birinci fıkrasında yer alan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" düzenlemesi incelemenin sebeple sınırlı yapılması kuralının istisnasını oluşturmaktadır. Ancak bu hükmün uygulanarak maddede yer alan kesin hukuka aykırılıkların ileri sürülmemiş olsa dahi incelenebilmesi için usulüne uygun olarak açılmış temyiz davasının bulunması şarttır. Yukarıda gösterilen dört unsuru içeren temyiz talebinin varlığı hâlinde, usulüne uygun açılmış temyiz davasından söz edilebilir ve o takdirde bu nedenler dikkate alınabilir. Kısacası hukuka kesin aykırılık nedeniyle hükmü bozabilmesi için taraflardan birinin en az bir tane geçerli nisbi temyiz sebebi ileri sürmüş olması gereklidir. Ancak bu konuda öğretide görüş ayrılıkları olduğu gibi Yargıtay Ceza Daireleri de farklı kararlar vermektedir. Bazı daireler dilekçede temyiz nedeni gösterilmese dahi kesin hukuka aykırılık hallerinin var olup olmadığını denetlemekte, bazı daireler ise 298. maddeye göre doğrudan temyiz isteminin reddine karar vermektedir.
    Temyiz nedenlerinin gösterilme biçimi, diğer ifadeyle ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konması gerektiği hususuna gelince; CMK"nın "Temyiz nedeni" başlıklı 288. maddesi "(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi ise "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."
    "Temyizde incelenecek hususlar" başlıklı 301. maddesi ise "(1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar." hükümü taşımaktadır.
    Bu iki düzenlemeye göre temyiz hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır ve temyiz eden dilekçesinde temyiz nedeni olarak sadece hükmün hukuki yönüne ilişkin sebepleri ileri sürebilir. Öte yandan temyiz istemi usule ilişkin noksanlıklardan kaynaklanmış ise başvuruda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapılması gerekmektedir.
    Temyiz başvurusunu haklı göstermek için ileri sürülen gerekçeye temyiz nedeni denir ve dilekçede ortaya konan bu nedenler aynı zamanda incelemenini kapsamını belirlemektedir. Bunun sonucu olarak temyiz nedenlerinin ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konması gerektiği sorusunun yanıtlanması gerekiyor.
    Gösterilen sebeple sınırlı inceleme yapma kuralının sonucu olarak, bu kuralı işletecek ölçüde, diğer bir ifade ile dosyayı ve hükmü tümüyle incelemeye gerek kalmadan, dilekçeye bakarak nelerin inceleneceğini anlamayı ve sınırlandırmayı sağlayacak biçimde nedenlerin somutlaştırılması gerekir. Temyiz dilekçesi kapsamından muhakeme ve maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlal edildiğinin anlaşılması veya en azından belirlenebilir olması gerekir. Bu nedenle dilekçe de temyiz nedenlerinin tam ve kesin olarak anlaşılmaması hallerinde sonradan açıklanmasına da olanak bulunmadığından istemin reddine karar verilmelidir. Bu kapsamda temyiz "hüküm hukuka aykırıdır", "usul ve yasaya aykırıdır", "temyiz ediyorum", "ceza fazladır veya eksiktir" veya "resen dikkate alınacak sebeplerle hükmün bozulması gerekir" şeklindeki başvurular kabul edilemez olduğundan reddi gerekir. Aksinin kabulü halinde bu şekilde sadece soyut ve genel ifadeler içeren temyiz dilekçeleri üzerine hükmün tüm yönleri incelenir ve sebeple sınırlı inceleme kuralı işlemez hale gelir. Özetle başvuruda kullanılan ifadeler, kararın hangi nedenle bozulması gerektiği konusunda yeterli bir irade ortaya koymuyor ve incelemenin kapsamını sınırlandırmıyor ise bu temyiz sebebinin dikkate alınmaması gerekmektedir.
    CMK"nın 288. maddesinin açık hükmü karşısında Yargıtay temyiz kanun yolunda sadece hukuka aykırılıkları incelemekle yetkili olup, dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve maddi vakaların denetimini yapamaz, mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını inceleyemez, sadece hükmün bir kanun ihlal edilerek kurulup kurulmadığına bakılır. Diğer anlatımla temyizde, uyuşmazlığın sadece hukuki yönünü, yani ilk derece veya BAM tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısındaki durumu ele alınarak, hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, norm ihlali olup olmadığı denetlenmektedir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olay inceleme dışı kalacak, yerel ve istinaf mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerine kurulan hükümde, hukukun doğru ve eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı kararlardaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede uygulama birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesidir. Bu durumda maddi sorunla ilgili temyiz, örneğin suçun işlenip işlenmediği, işleniş biçimi veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hususlarına ilişkin nedenler temyiz nedeni kabul edilecek mi, yoksa hukuksal sorunla ilgili olmadığı için temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine mi karar verilmeli?
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesinde yer alan "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hüküm; ileri sürülebilecek temyiz nedenlerine nitelik olarak da bir sınırlama getirmektedir ve esasen Yargıtayın bu konuda inceleme yetkisi de bulunmadığı için maddi sorunla ilgili ileri sürülen temyiz nedenleri, dikkate alınamaz, başvuruda yer alan temyiz nedenlerinin tamamının bu kapsamda olması halinde usulüne uygun temyiz davası açılmadığı için CMK"nın 298. maddesine göre istemin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira, bu maddenin ilk fıkrası temyizde neden gösterme zorunluluğunu düzenlemiştir. Dilekçede gösterilen her nedeni kanun koyucu yeterli görse ikinci fıkraya yer vermezdi. İkinci fıkra açıkça temyiz nedenlerine nitelik bakımından da bir sınırlama getirmek amacıyla maddeye konulmuştur.
    Sayın çoğunluğun gerekçesinde gösterilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) Ek 7 nolu protokolü"nün 2., CMK"nın 304. ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 15/4 ve 41/2. maddeleri ilk derece mahkemesi olarak Özel Dairelerce verilen hükümlerin Ceza Genel Kurulunca temyiz incelemesi yapılırken, sınırsız her yönüyle hükmün incelenmesine olanak vermez.
    Türkiye tarafından 14 Mart 1985 tarihinde imzalanmasına rağmen, 10 Mart 2016 tarih ve 6684 sayılı Onaya Uygun Bulma Kanunu, 25 Mart 2016 tarih ve 29664 sayılı Resmi Gazete’e yayımlanmış, "11 No’lu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 No’lu Protokol", ülkemizde 1 Ağustos 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
    Ek 7 No.lu Protokol"ün 2. maddesinin 1. fıkrasına göre; "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir." Bu anlatım özetle, üst mahkeme yolunu bir temel hak olarak tanımlamaktadır. Üst mahkemeye inceletme hakkından anlaşılması gereken ise istinaf ve temyiz incelemesidir.
    Anılan Protokol’ün 2. maddesinin 2. fıkrasına göre; "Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatını müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir."
    Görüldüğü üzere, 1. fıkrada, cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı öngörülmekte, ikinci fıkrada ise, bu hakkın istisnalarına yer verilmektedir.
    Birinci fıkrada öngörülen "cezai konularda iki dereceli yargılanma" hakkı, mahkumiyet ya da ceza hükmünün bir üst mahkeme tarafından maddi ve hukuki açıdan yeniden incelenmesi hakkını güvence altına almaktadır. Olayımızda, sanık hakkında verilen bir mahkumiyet ya da ceza hükmü bulunmamaktadır. Aksine, Yargıtay 15. Ceza Dairesi tarafından sanığın beraatine karar verilmiştir.
    Keza, ikinci fıkrada "ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılanması" bu hakkın istisnası olarak sayılmıştır. Sanık, birinci derece mahkemesi olarak Yargıtay Özel Dairesinde yargılanmıştır.
    Bu nedenlerle, iki dereceli yargılanma hakkının mutlak bir şekilde yorumlanamayacağı ve temyiz incelemesinin, hem maddi ve hem de hukuki açıdan gerçekleştirilmesinin zorunlu olmadığını düşünüyoruz.
    Kural olarak ilk derece mahkemelerince verilen hüküm ve kararlara karşı başvurulacak olağan kanun yolu istinaftır. Ancak ilk derece mahkemelerince 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanununun 18. maddesinin 4. fıkrası uyarınca verilen suçluların iadesine ilişkin kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Bu kararlara karşı ancak temyiz kanun yoluna başvurulabilir.
    Yine Yargıtay ilgili ceza dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği hükümlere karşı yapılacak kanun yolu başvurusunu Ceza Genel Kurulu incelemektedir. Ancak bu halde Ceza Genel Kurulunun yapacağı inceleme istinaf incelemesi olmayıp, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesinin 3. fıkrası uyarınca "temyiz" incelemesidir. Yol temyiz olduğu için, maddi inceleme yapılamaz, sadece hukuka aykırılık incelenebilir.
    Temyiz yolunda nokta ile bağlı inceleme zorunlu olduğuna göre, temyiz dilekçesinde temyiz sebebi gösterilmemişse, kabul açısından ret kararı verilecek (CMK m.298), gösterilmişse de yapılacak inceleme yalnızca temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecektir (CMK m.302/2).
    CMK"nın temyize ilişkin düzenlemelerine bakıldığında, istinaf sonrası temyiz ile olayımızda olduğu gibi istinaftan geçmeksizin Özel Dairede ilk derece yargılaması yapılan davaların temyizi bakımından farklı düzenleme yapılmamıştır. Temyiz sebebiyle sınırlı inceleme yapma kuralı ve hükmün sadece hukuki yönünün inceleneceğine ilişkin düzenleme her iki hal için de geçerlidir. Temyize konu dava nereden gelirse gelsin inceleme biçimini gösteren kurallar aynıdır. Aksinin kabulü yasada olmayan yetkinin kullanılması sonucunu doğurur.
    Bu bilgilere göre uyuşmazlığa konu değerlendirildiğinde;
    Her yargılamada mahkemelerin iki görevi vardır. Bunlardan ilki iddia edilen olayı saptamak (maddi sorun), diğeri ise saptanan duruma doğru hukuk kuralını uygulamaktır (hukuki sorun). İddia edilen olayın gerçekleşip gerçekleşmediği, failin bunu gerçekleştirip gerçekleşmediği ve fiilin işleniş biçimi gibi ispat sorunları maddi sorunu oluşturur, bunu çözmek ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin görevidir. Fiilin sabit olup olmadığını takdir, esas mahkemelerinin vicdani kanaatine giren bir husus olduğu için temyiz mahkemesi bu konuyu inceleyemez. Dosyada yer alan delilerin doğru takdir edilip edilmediğinin denetlenmesi, diğer bir deyimle delillerden olay hakimin çıkardığı sonucun değerlendirilmesi maddi vakıanın incelenmesini gerektirir. Yargıtay maddi meseleyi sadece mantık kurallarına veya tecrübe kaidesine aykırılık bulunan hallerde inceleyebilecektir.
    Somut olayda katılan vekilinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hükmün usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin hukuka aykırılık iddiası yasanın aradığı anlamda açık bir temyiz nedeni değildir. Zira hükmün hangi nedenle bozulması gerektiğine ilişkin bir irade ortaya koymuyor ve incelemenin kapsamını sınırlandırmıyor. Muhakeme ve maddi hukuka ilişkin hangi kuralın ihlal edildiği belirtilmemiş ve yorumla dahi belirlenmesine olanak verecek açıklama yapılmamıştır. Bu ve benzeri muğlak, içeriği belirsiz kavramların temyiz nedeni olarak kabul edilmesi "temyiz incelemsinin hukuksal nedenle sınırlı olması" kuralını açıkça ihlal eder, hükmün ve dosyanın tüm yönleriyle incelenmesi sonucunu doğurur. Bu nedenlerle temyiz dilekçesinde kararın usul ve yasaya aykırı olduğunun bildirilmesinin yeterli temyiz nedeni olarak kabul edilmesi doğru değildir. Yine dilekçesinde belirtilen re"sen görülecek nedenlerle bozma isteği ise temyiz incelemesinin sebeple sınırlı olması ilkesine aykırı olduğu için dikkate alınamaz. Diğer nedenlerin tamamı ise suçun sübutu ile ilgilidir. Esasen kanıtları değerlendiren Özel Daire, mevcut delillere göre yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediği sonucuna vararak CMK"nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat hükmü kurmuş, temyiz dilekçesinde ise bu kanıtlara nazaran eylemin sabit olduğu ileri sürülerek, mevcut delillerden olay hakiminin çıkardığı sonucun denetlenmesi istenmiştir. İleri sürülen temyiz nedenlerinin tamamı tipik maddi vakıanın denetimini gerektirir ve bunların incelenmesi temyiz konun yolunda olanaklı olmadığından CMK"nın 294/2. maddesinin açık hükmüne göre temyiz sebebi olarak kabul edilmez.
    Öte yandan katılan vekilinin temyiz dilekçesinde belirttiği 24.05.2016 ve 29.05.2017 tarihli raporlar arasında çelişkiler giderilmeden hüküm kurulduğuna ilişkin temyiz sebebi eksik araştırma mahiyetinde değildir. Zira, dilekçede belirtildiği gibi 24.05.2016 tarihli bir bilirkişi raporu dosyada bulunmamaktadır. Dosya içeriğine açıkça uyumsuz olan eksik araştırma iddiası temyiz sebebi sayılamaz. Kaldı ki, hükmün gerekçesine göre Özel Dairece sanığa ait hesap hareketleri bizzat incelenmiş, gelirleri ile mevcut mal varlığı arasında farklılık bulunmadığı tespit edilerek beraat hükmü kurulmuştur. Bir an için bu temyiz nedeniyle soruşturma ve kovuşturma makamlarının gerçeği araştırma yükümlülüklerini ihlal ettiklerinin ileri sürüldüğü kabul edilse dahi, sadece bununla sınırlı inceleme yapılması, diğer ifade ile sadece raporlar arasında çelişki olup olmadığı, eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının incelenmesi gerekirdi.
    Açıklanan nedenlerle, katılan vekilinin hükmün hangi nedenle bozulması gerektiğine ilişkin yeterli irade koymayan, yalnızca maddi vakıa denetimi gerektiren sebebe dayandığı anlaşılan ve muhakeme veya maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlal edildiğini bildirmeyen temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği", açıklamasıyla,
    Bir Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "Katılan vekilinin 16.10.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinde temyiz sebebi bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği", düşüncesiyle,
    Karşı oy kullanmışlardır.
    Katılan vekilinin temyiz dilekçesinde temyiz sebebi bulunduğunun kabul edilmesi nedeniyle sanığa atılı haksız mal edinme suçunun sübutu bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesine geçilmiştir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK"nın 250. maddesi ile yetkili) 2010/1876 sayılı soruşturma dosyası kapsamında yağma, dolandırıcılık, yaralama, 6136 sayılı Kanun"a aykırılık ile işgal ve faydalanma suçlarından İstanbul (Kapatılan) 9. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK"nın 250. maddesi ile görevli) 20.12.2010 tarihli ve 2295 sayılı kararıyla tanık ..."ın kullandığı 0533 576 .. .. numaralı GSM hattının; yağma, dolandırıcılık, yaralama, 6136 sayılı Kanun"a aykırılık, işgal ve faydalanma ile çıkar amaçlı suç örgütü kurmak suçlarından İstanbul (Kapatılan) 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK"nın 250. maddesi ile görevli) 03.01.2011 tarihli ve 85 sayılı kararıyla Özlem Gürbüz adına kayıtlı olan ve "Mustafa" isimli şahsın kullandığı 0537 555 .. .. numaralı GSM hattının 3 ay süre ile iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine, kayda alınmasına, görüşme detay sorgularının yapılmasına ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verildiği,
    Anılan mahkeme kararları doğrultusunda kaydedilen seslerin çözümünde;
    27.12.2010 tarihinde saat 12.15"te tanık ... ile "Mustafa" isimli şahıs arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Benim bu araba var ya dün gece yolda kaldım arkadaş, vitese geçmiyor girmiyor, araba kilitlendi, şimdi devir saati dönüyor, vitese basıyor, gaza basıyorum yemiyor gitmiyor, taksiyle daireye geldim, perişan oldum, sevgili patronum o yüzden sana uğrayacaktım", Murat "Abi istiyorsan bu şeyi sana erken verdirtirim, halledersin eğer istersen", "Mustafa" isimli şahıs "He ya öyle mi yapsak, ya evet ya", Murat "Başka türlü yapamam abi, ben ..."a söyleyeyim sen ona uğra, o şeyini al ondan, onu al hallettir, çünkü artı bir şey yapamam abi", "Mustafa" isimli şahıs "Niye yapmıyorsun benim güzel patron", Murat "Nasıl abi", "Mustafa" isimli şahıs "Sen niye yapmıyorsun diyorum, güzel patronum benim diyorum", Murat "Abi şu anda onları nasıl yapayım ben gözünü seveyim, yani yıl sonu gelmiş, uğrayacak mısın ..."a söyleyeyim mi", "Mustafa" isimli şahıs "E uğrayayım bir zahmet söyle istersen",
    27.12.2010 tarihinde saat 19.03"te tanık ... ile tanık ... Yalamanoğlu arasındaki görüşmenin; Murat "Bugün Mustafa bey geldi mi sana?", ... "Geldi, hallettim ben onun işini", Murat "Onun ne kadardı zarfı?", ... "Bir buçuk", Murat "Bir buçuk aldı gitti", ... "Aldı gitti",
    23.01.2011 tarihinde saat 15.41"de "Mustafa" isimli şahıs ile tanık ... arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Benim oğlan da bugün şeye gitti Uludağ"a", Ali "Öyle mi", "Mustafa" isimli şahıs "Kredi kartından parayı çekti, beyefendiye anlatamadık, gitti bizim 600 milyonumuz", Ali "600", "Mustafa" isimli şahıs "600 milyon öyle gitti, harçlık marçlık 4-5 gün kalacak diye bizi bu kış gününde beş parasız bıraktı mı", Ali "Evet canın sağolsun abi", "Mustafa" isimli şahıs "Düşünen yok vallahi billahi ben zor durumdayım", Ali "Doğru doğru abi", "Mustafa" isimli şahıs "Neyse gelince konuşuruz, telefonda çok fazla konuşmayalım",
    18.02.2011 tarihinde saat 11.47"de "Mustafa" isimli şahıs ile tanık ... arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Senden isteğim şu, benim kız biliyorsun İzmir"de okuyor ya Ege Üniversitesinde, yarın akşam İzmir"e gidecek, ona bir bilet alıyorsun", Mustafa "Tamam yarın akşam, yarın akşam için İzmir"e gidiş",
    25.02.2011 tarihinde saat 17.21"de "Mustafa" isimli şahıs ile tanık ... arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Şimdi baba senden bir isteğim olacak, biliyorsun bir aydan fazla oldu benim kayın ana ile kayın baba burada, nihayet karar vermişler pazar günü gidecekler", Ali "Tamam başım üstüne abi", "Mustafa" isimli şahıs "Kapıya yakın bir yer ayarlasana onlara", Ali "Ben bileti kestiriyorum, bilet bende ha savcım",
    23.01.2011 tarihinde saat 17.30"da "Mustafa" isimli şahıs ile tanık Suat Sezikli arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Ne diyecektim evet sen gene dayını düşün, dayının kontörleri bitmiş", Suat "Tamam dayıcığım hallederim ben", "Mustafa" isimli şahıs "Hele bir zahmet unutmayın yoksa ben", Suat "Yok yok olur mu dayıcığım, ne demek",
    24.01.2011 tarihinde saat 23.15"te "Mustafa" isimli şahıs ile tanık ... arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Şey diyecektim ya dün akşam sen bana para verdin ya", Metin "Evet savcım", "Mustafa" isimli şahıs "Onu montun cebine koydum, şimdi çıkardım baktım, bir yüzlük var bir de yirmilik var", Metin "Yok yok ben öyle değil, sana iki tane şey verdim savcım, iki tane yüzlük verdim", "Mustafa" isimli şahıs "Ben sana diyorum ki bak verdiğin parayı montumun cebine koydum ve yeni baktım, daha elimi sürmedim", Metin "Biliyor musun savcım benim cebimde dört yüz milyon para vardı, sana iki yüz milyon olan borcumu özellikle ayırdım, başka para yoktu cebimde", "Mustafa" isimli şahıs "İyi peki tamam",
    27.02.2011 tarihinde saat 20.33"te "Mustafa" isimli şahıs ile tanık ... arasındaki görüşmenin; "Mustafa" isimli şahıs "Yani daha doğrusunu sana söyleyeyim mi, arabada mazot yok o yüzden gelemeyeceğim belki anladın mı", Metin "O zaman savcım ben seni alayım", "Mustafa" isimli şahıs "Otogara mecbur arabayla gideceğim, arabayla gittikten sonra arabayla eve geri dönmem lazım", Metin "Nasıl yapacağız evet savcım, sen nasıl dersen öyle yapalım savcım", "Mustafa" isimli şahıs "Ya şimdi sen benim arabaya mazot alabilecek durumun var mı yok mu onu söyle", Metin "Şu anda o kadar durumum yok ama salı günü olabilir", "Mustafa" isimli şahıs "Neyse o zaman",
    Şeklinde olduğu,
    Kolluk tarafından düzenlenen 28.02.2011 tarihli tutanağa göre; Özlem Gürbüz adına kayıtlı 0537 555 .. .. numaralı telefon hattını kullanan "Mustafa" isimli şahsın (Kapatılan) Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığında görevli 30583 sicil numaralı Cumhuriyet savcısı olan sanık ... olduğunun tespit edildiği,
    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/1876 sayılı soruşturma dosyası kapsamında, Avrasya Terminal İşletmeleri A.Ş"nin Bayrampaşa Büyük İstanbul Otogarı yönetim binasında yapılan aramada ele geçirilen harici harddiske ilişkin 26.04.2012 tarihli "Ön İnceleme Tutanağı"nda; "Muhtelif Gider.253", "Muhtelif Gider-2.242" ve "Muhtelif Gider-Eylül.552" isimli excell dosyaları altlarında yer alan "26.08.2009" isimli çalışma sayfasında 5.000 TL konaklama, "14.07.2009" isimli çalışma sayfasında 239 TL uçak bileti, "20.02.2009" isimli çalışma sayfasında 124,74 TL PC-Ram alımı, "27.01.2009" isimli çalışma sayfasında 118 TL çiçek gönderimi, "19.09.2008" tarihli çalışma sayfasında 45 TL otobüs bileti ve "23.09.2010" isimli çalışma sayfasında 160 TL bilet masrafı olmak üzere çeşitli gider bilgilerine; yine "Kitap-1.3569" isimli excell dosyası altında bulunan 08.01.2010-07.04.2010 tarihleri arasındaki döneme ilişkin oluşturulan 60 adet çalışma sayfası içerisinde 250 TL ile 2.500 TL arasında değişen miktarlarda olmak üzere "Savcı Mustafa Ekstra" veya "Savcı Mustafa maaşa istinaden" şeklinde kayıt düşülmek suretiyle toplam 34.950 TL ödeme yapıldığına ilişkin bilgilere yer verildiği,
    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 09.03.2011 tarihli ve 2981 sayılı ihbar yazısına istinaden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üçüncü Dairesinin 21.09.2011 tarihli ve 5360 sayılı kararı ile verilen inceleme izni üzerine, Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından düzenlenen 19.11.2012 tarihli inceleme ve soruşturma raporuna göre; sanığın eski mal bildirimleri ile Başmüfettişliğe sunulan mal bildirimi kapsamında yasal geliri ile mütenasip bulunmadığı belirlenen 692.748,37 TL"nin kaynağını açıklayamadığı ve bu şekilde haksız mal edinmesi eyleminin kovuşturmayı gerektirdiği sonuç ve kanaatine ulaşıldığı,
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İkinci Dairesinin 19.09.2013 tarihli ve 2013/764 sayılı kararı ile; sanık hakkında haksız mal edinme suçundan kovuşturma yapılmasının gerekli görüldüğü,
    Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 13.01.2014 tarihli ve 1916-180 sayılı iddianamesi ile; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK"nın 250. maddesi ile yetkili) 2010/1876 sayılı soruşturma dosyasında suç örgütüne yönelik iletişimin dinlenilmesi ve tespiti sırasında, sanığın suç örgütü üyeleri ile ilişkiye girerek hem örgütün adli makamlarla olan işlerini, hem de diğer şahısların adliye ile olan işlerini takip ettiğinin ve karşılığında da maddi menfaat sağladığının belirlendiği ve düzenlenen bilirkişi raporuna göre mal varlığındaki 692.748,37 TL"nin yasal geliri ile mütenasip bulunmadığı anlaşılmakla, sanık hakkında 3628 sayılı Kanun"un 13, 14 ve 15. maddelerinin uygulanması istemiyle son soruşturmanın Yargıtay İlgili Ceza Dairesinde açılıp yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunulduğu,
    Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.04.2014 tarihli ve 59-59 sayılı kararı ile; soruşturma evrakı kapsamındaki tanık anlatımları, iletişimin tespiti tutanakları, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK"nın 250. maddesi ile yetkili) 2010/1876 sayılı soruşturma dosyası, Türkiye İş Bankası Eyüp şubesine ait hesap dökümü ve HSYK Teftiş Kurulu Başmüfettişliğinin 19.11.2012 tarihli soruşturma raporu ile sanık hakkında yürütülen inceleme nedeniyle yapılan mal varlığı araştırması sonucu düzenlenen bilirkişi raporuna göre; sanığın mal varlığında belirlenen 692.748,37 TL"nin yasal geliri ile orantılı bulunmadığı, bu şekilde sanığın 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu"na aykırılık suçundan dolayı eylemine uyan aynı Kanun"un 13, 14 ve 15 maddeleri gereğince yargılamasının yapılması için son soruşturmanın Yargıtay görevli Ceza Dairesinde açılmasına ve kovuşturmanın yapılmasına karar verildiği,
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliğinin 13.11.2014 tarihli ve 48147 sayılı yazısına göre; sanığın, sırasıyla 07.07.2003 tarihinden itibaren Eyüp Cumhuriyet savcısı, 30.07.2009 tarihinden itibaren Beyoğlu Cumhuriyet savcısı, 08.08.2011 tarihinden itibaren İstanbul Cumhuriyet savcısı, 03.08.2012 tarihinden itibaren Erzurum Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı, Erzurum Cumhuriyet savcısı iken 17.09.2012 tarihinde emekliye ayrıldığı,
    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 31.05.2012 tarihli kadro cetvelinde; sanığın mesleğe giriş tarihinin 24.09.1990, birinci sınıfa ayrılma tarihinin ise 30.04.2001 olduğunun belirtildiği,
    İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Yazı İşleri Müdürlüğünce düzenlenen maaş bordrosu cetveline göre; 1999-2012 (Mayıs ayı) yılları arasında sanığa maaş olarak toplam 489.950,30 TL ödeme yapıldığı,
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliğinin 21.02.2017 tarihli ve 6496 sayılı yazısı ile; sanığın gizli sicil dosyasında mevcut olan tarihsiz bir adet mal bildirimi ile 25.07.1995, Şubat 2000, 28.02.2005, 01.04.2005, 22.04.2009, 15.02.2010 ve 17.09.2012 tarihli mal bildirimlerinin onaylı suretlerinin gönderildiği,
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başmüfettişliğinin 12.04.2012 tarihli ve 5 sayılı yazısı ile; 01.01.2007 tarihi ve sonrası itibarıyla sanık ve kanuni yakınları adına açılan (daha önce kapatılan hesaplar dâhil) vadeli-vadesiz Türk Lirası ve döviz mevduat hesaplarının, Türk Lirası ya da döviz cinsinden gelen ve gönderilen havalelerin, kullanılan herhangi bir kiralık kasa bulunup bulunmadığının, kullandıkları kredi var ise miktar ve vadesi ile ödeme şeklinin, kullandıkları kredi kartları var ise ekstrelerinin, çek tahsilatı yapılıp yapılmadığının, hisse senedi alıp almadığının tespiti ve varsa bunlara ilişkin hesap bakiyeleri ile hesap ekstrelerinin çıkartılıp gönderilmesinin istenilmesi üzerine, Garanti Bankasının 20.04.2012 tarihli ve 975/1733210 sayılı, Türkiye Ekonomi Bankasının 19.04.2012 tarihli ve 25619386 sayılı, Türkiye Vakıflar Bankasının 27.04.2012 tarihli ve 7277 sayılı, Ziraat Bankasının 26.04.2012 tarihli ve 3866 sayılı, İşbankasının 26.04.2012 tarihli ve 66057 sayılı, Akbank ...Ş"nin 04.05.2012 tarihli ve 15505 sayılı yazıları ile istenilen bilgilerin gönderildiği,
    Ziraat Bankası Eyüp Şubesinin 05.12.2016 tarihli yazısı ile; sanığa 23.03.2009 tarihinde 60.000 TL tutarında konut kredisi kullandırıldığı belirtilip İstanbul ili, Eyüp ilçesi, Albeyköy Mahallesinde 499 ada ve 3 parselde bulunan 21 nolu bağımsız bölüme ilişkin tapu belgesi ve ilgili belgelerin gönderildiği,
    Ziraat Bankası Alibeyköy Şubesinin 01.03.2017 tarihli yazısı ile; sanığa 30.06.2011 tarihinde konut kredisi kullandırıldığı belirtilerek İstanbul ili, Eyüp ilçesi, Albeyköy Mahallesinde 499 ada ve 3 parselde bulunan 16 nolu bağımsız bölüme ilişkin ipotek ve tapu belgesi ile resmi senet ve hesap hareketlerinin gönderildiği,
    İşbankasının 09.12.2016 tarihli ve 1075 sayılı yazısı ile; sanığa kullandırılan tüketici kredilerine ait kullandırım dekontlarının gönderildiği,
    Akbank ...Ş"nin 23.01.2017 tarihli ve 93494 sayılı yazısı ile; sanığa kullandırılan kredilere ait kredi bilgisi, kredi hareketleri, ödeme planı, hesap ekstresi, kredi sözleşmesi ve eklerinin gönderildiği,
    İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 18.04.2012 tarihli ve 2012/11595 sayılı yazısına göre; 34 DM 0258 plakalı, 2005 model ve Peugeot 307 marka aracın sanık adına kayıtlı olduğu,
    Avrasya Terminal İşletmeleri A.Ş"nin 04.10.2012 tarihli ve 588 sayılı yazısında; sanığın çocuklarına burs ödemesi yapılmadığı, ancak sanığın kızı Züleyha Dilan Elgün’e 09.02.2011 tarihinde 500 TL üniversite harç yardımı yapıldığı, bunun da ilgili şahsın TR 7100 0640 0000 1101 9121 7741 IBAN numaralı banka hesabına yatırıldığı bilgilerine yer verildiği,
    İnceleme aşamasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Teftiş Kurulu Başkanlığınca alınan ve emekli Sayıştay uzman denetçisi ile emekli banka müdürü tarafından düzenlenen 09.08.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre; sanığın 15.02.2010 tarihli genel mal bildirimi, 25.05.2012 tarihinde HSYK Başmüfettişine verdiği mal bildirimi, 2007-2012 yılları arasındaki maaş bordroları, İşbankası, Akbank ve Ziraat Bankasında bulunan hesapları ve eşi Sevgi Elgün ile kardeşleri ... ve... Elgün"ün Garanti Bankasında bulunan hesaplarına ilişkin bilgiler üzerinde yapılan inceleme sonucunda, sanığın 2007-2012 yılları maaş toplamının 347.946,19 TL olduğu, maaşı dışında banka hesaplarında 692.748,37 TL mal varlığı bulunduğu, maaş geliri dışında elde ettiği 692.748,37 TL mal varlığı konusunda mal bildiriminde bulunmadığı,
    Yargılama aşamasında düzenlenen ve emekli Sayıştay uzman denetçilerinden oluşan tarihsiz üç kişilik bilirkişi heyeti raporuna göre; sanığın 15.02.2010 tarihli genel mal bildirimi, 25.05.2012 tarihinde HSYK Başmüfettişine verdiği mal bildirimi, 2007-2012 yılları arasındaki maaş bordroları ile 09.08.2012 tarihli raporu hazırlayan bilirkişi heyetinin tespit ettiği bankaya yatırılan para miktarları esas alınarak yapılan incelemede, sanığın kendisine ait 692.718,37 TL ve eşi Sevgi Elgün"e ait 119.715,00 TL ile kardeşi ..."ün gönderdiği 59.000 USD dövizi bildirmediği,
    Yargılama aşamasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi tarafından düzenlenen 16.05.2016 tarihli bilirkişi raporu ile; "Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin bilirkişi tayinine dair talimatı ile nihai olarak gerçekleşen bilirkişi tayini arasında gerek bilirkişilerin sayısı, gerekse nitelikleri bakımından oluşan farklılıklar dolayısıyla işbu bilirkişi raporundaki incelemenin sınırlı bir çerçeve içerisinde kaldığı, yargılamanın gelinen aşamasında asıl tartışmanın, sanığın banka hesaplarında 2007-2012 arası dönemde görünen mal varlığının, ilgili döneme ait maaşlar toplamı üzerinde olan kısmına ilişkin olduğu, bu konuda daha önceki bilirkişi raporlarına yansıyan ve birbirini tekrar eden hesaplamalarda bilirkişilerin sanığın muhtelif bankalardaki hesaplarında gerçekleşen hesap hareketleri üzerinden bir incelemeye gittikleri ve maaş toplamı ile sanığın ilgili bankalardan aldığı krediler dışında hesaplara yatan paraların haksız edinilen mal olarak değerlendirildiği veya en azından 3628 sayılı Kanun"a aykırı olarak mal bildirimine konu edilmediğinin tespit edildiği, halbuki gerek sanığın gerekse sanık müdafisinin beyanları dikkate alındığında özellikle sanığın muhtelif bankalardaki hesapları arasında hesap hareketlerinin gerçekleşmiş olmasının muhtemel bulunduğu, bu hareketler neticesinde banka hesaplarına yatan rakamların her bir banka hesabı bakımından ayn ayrı/kümülatif biçimde toplanması neticesinde ortaya çıkacak rakamın yanıltıcı olacağı ve sanığın banka hesaplarındaki "mal varlığı"nı ortaya koyduğunun söylenemeyeceği, böyle bir hesap neticesinde olsa olsa ilgili hesaplardaki işlem hacminin tespit edilebileceği, buna karşılık bu şekilde hesaplanan rakama "net mal varlığı" muamelesi yapılmasının doğru olmayacağı, netice itibarıyla böyle bir hesaba dayalı olarak sanığın 3628 sayılı Kanun"a aykırı eylemler içerisinde bulunup bulunmadığını tespit etmenin mümkün olmayacağı, bu sebeple hesap konusunda uzman yeni bilirkişilere bu hususları da dikkate almak suretiyle sanığın banka hesaplarına ilişkin yeni bir inceleme yaptırılmasının yerinde olacağı ve ancak böyle bir hesaplamadan sonra sağlıklı bir hukuki değerlendirme yapılabileceği," sonuç ve kanaatine ulaşıldığı,
    Yargılama aşamasında yeminli mali müşavir ve bağımsız denetçi, SGK başmüfettişi ve aktüerya uzmanı ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi tarafından düzenlenen 02.11.2016 tarihli üç kişilik bilirkişi heyeti raporu ile; "Dosyada mevcut bilirkişi raporları, bilimsel mütalaa, dava dosyası ve muhteviyatına göre sanığın; dosyada mevcut banka hesaplarına yansıyan bilgiler ve bunlara özgü olarak yapılacak bir inceleme çerçevesinde sanığın mal varlığında kesin olarak fazlalık teşkil ettiği söylenebilecek meblağın 69,531,57 TL olduğu, zira özellikle hesaplar arasında gerçekleşmesi muhtemel para hareketlerinin varlığının da dikkate alınması gerektiği, bunun üzerindeki bir fazlalığın varlığını ispat bakımından mevcut delillerin yeterli olmadığı, bu meblağ bakımından 3628 sayılı Kanun kapsamında haksız mal edinme veya fazlalığın incelenmesi sonucunda ortaya çıkan fazlalığın "mal bildirimi" ile beyan edilmemiş olduğu," sonuç ve kanaatine varıldığı,
    Yargılama aşamasında emekli banka müfettişi, emekli Sayıştay uzman denetçisi ile emekli hâkim tarafından düzenlenen 29.05.2017 tarihli üç kişilik bilirkişi heyeti raporuna göre; sanığın Ocak 2007-Mayıs 2012 tarihleri arasında elde ettiği aylık gelirleri toplamının 347.946,50 TL, sanığın ve kanuni yakınlarının üzerinde bulunan iki taşınmazın satış fiyatının 220.000,00 TL, ruhsatı sanık adına olan bir adet 2005 model Peugeot 34 DM 0258 plakalı aracın piyasa değerinin 20.000 TL, takas yoluyla sahip olunan ancak ruhsatı sanığın ve kanuni yakınlarının üzerinde olmayan 2006 model Opel marka aracın piyasa değerinin 20.000 TL olduğu, bankalar nezdinde bulunan vadeli/vadesiz mevduat hesapları üzerinde yapılan incelemelerde sanığın ve kanuni yakınlarının bankalardaki serbest mevduatının inceleme tarihi itibarıyla 218,95 TL olarak hesaplandığı, hesaplara yatırılan paraların tamamıyla sanık ve kanuni yakınları tarafından yapıldığı, yatan paraların büyük bölümünü sanığın bankalardan kullandığı bireysel/konut kredisinin oluşturduğu, bunların dışında sanığın ve kanuni yakınlarının hesaplarına sanığa haksız kazanç sağlayacak biçimde haricen para yatırılmadığının tespit edildiği, ayrıca önceki bilirkişi raporlarında, sanığın ve kanuni yakınlarının bankalar nezdinde bulunan hesaplarına nakit yatan/havale/EFT yoluyla toplam 1.040.694,56 TL para yatırıldığı tespit edilmiş ise de bankaların mevcut ekstre kayıtlarının incelenmesinde böyle bir paranın sanığın ve kanuni yakınlarının hesaplarına yatırılmadığı, aynı şekilde sanığın maaşı dışında hesaba yatırıldığı belirtilen 692.740,37 TL ve sanığın eşinin Garanti Bankasına yatırdığı belirtilen 119.715,00 TL ile sanığın kardeşi ... tarafından gönderildiği belirtilen 59.500,00 USD"nin sanığın hesaplarına yatırılmamış olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla önceki bilirkişi raporlarında tespiti yapılan miktarlarla sanığın ilişkilendirilmemesi gerektiği,
    Anlaşılmıştır.
    Tanık ...; Avrasya Terminal İşletmeleri A.Ş"de 2007 ile 2012 yılı arasında genel müdür olarak görev yaptığını, sanığı yönetim kurulu üyesi olan tanık..."nin hemşehrisi olması sebebiyle tanıdığını, yönetim kurulunda bir kısım öğrencilere aylık 250 TL"ye kadar burs verilmesinin karara bağlandığını, sanığın 2 çocuğu için de burs talebi olduğunu, ancak tanık..."nin öğrenci başına 250 TL yerine 750 TL olmak üzere toplam 1.500 TL burs ödemesi yapılması için muhasebeye zarf bırakmaya başladığını, sanığın bazen muhasebeye uğrayıp zarfı aldığını, tanık..."nin bursun kendisince verildiğinin sanık tarafından bilinmemesini istediği için burslarla ilgili muhasebe çıktısı yapmadıklarını, son zamanlarda birkaç ay banka üzerinden de burs ödendiğini, sanığın hesabına otobüs bileti, konaklama gideri, PC-Ram alımı gibi toplam 35.000-40.000 TL civarı yapılan ödemeleri hatırlamadığını, sanık ile telefonda çocuklarına verilen paranın erken ödenmesi konusunda konuştuğunu, çocuklarına verilen bursları sanığın kendi şahsi işlerinde kullanmasına kızdığını, sanığın telefonla arayarak arızalanan aracının tamiri için ilave para istediğini, Cumhuriyet savcısı konumundaki bir kişinin araç tamiri için şirket genel müdürü olarak kendisini arayıp para istemesini garip karşıladığını,
    Tanık ... Yalamanoğlu; Avrasya Terminal İşletmeleri A.Ş"nin muhasebe bölümünde 2006 yılı Şubat ayından 2013 yılı Aralık ayına kadar çalıştığını, ... isimli Cumhuriyet savcısını hatırladığını, iddianamede geçen 1.500 TL"nin bir burs olduğunu, şirketin uzun yıllar çeşitli öğrencilere burs verdiğini, tanık..."nin sanığın çocuklarına burs verilmesi konusunu gündeme getirdiğinde yönetim kurulundan 400 ya da 500 TL burs ödenmesi kararı çıktığını, fazla miktarda burs ödenmesini yönetim kurulu kabul etmeyince tanık..."nin kendisine "Mustafa beye verilecek parayı ben sana bırakırım, sen kendisine bursmuş gibi teslim edersin" dediğini, sanık şirkete geldiğinde 1.500 TL"yi zarfa koyarak kendisine aylık olarak verdiğini, burs ödemelerinin bir müddet sonra banka aracılığı ile yapıldığını,
    Tanık ...; Avrasya Terminal İşletmeleri A.Ş"nin mali müşaviri olduğunu, sanığı tanımadığını, şirketin öğrencilere burs verdiğini,
    Tanık ...; Büyük İstanbul Otogarında Avrasya A.Ş"nin yönetim kurulu üyesi olduğunu, çocukluk arkadaşı olan sanıkla ilkokul, ortaokul ve liseyi beraber okuduklarını, İstanbul"da çalışmaya başladıktan sonra sanığın savcı olduğunu ve 2011-2012 yıllarında İstanbul"a tayinin çıktığını öğrenince yanına gittiğini, sanığın da ara ara kendisine uğradığını, okuyan iki çocuğu için şirket genel müdürü tanık..."tan talep ettiği burs miktarının 500 TL olduğunu öğrenince, kendisine gelip burs miktarının 1.500 TL olmasını istediğini, bu hususta genel müdürden ricada bulunduğunu, ancak miktarın kabul edilmediğini, bu duruma kızarak ödemeyi kendisinin üstlendiğini ve bir dönem ödediğini, 35.000-40.000 TL civarındaki ödemelerle ilgili bir bilgisinin olmadığını,
    Tanık ...; otogarda firma işletmeciliği yaptığını, sanığı otogara gelip gittiğinde tanıdığını, bir yakını için yer ayırtan sanığın bilet almaya geldiğinde bedelini ödemek istediğini, ancak kendisinin kabul etmediğini,
    Tanık ...; sanığı 8 yıldır tanıdığını, hakkındaki cinsel taciz davası nedeniyle sanıkla görüşüp bilgi aldığını, samimi arkadaşı olduğu için ekonomik destek mahiyetinde sanığa 100-200 TL borç verdiğini ve sanığın borcunu ödediğini, aynı şekilde bir kez aracına yakıt da aldığını, ancak verdiği borç paralar nedeniyle taraf olduğu davalarda herhangi bir talepte bulunmadığını,
    Tanık Suat Sezikli; sanığı 7 yıldır tanıdığını, telefonuna kontör yüklemesi yapamadığı için kendi iş yerinden kontör yüklediğini ve bir araya geldiklerinde sanığın kontör parasını verdiğini,
    Tanık ...; Bingöl Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmakta olduğunu, o dönemde suç örgütleri büro amirliği dijital analiz masası bölümünde çalıştığını, üzerinden uzun zaman geçtiği için ön inceleme tutanağının içeriğini tam olarak hatırlamadığını, ancak tutanak altındaki imzanın kendisine ait ve içeriğinin de doğru olduğunu,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık; Avrasya Anonim Şirketi ile olan ilişkisinin, Urfa"lı olması nedeniyle kendisini çocukluğundan beri tanıdığı tanık..."nin bu şirketin yönetim kurulu üyesi ve hissedarı olması nedeniyle başladığını, tanık... ve ailesini 40 yıldır tanıdığını, Eyüp"te Cumhuriyet savcısı olarak çalıştığı dönemde tanık..."nin kendisini ziyarete geldiğini, herhangi bir ihtiyacı olduğunda rahatlıkla kendisini ziyaret edebileceğini söylediğini, kendisinin de tanık..."nin yanına gidip geldiğini, Avrasya Anonim Şirketinin öğrencilere burs verdiğini öğrenince çocuklarının okul ihtiyacı nedeniyle burs verip veremeyeceklerini sorduğunu, çocuklarının öğrenci olduklarına dair kimlik ve belgelerini verdiğini, önce kızı Züleyha Dilan Elgün"e 100 TL burs bağlandığını ve kızının bir yıl süreyle bu bursu aldığını, daha sonra burs miktarının arttırılmasını istediğini, tanık..."nin bu durumu tanık..."a ilettiğini ve tanık..."ın aylık 1.000 TL burs verebileceklerini söylediğini, ancak daha sonra bursun 1.500 TL"ye çıkarılması talebinin kabul edildiğini, bu paranın iki çocuğu için verildiğini, önceleri burs parasını muhasebe işlerine bakan tanık ..."dan şirketin otogardaki binasında elden aldığını, bir savcı olarak devamlı buraya gidip bu şekilde para almayı doğru bulmadığından bursun banka aracılığıyla ödenmesini istediğini, İş Bankası Eyüp Şubesinde kendisine ait bir hesaba 4 ya da 5 aylık süreyle burs parasının yatırıldığını, toplamda 13-14 ay süreyle burs alındığını, daha sonra bu bursun kesildiğini, çocuklarına burs verilmesi nedeniyle ne Avrasya Anonim Şirketi ne de Metro Grubu ile ilgili adli problemlerden dolayı girişimde bulunmadığını, onlardan da kendisine gelmiş herhangi bir yardım talebi olmadığını, kaldı ki Metro Grubunun güçlü bir grup olduğunu ve 10-15 civarında avukatları bulunduğunu, "Urfa Cesur" isimli otobüs firmasını işleten tanık Mustafa"yı tanık..."nin ağabeyi olması nedeniyle tanıdığını, bu firmadan bilet aldığını, halen noterlik yaptığı Çaldıran"a giderken de aynı firmadan bilet almaya devam ettiğini, bilet parasını her seferinde vermek istemesine rağmen dostluklarının çok eski olması nedeniyle almamakta ısrar ettiklerini, arabasında meydana gelen vites kolu arızası nedeniyle tanık... ile telefon görüşmesi yaptığını, Avrasya Anonim Şirketi büyük bir şirket olduğu için araçla ilgilenip ilgilenemeyeceğini sorduğunu, tanık..."ın yardımcı olamayacağını belirtip "Size sadece burs veriyoruz, siz bursu erken alabilirsiniz" dediğini, bunun haricinde tanık... ile görüşmediğini ve kendisinden bir talebi de olmadığını, 2008-2009 yıllarında konaklama gideri olarak 5.000 TL ve uçak bileti olarak 239 TL ödendiği ile PC-Ram ve çiçek alımı iddialarının doğru olmadığını, 2007-2012 yıllarında 692.000 liralık bir hesap hareketi ele alınarak haksız para edindiği iddiasını kabul etmediğini, bilirkişilerin yaptığı 692.000 liralık tespitin kayıtlara uygunluğu olmayan aynı rakamların tekrar tekrar toplanmasından kaynaklanan bir rakam olduğunu, bu süre içerisinde çok sayıda tüketici ve konut kredileri kullandığını, bankaların bu tüketici kredilerini ya da bayramda verilen düşük faizli kredileri kendisinin üzerine alacak kaydettiklerini, bilirkişilerin kredilerin çekilen kısmını dikkate almadıklarını, bütün bu kredileri üst üste toplamak suretiyle oluşa uygun olmayan rakamlar ortaya koyduklarını, 3.000, 5.000, 7.000, 10.000, 17.000 veya 20.000 TL tutarlarında krediler kullandığını, geri ödediği kredilerin toplamının 300.000 TL civarında olduğunu, bazen çektiği bir krediyle önceki kredinin borçlarını ödemeye çalıştığını, bütün bu hesap hareketlerinin çıkışları değerlendirilmeden bir toplama yapıldığını düşündüğünü, eşinin 2 yıla yakın süreyle cam mamülleri üreten...Metal Isı Yalıtım Ltd. Şti"nde hem hisse sahibi hem de çalışan olarak görev yaptığını, bu şirketten ayda 1.500 TL civarında bir para aldığını, İsviçre Lozan"da bulunan kayınbiraderi ..."ın paraya ihtiyacı olması nedeniyle onun adına 10.000 TL"lik ihtiyaç kredisi çekip parayı gönderdiğini, ..."ın ayda 1.050 ya da 1.100 Frank şeklinde geri ödeme yaptığını, 2009 yılında İstanbul Eyüp Ziraat Bankası Şubesinden 60.000 TL ve 58.500 TL"lik ayrı ayrı 2 konut kredisi aldığını ve İstanbul Alibeyköy"de 2 dairesi olduğunu, kendisinin 25 yıllık savcılık geçmişi bulunduğunu, eşinin de 4 yıllık çalışmışlığı olduğunu, görev yaptığı süre içerisinde hiçbir şekilde Avrasya Anonim Şirketi ile ilgili iş takibi ve mesleğini kullanmak suretiyle aracılık yapmadığını, burs dışında bir katkılarının da olmadığını, burs için müracaat etmesi ile bursu elden almasının savcılık meslek etiğine uygun olmadığını kabul ettiğini, ancak çocuklarının tahsili ve ekonomik durumu itibarıyla ve şirket de burs verdiği için böyle bir talepte bulunduğunu, kendisinin ve eşinin bahsettiği anlatımından başka geliri olmadığını, Urfa"da kuyumculukla uğraşan... ve... isminde 2 kardeşi olduğunu, her birinden 10.000 TL borç para aldığını, hâlen borçlarını da ödeyemediğini, mal bildiriminde bu borçları gösterdiğini, kardeşi ..."ün hiçbir şekilde hesabına 59.500 USD havale yapmadığını, mal beyanında belirttiği mal varlığı dışında hiçbir ekonomik varlığı veya geliri bulunmadığını savunmuştur.
    "Haksız mal edinme" ifadesinin tanımı 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu"nun 4. maddesinde; "Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu Kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır." şeklinde yapılmış ve haksız mal edinme suçu da aynı Kanun"un "Haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme" başlıklı 13. maddesinde; "Kanunun daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar adli para cezası verilir." biçiminde düzenlenmiş olup kaynağı fail tarafından gösterilemeyen ve geliri ile uygun olmayan harcamalar haksız mal edinme olarak kabul edilmiştir.
    3628 sayılı Kanun"un "Amaç" başlıklı 1. maddesinde yer alan "Bu Kanunun amacı, rüşvet ve yolsuzluklarla mücadele cümlesinden olarak; bu Kanunda sayılanların mal bildiriminde bulunmalarını, bildirimlerin yenilenmesini, mal edilmelerin denetimiyle, haksız mal edinme veya gerçeğe aykırı bildirimde bulunma halinde uygulanacak hükümleri, bu Kanunda belirlenen suçlarla bazı suçlardan dolayı kamu görevlileri ve suç ortakları hakkında takip ve muhakeme usulünü düzenlemektir." şeklindeki düzenleme uyarınca Kanun"un amacı, rüşvet ve yolsuzluğun önüne geçmektir. 3628 sayılı Kanun"da sayılan görevli kişilerin; aynı Kanun"un 17. maddesine göre irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma gibi suçlarından dolayı re"sen soruşturma işlemlerinin başlatılacağı hüküm altına alınmış olup ancak bu suçlardan dolayı, kişinin yaptığı yolsuzluk fiilinin tam olarak ortaya çıkarılamamış veya kanıtlanamamış olması ihtimalinin oluştuğu durumlar için kanun koyucu, eylemin daha ağır bir cezayı gerektirmemesi şartıyla haksız mal edinilmesini, ayrıca bu haksız edinilen malın kaçırılıp gizlenmesini de suç olarak düzenlemektedir.
    Anılan Kanun"un 4. maddesinin lafzından, kişinin sahip olduğu bir mal varlığından ziyade bu mal varlığını elde ediş biçiminin kanuna veya genel ahlaka aykırı bir yoldan olup olmadığının ispatının arandığı, ispat yükünün ise sanığa bırakıldığı, sanığın, mal varlığını kanuna veya genel ahlaka uygun olarak edindiğini veya yaptığı harcamaların sosyal yaşantısına uygun olduğunu ispat etmesi gerektiği anlaşılmakta ise de ispat yükünün sanığa bırakılmasının ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu, ceza muhakemesi hukuku açısından muhakemeye katılan hiçbir tarafa ispat külfeti yüklenmediği, ceza muhakemesinin amacının maddi gerçeğe ulaşmak olduğu ve bu amaç doğrultusunda mahkemenin re"sen yapacağı araştırmanın neticesinde toplanacak deliller değerlendirilerek bir sonuca ulaşılması gerektiği, aksi durumun kabulü hâlinde "Şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo)" ilkesi ile Anayasa"da güvence altına alınan "Susma hakkı" ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinin 2. fıkrasında; "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." ve Anayasa"nın 38. maddesinin 4. fıkrasında; "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde tanımlanan "Lekelenmeme hakkı (masumiyet karinesi)" ilkesine aykırı uygulamalara neden olunabileceği, 3628 sayılı Kanun"un 4. maddesinde sanığa yüklenen ispat külfetinin sanığın gelirleri ve giderlerinin hangi kalemlerden oluştuğu hususunda adli makamlara bildirimde bulunmasından ibaret olduğu, sanığın haksız mal edinmediğinin, itham edildiği suçu işlemediğinin ispatı noktasında sanığa bir külfetin yüklenemeyeceği, sanığın gelirlerini oluşturan kalemleri bildirmesinden sonra maddi gerçeğin ortaya çıkartılması adına sanık tarafından bildirilen gelirlerin ve giderlerin doğruluğunun denetimi ile malların kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlanıp sağlanmadığı veya ilgilinin yaptığı harcamalardaki artışların sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olup olmadığı hususlarının denetiminin mahkeme tarafından yapılacağı, sanığa yüklenen ispat külfetinin, mahkemenin gerekli araştırmayı resen yapma görevini ortadan kaldırmayacağı kabul edilmelidir.
    Yapılan açıklamalar doğrultusunda haksız mal edinme suçunun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin belirlenmesi açısından; ilk derece mahkemesince, bir bankacı, bir yeminli mali müşavir veya hesap uzmanı, ayrıca sanığın aile fertleriyle birlikte yaşam tarzına, mesleki durumuna ve sosyal seviyesine göre (yiyecek, giyecek, kira, eğitim, telefon faturaları, kredi kartı gibi) temel harcamalarıyla yasal gelirlerinin denkliği ve tasarruf edebileceği miktar yönünden karşılaştırma yapabilecek sanıkla aynı veya benzer mesleki ve gelir durumuna sahip bir uzmandan oluşacak bilirkişi heyetinden, sanığın, eşinin, birlikte yaşadığı ailesinin, soruşturmaya ve kamu davasına konu edilen mal bildirimlerinin yapıldığı 2007-2012 tarihleri arasında, haksız mal edinip edinmediklerinin, dolayısıyla sanığın kanuna ve ahlaka uygun olarak sağlandığı ispatlanamayan malları (taşınır, taşınmaz mallar ile hak ve alacakları) ile tüm geliriyle (maaş, ikramiye, akrabaları tarafından yapılan bağışlar, faiz, mesai ücretleri, kira ve diğer kazançları ile değer artışları vs. dahil) orantılı olmayan harcamaları (kredi kartı, aşırı fazla ve lüks tüketimleri) olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
    Bu nedenle yüklenen suçun açıklanan özellikleri de dikkate alınarak;
    1- Sanığın hangi mal varlığını hangi tarihte edindiği,
    2- Edindiği tarihlere göre bunların yasal kaynağının bulunup bulunmadığı ve geliriyle uyumlu olup olmadığı,
    3- Görevi icabı aylık maaşının bulunduğu da gözetilerek mutad tasarruf ölçüleri de nazara alındığında, hangilerinin haksız mal edinme, hangilerinin yasal mal edinme olduğu,
    4- Faizinin hangi miktara baliğ olacağı,
    5- Haksız edinildiği belirlenen mal varlığının sanık hakkında daha ağır bir suçtan açılmış kamu davasına konu edilip edilmediği hususlarının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ve denetlenebilecek açıklıkla belirlenmesi gerekmektedir.
    Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    Sanık (Kapatılan) Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığında 30583 sicil numarası ile Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta iken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen başka bir soruşturma kapsamında yapılan iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması sırasında, sanığın bir kısım şüpheliler ile iletişime geçerek maddi menfaat temin ettiği yönünde delil elde edildiği, bunun üzerine 2802 sayılı Kanun"un 82. maddesi uyarınca başlatılan soruşturma sonucunda Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesince 21.04.2014 tarih ve 59-59 sayı ile sanığın mal varlığında belirlenen 692.748,37 TL"nin yasal geliri ile orantılı olmadığı ve bu şekilde haksız mal edindiği iddia edildiği olayda;
    Sanığın savunmasında atılı suçlamayı kabul etmediği, göreve başladığı tarihten itibaren vermiş olduğu mal bildirim formlarının, 2007-2012 yılları arasındaki maaş tutarlarını gösterir belgenin, sanığın ve kanuni yakınlarının banka hesap hareketleri ile taşınır ve taşınmaz mallarına ilişkin bilgilerin ve sanık müdafisinin mevcut delillere ek olarak toplanmasını istediği banka kredilerine ilişkin dekont ve belgelerin dosyaya getirtildiği, müfettiş incelemesi aşamasında emekli Sayıştay uzman denetçisi ile emekli banka müdürü tarafından düzenlenen 09.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile kovuşturma evresinde emekli üç Sayıştay uzman denetçisi tarafından düzenlenen tarihsiz bilirkişi raporuna göre, sanığın 2007-2012 yılları arasında maaş geliri dışında elde ettiği 692.748,37 TL"yi mal bildirimlerinde göstermediğinin belirtildiği, sanık ve müdafisinin itirazı üzerine mahkemece dosyanın üç kişilik bilirkişi heyetine tevdiine karar verildiği, ancak talimat mahkemesince bilirkişi heyeti teşkil edilememesi nedeniyle İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı öğretim görevlisi tarafından düzenlenen 16.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda, önceki bilirkişi raporlarında sanığın bankalardaki hesaplarında gerçekleşen hesap hareketleri üzerinden inceleme yapıldığı, halbuki bankalar arasında hesap hareketlerinin gerçekleşme ihtimali olduğu ve hesaplara yatan para tutarlarının ayrı ayrı toplanması sonucu ortaya çıkan rakamın yanıltıcı olacağı, bu hesaplama yöntemiyle ancak hesaplardaki işlem hacminin tespit edilebileceği, net mal varlığının hesaplanamayacağı ve haksız mal edinme eylemini tespit etmenin mümkün olmayacağı bilgilerine yer verildiği, bunun üzerine katılan vekilinin haksız edinilen mal varlığı miktarının tespiti için yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep ettiği, dosyanın yeminli mali müşavir, aktüerya uzmanı ve ticaret hukukçusundan oluşan bilirkişi heyetine tevdi edildiği ve bu heyet tarafından düzenlenen 02.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda, sanığın mal varlığında kesin olarak fazlalık teşkil ettiği söylenebilecek miktarın iddia edildiği gibi 692.748,37 TL değil 69.531,57 TL olduğunun belirtildiği, bu defa sanık müdafisinin itirazı üzerine dosyanın emekli banka müfettişi, emekli Sayıştay uzman denetçisi ile emekli hâkimden oluşan ve yukarıda açıklanan niteliklere sahip bilirkişi heyetine tevdi edildiği ve bu heyet tarafından düzenlenen 29.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda; sanığın ve kanuni yakınlarının banka hesaplarına sanık ve kanuni yakınları tarafından para yatırıldığı, yatan paranın büyük bölümünü sanığın kullandığı bireysel veya konut kredilerinin oluşturduğu, sanığın fazla borçlanma içine girmek suretiyle yatırımlarına yön vermeye çalıştığı, bu borçlanmaları da genellikle bankalar üzerinden gerçekleştirdiği, sanığa haksız kazanç sağlayacak biçimde herhangi bir yabancı kaynak aktarılmadığı belirtildiği, mahkemece sanığın haksız mal edinme suçundan kurulan beraat hükmüne ilişkin gerekçenin "Dosya içerisinde mevcut heyetimizce hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu kabul edilen 29.05.2017 tarihli bilirkişiler Şenel Koyulhisarlı, Uğur Börü ve Serdar Karabıyık tarafından düzenlenen raporda; sanığın çalıştığı dönemdeki geliri ile mevcut mal varlığı arasında bir farklılık olmadığı, daha önceki bilirkişi raporlarında sanığın hesabında olduğu bildirilen miktarda para bulunmadığı gibi, sanığın hesabına yatmamış bir kısım paraların yatırılmış gösterildiği ve bir kısım hesap hareketlerinin ise mükerrir hesaplama sonucu sanığın aslında sahip olmadığı miktarda paraya sahipmiş gibi hesap yapıldığı bildirilmiştir. Heyetimizce sanığa ait hesap hareketleri ile mevcut mal varlığı ve yargılamaya konu zamandaki gelirleri karşılaştırıldığında da herhangi bir farklılık tespit edilmemiş ve sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeter nitelikte kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği," şeklinde gösterildiği anlaşılmakla; 09.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile kovuşturma evresinde Sayıştay uzman denetçileri tarafından düzenlenen tarihsiz bilirkişi raporunda sanığın birden fazla banka hesabı arasında gerçekleşmesi muhtemel çekilen ve yatırılan para hareketlerine ilişkin bir belirleme yapılmadan ve hesaplar arasındaki işlem hacmi gözetilmeden sanığın banka hesaplarına yatan para tutarları toplamından maaş geliri toplamının çıkarılarak bir sonuca ulaşılması, söz konusu raporları düzenleyen heyetlerde sanık ile aynı veya benzer mesleki ve gelir durumuna sahip bir uzmanın bulunmaması, hükme esas alınan 29.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda heyetin usulüne uygun teşekkül ettirilmesi, kendisinden önceki rapor sonuçlarının da değerlendirilerek raporlar arasındaki çelişkilerin nedenlerinin gösterilip giderilmiş olması, esasen dosyada mevcut bütün bilirkişi raporlarının birbirini tamamlayıcı nitelikte olmalarının yanı sıra raporlarda sanığın hesaplarında tespit edildiği belirtilen fazla para tutarlarının mal bildirimlerinde gösterilmediği sonucuna ulaşılması ve sanığın banka hesaplarına kaynağı belirli olmayan bir paranın yatırıldığına veya açıklanamayan harcamaların yapıldığına dair herhangi bir tespitin bulunmaması hususları birlikte gözetildiğinde; beraat hükmünün gerekçesinin dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, sanığın haksız mal edinme suçunu işlediğinin sabit olmadığı, yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmadığı ve eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
    Öte yandan, CMK"nın 302. maddesinin birinci fıkrasının "Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtayca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir" şeklinde düzenlenmesi ve inceleme konusu olayda Bölge Adliye Mahkemesi denetiminden geçen bir hüküm bulunmaması, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerce de istikrarlı şekilde benimsenen hükmün "Onanması" şeklindeki uygulama da birlikte değerlendirildiğinde; "Onanması" ibaresinin kullanılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
    Bu itibarla, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile sanık hakkında haksız mal edinme suçundan verilen beraat hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Sanığa atılı haksız mal edinme suçunun sübutu bakımından EKSİK ARAŞTIRMAYLA HÜKÜM KURULMADIĞINA,
    2- Usul ve kanuna uygun olan Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 18.09.2017 tarihli ve 3-1 sayılı haksız mal edinme suçundan verilen beraat hükmünün ONANMASINA,
    3- Dosyanın, Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.04.2019 tarihinde yapılan müzakerede katılan Maliye Bakanlığı vekilinin 16.10.2017 havale tarihli temyiz dilekçesinde temyiz sebebi bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla, sanığa atılı haksız mal edinme suçunun sübutu bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi