Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/202
Karar No: 2012/1756
Karar Tarihi: 13.03.2012

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2012/202 Esas 2012/1756 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2012/202 E.  ,  2012/1756 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil


    ... ile Hazine, müdahil davalılar ...ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 17.05.2011 gün ve 472/129 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise davalı Hazine vekili ile müdahiller vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 13.03.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı ... bizzat ve vekili Avukat ..., davalı Hazine vekili Avukat ... ve müdahiller ...ve müşterekleri vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı ... ile davalılar Hazine, katılan ... ve müşterekleri arasında görülen tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda, davalı Hazinenin davalı sıfatı bulunmadığından Hazine yönünden husumet yokluğundan, davalı ... mirasçıları aleyhine açılan davada MK.nun 713/2. maddesindeki 20 yıl önce ölmüş ibaresinin Anayasa Mahkemesince iptaline karar verildiği, davanın dayanağı olan tapuda kimin adına kayıtlı olduğu bilinmeyen veya kayıt malikleri tarafından kullanılmayan taşınmazları zilyet edenlerin senetsizden zilyetlikteki koşulları taşımaları halinde adına tescil istemesini mümkün kılan yasa hükmü ortadan kalktığı, katılanların da kayıt maliki ...’nin mirasçıları olup olmadığı konusunda kesin ve net bilgi bulunmadığı gerekçeleri ile davanın esastan reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili, davalı Hazine vekili ile katılanlar vekili taraflarından temyiz edilmiştir.
    Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan “maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan” ve “maliki 20 yıl önce ölmüş…” hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 2.fıkraları gereğince tapunun hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
    Dava konusu taşınmazın öncesi 329 parsel olup 02.11.1955 tarihinde yapılan kadastro çalışmalarında 308 tarih 475 sıra sayılı tapu kaydı uygulanarak ... Ağa kızı
    ...’nin mülkü iken öldüğü ve mirasçıları bilirkişiler tarafından bilinemediğinden “ölü ... mirasçıları” adına tespit edilmiş, tutanak 31.01.1956 tarihinde kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir. 329 parsel 09.06.1993 tarihinde yapılan imar uygulaması sonunda 8841 ada 4, 5, 8844 ada 1, 2, 9 ve 8852 ada 3 parsellere ifraz görmüştür. Dava konusu ifraz parsellerinden 8841 ada 4 parsel 09.06.1993 tarihinde ölü ... mirasçıları adına tapuda kayıtlı bulunmaktadır.
    Dava da TMK.nun 713/2. maddesine dayanıldığına ve mahkemece yasa hükmünün ortadan kalktığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğine göre öncelikle mahkeme kararının bu yönden irdelenmesi gerekmektedir. TMK.nun 713/2. maddesinde kazanma bakımından üç ayrı sebep gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından iptaline karar verilen bu üç sebepten “ölmüş” sözcüğüne ilişkindir. Diğer “maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan” ve “gaiplik” sebepleri bakımından Anayasa Mahkemesine yapılan bir başvuru veya iptal kararı bulunmamaktadır. Bu bakımdan mahkemenin “maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan” sebebi bakımından da yasa hükmünün yürürlükten kalktığını kabul etmesi doğru değildir.
    Diğer sebep bakımından somut olayda çözümlenmesi gereken öncelikli sorun; eldeki temyiz incelemesinin yapıldığı aşamada yerel mahkemenin kararına dayanak oluşturan hükmün TMK.nun 713/2. fıkrasındaki; “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususudur.
    Davaya dayanak oluşturan TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, “Anayasa Mahkemesinin 17.03.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.03.2011 tarihinde karar verilmiştir.”
    Anayasa Mahkemesi Kararlarının Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
    Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 153/2. fıkrasında; Anayasa Mahkemesinin, bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceğini vurguladıktan sonra aynı maddenin 5. fıkrasında da “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır.
    Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları, İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargıda asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısındaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.
    Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, Devlete olan güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
    Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında, “Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.
    Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması Hukuk Devletinin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
    Bu durumda kazanılmış haklar kavramı Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
    Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasanın 2. maddesinde ifadesini bulan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez.
    Anayasa Mahkemesinin 19.12.1989 gün ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında aynen; “bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunması Hukuk Devletinin gereği olduğunu” vurgulamaktadır.
    Bu karara paralel olarak Danıştay’da; 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas, 1966/1642 Karar sayılı kararında; “iptal kararları geriye yürümez” kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsenmiştir.
    Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, kural olarak Resmi Gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
    Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnalarını kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır. Kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
    Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince: TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak olan davalara etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK.nun 713/1. fıkrasında; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” denilmiştir.
    Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” amir hükmüne yer verilmiştir.
    Görüldüğü gibi TMK.nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması; bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; “aynı koşullar altında…” denilmek suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
    TMK.nun 713/5. fıkrasının son cümlesinde ise; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir. Bu ilke 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
    04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından önce 743 sayılı TKM.nin 639 (TMK.nun 713). maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse doktrinde oldukça tartışmalı idi. 4.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; “kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK.nun 639/1. maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır.” görüşü benimsenmişti. Daha sonra 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK.nun 713/5. fıkrasının son cümlesiyle aynı maddenin 1 ve 2. fıkralarını da kapsayacak biçimde, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
    İşte TMK.nun 713/5. fıkrasında mülkiyet, 1. fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur ibaresi TMK.nun 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan davalar açısından “kazanılmış (müktesep) hak” olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile 1 ve 2. fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1. fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesince yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2. fıkrada açıklanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış (müktesep) hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
    TMK.nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. 4721 sayılı Kanunla getirilen ve TMK.nun 713/5. fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır: “Gerçekten, mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyet 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak, yani hâkimin vereceği tescil kararı geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracaktır.” denilmektedir.
    Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.3.2011 tarihinde aynı zamanda; “…kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiştir. Şu halde yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.3.2011 tarihinden önce açılmış bulunan davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür davalar bakımından kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekir. Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı; malikin ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşımaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak; Anayasa Mahkemesinin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.3.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.03.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
    Bu açıklamalardan sonra kazanılmış hakkın olduğu gözetilerek TMK.nun 713/2. maddesi bakımından kazanma süresi ve koşullarının gerçekleşmesi durumunda mülkiyetin kazanılabileceği anlaşılmaktadır. Mahkemenin ölüm sebebi bakımından da yasa hükmünün ortadan kalktığı gerekçesi yerinde değildir. Toplanan taraf delillerinin değerlendirilmesi ve sonucuna göre işin esası ile ilgili hüküm kurulması gerekir.
    Diğer yandan, dava TMK. nun 713/2. fıkrası gereğince açılmış bir tapu iptali ve tescil davasıdır. Bu tür davalarda kural olarak dava; kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılara karşı açılır. Kayıt maliki mirasçı bırakmış ise, Hazinenin bu tür davalarda yer alma olanağı bulunmamaktadır. Ancak, bu ilkenin istisnası TMK. nun 501. maddesinde yer almaktadır. Kayıt maliki mirasçı bırakmamış ise, Hazinenin son mirasçı sıfatıyla davada yer alması mümkündür. Uygulama da bu yöndedir.
    Mahkemece, kayıt maliki görünen “ölü ... mirasçıları”nın kim olduklarının belirlenmesi bakımından Antalya 4.Sulh Hukuk Mahkemesinin 02.12.2008 tarih 2008/167 Esas 2008/104 Karar sayılı hasımsız veraset belgesi dikkate alınmış, bu veraset belgesinde ... kızı 01.07.1885 doğumlu ...’nin 1916 yılında ölümü sonunda mirasçıları görünen davalı gerçek kişilerin davada yer almaları sebebiyle Hazine bakımından sıfat yokluğundan redde karar verilmiştir. Taraf teşkilinde mahkemece dikkate alınan veraset belgesinde muris “...”nin isminin “...” olarak düzeltilmesine karar verildiği görülmektedir. Yine veraset belgesinde mirasçı görünen gerçek kişiler tarafından açılan hasımlı veraset ilamının iptali davasında Antalya 5.Sulh Hukuk Mahkemesinin 6.5.2010 tarih 2009/30 Esas 2010/659 Karar sayılı ilamı ile Feke Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/208 Esas 2008/188 Karar sayılı veraset belgesinin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır. ...’nin mirasçılarının belirlenmesine yönelik açılan bu davaların tamamında Hazine taraf değildir. Veraset ilamında ... ve ... isimleri üzerinde yapılan tavzih ve nüfus kaydında benzer şekilde Nüfus İdaresi tarafından yapılan sürekli idari değişiklikler de birlikte düşünüldüğünde kayıt maliki hanesinde ismi geçen ... Ağa kızı ... ile veraset belgesinde görünen muris ... kızı ...’nin aynı kişi olup olmadıkları, mirasçılarının davada yer alan gerçek kişiler mi olduğu yoksa mirasçısının bulunmaması nedeniyle son mirasçısının Hazine mi olduğu hususunda duraksama hasıl olmuştur. Bu duraksamanın giderilmesi ve taraf teşkilinin usulüne uygun şekilde tamamlandığının açıklığa kavuşturulması amacıyla mahkemece yapılması gereken iş; davacı tarafa kayıt maliki hanesinde ismi geçen ...’nin mirasçılarını gösterir Hazinenin de taraf olduğu hasımlı veraset belgesi davası açması için süre ve imkan vermek, davacı tarafın açacağı hasımlı veraset davasının sonucunu beklemek, alınacak veraset belgesi sonunda Hazinenin mirasçılık durumuna göre delillerini de değerlendirerek sonucuna göre hüküm kurmak olmalıdır. Alınacak veraset belgesinde Hazinenin mirasçı olmaması halinde Hazine aleyhine açılan davanın şimdiki gibi sıfat yokluğundan reddine karar verileceği ve toplanan delillere göre işin esası ile ilgili bir hüküm kurulacağı açıktır. Taraf vekillerinin temyiz itirazları bu bakımdan yerindedir.
    Kabule göre de; katılanlar vekilinin dilekçelerinde herhangi bir karşı davaları veya harcı yatırılarak açılmış vekil edenleri adına tescile ilişkin bir istekleri bulunmamaktadır. Ek dava açacaklarına ilişkin beyanda bulunmuş ise de bu hususta dosyada bir belge veya delil yoktur. Bu nedenle esasa yönelik temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak dava reddedildiğine göre mahkemece kararda reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 2.400 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalılara ödenmesine karar verilmesi gerekirken, hatalı şekilde davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
    Davacı vekili, davalı Hazine vekili ile katılanlar vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacı ile müdahiller ...ve müştereklerine ayrı ayrı iadesine 13.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi