17. Hukuk Dairesi 2020/117 E. , 2020/5781 K.
"İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, müvekkillerinin desteğinin davalının zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu araçta yolcu iken gerçekleşen tek taraflı kazada öldüğünü ileri sürerek ıslahla birlikte toplam 60.739,23 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... şirketi vekili, müvekkilinin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, ayrıca olayda hatır taşıması bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; Davanın kabulüne, 43.328,16 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ..."e verilmesine, 1.590,49 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ... verilmesine, 8.005,49 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ... verilmesine,13.405,58 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı
... verilmesine, ... yönünden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma zararı istemine ilişkindir.
10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının, hükmün gerekçe kısmında kabul edildiği bildirilen bir yükümlülüğün, hüküm fıkrasında karar altına alınmayışının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK"nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise, bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK"nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK"nun 294-297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK"nun 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalı ve tereddüt yaratıcı olmamalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam
bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Somut olayda ise mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm fıkrasının (1) ve (11) nolu bendinde yeniden kurulan hükümle gerekçeyle çelişki oluşturacak şekilde; "Davacı vekili her ne kadar davasını 60.739,23 TL ıslah ettiğini beyan etse de, dilekçe içeriğinde davacı ... için hesap hatası (6.005,49 yerine 8.005,49 yazılmakla) yapıldığı, davacı tarafın ilk talebinin 10.000,00 TL olduğu, ... yönünden 41.328,16 TL, ... yönünden 11.405,58 TL, ... yönünden 6.005,49 TL ıslah ettiği, bu durumda talebin ... yönünden 43.328,16 TL, ... yönünden 13.405,58 TL, ... yönünden 8.005,49 TL, ... için 2.000,00 TL, ... için 2.000,00 TL olmak üzere toplam 68.739,23 TL olduğu, davanın 66.329,72 TL yönünden kabul edildiği, 2.409,51 TL yönünden reddedildiği tespit edilmiş, harç ve yargılama giderleri buna göre değerlendirilmiştir. Bu durumda davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde hüküm kısmında sehven kabulüne yazılmış olup, gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişki meydana gelmemesi adına düzeltme yapılmamış, ancak harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin bu husus dikkate alınarak hesaplanmıştır." şeklinde gerekçe kurulmuştur.
Bu şekilde gerekçe ile hüküm arasında uyumsuzluk oluştuğu ve bu hususun hükmü çelişkili hale getirdiği, hükmün bu haliyle infazda tereddüt yaratacak nitelikte olduğu açıktır.
Bu durumda mahkemece, taraflara yükletilen ödevlerin ve bahsedilen hakların hiçbir kuşku ve tereddüt gerektirmeyecek şekilde çok açık ve icra (infaz) edilebilir nitelikte hüküm kurulmak üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir
Kabule göre,Karayolları Trafik Kanunu"nun 96/1. maddesinde "zarar görenlerin tazminat alacakları, sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta tutarından fazla ise zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat talebi, sigorta tutarının tazminat alacakları toplamına olan oranına göre indirime tabi tutulur" düzenlemesine; aynı maddenin 2. fıkrasında ise "başka tazminat taleplerinin bulunduğunu bilmeksizin zarar görenlerin birine veya birkaçına kendilerine düşecek olandan daha fazla ödemede bulunan iyiniyetli sigortacı, yaptığı ödeme çerçevesinde, diğer zarar görenlere karşı da borcundan
kurtulmuş sayılır" düzenlemesine yer verilmiştir. Gerçekleşen kaza sebebiyle desteğin imam nikahlı eşi tarafından Batman 2.Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2014/412 Esas-2015/547 Karar ile tazminata hükmedildiği anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece; davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısı bakımından KTK 96. Maddesi hükümleri tartışılarak poliçe hükümlerine göre kişi başı teminat limiti olan 225.000.-TL hak sahipleri davacılar arasında oranlama gerekirse(garame) yapılarak karar verilmesi gerekirken KTK 96. maddesi göz ardı edilerek yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 15/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.