8. Hukuk Dairesi 2017/13846 E. , 2019/2255 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 05.03.2019 ...... günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. ...... geldi. Karşı taraftan davalı vekili Av. ... geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, vekil edeni ......... ...... vatandaşı olup zaman zaman Türkiye"ye yatırım yapan bir işadamı olduğunu, bu kapsamda ...... 2013 tarihinde dava konusu 102 ada 11 parsel, 113 ada 57 parsel ve 113 ada 59 parsel sayılı taşınmazların alımı konusunda satıcıları ile anlaşma sağlandığını ancak devir işlemleri yapılacağı esnada yurtdışında olduğu için taşınmazların devrinin davalı ... tarafından kendi adına ancak vekil edeni nam ve hesabına olmak kaydıyla davalı adına tescil edildiğini, taşınmazların davalı adına devir ve tescil işleminden sonra tercümeli üç adet tapu sicil belgesine " imzası altta bulunan ben ..., bu tarlanın j391618 nolu pasaport sahibi sayın ...... satıldığını ve tüm bedelin tamamının tahsil edildiğini, kendisinin de istek geldiğinde en kısa sürede devir işlemleri yapılacağını beyan ederim " şeklinde düşülen not ile dava konusu taşınmazların vekil edeni namı hesabına alındığı ve de davalının talep halinde dava konusu taşınmazları vekil edenine devretmeyi taahhüt ettiğini teyit ettiğini, vekil edeni tarafından davalıya 16/04/2014 tarihli ihtarname keşide olunarak dava konusu taşınmazların tapuda devrinin istendiğini, davalının ise 25/04/2014 tarihli ihtarname ile anılan gayrımenkullerin vekil edeninin namı hesabına alındığını ve iadesi gerektiği hususunu kabul etmesine rağmen, talebin yerine getirilebilmesi için vekil edeninden olmayan bir borcun ödenmesini talep ettiğini belirterek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, vekil edeninin davacı taraf nam ve hesabına hareket ettiği iddiasının varsayımdan öteye gidemeyeceğini, vekil edeni ile davacının ortak olarak ......"da gayrımenkul alım satım faaliyeti gösteren tacirler olduğunu, davacı tarafından vekil edeni hesabına yatırılan paraların taşınmazın bedeli için değil vekil edeninin yurt dışındaki şirkette bulunan ortaklığı sebebiyle yatırılan paralar olduğunu, tapu fotokopisi üzerine yazılan ...... kelimelerin yanlış tercüme edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davaya dayanak yapılan davalı ... adına düzenlenen ve davalıya verilen tapu senedi üzerinde el yazısı ile yazılan yazıların, taşınmazların devrini sağlayacak şekilde resmi biçimde düzenlenmediğinden ve hukuken geçerli olmadığından davacının açmış olduğu tapu iptali tescil davasının reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 102 ada 11 parsel sayılı taşınmaz ile 113 ada 59 parsel sayılı taşınmazın 07/02/2013 tarihinde, 113 ada 57 parsel sayılı taşınmazın ise 11/02/2013 tarihinde satış ve birleştirme ile davalı ... adına tapuda kayıtlı olduğu, dosyasına sunulan dava konusu taşınmazların tapu senetlerinin (fotokopi) üzerinde ......"dan tercüme edilmiş hali ile, dava konusu taşınmazların davacıya satıldığının, bedelinin tamamının alındığının ve talep halinde en kısa zamanda davacıya teslim edileceğinin yazıldığı, davacı tarafından davalıya 16/04/2014 ve 18/04/2014 tarihli, dava konusu taşınmazların devri için ihtarname keşide edildiği, davalının 25/04/2014 tarihli ihtarname ile davacıya ihtarnamede belirtilen tahahhütler yerine getirilmeden davacının taleplerinin yerine getirilmesinin mümkün olmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, maddi vakıayı bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapıp ona en uygun kanun maddesini uygulamak hakime aittir.
Somut olayda mahkemece dava tapu iptal ve tescil davası olarak nitelendirilmiş, dava konusu tapu senetleri üzerindeki yazıların, tapulu taşınmazların satışına uygun şekilde resmi şekilde yapılmadığı ve bahsi geçen yazıların gayrimenkul satış vaadi niteliğinde de olmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiş ise de, bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dosya kapsamına göre, dava inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Ancak mahkemece bu konuda bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır. Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken husus,taşınmaz mallar yada şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.
Uygulamada sorun, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin, sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından, kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
O halde, mahkemece yapılması gereken iş, davanın inançlı işlem hukuksal nedenine dayandığı, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bu türlü iddiaların yazılı belge ile kanıtlanmasının zorunlu olduğu, iddiasını yazılı belge ile kanıtlayamayan kimsenin 6100 sayılı HMK"nin 202. maddesi gereğince delil başlangıcı sayılabilecek nitelikte delil ile kanıtlamasının mümkün olduğu, dosya içerisinde yer alan ve az yukarıda bahsi geçen davacının davalı aleyhine keşide ettiği ve dava konusu taşınmazların devri gerektiğini içeren ihtarnamelerin ve keza davalının bahsi geçen ihtarnamelere verdiği cevabın HMK"nin 202. maddesi kapsamında delil başlangıcı olduğu gözetilerek, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırmanın yapılması, taraf delillerinin toplanması, davacı dava dilekçesinde tanık deliline de dayandığından tanıklarının dinlenmesi, dosya içerisinde yer alan banka dekontlarının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca 2.037,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 05.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.