8. Hukuk Dairesi 2016/22082 E. , 2019/2253 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 05.03.2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı adına gelen olmadı. Karşı taraftan davacı ... vekili Avukat ......... geldi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... vekili, mülkiyeti davalıya ait olan 406 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün dayanak tapu kayıt miktarından fazla olduğunu, çevresinde mera ve hali nitelikte araziler bulunduğunu, miktar fazlası olan kısmın, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden elde edildiğini açıklayarak miktar fazlası yerin tapu kaydının iptaliyle ... adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, ilk hükümle hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 24/02/2014 tarihli ve 2013/14120 Esas, 2014/3229 Karar sayılı kararı ile "...davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi"nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. Somut olayda; dava konusu dayanak kayıt miktar fazlası olan yerin Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup olmadığının usulüne uygun olarak araştırılması, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek taşınmaz bölümünün niteliğinin belirlenmesi, ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa"nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa"nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir..." gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemesince yeniden yapılan yargılama neticesinde, dava konusu parselin 16000,00 m² olduğu ve mera parselinden 16296,44 m² genişletildiği gerekçesi ile davanın kabulü ile 406 parsel sayılı taşınmazın, dosyada bulunan 18/04/2016 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda gösterilen 16296,44 m²"lik kısmın davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, ... tarafından açılan, davacı adına olan tapu miktar fazlasının iptaline ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 406 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin tarla niteliği ile Ağustos 1949 tarihli tapu kaydına dayalı olarak 19/01/1975 tarihinde 16.000 m2 lik yüzölçümü ile davalı ... adına yapıldığı, tespitin 17/06/1979 tarihinde kesinleştiği ve tapuya bu şekilde tescil edildiği, kadastro paftasına göre yapılan sayısallaştırma sonucunda parselin alanının 32.296,44 m2 olarak belirlendiği, 16/06/2016 tarihli ve 26628 yevmiye ile toplulaştırma işlemi sonucunda parsel numarasının 108 ada 3 parsel olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK"nin 297/2. maddesine göre, hüküm sonucu kısmında; “istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Kanun maddesinin bu açık hükmünün sonucu olarak, mahkemelerce kurulan hükümler infaz sırasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak nitelikte olmalıdır.
Ne var ki; Mahkemece verilen kararın infaza elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, mahkemece hüküm kurulurken, yapılan keşif sonrası alınan 18/04/2016 tarihli fen bilirkişi raporuna atıfta bulunularak, raporda gösterilen, 16.296,44 m2 lik kısmın davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline denilmiş ise de, anılan rapor ekindeki kroki incelendiğinde, tescile konu olan ve iptaline karar verilen miktarın kroki üzerinde gösterilmediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; infazda tereddüt uyandırmaycak ve infaz kabiliyeti olacak şekilde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Yine, mahkemece hüküm fıkrasında sadece 406 parsel sayılı taşınmazın 16296,44 m2 lik kısmın davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş olup, iptal konusunda bir hüküm kurulmamıştır. İptale karar verilmeden tescile karar verilemez. Yazılı şekilde kurulan hükmün infazda duraksama yaratacağı açıktır. Hüküm, bu haliyle de yukarıda açıklanan HMK"nin 297. maddesine aykırı bulunmaktadır.
Öte yandan, dava konusu 406 parsel sayılı taşınmazın toplulaştırma sonucu 108 ada 3 parsel sayılı taşınmaz olmasına rağmen, mahkemece eski parsel numarası üzerinden hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 05/03/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.