Esas No: 2018/526
Karar No: 2021/593
Karar Tarihi: 20.05.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/526 Esas 2021/593 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Türkiye Cumhuriyeti Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğünde gümrük muhafaza bölge amiri iken 15.01.2014 tarihinde isteği üzerine emekli olduğunu, o zamanki unvanı ile Gümrük Müsteşarlığı tarafından boş bulunan yirmi adet Gümrük Muhafaza Müdür kadrosuna atama yapılmak üzere 22.04.2001 tarihinde yükselme sınavına aranan şartları taşıdığından müvekkilinin de katıldığını, sınavla ilgili olarak Resmî Gazete’de ilân edilen duyuruda atama yapılacak görev yerlerinin açık bir biçimde belirtildiğini, davacının bu sınavdan 73,750 puan alarak 26. olduğunu, ancak başarılı olan ilk yirmi kişiden bazılarının Resmî Gazete’de ilân edilen yerler dışında başka yerlere atandığını, yine çeşitli müdür kadroları boşaltılarak buralara sınavı kazananlar ile merkez şube müdürlerinin atandığını; davacının gümrük muhafaza müdürü olarak atama yapılmasına ilişkin talebinin idare tarafından reddedilmesi üzerine Ankara 9. İdare Mahkemesinde 12.06.2002 tarihinde 2002/859 E. sayılı dosyası ile iptal davası açıldığını, ancak mahkemece davanın reddine karar verildiğini, kararı temyiz etmeleri üzerine Danıştay 5. Dairesinin 2003/6049 E., 2006/4226 K. sayılı kararıyla redde ilişkin kararın bozulduğunu, bozma üzerine yapılan yargılama sonunda ise davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiğini, davalı idarenin temyizi üzerine Danıştay 5. Dairesinin 10.11.2010 tarihli kararı ile temyiz isteminin reddedildiğini, karar düzeltme isteminin de 13.07.2011 tarihinde reddedilerek 23.09.2011 tarihinde kendilerine tebliğ edildiğini, bunun üzerine kesinleşen mahkeme kararı uyarınca işlem tesis edilmesi için 29.09.2011 tarihinde idareye başvurulduğunu, ancak idarenin başvuruya "Sınav ilanında belirtilmeyen yerlere atama yapılan muhafaza müdürlerinden bir kısmının emekli olduğu, bir kısmının ise daha üst görevlere atandığı bildirildiğinden, mahkeme kararının uygulanmasında fiilî imkânsızlık bulunduğu anlaşılmış olup, bu nedenle idarece bir işlem yapılmasına mahal bulunmadığı, .... söz konusu mahkeme kararının uygulama imkânı kalmadığı" şeklinde cevap verildiğini ve bu cevabın 14.10.2011 tarihinde müvekkiline tebliğ edildiğini, haksızlığın giderilmesi için AİHM’ye adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği gerekçesi ile başvurulduğunu, ancak AİHM’nin 27.04.2015 tarihli kararında 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun ile kurulmuş olan komisyona başvurulması gerektiğinin bildirildiğini, bu karar doğrultusunda Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvurulduğunu, Komisyonun 07.03.2016 tarihli kararı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlâl edildiğine ve 6.000TL tazminat ödenmesine karar verildiğini, bu karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine yaptıkları itirazın reddedildiğini, makul sürede yargılanma hakkının ihlâl edildiği hususunun yetkili organlarca da kabul edildiğini, idari yargıda iptal davasının açılış tarihinin 12.06.2002, bozma kararının 25.09.2006, davanın bitiş tarihinin 13.07.2011 olduğunu, karmaşık bir dava olmadığı hâlde yargılama sürecinin çok uzun sürdüğünü, erken karar verilseydi davacının terfi edip müdür olarak göreve başlayabileceğini, emekli olduğu tarihe kadar bu nedenle maddi kaybının bulunduğunu, yine emeklilikte de zararının bulunduğunu ileri sürerek 91.200TL maddi, 10.000TL manevi tazminat olmak üzere toplam 101.200TL tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığı gibi ilgili kararın da mevzuata uygun olarak verildiğini, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereğince daha önce komisyonca manevi tazminata karar verildiğinden istemin reddi gerektiğini, zararın davacı tarafça ispatlanamadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesindeki sorumluluk şartlarının oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince tensiben yapılan inceleme sonucunda 13.02.2018 tarihli ve 2017/2 E., 2018/7 K. sayılı karar ile;
“…DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı"nda Gümrük Muhafaza Bölge Amiri iken 15/01/2014 tarihinde isteği üzerine emekli olduğunu, o zamanki adı ile Gümrük Müsteşarlığı tarafından boş bulunan 20 adet Gümrük Muhafaza Müdür kadrosuna atama yapılmak üzere 22/04/2001 tarihinde yükselme sınavı yapıldığını, sınavla ilgili olarak resmi gazetede ilan edilen duyuruda atama yapılacak görev yerlerinin açık bir biçimde belirtildiğini, davacının bu sınavdan 73,750 puan alarak 26. olduğunu, ancak başarılı olan ilk 20 kişiden bazılarının resmi gazetede ilan edilen yerler yerine başka yerlere atandığını, yine çeşitli müdür kadroları boşaltılarak buralara sınavda kazananlar ile merkez şube müdürlerinin atandığını, davacının, atama yapılmasına ilişkin talebinin idare tarafından reddedilmesi üzerine Ankara 9. İdare Mahkemesi"nin 2002/859 esas sayılı dosyasında iptal davası açıldığını, ancak mahkemece davanın reddine karar verildiğini, temyiz etmeleri üzerine Danıştay 5. Dairesi"nin 2003/6049 esas 2006/4226 karar sayılı ilamı ile kararın bozulduğunu, bozma üzerine aynı Mahkemenin 2007/869 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verildiğini, davalı idarenin temyizi üzerine Danıştay 5. Dairesi"nin 10/11/2010 tarihli kararı ile temyiz isteminin reddedildiğini, karar düzeltme isteminin de 13/07/2011 tarihinde reddedilerek 23/09/2011 tarihinde kendilerine tebliğ edildiğini, bunun üzerine kesinleşen mahkeme kararı uyarınca işlem tesis edilmesi için 29/09/2011 tarihinde idareye başvurulduğunu, ancak başvuruya "Sınav ilanında belirtilmeyen yerlere atama yapılan muhafaza müdürlerinden bir kısmının emekli olduğu, bir kısmının ise daha üst görevlere atandığı bildirildiğinden, mahkeme kararının uygulanmasında fiili imkansızlık bulunduğu anlaşılmış olup, bu nedenle idarece bir işlem yapılmasına mahal bulunmadığı, ....söz konusu mahkeme kararının uygulama imkanı kalmadığı" şeklinde cevap verildiğini ve 14/10/2011 tarihinde tebliğ edildiğini, haksızlığın giderilmesi için AİHM"ne adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi gerekçesi ile başvurulduğunu, ancak 27/04/2015 tarih ve 6384 sayı ile AİHM"ne Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun ile kurulmuş olan komisyona başvurulması gerektiğinin bildirildiğini, bu Komisyonun 07/03/2016 tarihli kararı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve 6.000,00-TL tazminat ödenmesine karar verildiğini, bu karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesi"ne yaptıkları itirazın reddedildiğini, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği hususunun yetkili yargı organlarınca da kabul edildiğini, idari yargıda iptal davasının açılış tarihinin 11/06/2002 bozma kararının 25/09/2006, davanın bitiş tarihinin 13/07/2011 olduğunu, karmaşık bir dava değilken yargılama sürecinin çok uzun sürdüğünü, erken karar verilseydi davacının terfi edip müdür olarak göreve başlayacağını, emekli olduğu tarihe kadar bu nedenle maddi kaybının bulunduğunu, yine emeklilikte de zararının bulunduğunu belirterek maddi ve manevi zararlarının tazminini istemiştir.
CEVAP : Cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığı, kararın yasal mevzuata uygun olarak verildiği; manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereğince daha önce komisyonca manevi tazminata karar verildiğinden istemin reddi gerektiği, HMK"nun 46. maddesindeki sorumluluk şartlarının oluşmadığı savunulmuştur.
GEREKÇE : Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları, HMK"nun 46-49. maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Kanunda gösterilen sorumluluk nedenleri örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.
Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular; yargılamanın gereksiz yere ve kararın infaz edilemeyecek hale gelmesine neden olacak şekilde uzaması, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesidir.
Ankara 9. İdare Mahkemesi dosyasının örnekleri getirtilerek incelenmiştir.
Tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibarıyla, hukuki süreç işlemiş; davacı tarafından da yargısal yollara başvurulmuştur. Sınırlı ve sayılı hukuki sorumluluk nedenlerinden hiçbirisi mevcut değildir. Şu durumda, davanın reddine karar verilmesi gerekir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde tutulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-HMK."nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan REDDİNE,
2-HMK."nun 49. maddesine göre takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
II. ÖN SORUN
8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun mülga 93/A maddesinin 2. fıkrasının “b” bendi gereğince Devlet aleyhine açılacak tazminat davasının dava konusu kararın dayanağı olan dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceğinin düzenlendiği ve mahkeme kararının Danıştay’ın davalı idarenin karar düzeltme isteminin reddine ilişkin karar tarihi olan 13.07.2011’de kesinleşmiş olduğu eldeki davanın ise 23.12.2016 tarihinde açıldığı nazara alındığında dava açma süresine ilişkin 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun mülga 93/A maddesinin 2. fıkrasının “b” bendinin eldeki davaya uygulanmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
III. GEREKÇE
9. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
10. Anılan maddede sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesine göre “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.”
11. Her ne kadar 6.3.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 21.2.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 19/a maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmış ise de kararın kesinleştiği tarihte yürürlükte bulunduğundan eldeki davaya uygulanması gereken 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun mülga 93/A maddesinin 2. fıkrası ile bu fıkranın b bendi;
“…Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;
…
b) Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir,…”
hükmünü içermektedir.
12. Yukarıda belirtilen süre hak düşürücü nitelikte olup, davanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gereken bir süredir.
13. Buna göre, Devlet aleyhine açılacak tazminat davasının dava konusu kararın dayanağı olan dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceğinin düzenlendiği ve eldeki davaya ilişkinmahkeme kararının Danıştay’ın davalı idarenin karar düzeltme isteminin reddine ilişkin karar tarihi olan 13.07.2011’de kesinleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.
14. İdarenin mahkeme kararını uygulama imkânının kalmadığına ilişkin 07.10.2011 tarihli cevabı üzerine davacı tarafın 08.03.2012 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğinden bahisle başvurduğu, AİHM tarafından davacıya gönderilen 27.04.2015 tarihli yazıda Tazminat Komisyonuna başvurması gerektiği bildirildiği ve bunun üzerine davacının 6384 sayılı Kanun ile kurulan İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvurarak yargılamanın iki dereceli olarak 9 yıl, 1 ay ve 1 gün sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanmanın tamamlanmadığı gerekçesiyle tazminat isteminde bulunulduğu, Komisyonun 6.000TL tazminat ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davacının Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz ettiği ve bu itirazın 05.05.2016 tarihinde reddedildikten sonra eldeki dava 23.12.2016 tarihinde açılmıştır.
15. Bilindiği üzere hukukumuzda bir kararın kesinleşmesi, o karara karşı olağan kanun yollarının tüketilmesi ile mümkün olduğundan ve olağanüstü hak arama yollarına başvurulmasının kararın kesinleşmesini geciktirici etkisi de bulunmadığı da nazara alındığında, davacı tarafın 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun mülga 93/A maddesinin 2. fıkrasının “b” bendi gereğince ilgili mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde eldeki davayı açmadığı anlaşılmaktadır.
16. Hâl böyle olunca, eldeki dava süresi içerisinde açılmamış olup, belirtilen bu değişik gerekçe ile sonucu itibariyle doğru olan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın düzeltilerek onanması ve disiplin para cezasının kaldırılması gerekir.
IV. SONUÇ
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.02.2018 tarihli ve 2017/2 E., 2018/7 K. sayılı kararının belirtilen değişik gerekçe ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Davacı hakkında hükmedilen disiplin para cezasının kaldırılmasına, 20.05.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.