8. Hukuk Dairesi 2012/998 E. , 2012/1700 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair İspir Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 27.05.2011 gün ve 238/162 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... dava dilekçesinde; 103 ada 4 sayılı parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliğiyle Hazine adına belgesizden tespit ve tescil edildiğini, zilyet ve tasarrufu altında bulunduğunu açıklayarak dava konusu parselin tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın davacının babası ...’den kaldığı, 35-40 yıl olarak tarla niteliğiyle kullanıldığı, ...’in ölümünden sonra mirasçıları arasında paylaşımın yapılmadığı, TMK.nun 640 ve 702. maddeleri gereğince tüm mirasçıların birlikte hareket etmeleri gerektiği gerekçesiyle dava koşulundan davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal ve eklemeli zilyetlik hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, dava koşulundan davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Davacı her ne kadar dava dilekçesinde, taşınmazın ölen babası ...’den kaldığından söz etmemiş ise de, 17.5.2010 tarihinde yapılan keşifte alınan imzalı beyanında mirasçılar arasında yapılan rızai taksim sonucu dava konusu yerin kendisine düştüğünü açıklamıştır. Aynı keşifte dinlenen yerel bilirkişiler, dava konusu taşınmazın davacının babası ...’den kaldığını bildirmişler, ancak mirasçıları arasında mirasın paylaşılıp paylaşılmadığı konusunda bilgilerinin olmadığını beyan etmişlerdir. Dosya arasında bulunan ...’in nüfus aile kayıt tablosuna göre Necip’in 13.4.2000 tarihinde öldüğü anlaşılmıştır. Kural olarak, muris ...’in terekesi TMK.nun 701 ve 702. maddeleri gereğince elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. Elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazlar üzerinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. TMK.nun 702. maddesi gereğince tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Davada bir tasarrufi işlem olup, kural olarak, üçüncü kişilere karşı tüm mirasçıların birlikte dava açmaları gerekir. Davacı dava dilekçesinde, sadece kendi adına iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Bu nedenle terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma sıfat ve hukuki ehliyeti bulunmamaktadır.
Ne var ki, davacı keşifte alınan beyanında dava konusu taşınmazın mirasçılar arasında yapılan paylaşım sonucu kendisine düştüğünü bildirmiş, keşifte dinlenen yerel bilirkişiler ise paylaşım konusunda bilgileri olmadığını açıklamışlar, 23.9.2010 tarihli yargılama oturumu tutanağına geçen bilgiye göre, davacının iki tanığının ismini bildirdiği anlaşılmış, ancak mahkemece bu yönler üzerinde durulmadığı gibi vazgeçme olmadığı halde, davacı tanıkları hiçbir gerekçe göstermeden dinlenilmemiştir. Aynı yargılama oturumu ara kararıyla 14.10.2000 tarihinde keşfin yapılmasına karar verilmiş, tanıkların ne şekilde dinleneceği konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Belirlenen tarihte keşif yapılmamış, 27.4.2010 tarihli ara kararıyla 17.5.2011 tarihinde keşfin yapılması kararlaştırılmış, bu yargılama oturumu ara kararında da tanıkların ne şekilde dinleneceği konusunda herhangi bir açıklama yer almamış ve belirlenen günde keşif yapılmıştır. Yargılama oturumu ara kararları üzerinde yapılan incelemede, tarafların tanık ve delillerini bildirmeleri konusunda mahkemece, herhangi bir süre ve imkanın tanınmadığı saptanmıştır.
Şu halde mahkemece yapılacak iş; öncelikle muris ...’e ait veraset belgesinin sunulması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, aşağıda belirtilecek şekilde yapılacak araştırma ve inceleme sonucu dava konusu taşınmazın muris Necip’in ölümünden sonra yapılan paylaşım sonucu davacıya düşüp düşmediği ya da satış veya bağış yoluyla muris tarafından davacıya verilip verilmediği konularında elde edilecek bilgilere göre, satış, bağış veya paylaşım sonucu taşınmaz davacıya düşmüş ise, davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi, aşağıda belirtilecek eksikliklerin yerine getirilmesi, dava konusu parsel satış, bağış veya terekenin paylaşımı sonucu davacıya düşmemiş ise, bu taktirde TMK.nun 640 ve 702. maddeleri gereğince terekeye dahil bir taşınmaz için davacının tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma sıfat ve hukuki ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir.
Öte yandan taraflara tanık ve delillerini bildirmeleri için süre ve imkan tanınması, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258 ve 259 (HMK. m. 243, 244, 259, 290/2) maddeleri gereğince davetiyeyle keşif yerine çağırılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşif yerinde dinlenilmeleri, murisin mirasçıları arasında paylaşımın yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise hangi mirasçıya hangi parsellerin düştüğü ve tüm mirasçıların yapılan paylaşıma katılıp katılmadığı konusunun yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, mirasçılara düşen parsellerin kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde tutulması, temyiz dilekçesiyle birlikte dosyaya sunulan 17.8.2008 tarihli sözleşmenin mahkemece değerlendirilmesi ve bu konudaki görüşünün ortaya konulması, dava konusu taşınmaza komşu aynı ada 3 sayılı parselin belgesizden tarla, 2 nolu parselin ham toprak niteliğiyle, yine 5 nolu parselin belgesizden tarla niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildikleri dosya kapsamındaki kadastro tutanakları ile tapu kayıtlarından anlaşıldığı, komşu 103 ada 65 sayılı parselin ise mera olarak sınırlandırıldığı saptanmıştır. Çevredeki parsellerin tarla ve ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespit edilmeleri ve bitişikte kadim mera parselinin bulunması gözetildiğinde 103 ada 4 sayılı parselin bu taşınmazlar arasında kaldığı gözönünde tutularak tahsisli ve kadim mera araştırmasının yapılması, bu nedenle taşınmazın bulunduğu Sergenkaya köyüne ait tahsisli ve kadim mera kayıtlarının harita ve belgeleriyle birlikte İl, İlçe Özel İdare, Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden sorulması, kayıt ve belgeler ile haritalar getirtilerek dosya arasına konulması, yerel bilirkişilerin meradan yararı bulunmayan komşu köyler halkı arasında seçilmesi, aynı biçimde meradan yararı bulunmayan komşu köyler halkı arasından tanıklarını belirleyip mahkemeye bildirmeleri için taraflara süre ve imkan verilmesi, tahsisli ve kadim mer"a kayıtlarının teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla zemine uygulanması, dava konusu taşınmazın tahsisli ve kadim mer"a kayıtları kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesi, şayet tahsisli ve kadim mera kayıtlarıyla haritası kapsamında kalan yerlerden değil ise, bu taktirde kadim mera araştırmasının yapılması, üç tarafının Hazine adına tarla ve ham toprak niteliğiyle tespit edilen taşınmazlarla sınırlı bulunması, bir tarafının ise kadim mer"ayla sınırlı olması nedeniyle dava konusu taşınmazın ve çevresinin kadim mer"adan açılmak suretiyle elde edilen yerlerden olup olmadığının saptanması, bu konuda yerel bilirkişi ve tanıkların bilgilerine başvurulması, Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmazların mer"a niteliğinde olduğunun saptanması halinde ortada kalan 103 ada 4 sayılı parselin mera bütünlüğünü bozucu nitelikte bulunup bulunmadığının mahkemece değerlendirilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Bundan ayrı HUMK.nda tanıklar hakkında yer alan hükümler aynı zamanda yerel bilirkişiler hakkında da uygulanır. Bu nedenle yerel bilirkişilerin birlikte dinlenilmesi HUMK.nun 265. maddesine aykırıdır.
Davacının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 12.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.