14. Hukuk Dairesi 2016/15641 E. , 2020/3789 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 23/07/2015 gününde verilen dilekçe ile tapudaki şerhin terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 09/05/2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, davacı Şirketin ...Mah. 141 ada 11 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, taşınmazın imar uygulaması ile 8339 ada 1 ve 8340 ada 1 parsel olmak üzere iki parçaya bölündüğünü, taşınmaz imar uygulaması görmeden önce 141 ada 11 parsel kayıtlı iken beyanlar hanesinde "1.116 m2 fazlalık olup, 05/10/1946 tarihli ve 1347 sayılı yazı ile defterdarlığa bildirilmiştir." şeklinde Hazine fazlalığı şerhi bulunduğunu, imar uygulamasından sonra 8339 ada 1 parseldeki Hazine fazlalığının 476 m2"ye, 8340 ada 1 parseldeki Hazine fazlalığının ise 147 m2"ye düştüğünü ancak henüz Hazine tarafından Buca Tapu Müdürlüğüne resmi yazı gönderilmediğinden, tapu kayıtlarında fazlalığın halen 1116 m2 olarak gözükmeye devam ettiğini, davacı Şirketin aynı zamanda Buca ilçesi, ... Mahallesi 141 ada 12 parselin de maliki olduğunu bu parselin de imar uygulamasını görerek 8338 ada 1 parsel olduğunu imar uygulamasından önce141 ada 12 parsel olarak tescilli iken beyanlar hanesinde "1.530 m2 fazlalık olup 05/10/1496 tarihli ve 1347 sayılı yazı ile defterdarlığa bildirilmiştir." şeklinde Hazine fazlalığı şerhi bulunduğunu, buna göre Hazine fazlalığı şerhlerinin herhangi bir hukuki dayanağının kalmadığını belirterek, öncelikle bu şerhlerin bedelsiz olarak kaldırılmasını, aksi halde bedellerinin mahkemece belirlenerek bedeli mukabilinde kaldırılmasını istemiştir.
Davalı Hazine vekili; hazine fazlalığı şerhlerinin 1946 yılında konulduğu, 3402 sayılı Kanunun 12/3 maddesine göre ve aynı Kanunun geçici 4. Maddesinin 2. Ve 3. Fıkrası hükümleri gözönüne alındığında hak düşürücü sürelerin geçtiğini, davacı tarafın artılı hazine fazlalığı şerhlerinin kaldırılmasının talep etme hakkı kalmadığından davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 141 ada 11 ve 141 ada 12 parsel sayılı taşınmazlar yönünden kadastro tespitinin 12/06/1945 tarihinde kesinleştiği kadastro çalışmaları sırasında Hazineye malik olarak pay verilmediği, 141 ada 11 parsel yönünde 1.116 m2, 141 ada 12 parsel yönünden ise 1.530 m2 fazlalığın 05/10/1946 tarih, 1347 nolu yazı ile defterdarlık makamına bildirildiği bu tarihler dikkate alındığında kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten sonra 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde belirlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden Maliye Hazinesinin artık hazine fazlalığının bedele dönüştürülmesi yönünde herhangi bir talepte bulunma hakkının kalmamış olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, şerhin bedelsiz olarak kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı Hazine vekili temyiz etmiştir.
1-Bilindiği gibi, kadastro ve tapulama işlerinin sona ermesinden sonra ortaya çıkan uyuşmazlıkların dava yolu ile giderilmesi olanağı vardır. Kadastro Kanununun getirdiği itiraz ve dava açma sürelerine kadastro kesinleşmeden kullanmamış ya da kullanamamış olduğu hak sahiplerinin hakları, kadastroya dayanılarak oluşturulan tapu tescili ve sicile yapılan tescil nedeniyle hemen ortadan kalkmaz. Her ne kadar kesinleşen kadastro hak sahibi olarak tespit edilen kimse yararına bir hak karinesi oluştursa da bu karinenin Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde ön görülen 10 yıllık süre içerisinde açılacak dava ile çürütülmesi mümkündür. Anılan Kanunun 12/3 maddesi “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” hükmünü içermektedir.
Kadastroya dayanılarak yapılan planlar, kesinleşen tutanaklar ve bunlara dayalı yapılan tesciller resmi senet niteliğinde olup Kanunda belirtilen 10 yıllık süre içerisinde açılacak davalar ile bunların aksini kanıtlama olanağı tanınmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, 10 yıllık süre içerisinde açılacak davada davacının mutlaka kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanması zorunludur. Diğer bir anlatımla, davacı kadastrodan önceki bir hakka dayanmalıdır. Bu hak ayrıca mülkiyet hakkı, sınırlı ayni hak, şerhler veya beyanlar hanesinde gösterilmesi gereken bir hak olmalıdır. Davacı, davasında kadastrodan önce o taşınmaz üzerinde kendi adına sicile geçmesi gereken bir hakkın varlığının tespiti ve tespit edilecek bu hakka göre sicilin düzeltilmesini talep edebilecektir.
Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde ön görülen sürenin hak düşürücü süre olduğu ve mahkemece re"sen nazara alınması gerektiği de ayrıca belirtilmelidir.
2- Kadastro Kanununun 12/3 maddesinin uygulanmasına ilişkin bu genel açıklamalardan sonra somut olaya döndüğümüzde; dava konusu taşınmazların 18/05/1944 ve 16/11/1944 tarihlerinde yapılan kadastro tespiti sonucu 141 ada 11 ve 141 ada 12 parsel no"su ile şahıslar adına tespit ve tescil edildiği her iki parsel yönünden kadastro tespitinin 13/06/1945 tarihinde kesinleştiği 141 ada 11 parsel kaydına "1.116 m2 Hazine fazlalığı olup 05/10/1946 tarihinde Defterdarlığa bildirilmiştir." 141 ada 12 parsel kaydına da "1.530 m2 fazlalık olup 05/10/1946 tarihinde Defterdarlığa bildirilmiştir." şeklinde belirtme düşüldüğü, 141 ada 11 parselin daha sonra imar uygulaması ile 8339 ada 1 ve 8340 ada 1 sayılı parsellere ayrıldığı, 141 ada 12 parselin de imar uygulaması ile 8338 ada 1 parsel olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, davasında Hazine fazlalığının bulunmadığı, bu hususun kadastro tespiti sırasında kayda hatalı işlendiğini ileri sürerek terkin istememekte, diğer bir anlatımla kadastro öncesi hakkına dayanarak sicilin düzeltilmesini talep etmemekte aksine sicil kayıtlarının hukuki dayanağının kalmadığını belirterek hazine fazlalığı şerhlerinin silinmesini, aksi halde bedelleri belirlenerek bedeli mukabilinde şerhlerin kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda kadastro önce bir hakka dayanılarak açılan bir sicil düzeltme davasında söz edilemez. Dolayısı ile, Hazinenin de sicile 05/10/1946 tarihinde lehine işlenmiş olan Hazine fazlalığı şerhine ilişkin bedele dönüştürme talebi olması halinde 3402 sayılı Kanunun 12/3 maddesinde yazılı hak düşürücü sürenin uygulanması olanağı da söz konusu olamaz.
3- Davacının talebi, dava konusu taşınmazlarda bulunan hazine fazlalığı şerhinin terkini olmadığı takdirde belirlenecek bedeli karşılığında kaldırılmasına ilişkindir. Şerhin tapu kaydı üzerinde süresiz olarak bırakılmasında tarafların bir hukuki yararı bulunmamaktadır. Ancak, hazine fazlalığı şerhinin terkini de şerhin konuluş amacına aykırıdır. O halde mahkemece yapılacak iş "Çoğun içerisinde az da vardır." temel ilkesi gözetilerek tapu kayıtlarının imar öncesindeki yüz ölçümü ile hazine fazlalığı miktarı oranlanmak suretiyle imar ile oluşan parsellerin yüz ölçümüne uyarlanarak her bir parseldeki hazine fazlalığı miktarı bulunmalı, bu miktar gözetilerek fazlalık şerhi Hazine lehine olacak şekilde hisselendirilerek tapuya tesciline karar verilmelidir. Belirtilen şekilde inceleme yapılmadan yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.