Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/3738
Karar No: 2022/974
Karar Tarihi: 26.01.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2020/3738 Esas 2022/974 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2020/3738 E.  ,  2022/974 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile davalı vekili tarafından talep edilmiş, davalı vekilince duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 23/11/2021 Salı günü davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan tarafların vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    I. DAVA
    Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ... Genel Başkanı ...'nun 13/02/2018 tarihindeki grup toplantısında bir takım belgeler açıklayacağını belirterek müvekkili Cumhurbaşkanı ve yakınlarının yurt dışına milyonlarca dolar para transfer ettiğini iddia ederek Cumhurbaşkanı ve yakınlarına iftira yolu ile hakaret ettiğini; “Dünyanın en korkak adamı, Seni önüne gelen herkes kandırır, Herkesin oyuncağı ve maşası olursun, Senin hangi dümenleri çevirdiğini biliyorum, Her türlü tezgahı çevirir, Firavun, faiz lobisinin liderisin, onlara hizmet ediyorsun, Milletin kanını emdin sen, şeref ve namus yoksunu, Terör örgütüne yardım ve yataklık yaptın, şehidin ölüsünden edebiyat yaparsın, Gayri milli, şerefsiz” gibi ağza alınmayacak hakaret ve iftiralarda bulunduğunu, müvekkilini ..., ... ve ... gibi alçak terör örgütleriyle ilişkilendirmeye çalıştığını, davalının amacının bir algı operasyonu ile müvekkilinin onur, şeref ve saygınlığını zedelemek olduğunu, daha önceki iftira ve hakaretlerine gerekli cevaplar verildiği halde hala hatasında direttiğini, “aylardır yıllardır çalışıyorsun faiz lobisine, dilimizde tüy bitti, sana defalarca söyledik, sen Türk halkının değil, faiz lobisinin başkanısın, faiz lobisinin liderisin, sen onlara çalışıyorsun, onlara hizmet ediyorsun sen, sen hala işgal edilen bir koltukta fuzuli şagil konumunda değil misin?, Sen hala bu ülkede tefecilere çalışan bir adam değil misin?, Milletin kanını emdin sen, kanını emdin, gelirini emdin” demek suretiyle haksız fiilin şiddetini arttırdığını, davalının milletvekili olmasının kendisine hakaret ve iftirada bulunma hakkı vermediğini, ifadelerinde müvekkiline yönelik üslupsuz hakaretin yasama dokunulmazlığı ile açıklanamayacağını ve müvekkiline açık bir saldırı olduğunu belirterek 500.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi 13/02/2018 gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    II.CEVAP
    Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu edilen söz ve ifadelerde hakaret kapsamında görülebilecek tek bir söz bile bulunmadığını, davacı tarafça müvekkilinin konuşmasının başkalaştırılmaya ve bütünlüğünden koparılarak hakaret kapsamlı gösterilmeye çalışıldığını, haksız bir biçimde dava konusu yapılmış olan konuşmada hiçbir bir biçimde hakarette bulunulmadığını, dava konusu edilen ifade ve değerlendirmelerin doğruluğunun kamuoyu ile paylaşılan belgeler ile ispatlanmış olduğunu, yargılama aşamasında yapılacak araştırma ile dava konusu yapılan olguların doğruluğunun taraflarınca ispat edilebileceğini, müvekkili tarafından yapılan açıklamaların kamuoyunu bilgilendirmeye matuf, delillerle destekli, tamamen gerçeklere dayalı ve güncel konulara ilişkin olduğunu, desteksiz ve eleştiri sınırlarını aşan ifadelerin kullanılmadığını, kişilik haklarının ihlali boyutuna ulaşacak beyanlara kesinlikle yer verilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI
    İlk Derece Mahkemesince; davalı tarafından 13/02/2018 tarihli grup toplantısında yapılan konuşmanın haksız fiil niteliğinde olduğu, bu haksız fiilden kaynaklı olarak davacının kişilik haklarına ağır saldırıda bulunulduğu, siyasetçi de olsa hiç kimsenin açıkça hakaret teşkil eden bu denli "düşük değerli ifadelere" katlanma yükümlülüğünün bulunmadığı, davacının sıradan bir siyasetçi olarak değerlendirilemeyeceği, kendisinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı olmasından kaynaklı olarak ayrı ve istisnai bir konumunun bulunduğu, bunun gerek Anayasamızda ve gerekse de Kanunlardaki ayrık düzenleme yapılmasından dahi anlaşıldığı, keza davalının da Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı olduğu ve sorumsuz olmadığı, söylediği sözlerin ne anlama geleceğini bilmesi/bilebilmesi gerektiği, hiçbir hukuk düzeninin ifade hürriyeti adı altında hakaret edilmeyi hoş göremeyeceği gerekçesi ile tarafların sosyal konumları, davalı tarafça işlenen eylemin ağırlığı da dikkate alınarak 130.000,00 TL manevi tazminatın 13/02/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    IV. İSTİNAF
    1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
    İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur
    2. İstinaf Nedenleri
    Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının davaya konu asılsız iddialarını, hakaret ve iftira boyutunda sürekli tekrarlayarak tevziratlarını sürdürdüğünü, müvekkilini kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmaya çalıştığını, iftira attıklarını, gösterdikleri herhangi bir dekont veya belgeyi dosyaya sunamadıklarını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının konuya ilişkin soruşturması sonunda davacı Cumhurbaşkanı ...’ın yakınlarına ait hesaplarda yapılan inceleme neticesinde ... tarafından verilen raporda ... adasında bulunan şirketin yurt dışında bulunan hesabına veya yurt dışında bulunan başkaca bir hesaba para göndermedikleri anlaşılıp takipsizlik kararı verildiğini, asılsız, haksız ve gerçek dışı itham ve iddiaların kasıtlı ve sui maksatlı olduğunu, davacı ve davalının bulundukları konum dikkate alındığında davalının iftira ve hakaretlerinin dünya çapında kara propaganda malzemesi olduğunu, davalının isteyerek ve kasıtlı olarak hareket ettiği de gözetilerek
    hükmolunan tazminatın ölçülü olmadığını kısmen kabul yerine davanın tamamen kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın aynen kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
    Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hakimin reddi taleplerinin hukuka aykırı şekilde HMK 42/2 bendi kapsamında geri çevrildiğini, öncelikle kararın bu nedenle yok hükmünde olduğunu, hakimin reddi taleplerinin somut ve haklı gerekçelere dayandığını, adil yargılama için red prosedürünün uygulanması gerektiğini, tanık ve diğer delillerinin toplanmadan karar verildiğini, yemin deliline dayandıkları halde buna ilişkin prosedürün işletilmediğini, dava konusu olguların ispatı için delillerinin toplanmadığını, iddiaların aksinin davacı tarafından da ispatlanamadığını, vekil edenin konuşmasında hakaret kapsamında görülebilecek tek bir ifadenin bulunmadığını, konuşmada geçen tüm beyanların doğru olduğunu, hakaret niteliğinde bulunmadığını, hükmolunan miktarın fahiş olduğunu, konuşmada isnat edilen olay ve olguların Anayasanın 39. maddesi ve AİHM uygulaması kapsamında ispat hakkının hukuksuzca engellendiğini, dava konusu ifadelerin ayrıca değer yargısı niteliğinde olduğunu, değer yargısı kapsamındaki açıklamanın kısmen de olsa haklılığına değinen verilerin varlığı nedeniyle sözlerin hakaret olamayacağını, siyasetçilere ve yakınlarına yönelik eleştiri sınırlarının daha geniş olduğunu, AİHM kararlarının da bu yönde olduğunu, şahsiyet hakkına yönelik hukuka aykırı bir ihlalin bulunmadığını, yüksek yargı kararlarına göre de müvekkilinin açıklamalarının hakaret kapsamına girmeyeceğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın tümden reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
    3. Gerekçe ve Sonuç:
    Bölge Adliye Mahkemesince; olayın toplumda yarattığı etki, eylemin gerçekleşme şekli, meydana geldiği zaman, tarafların statüleri, söylenen sözlerin ağırlığı ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde ilk derece mahkemesince hükmolunan manevi tazminat miktarının hukuka uygun olup taraf vekillerinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmediği, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile taraf vekillerinin istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmiştir.
    V. TEMYİZ
    1. Temyiz Yoluna Başvuranlar.
    Bölge Adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    2.Temyiz Nedenleri:
    Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalının elde ettiği belgelerle müvekkilini ve ailesini vergi kaçırmakla suçlayarak, yurt dışına milyonlarca dolar para transfer ettiğini, müvekkilini bir takım terör örgütleri ile ilişkili olarak gösterme gayreti içine girerek faiz lobisine hizmet ettiğini aleni bir şekilde dile getirdiğini, davalı tarafından “Dünyanın en korkak adamı”, “Seni önüne gelen herkes kandırır”, “Herkesin oyuncağı ve maşası olursun” , “Senin hangi dümenleri çevirdiğini biliyorum” , “Her türlü tezgahı çevirir” , “Firavun” , “faiz lobisinin liderisin, onlara hizmet ediyorsun” , “Milletin kanını emdin sen, şeref ve namus yoksunu” , “Terör örgütüne yardım ve yataklık yaptın, şehidin ölüsünden edebiyat yaparsın” , “Gayri milli, şerefsiz” gibi ağır hakaretleriyle müvekkilini ..., ... ve ...
    gibi terör örgütleriyle ilişkilendirmeye çalıştığını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca olaylara ilişkin olarak bir kısım dava dışı kişiler hakkında açılmış olan soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, davalının haksız fiili sebebiyle müvekkiline gerçek dışı ithamlarda bulunması, davacının doğrudan kişiliğini hedef alması, onur ve saygınlığına saldırıda bulunması nedeniyle telafisi mümkün olmayan bu zararın giderilmesi için davanın tamamının kabul edilmesi gerektiği gerekçesi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
    Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi hakiminin tarafsız davranmadığını, red prosedürünün uygulamaksızın talebin geri çevrildiğini, başta yurtdışına para gönderme olgusu olmak üzere dava konusu tüm olguların ispatına ilişkin toplanması talep edilen tek bir delilin dahi toplanmadan, tanık dinletme isteği karşılanmadan, yemin deliline ilişkin prosedür uygulanmadan verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, esas yönünden ise, müvekkilinin dava konusu konuşmasında hakaret kapsamında görülebilecek tek bir ifadenin dahi bulunmadığını, konuşmada geçen tüm iddiaların doğru olduğunu, bu hususların Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/200649 soruşturma nolu dosyasında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı ile anlaşıldığını, kararda da görüleceği üzere, davalı tarafından açıklanan belgelerin Savcılığa sunulması sonrasında ... Bankası ve ...'a yazılan yazılara verilen yanıtlar ile belgelerin tamamının doğruluğunun tespit edildiğini, dolayısıyla müvekkili davalının açıklamasındaki iddiaların ispatlandığını, her ne kadar iddiaların doğru olmadığı söylenmiş ise de mahkemeye sunulan belge içeriği ile yurtdışında 1 Sterline kurulan ... isimli şirketin ortaklarından birinin ve yöneticisinin davacının akrabalarından ... olduğunun ispatlandığını, yargı tarihinde böylesine fahiş miktarlı bir diğer manevi tazminat kararının bulunmadığını, siyasetçilere ve yakınlarına yönelik eleştiri sınırlarının özel kişilere nazaran daha geniş olduğu, siyasetçi ve yakınlarının özel kişilerden farklı olarak, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açık, kamuoyuna mal olmuş kişi haline gelmeyi bilerek tercih ettiklerini, siyasetçi ve yakınlarının bu nedenle kendilerine getirilen eleştirilere daha geniş bir hoşgörü göstermek zorunda olduklarını, müvekkilinin açıklamalarının kamuyu bilgilendirmeye matuf, delillerle destekli, tamamen gerçeklere dayalı, güncel konulara ilişkin olduğunu, hayali, desteksiz ve eleştiri sınırlarını aşan ifadeler kullanılmadığını, kişilik hakkının ihlali boyutuna ulaşacak beyanlara kesinlikle yer verilmediğini, yapılan eleştirilerin görünür gerçeklik kapsamında kaldığını, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığını ve bu nedenle davanın tümden reddi gerektiği gerekçesi ile hükmün bozulması talebiyle temyiz isteminde bulunmuştur.
    3.Gerekçe
    3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
    Davalı Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı ...'nun 13/02/2018 tarihindeki parti grup toplantısında davacı Cumhurbaşkanı ... hakkında sarfettiği sözlerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Dava konusu edilen 13/02/2018 tarihli grup toplantısında kişilik haklarına saldırı niteliğinde oluşturduğu iddiasına ilişkin sözlerin bir kısmı şu şekildedir;
    “...Efendim hatırlar mısınız bilmiyorum. 17 Aralık 2017’de bir grup toplantısı yapmıştık ve ben ... Adası belgelerini açıklamıştım. Sahtedir diyorlardı, ben sormuştum, ... beye sormuştum. ... bey, senin oğlunun, dünürünün, kardeşinin, eniştenin, eski özel kalem müdürünün 1 Sterlin’e kurulan ... Adasındaki şirketle bağlantısı nedir diye sormuştum. Önce kaçtı cevap vermedi. Bir daha sordum, kaçtı cevap vermedi, bir daha sordum, sonra dedi ki bunların tamamı sahtedir dedi. Önce 29 Kasım 2017’de söylediği şu “Bugüne kadar o kürsüden salladığın her kağıt ya yalan ya yanlış çıktı, bu defa kendisini kimin, nasıl, hangi sahte belgelerle aldatıp o kürsüye çıkardığını bilmiyorum diyor. Benim adım ... Bey değil, benim adım ..., seni önüne gelen herkes kandırır, ama bu gariban kardeşinizi kimse kandıramaz. Kimse kandıramaz. Sen herkesin oyuncağı ve maşası olursun,
    Hepsi sahte diyor, sonra defalarca ama defalarca sahte sahte sahte, götür savcılığa ver diyordu, verdik Savcılığa, Savcının iddianamesini okuyorum. Savcının iddianamesinden bir bölüm okuyorum. “Cumhuriyet ... Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın ... tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilen dekontlar üzerinde yapılan incelemede dekontlarda belirtilen para hareketlerinin, ... Bankasının 21/12/2017 tarihli yazısı ekinde gönderilen para hareketleri ile Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının 22/12/2017 tarih ve Esas 34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketleri ile aynı olduğu görülmüştür.” Yani diyor ki Savcı, ilgili genel başkan yardımcısının getirip bize verdiği belgelerle ... Bankasının ve ...’ın Mali Suçları Araştırma Kurulunun verdiği belgeler aynı belgelerdir diyor. Şimdi ben ... beye soruyorum; İstifa edecek misin? İstifa edecek misin? Namusun, namusun, şerefin ve haysiyetin varsa 1 dakika o koltukta oturmazsın.
    Sahte diyordun. Sahte diyordun, avukatın da sahte diyordu, yandaşların da sahte diyordu, seni destekleyen herkes sahte diyordu, e verdik savcıya, hiçbirisinin sahte olmadığı çıktı ortaya, yahu zaten biz elli sefer araştırmadan konuşur muyuz? Benim adım ... bey mi? Benim adım ... , bakarım, ederim, soruştururum, araştırırım, ondan sonra konuşurum. Seni her önüne gelen aldatır. İlkokul mezunu çocuk bile seni aldatır. Obama seni aldatır, PKK seni aldatır, ... seni aldatır, YPG seni aldatır, ama bu kardeşinizi hiç kimse aldatamaz, hiç kimse! Ve sormuştum kendisine, "efendim bu bir ticari ilişki" demişti, "şirket sattılar" demişti. E soru sordum yahu, basit bir soru, "hangi şirketi sattı?" 1 Sterline ... Adasında kurulan bir şirkete 15 Milyon Dolarlık hangi şirketi sattın? Şerefin varsa bu soruya cevap verirsin, namuslu adamlarsa bu soruya cevap verirsin, şerefin ve namusun varsa, soruya cevap verirsin. Eğer benim sorduğum sorulara, benim sorduğum sorulara şeref ve namus sahibiysen, oturur adam gibi cevap verirsin. Sana söylüyorum, bana sorduğun her sorunun cevabını verdim ben. Bana sorduğun her sorunun cevabını verdim. Şimdi ben sana soru soruyorum, niye kaçak güreşiyorsun, niye korkuyorsun, neden cevap vermiyorsun? Ben de biliyorum senin niye cevap vermediğini, senin hangi dümenleri çevirdiğini biliyorum. Hanedanın o 1 Sterline kurulan şirkete 15 Milyon Dolarlık şirketi nasıl ve hangi gerekçelerle sattığını da çok iyi biliyorum. Sen bana otur adam gibi cevap ver, kaçak güreşme! Oturacaksın, Kılıçdaroğlu sen bu soruyu sordun, ben sana cevabını veriyorum diyeceksin Verir mi? Veremez efendim veremez, ne cevabı verecek. Cevap verecek hali mi var? Ancak yalan atar, iftira atar, karalama yapar, her
    türlü tezgahı çevirir. Her türlü tezgahı. Kandırılan bir adam bu memlekete faydalı olamaz. Bakın, kandırılan bir adam bu memlekete faydalı olamaz. Bu memleketin başını belaya sokar, herkesin bunu çok iyi bilmesi lazım.
    Tabii kandırılıyor, memleketi bu hale getiriyor, ama memleketin bir de ekonomisi var, perişan vaziyette. Sanmasın ki ... bu soruları burada keseceğim. Sen cevap verinceye kadar bu soruları sana sormaya devam edeceğim. Milletin önüne, milletin huzuruna, yahu benim önüme çıkmaktan korkuyorsun, dünya kadar televizyonun var, niye çıkmıyorsun karşıma? Adamlarını da al gel, kimi istiyorsan al gel. Vallahi de billahi de yalnız çıkacağım. Neden biliyor musunuz? Neden korkuyor biliyor musunuz? Her firavunun bir ...'sı var biliyorsunuz. O firavunun ...'sı da benim, kimse bundan endişe etmesin. O firavunun ...'sı da benim. Biz namusumuzla siyaset yapıyoruz, Türkiye'nin çıkarlarını düşünerek siyaset yapıyoruz; yalan üzerine siyaset yapmıyoruz, cebimizi doldurmak için siyaset yapmıyoruz, çocuklarımıza dünürümüze akrabamıza yandaşımıza "git sen de ... Adasında bir şirket kur, Türkiye Cumhuriyeti Devletine vergi ödemeyelim diye kaçmıyoruz. Ülkemizi seviyoruz biz. Çünkü biz bu ülkenin çıkarlarını bütün çıkarların üstünde tutarız, bütün çıkarların. Hanedan oturmuş devletin başına, istediği gibi ahkâm kesiyor. Sanıyor ki, ben çok bağıracağım, çok çağıracağım Kilıçdaroğlu geri adım atacak. Sen kim oluyorsun da bize geri adım attıracaksın, sen, senin ne gücün yeter, ne de feriştahın yeter senin.
    Ben şimdi size ...'ın konuşmasından bir bölüm okuyacağım, yeni yaptığı bir konuşma. Şöyle diyor Bay ...; "Birileri hâlâ görmezlikten geliyor. Geçenlerde bir banka kârını açıklıyor, 6 küsür milyar TL. Biz bu faiz lobisine mi çalışacağız?" Günaydın ... Bey, aylardır yıllardır çalışıyorsun faiz lobisine, dilimizde tüy bitti, sana defalarca söyledik. Sen Türk Halkının değil, faiz lobisinin başbakanısın, faiz lobisinin liderisin sen, onlara çalışıyorsun, onlara hizmet ediyorsun sen.
    Esnaf ziyareti yaptım, bu da hemen koşa koşa gitmiş esnaf ziyareti yapmaya, esnafı hatırlamaya başlamış. Beni takip et ..., beni takip et! Herkes seni kandırdı, bu kardeşin seni kandırmayacak. Sana hep doğruları söyleyeceğim, her yerde her ortamda doğruları söyleyeceğim.
    ... iktidarda ... muhalefette, bankalara kızıyor, Merkez Bankasına kızıyor, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kuruluna kızıyor, ey Kılıçdaroğlu niye müdahale etmiyorsun diyor. E ben sana sorayım ... Bey, 15 yıldır bu memleketi senin yönettiğinin sen hâlâ farkında değil misin? Sen hâlâ işgal edilen bir koltukta fuzuli şagil konumunda değil misin? Sen hala bu ülkede tefecilere çalışan bir adam değil misin? Milletin kanını emdin sen, kanını emdin, gelirini emdin. Şimdi şikayet ediyor.
    Birileri kandırıyordu. Sana bir sır daha vereyim, kimse duymasın. Şimdi seni tefeciler de kandırıyor. Sevgili ..., ... ... Bey, seni tefeciler de kandırıyor, yüksek faizlerle senden para alıyorlar, senden para çekiyorlar. Sen onlara hizmet eder konuma geldin.
    Sen memleketi bu hale getirdin. Bu hale getirip, şimdi şikâyet ediyorsun; hem suçlu, hem güçlü buna denir işte. Hem şuçlu hem güçlü. İnsanda biraz ar damarı olur ya, utanma
    duygusu olur ya. Hem memleketi bu hale getireceksin, hem şikâyet edeceksin, hem de zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkacaksın hiçbir kusuru yokmuş gibi. Sorumlu kim? Sorumlu .... Sevsinler senin ...'ni.
    Son 15 yılda, son 15 yılda, Türkiye'nin DNA'sıyla oynandı iki kurumda, DNA’sıyla oynandı, biri ordu, diğeri Milli Eğitim. Bir ülkeyi geriletmek için, bir ülkeyi batırmak için iki şeyle oynayacaksınız; bir orduyla, iki Milli Eğitimle. Ordu,. ..., ... operasyonlarını kim yaptı? Kim yaptı? ...'nün ordunun içinde yuvalanmasını sağlayanlar hangi şerefsizlerdi, hangi şerefsizlerdi onlar? Genelkurmay Başkanlığı, yahu Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay Başkanını terörist diye hapse attılar yahu. Genelkurmay Başkanını devletin bütün sırlarına vakıf olan bir adamı terörist diye hangi şerefsizler hapse attılar, hangi şerefsizler? Kalkmış bana şereften namustan bahsediyor. Kimse kusura bakmasın, şeref ve namus yoksunu bir insan şeref ve namustan söz edemez.
    Şimdi kalkmışlar bana kahramanlıktan söz ediyorlar. Neymiş? ... Bey kahramanmış. Ne kahramanı ya, ne kahramanı, kendi toprağından IŞID’ın desteğiyle kaçan, ... Şah Türbesini kaçıran adamdan kahraman mı olur Allah aşkına yahu, dünyanın en korkak adamı. Dünyanın en korkak adamı, kahraman diye geçiniyor. Söylüyorum, bir daha söylüyorum, sen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en korkak adamısın. En korkak adamı, sen kendi toprağını, kendi askerini, yahu bir insan kendi toprağından kaçar mı yahu, ... Şah Türbesinden kaçar mı? Kaçırılır mı türbe yahu, kim? Simdi ben bir soru daha sorayım, Sen Süleyman Şah Türbesini kaçırırken IŞID'la işbirliği mi yaptın, yoksa IŞID'dan korktun mu? Bunun cevabını istiyorum. Cevabını istiyorum. Bir daha söylüyorum gözlerinden öperek söylüyorum, Sevgili ... Bey gözlerinden öperek söylüyorum; sen Süleyman Şah Türbesini kaçırırken IŞID'dan mı korktun, yoksa IŞID'la işbirliği mi yaptın? Verir mi cevabını? Ben de biliyorum cevabını veremez, ama soru soracağız, bu soruları soracağız.
    ... Adasında şirket kuruyorlar. Yahu işçi şirket mi kurdu, köylü şirket mi kurdu, ev kadını şirket mi kurdu? 1 Sterline şirket kuracaksın, 15 milyon dolarlık ticaret yapacaksın. Ortalıkta gezeceksin, dönüp bana namustan ve şereften söz edeceksin. Hadi canım sen de, sen ne anlarsın namustan ve şereften. Namus da yok, şeref de yok.
    Kızmasının sebebi ne biliyor musunuz? Sebebi şu; PYD liderini Yargıtay kararına rağmen, Yargıtay kararına rağmen ki, Yargıtay terör örgütüdür dedi PYD, Yargıtay kararına rağmen Ankara’ya davet etti. Altına kırmızı halılar serdi. Oturdu, konuştu, sohbet etti. Devletin bütün sırlarını paylaştı ve terör örgütü lideri bakın oturdu konuştu. Ben de milletvekili arkadaşıma dedim ki Sayın ...'a, "yahu bunlar hakkında terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaktan git suç duyurusunda bulun dedim, o da gitti suç duyurusunda bulundu. Hangi konularda? "Terör örgütünün propagandasını yapmak..." Evet, ...'i çağırıp devlet erkânı karşılıyorsa, e bundan daha büyük terör örgütü propagandası mı olur? Başka... "Terör örgütüne yardım ve yataklık..." Vallahi de billahi de PYD'nin liderine hem yardım yaptılar, hem yataklık yaptılar, yardım ve yataklık yaptılar. Söyledim, bak ben seni suçluyorum, sen ağzımı açtıkça dava açıyorsun hakkımda, bunun hakkında da bir dava açsana. Sevgili ... Bey, sen terör örgütüne yardım ve yataklık yaptın, sen ve ekibin sen ve ekibin, terör örgütüne yardım ve yataklık yaptınız. Bekledim,
    dava açamıyor, açamıyor. Açsa ne olacak? Rezil olacak, çünkü mahkeme kararıyla terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı tescil edilmiş olacak Efendim "suçu ve suçluyu övme" e bundan daha büyük övme mi olur? Çağıracaksın PYD'nin liderini, altına kırmızı halılar sereceksin, tokalaşacaksın, ağırlayacaksın, yemek yiyeceksin, ona övgüler düzeceksin, e bundan daha büyük ne olabilir övme? Efendim "suçu ve suçluyu bildirmeme" bu da önemli bir suç. Mahkeme kararı, Yargıtay kararı PYD'yi terör örgütü olarak tanımlamışsa ve onun lideri gelmişse, yakasından tutacaksın götüreceksin adliyeye teslim edeceksin, polise teslim edeceksin. Terör örgütünün, terör örgütünün herhangi bir üyesi için bu yapılmıyor mu? Yapılıyor. Niçin bunun için yapmadılar? Bu soruya cevap istedim, cevap yok ... Bey'den. Cevap yok, dut yemiş bülbüle dönüyor bu soruları duyunca. Sen dut yemiş bülbüle döndün, seni dut yemiş bülbüle döndüreceğim zaten, sen hiç endişe etme, dut yemiş bülbüle döndüreceğim seni. Az önce dedim ki, Sevgili ... Bey herkes seni kandırabilir, seni aldatabilir ama bu kardeşin seni kandırmaz, seni aldatmaz, sana hep doğruları söyler. Hep doğruları söyledim. Dedim ki, senin ne işin var Suriye bataklığında? Türkiye'yi Ortadoğu bataklığına niye sürüklüyorsun? Kim haklı çıktı? Ben haklı çektim. ... Şah Türbesini neden kaçırdın arkadaş? Orası bizim toprağımız yahu. Bir insan kendi toprağından kaçar mı yahu? Dut yemiş bülbüle dönmüş vaziyette, hiç cevap yok. ... Adasında şirket kurma, hanedan şirket kurdu orada. Yahu vergi ödeyeceksen bu memlekete öde vergin kardeşim. Neden ... Adasına gidiyorsun şirket kuruyorsun, neden kendi ülkende vergi vermiyorsun? Bu ülkenin garibanı, fakiri, fukarası, sanayicisi, işadamı vergi verir de, bu hanedan niye Türkiye'de vergi vermez? Vergi vermemek için her türlü dümeni çevirir? Bu soruların cevabı yok. ...'i söyledim, neyse en sonunda İçişleri Bakanlığı terör listesine aldı. Bu, ... bunu unutma, terör listesine aldı, bunu da götüreceksin o dilekçene ekleyeceksin. Suç duyurusunda bulunduktan sonra terör listesine alındı, yardım ve yataklığı artık İçişleri Bakanlığı da kabul ediyor. Anlaştık mı? Güzel.
    Bana saldıranların başında PKK geliyor. ...'tan ...'a giderken PKK saldırdı, bir askerimiz şehit oldu, Allah rahmet eylesin, ailesine de başsağlığı dileklerimizi ilettik. PKK, hiçbir lidere, hiçbir siyasi lidere saldırmamıştır, ben hariç. Ben daha nasıl ağzı dolu dolu PKK terör örgütüdür ya da değildir diyeyim? Yahu bana saldırdı terör örgütü, sana saldırmadı. Sen gittin onunla masaya oturdun sen, sen gittin onunla İmralı'da masaya oturdun.
    Ve en son .... O da bize saldırıyor. Bu terör örgütleri arasında bize saldıran birisi daha var, ...o da bize saldırıyor. Yahu arkadaş, kiminle mücadele edeceğim? PKK saldırıyor, IŞID saldırıyor, ... saldırıyor, ... saldırıyor, sen de saldırıyorsun. Yahu siz işbirliği mi yaptınız Allah aşkına nedir bu saldırı, nedir bu saldırı.
    Çocuklarını askerden kaçıran adamı düşünün, çocuklarını askerden kaçıran adam, efendim milliymiş, ne milliliği yahu, gayri milli bir adam, millilik edebiyatı yapıyor. Kimse kendisinde olmayanı öne çıkarır, kendisinde olmayanı, kendisinde olan bir şeyi öne çıkarmaya gerek yok, zaten bizdeyiz, efendim ben milliyim diyorsan, demek ki burada bir sorun var, gayri millisin sen. Vallahi de billahi de gayri milli. Bir daha yemin ediyorum, vallahi de billahi de gayri milli, yahu çocuğunu askere göndermeyeceksin, kendi
    topraklarından kaçacaksın, Yunanistan Ege Adalarını işgal etmiş ses çıkarmayacaksın, oturacaksın sadece ve sadece Kılıçdaroğlu ile uğraşacaksın. Senin boyun yetmez buna ... Bey, senin boyun yetmez. Bir daha soruyorum. Devletin kozmik odasını, devletin kozmik odasını, harim-i ismetini ... örgütüne, bir terör örgütüne açan şerefsizler kimlerdir? Bir daha soruyorum, kozmik odasını, kozmik odasını, terör örgütüne açan şerefsizler kimlerdir?
    Efendim, Türkiye üzerine oyun oynandı dedim, iki temel genleriyle oynandı, iki temel konuda dedim birisi orduydu. Ordunun genleriyle oynandı; komutanları istifa ettirdiler, ordunun moralini bozdular, ama iyi ki Cumhuriyet ... Partisi var. Her aşamada gittik ordumuza askerimize sahip çıktık. Asker bizim askerimiz, onların kahramanlıkları destanlıkları bizim destanımızdır, bizim kahramanlık hikâyelerimizdir. İki, Milli Eğitimle oynadılar. Milli Eğitimin tam amin ...'ye teslim ettiler. Bir daha soruyorum, Milli Eğitimi ...'ye teslim eden şerefsizler kimlerdir?, o şerefsizler kimlerdir?”
    3.2. İlgili Hukuk Yönünden
    Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;
    “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
    Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise;
    “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
    Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
    Görüldüğü üzere TBK'nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
    2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası;
    “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir.
    Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
    Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) kararları ilgili mevzuat kapsamında değerlendirilmelidir.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi;
    “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar…
    Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” hükmünü içermektedir.
    3.3. Usule İlişkin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi
    Davacı vekilinin usule ilişkin temyiz itirazları bulunmamaktadır.
    Davalı vekilinin usule ilişkin temyiz itirazlarına gelince; davanın mahiyeti de dikkate alınarak ve ayrıca yargılamanın gereksiz yere uzamasına sebebiyet vermemek için bu hususlar bozma nedeni yapılmamıştır.
    3.4. Esasa İlişkin Temyiz İtirazlarının Değerlendirilmesi
    Genel İlkeler
    İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir.
    Konuya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine değinmekte fayda vardır. Sözleşmenin 10. maddesinin ikinci fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık/Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976/parag. 49).
    Anılan sözleşmenin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).
    İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
    AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
    i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
    AİHM Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (... Ekin/..., Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009).
    ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
    Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
    Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir.
    iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
    AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (.../Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tâbi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (... ve .../Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).
    Bu açıklamalardan sonra üstün yarar ve yararların tartılması ilkesine de değinmekte fayda vardır. İfade özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının hukuka uygunluğu kabul edilecektir. Böylece burada yararlananlardan birisinin değeri, diğeri karşısında üstün tartılmış olacak, üstün olan yarar karşısında sınırlanan yarar hukuksal korumadan yararlanamayacak, bu yararın sahibi artık hukuka ayrılık iddiasında bulunamayacaktır. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/508 E.2019/6001 K., 2016/2726 E.2018/8112 K. 2017/4017 E. 2018/8111K. )
    Açıklanan nedenlerle; ifade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması,
    açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); ..., B. No: 2014/12151, 4/6/2015; ...,B. No: 2013/9343, 4/6/2015; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015).
    İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve AYM; ... (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
    İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir (AİHM; Lombarda ve diğerleri Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007).
    Öte yandan; maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; .../Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001). Siyasi ortamda kullanılan ifadeler maddi temelleri olmasalar bile ifade özgürlü kapsamındadır. (Lombardo and Others v. Malta Application No:7333/06, 24.04.2007)
    Ayrıca, ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; ..., B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bunu ancak davanın bütününe bakarak anlayabiliriz.
    Bu tür davalarda mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken her bir somut olay bakımından şu hususları göz önüne almak gerekmektedir: Dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği göz önüne alınmalıdır. (AYM; ... (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018)
    3.5. Somut Olayın Değerlendirilmesi
    Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında; Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olan davalının kamuoyuna hitaben yaptığı birçok konuşmada davacı yakınları tarafından yurt dışına usulsüz para aktarıldığına ilişkin iddialarda bulunduğu, bu iddialarını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmüş olan soruşturmalara dayandırdığı anlaşılmaktadır. Konuşma TBMM çatısı altında parti grup toplantısı sırasında yapılmış olup, siyasi niteliktedir.
    Bu durumda göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davanın taraflarının konumlarıdır. Bir yanda konuşmaların yapıldığı dönemde Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanlığı görevinde bulunan davalı, diğer yanda ise davacı seçilmiş Cumhurbaşkanı bulunmaktadır. Eleştirilerin hedefinde olan davacının konumu ve tanınırlığı nedeniyle makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Temsil ettiği seçmenlerinin talep, endişe ve düşüncelerini politik alana aktaran ve onların çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlama, eğer bir siyasetçinin ve özellikle somut olayda olduğu gibi dönemin ana muhalefet partisi genel başkanının ifade özgürlüğüne yönelik ise dava konusu istemlerin çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir.
    Olayımızda göz önünde tutulması gereken ikinci husus ise, davalının konuşmalarında dile getirdiği iddiaların kamusal çıkarlarla ilgili olup olmadığıdır. Toplumu yakından ilgilendiren konuşmaların çerçevesinin baskın bir şekilde politik alanda kaldığı ve kamuyu ilgilendirdiği açıktır. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı davacının yakınlarının adının geçtiği soruşturmaların ana muhalefet partisi lideri olan davalının sıkı ve yakın denetimi altında olması doğaldır. Bu nedenle de davacının şöhret ve itibarı ile davalının ifade özgürlüğünün çatıştığı mevcut davada dengelemenin yapılması sırasında kamunun menfaatlerinin gözetilmesi son derece önemlidir. Kaldı ki davalı, dava konusu konuşmasında doğrudan davacının şahsını hedef almamış, konuşmasını esasen davacının siyasi kimliğine yöneltmiştir. Yapılan tartışmada kamu yararı bulunmaktadır.
    Somut uyuşmazlıkta göz önünde bulundurulması gereken üçüncü husus ise, dava konusu söz ve ifadelerin değer yargısı ya da maddi olgu mahiyetinde olup olmadığı hususunun doğru bir şekilde belirlenmesidir. Davalı yanca sarfedilen ve işbu davaya konu edilen ifadeler bir bütün halinde bir kısmı değer yargısı diğer kısmı ise olgusal temele dayalı değer yargısı mahiyetindedir. Bu nedenle davalı yanca iddia olunan hususların ispatı gerekmemektedir.
    Davalının davaya konu ve TBMM’de yaptığı konuşmalarda ileri sürdüğü iddialar davacının yakınlarını ilgilendiren ve bir kısım swift gönderimi içeren banka para hareketlerine ilişkin bilgi ve belgelere dayandırılmaktadır. Ankara Cumhuriyet
    Başsavcılığının 15/01/2018 tarih 2018/460 Karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı ile sabit olduğu üzere, ... Bankası Galata Ticari Şubesince verilen 21/12/2017 tarihli cevabi yazıya göre ... Adasında faaliyet gösteren ... Limited şirketinin belirtilen banka şubesinde bulunan hesabından yüksek miktarda yabancı paraların davacı yakınları dava dışı kişilerin hesabına aktarıldığı ve yine Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığının 22/12/2017 tarih ve E. 34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketlerinin banka cevabi yazısı ile aynı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca davalı yanca dayanılan bu belgelerin sahteliği hususunda da herhangi bir tespit bulunmamaktadır.
    Buna göre davaya konu söz ve ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kamu yararı içeren siyasi açıklamalar olup baskın şekilde politik alanda kalmaktadır. Demokratik toplumda müdahaleyi gerekli kılan bir hal söz konusu değildir. Aksine demokratik toplumun korunması ve çoğulculuğun sağlanması için ifade özgürlüğü kapsamında korunmalıdır. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin istikrar bulmuş içtihatlarına göre de ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığından, davalının tazminat ile sorumlu tutulması yerinde görülmemiş, davanın tümden reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA,  dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3.815,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, 26/01/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY
    Eldeki dava kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemli olarak açılmıştır.
    Yasalarımızda "sorumluluk türleri" arasında "kişilik haklarına saldırı" (T.M.K 24.md) "haksız fiil" (T.B.K. 49. Md.) bulunmaktadır.
    Sorumluluğun unsurları: kişilik haklarına saldırı -zararın doğması- eylem ve zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması kusuru bulunması - saldırının hukuka ve ahlaka aykırı olmasıdır.
    4. Hukuk Dairesinin içtihatlarında da sıkça vurgulandığı gibi hukuka aykırı eylem hukuk düzeninin, ihlal edilen hukuki değerin korunmasına hizmet eden yazılı veya yazılı olmayan bir buyruk yada yasağını çiğneyen bir davranıştır. Kişilik haklarına yapılan saldırının "politika" ortamında yapılsa dahi ne saygınlığın niteliğini değiştirir nede T.B.K. 49. Maddesindeki hukuka aykırılığı ortadan kaldırır.
    Eldeki davada; davacılar, davalı .... Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun 13.02.2018 tarihli T.B.M.M grup toplantısında bir takım belgeler açıklayacağını davacılardan Cumhurbaşkanı ... ve yakınlarının yurt dışına milyonlarca dolar para transfer ettiğini belirterek (Bu tür beyanları temyiz incelemesi yapılan diğer dosyalarda da yapılmıştır.) içerikleri ayrıntılı olarak kamuoyu ile paylaşılmamış birtakım belgeler gösterildiğini, buna dayanarak ve suçlamalar hakaretler yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ileri sürülen iddialara göre 30.11.2017 günü resen soruşturma başlatmış, 04.12.2017 tarihinde .... Genel Başk. Yard. Bülent Tezcan tarafından Başsavcılığın 30.11.2017 günlü talebine konu belgeler 04.12.2017 günü teslim edilmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada müşteki ... L.t.d. Şirketinin yetkilisi ... .... Genel Baş. Yard. Bülent Tezcan ihbar eden sıfatı ile yer almıştır. İsnat edilen suçlama "suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklamak veya yurt dışına çıkarmak, gelirin beyan edilmemesi suretiyle vergi ziyanına sebebiyet vermek". Bu suçlama ile ilgili yapılan soruşturma da alınan ... raporunda dekontlar ile Swift mesajları değerlendirilmiş ve içeriğinde: davalının grup konuşmasında yaptığı konuşmalar Cumhurbaşkanı ... ile akraba ve yakınlarının yurt dışında bulunan ... L.t.d. şirketine para aktardıklarını beyan ettiğini soruşturmanın şikayetçisi de şirket ve banka kayıtlarına göre belirtilen paraların şirkete gelmediğini bankacılık ve ticaret sınırlarının ifşa edildiğini ileri sürmüştür. Başsavcılık soruşturma kapsamında şüpheli durumda olan bir kısım davacıların ... adasında faaliyet gösteren ... L.t.d. şirketine para gönderip göndermedikleri araştırılmış, grup konuşmalarının görüntü çözümü yapılmış görüntünün 26.30 dk. sından sonra (özetle) Davalının beyanlarında, ... şirketinin 2011 yılında kurulduğunu sahibinin ... olduğunu sonra şirketi ...'a devrettiğini şüphelilerine (bir kısım davalılar) bu şirkete 15.12.2011 vs. tarihlerde para gönderdiklerini belirtip elindeki belgeleri göstererek bankaların resmi kayıtları ile bunun ispatlandığını beyan etmiştir.
    Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilen belgelerin incelenmesinde dekontlarda belirtilen para hareketlerinin (davalının grup konuşmasında gösterip okuduğu belgeler.) ... Bankasının 21.12.2017 tarihli yazısı ekinde gönderilen para hareketleri ile Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığının 22.12.2017 tarih ve E.34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketleri ile aynı olduğu görülmüştür.
    Sonuçta şüphelilerin "... adasında" bulunan ... L.t.d. Şirketinin yurt dışında bulunan hesabına veya yurt dışında bulanan başka bir hesaba para gönderdiklerine dair herhangi bir dekont veya belge ihbar yapan tarafından "verilmediği" isnat edilen suçlama ile ilgili somut delil elde edilemediği gerekçesiyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, şikayetçinin belgelerin sahte olduğu .... Genel Başkanı ...'nun cezalandırılmasına yönelik şikayetinin Başsavcılık Parlamenter Suçlar Soruşturma Bürosuna gönderilmesine karar verilmiştir.
    Davalının eldeki davaya konu .... Grup konuşmasında ve Dairemizde temyiz incelemesi yapılan diğer konuşmalarda davacılar (veya davacı) için ileri sürdüğü ve suçlamalar yaptığı konuşmalarda bizzat gösterdiği ve kısmen okuduğu miktarını açıklandığı belgelerin ısrarla beyan edildiği gibi "yurt dışına milyonlarca dolar para transfer" edildiği ile ilgili değil bir kısım davacıların hesabına para gelmesi ile ilgili olduğu belirlenmesi karşısında bu belgelerin "olgu" olarak kabul edilip "değer yargısı" ile açıklanıp açıklanmayacağı "fikir özürlüğü kapsamında üzerinde durulması gerekecektir."
    Bu hususta tartışmayı yaparken konu ile ilgili çeşitli eserlerden kısa kısa açıklamalar yapılacaktır.
    T.C. Anayasasında ifade özgürlüğü ile ilgili olarak çok sayıda düzenleme bulunmaktadır.(Md. 25-26-27-28-29-30-31-32. özel güvence ve destek hükümler ise md.13-14/2-15/1-15/2-30-130/4-133/1)
    İ.H.M.S. 10.md ifade özgürlüğüne oldukça kısa bir metinle düzenlemiş ve ifade özgürlüğünün güncel kapsamı İ....M kararları ile ortaya çıkmış sınırlandırmanın şartları sıkça vurgulanmıştır.
    A.İ.H. Sözleşmesi ifade özgürlüğüne sınırlamayı ifadenin kullanış biçimine getirmiştir. Anayasamız ise ifade özgürlüğüne içerik bakımından açık sınırlamalar getirmiştir. Sözleşmenin 10/2. Md. İfade özgürlüğü haklarını kullanan kişilerin "ödev ve sorumluluklarına gönderme yapmış ve yine aynı fıkra da yer alan "meşru" amaçlara dayalı sınırlamacı ifade özgürlüğünün içerik bakımından sınırlanabileceğini savunan yaklaşım bazı türde ifadelerin kategorik olarak ifade özgürlüğünün öngördüğü korumadan yararlanamayacağı ve hatta ifade özgürlüğünün kötüye kullanılması anlamına geleceği görüşünde olanlar vardır. (Örneğin nefret içerikli ifadeler)(Editör Prof. Dr. ... 2013)
    A.İ.H.M. kararları içeriklerine bakıldığında sözleşmenin 10/2 md. uyarınca sınırlamalar "yasayla öngörülmüş olmalı", "gerekli olmalı" meşru amaçlardan birine hizmet ediyor olmalıdır.
    İ....M. ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında sözleşmeci devletlerin "gerekliliği" değerlendirmelerinde belirli bir takdir payına sahip oldukları ancak A.İ.H.M. tarafıdan dan sözleşmenin 10/2 md. uyarınca yapılan denetlemenin ulusal mercilerin yerini almak değil sözleşmenin 10. Maddesinin gözden geçirilmesi olduğunu 10/2 md. Açıklanan hukuki dayanak ölçütü veya yasaya öngörülme standardına ilişkin olarak yasa kelimesi yalnızca hukuku içerecek şekilde değil aynı zamanda "anglosakson" hukuk sistemine dahil ülkelerin hukuk kültürüyle bağdaşacak şekilde yazısız hukukları kapsayacak biçimde geniş yorumlamak gerektiği vurgulanmaktadır.
    Prof. Dr. ..., Dr. ...(Yargıtay 2013 1. Baskı) açıklamalarında Kamu makamlarının ifade özgürlüğüne yaptığı "müdahalenin gerekliliği" mutlaka ikna edici bir şekilde açıklanmalıdır. Sözleşmenin 10/2 md. Belirtilen "gerekli" olma koşulu müdahalenin bir toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık gelmesi ve özellikle izlediği meşru amaçla orantılı olması anlamına geldiği belirtilmiştir.
    Mahkemenin sınırlama ile ilgili "yasa uyarınca" ifadesinin yalnızca şikayet konusu tasarrufun iç hukukta bir tür temeli olmasını gerektirmediğini aynı zamanda söz konusu yasanın niteliğine de atıfta bulunduğu yani ilgili kişi için "erişilebilir ve etkileri açısından" öngürelebilir "olması gerektiği yolunda içtihadı vardır. Ancak iç hukukun yorumlanması ve uygulanması öncelikle ulusal mercilerin en başta da mahkemelerin görevidir. (1998 Koop-İsviçre davası vs.) bir normun "yasa" olarak kabul edilebilmesi için yerine getirilmesi gereken erişilebilirlik vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının ayrıntıları hakkında yeterli bilgiye sahip olabildiği durumda yerine getirilir "öngörülebilirlik alt ölçütü ile ilgili olarak daha özenli bir değerlendirme yapılması gerekir. İçtihatlarda üç ilke konulmuştur. Davaya konu açıklamanın içeriği, kapsaması düşünülmüş olan ve yönetildiği kişi sayısı ve bu kişilerin statüsü.
    Mahkeme olgular ile değer yargıları arasında da önemli bir ayrım yapmak gerektiğini olguların varlığının kanıtlanabilir olduğuna da kararlarında belirtmiştir. (Temmuz 1986-... davası)
    İ....M. aynı davada ayrıca eleştiri hükümete olduğu zaman bireye olduğundan daha geniş olduğunu vurgulamıştır. Söz konusu kararda sarf edilen "gülüç, soytarıca, kaba" ifadelerin ifade özgürlüğünün sınırlarını aşan hakaret niteliği taşıdığından yazar hüküm giymiş ise de siyasi tahrik sık sık kişisel alana taşınır. Ancak haber yorumcusunun siyasi görüşleri tarafından biçimlendirilmiş bir kanaati dile getirmiştir denmiştir. Bunun yanında "özel kişilerin" şöhreti ve onurunu korunmasında mahkeme kamuya mal olmuş kişilerle karşılaştırıldığında özel kişilere yönelik eleştirinin sınırları açıkça daha dardır.
    Yine kamuya mal olmuş kişilerin şöhretinin ve şerefinin korunması (...-Avusturya davası-1986) mahkemeye göre "Bir Şikayetçi Parlementoda yapılan bir tartışmada bir siyasi rakibine "hakaret" niteliğinde veya "aşağılayıcı" bir eleştiri yöneltildiğinde "özellikle bu durum ciddi maliyette bir iddia olarak değerlendiriliyorsa" siyasetçi eleştirinin maddi temelini kanıtlama yükümlülüğünden muaf değildir.
    Yine "keller" davasında mahkeme gerekçesiyle milletvekili , Bakanın babasının "nazi yanlısı grupları desteklediği için sağ grupların faaliyetlerini soruşturmadığı" ileri sürmesinden kişinin tazminata mahkum edilmesine babanın kişisel nedenlerle Bakanlık görevini yerine getirmeyi kasten ihmal etmekle suçlamasında "henüz ispatlanmamış ciddi bir iddiadır" diyerek tazminatı"ifade özgürlüğü" kapsamı dışında tutmuştur.
    A.İ.H.M (... davasında) A.İ.H. Sözleşmesinin 10. maddesinin ihlal edildiğine karar verilirken gerekçesinde "hırsızlık suçundan" mahkum olmuş Belediye Başkanının gazetecinin bir dereceye abartma hakkına sahip olmasına ve kamuya mal olmuş Belediye Başkanına "soyguncu Belediye Başkanı" olarak tanımlaması olgusal temelden yoksun olmayan "değer yargısı" olarak değerlendirilebilecek eleştirilere karşı daha fazla hoşgörü göstermek zorunda olmasına özel bir ağırlık vermiştir.
    A.İ.H.M. Parti liderinin "geri zekalı" olarak tanımlaması "hakaret" suçundan mahkum olmasında A.İ.H. Sözleşmesinin 10. md kapsamında korumayı hak eden bir "görüş" olarak kabul etmiş.
    A.İ.H.M. gerekçelerinde "olgusal ifadeler" ve "değer yargıları" arasında farkları incelerken, değer yargıları ile olgusal ifadeler arasındaki farkları çoğu davada bulanık olduğu kolayca ayırt edilmediğinin bu konunun olguların ispat düzeyinin incelenmesi ile çözülmeyi gerektiğini kabul etmektedir.
    Yine A.İ.H.M. gerekçelerinde değer yargılarındaki en azından belli düzeyde olğusal temel içermelidir derken (... davasında) bir değer yargısı ile onu destekleyen olgular arasındaki bağlantı olması gerekliliği kendisine özgü şartların bağlı olarak değişebilmektedir. Örneğin bir Belediye Başkanının bir mahkeme tarafından "oylamada hile yapılması" ile ilgili olarak "yargılanması" seçimlerde hile yapmakla itham edilmesi için yeterli görülmüştür. Bu tür kararlardan siyasetçiler yönünden ciddi suçlamalarda A.İ.H.M "olgusal temel" in varlığı için "yargılamayı" esas almıştır. (...-1986 davasında) iki gazete yazısında Almanya Başbakanına (siyaseti) "en adi türden fırsatçılıkla, "ahlaksızca" ve "utanç verici" sözleri için olgular ile değer yargıları arasında önemli bir ayrım yapmak gerekir demiştir.
    Bütün bu alıntılar yazarları Dr. ...ve .... ...- ... olan "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi" kitabından yine Editör Prof. Dr. ...nun-2013 A.İ.H. Sözleşmesi ve Anayasa kitabından alınmıştır.
    Yazarlar Dr. ...ve arkadaşları eserlerinin sonuç kısmında ifade özgürlüğüne sağlanan korumanın "yorum tekniği" ile geliştirildiği açıklamışlar ve "ifadenin niteliği ve biçimi ile ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin konumu, denetim standardının ve seçilen metodolojinin değerlendirilmesine kilit önem taşımaya devam edecektir. Ancak bu hususlar kesinlik kazanmaktan uzaktır. Yorumlarda güçlükleri dahada artırmaktadır. Bu durum içtihatlardan "genel nitelikli sonuçlara" varılmasına ve tutarlı ve teorik çerçeve ortaya konulmasını zorlaştırmaktadır. Mahkemenin içtihatları bazı soruları yanıtsız bırakmıştır. Mahkemenin karmaşık davalarda ifade özgürlüğüne sağladığı güçlendirilmiş korumaya görünüşte bir açıklama bulmak için kavrama bir araç olarak başvurmasına olanak sağlayan pratik bir avantaj olmuştur.
    Diğer bir kaynak Bireysel Başvuru İnceleme usulü ve kabul edilebilirlik kriterleri (A.İ.H.M. ve anayasa mahkemesi 2013)
    Bireysel başvuru 12 eylül 2010 referandumu ile kabul edilmiş 20.05.2010 tarih 5982 sayılı yasanın 18. madde ile Anayasanın 148. maddesine (Anayasa Mahkemesi görevi ve yetkileri) ilave yapıldı. "Bireysel başvuruların incelenmesi"
    A.İ.H.M. 35. md. iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve kesin karardan itibaren 6 aylık süre içerisinde mahkemeye başvurabilir.
    Bu durum yani iç hukukun tüketilmesi Devletlerin egemenliklerin savunulması ve buna öncelik tanıması olarak açıklanmaktadır.
    Bu bağlamda A.İ.H.M Kılıçdaroğlu Türkiye (Başvuru no:16558/18) davayı aşamalarını açıklamakta fayda olacaktır.
    Başvurucunun (Kılıçdaroğlu) 31.01.2012 ve 07.02.2012 tarihli konuşmalarında; Tortumda devam eden "HES" yapımı, "..." ve "Uluderede Öldürülen 34 kişi" "Başbakan (...) 2002'den beri ülkeyi demir yumrukla yönetiyor-dikta
    yönetimi vs. beyanlarından dolayı ifade özgürlüğünün sınırını aştığı gerekçesiyle Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasında her iki konuşma nedeniyle 5.000,00 'er TL tazminata hükmedilmiş ve kararlar Yargıtayca onanmıştır.
    Anayasa Mahkemesine 06.02.2014 de bireysel başvuru sonucunda mahkeme 25.10.2017 de ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasının doğru olduğuna karar verirken gerekçesinde; Başvurucu Anamuhalefet Partisi Gen. Başk. Diğeri ise "Başbakandır" politik görüşlerin aktarılmasında ifade özgürlüğü değerlidir. Tarafların konumları itibariyle eleştiri sınırları daha geniştir. Bununla birlikte "Başbakanla" girilen polemik sırasında kullandığı kimi sözlerin "bireysel saldırı" içerdiği kabul edilmelidir. "Hırsızları koruduğu" ifadesi sert eleştiri olsa da soyut şekilde "fitne çıkarttığı, "nefret ürettiği", "bölücülük yaptığı", "sen din tüccarısın" vs bu hitaplar siyasi eleştiri olmaktan çok "bir hakaret zinciri" olduğu kabul edilmelidir.
    Başvurucu milletvekili olsa da yasama dokunulmazlığı Anayasa 83. md. Düzenlenmiş ve Anayasa 17. Md "herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve gleiştirme hakkına sahiptir." Yaşama dokunulmazlığının gerekli olduğu bir zeminde ileri sürülen ve başkalarının
    şahsiyet haklarına saldırı niteliği bulunan sözler nedeniyle başvurucuya karşı hukuk davası yoluyla tazminat davası açılabileceği kabul edilmelidir. Eleştiri sırasında kullanılan sözler ile sözlerin konusu arasındaki düşünsel bağlılık anlamında "öz ve biçim" dengesinin korunmadığı bahsi geçen sözlerin yorum ve değerlendirmelerde kullanılması gerekli değildir.
    Başvurucu ifade özgürlüğünü kullanırken kendisi içinde geçerli olan "görev ve sorumluluklara uygun davranmamıştır."
    A.İ.H.M. sürecinde ise mahkeme A.İ.H. Sözleşmesi 10. ve 10/2. maddeleri çerçevesinde ilkeleri sıraladıktan sonra olay ve olgular ile değer yargıları arasında bir ayrıma gidilmesi gerektiği, bir ifadenin değer yargısı teşkil etmesi durumunda bir müdahalenin ölçülülüğü davaya konu ifade için yeterli "olgusal dayanak" olup olmamasına bağlı olabilir yoksa "değer yargısı" haddini aşabilir dedikten sonra başvurucunun iki siyasi konuşmasında söylediği "sözler yargılaması devam eden" çeşitli güncel meselelere dair "kamu menfaatini" ilgilendiren bir tartışmaya katkı sağladığı göz önünde bulundurulduğunda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu kararda mahkeme üyelerinden "hakim Yüksel" karşı görüşünde "olay ve olguların varlığı ortaya konabilir. Oysa değer yargıları kanıta duyarlı değildir. Başvurucunun "yolsuzluk" iddialarına dair davalara ilişkin sözlerinin kolaylıkla "değer yargıları" olarak görülebileceğinden şüphe duymaktayım. Başvurucu tarafından sarf edilen bazı sözler olayların ifade edilmesi olarak sınıflandırılabilir ve başvurucunun ve "olayların varlığını" kanıtlamasını gerektirir. Anayasa mahkemesinin "siyasetçilerin görev ve sorumluluklarını" vurgulayan mütalalarına" tam olarak katılıyorum. Şayet yerel mahkemenin kararları ve mevcut hükümü "gerekli irdelemeden" geçmiş olsaydı ve gerekçelendirme süresinde olaylar ve değer yargıları arasında gerekli ayrım yapıldıktan sonra başvurucunun ifadelerinin içeriği değerlendirilmiş olsaydı ve "10. md. sağladığı koruma sınırlarının aşılıp aşılmadığı hususunda benim vardığım sonucun (içtihada göre ihlal var demiştir) aynı olacağından şüphelerim devam etmektedir.
    Bütün bu açıklamalar ve konu ile ilgili eserlerden alınan A.İ.H.M. Kararlarındaki özet gerekçelerinde gösterilen ifade özgürlüğünün sınırlandırılma için öngörülen kriterlerin bir çoğunun olayda gerçekleştiriği görülmektedir.
    Davalı eldeki olayda ve Dairemizde temyiz incelemesi yapılan diğer dosyalarda davalının siyasi konuşmalarında sözünü ettiği ve bir takım suçlamalarda bulunduğu davacılardan ... Cumhurbaşkanıdır, diğerleri ise yakınlarıdır. Anayasanın 101. Md. Hükümlerine göre Cumhurbaşkanı siyasi değildir. Davalı siyasi konuşmalarında Cumhurbaşkanı ve yakınlarının yurt dışına milyonlarca dolar para transfer ettiler diyerek (grup toplantısında diğer siyasi etkinliklerde, televizyon konuşmalarında) kamu oyu ile içeriğini gösterip paylaşmadığı bir takım belgeler göstermiştir. Bu belgeleri daha ileri tarihte Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile teslim etmişlerdir. Teslim tarihine kadar ve sonrasında aynı suçlamalar yapılmıştır. Bunun yanında hakaret teşkil eden bir çok sözler sarf edilmiştir.
    A.İ.H.M ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarının bir çoğunda açıklandığı gibi siyasilerin "ödev ve sorumlulukları" vardır somut olayda ise davalı ödev ve sorumluluklarına uygun davranmamıştır. Söz konusu içtihatlarda, ciddi bir suçlama yapıldığında yeterli olgusal dayanak olup olmaması önem arz eder. Yoksa "değer yargısı" haddini aşabilecektir. Davalının gösterdiği belgeler ve diğerleri davacıların yurt dışına milyonlarca dolar para transfer ettikleri ile ilgili değil bir kısım davacılara yurt dışından para gelişi ile ilgilidir.
    Uluslararası ticaret gereği doviz cinsinden gelen para önce yurt dışı (Amerikan) bankalarına gider sonra yurt içindeki banka hesaplarına girer. (swift belgeleri), (davalının temyiz incelemesi yapılan diğer dosyada dava konusu televizyon konuşmasında belirttiği gibi) A.İ.H.M içtihatlarında görüldüğü gibi "ciddi bir iddia" ispatlanmalıdır. Oysa ortada ispatlanmamış ciddi bir iddia vardır. Somut olayda yargılama sırasında ileri sürülen iddianın ispatlanması için bir takım delil toplanması istenmiş ancak bu talepler elde olan belgelerden başka sonucada götürmeyecektir. O halde davalı tarafından gösterilen belgeler "yeterli olgusal" dayanak olarak kabul edilemez. A.İ.H.M siyasiler için oluşturduğu içtihadında siyasilerin ağır eleştirilerde (inciticide olsa) hoşgörülü olmaları belirtilmiş olmasına rağmen sivil kişiler yönünden ise bu alanı daraltmıştır. Mahkeme siyasiler yönünden bu kararları verirken örnek kararlara bakıldığında siyasiler yönünden bir "yargılama" söz konusu olduğunda bu yargılama konusunda yapılan incitici sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu içtihat edilmiştir. Yine Kılıçdaroğlu Türkiye Devasında A.İ.H.M. İçtihadına uygun olarak "...", "HES","34 sivilin öldürülmesi" olaylarının dava konusu olduğunu kamu oyuna mal olmuş olgusal dayağı olan bu olayların siyasi olarak eleştiri konusu yapılabileceğinden başvurucunun talebi kabul edilmiştir. Esasın söz konusu davaya konu açıklamalar ...'ın Başbakan olduğu döneme aittir. Eldeki davaya emsal teşkil etmeyecektir.
    Açıklanan bu maddi ve hukuksal belirlemelere göre, davalı tarafından yapılan suçlamaların ciddi olduğu olgusal bir dayanağının olmadığı bu ve diğer nedenlerle davalının ifade özgürlüğü sınırlarını aştığından BAM kararının onanması gerekirken sayın çoğunluğun yazılı gerekçe ile kararın Bozulması yönündeki görüşüne katılmıyoruz.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi