Esas No: 2021/2732
Karar No: 2022/6917
Karar Tarihi: 12.10.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/2732 Esas 2022/6917 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, müvekkilinin daha önce davalı şirketin ortağı ve temsile yetkili müdürü iken hisselerini devrettiğini ve artık şirket ortağı olmadığını ileri sürerek tespit davası açmıştır. İlk derece mahkemesi hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Ancak bölge adliye mahkemesi davanın hukuki yararı olduğuna karar vererek ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Bunun üzerine temyiz eden davacı vekili, HMK'nın 106. maddesi uyarınca hukuki yararın olmadığını ve davanın usulden reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Temyiz incelemesi sonrasında Yargıtay, davacının iddialarının tespit davası kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının olmadığı ve davanın usulden reddedilmesi gerektiği yönünde karar vermiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Tespit davası başlıklı 106. maddesi \"Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Hukuki yararın bu şekilde varlığı dava şartıdır.\" şeklinde hüküm vermektedir. Bu bağlamda, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir (HMK'nın 114/h. maddesi).
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 43. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 25.09.2019 tarih ve 2017/1037 E- 2019/894 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi'nce verilen 24.12.2020 tarih ve 2020/1636 E- 2020/486 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin, davalı şirketin ortağı ve temsile yetkili müdürü iken, 15.04.2004 tarihli hisse devir sözleşmesiyle şirketteki payını aktif ve pasifleriyle birlikte dava dışı ...’a devrettiğini, hisse devir ve temlik işleminin de 27.04.2004 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmiş olmakla hukuken şirket ortaklığının sona erdiğini, müvekkilinin davalı şirketteki müdürlük ve ortaklık ilişkisi tamamen sona ermesine rağmen, vergi cezalarına ve vergi suçlarından dolayı davalara muhatap olduğunu ileri sürerek müvekkilin 27.04.2004 tarihinden itibaren davalı şirket ortağı olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davacının davalı şirketteki hissesini devrederek ortaklıktan ayrıldığı, ancak davacının hisse devrini vergi dairesine bildirilip, vergi dairesi nezdinde şirket ortaklığını sona erdirmediği, bu prosedürün yerine getirilmediği ya da davacının başvurusu olsa dahi vergi dairesi tarafından işlemin tamamlanamadığı, bu nedenle davacının vergi suçlarından yargılandığı dönemler yönünden ve vergi cezalarının tahakkuk dönemleri yönünden şirket ortağı gözüktüğü, mahkemece vergi idaresini bağlayıcı bir kararın verilemeyeceği, kaldı ki bu yönden mahkemenin de görevli olmadığı, davacının hukuki menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi'nce; davacının kurucu ortağı ve müdürü olduğu ve daha sonradan şirketteki hisselerini devrederek ortaklığının sona erdiği davalı şirket hakkında kesinleşmiş vergi alacaklarından dolayı davacının davalı şirketteki ortaklığının ve müdürlük yetkisinin sona erdiğinin tespitini istemesinde hukuki yararının bulunduğu bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının isabetsiz olduğu, davalı şirketin 22.08.2003 tarihinde tescil edilerek davacı ..., dava dışı ... ve ... tarafından 3 ortaklı olarak kurulduğu, ana sözleşmede, davacının 20 yıl süreliğine müdür olarak atandığı, davacının şirketteki mevcut hisselerinin tamamını 15.04.2004 tarihli noter sözleşmesi ile dava dışı ...’a devrettiği, şirket ortaklığından ayrıldığı, bu hususun 19.04.2004 tarihli şirket ortaklar kurulu kararı ile onaylandığı, kararın 27.4.2004 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, 05.05.2004 tarihli ortaklar kurulu kararıyla...’nin müdür olarak dışarıdan şirkete atandığı ve yine davalı şirket ortaklarından Abdulcabbar Balcı’nın da 25.06.2004 tarihli ortaklar kurulu kararı şirkete müdür olarak seçildiği, bu kararların ticaret sicil gazetesinde yayınlandığı, ancak davacının müdürlük görevinden istifa etmediği gibi müdürlük yetkisinin kaldırılmadığı, davacının şirketteki tüm hisselerini devretmesinden sonra da müdürlük görevini devam ettirdiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, şirket ortağı olmadığının tespiti istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davacının ticaret sicil kayıtları uyarınca payını devrettiği hususu belirli olduğundan hukuki menfaat yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, kararın davacı tarafından istinafı üzerine ise bölge adliye mahkemesince davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmakla beraber davacının şirket müdürlüğünden istifa etmediği, müdürlük görevinin devam ettiği gerekçesiyle davanın bu değişik gerekçe ile reddine karar verilmiştir.
Davacı 27/04/2004 tarihinden itibaren şirket ortağı olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş olup, müdürlük yetkisinin devam edip etmediği ile ilgili herhangi bir talebi bulunmamaktadır. Dosya kapsamına göre, davacının davalı şirketteki hisselerinin tamamını 15.04.2004 tarihli noter sözleşmesi ile dava dışı ...’a devrettiği, bu hususun 19.04.2004 tarihli şirket ortaklar kurulu kararı ile onaylandığı, kararın 27.4.2004 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, böylece şirket ortaklığından usulüne uygun olarak ayrıldığı anlaşılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Tespit davası başlıklı 106. maddesi “Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” düzenlemesini içermekte olup, davacının işbu tespit davasını açmasında HMK'nın 106. maddesi uyarınca hukuki yararın olmadığı, hukuki yararın da HMK'nın 114/h. maddesi uyarınca dava şartı olduğu gözetildiğinde davanın HMK'nın 114/h ve 115/2. maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken bölge adliye mahkemesince yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 12/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.