Esas No: 2021/20573
Karar No: 2022/1203
Karar Tarihi: 31.01.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/20573 Esas 2022/1203 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2021/20573 E. , 2022/1203 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki zarar gören binanın bedelinin belirlenmesi ve tahsili isteğine ilişkin davanın yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine dair verilen hükme karşı davacı asıl tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı asılın istinaf isteminin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, düzelterek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; davanın yargı yolu bakımından dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili; davalı ... tarafından yapılan tünel inşaatı sırasında müvekkiline ait dairenin zarar gördüğünü, can ve mal güvenliği açısından risk taşıdığı gerekçesiyle müvekkilinin dairesinin bulunduğu binanın yıkılmasına karar verildiğini, müvekkilinin dairesi için 39.295,00 TL enkaz bedeli tespit edildiğini, müvekkilinin dairesi için belirlenen değerin düşük olduğundan bahisle, dairedeki gerçek zararının tespiti ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; idari yargının görevli olduğunu, bu nedenle davanın görev yönünden reddi gerektiğini, davacının mülkiyetinde bulunan davaya konu taşınmazın enkaz bedelini talep ettiğini, ancak davanın açıldığı tarih itibariyle davaya konu binanın yıkılmadığı ve davacının bu anlamda herhangi bir zararının olmadığını, bu nedenle davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, 6100 sayılı HMK'nın 107. maddesine göre tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunması gerektiği; davacının tespit davasına ettiği hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararının bulunması şartı arandığı, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğunun, tespit davası açılabilmesi için tek başına yeterli olmadığı; davacının tespit davası ile istediği hukuki korumanın diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa o zaman davacının dava açmada hukuki yararı olmadığı; buna göre davacının davaya konu taşınmazın enkaz bedelinden kaynaklanan maddi zararının tahsili için alacak davası, tazminat davası şeklinde eda davası açabilecek
veya değişik iş dosyası ile derhal delil tespiti yaptırabilecek iken aynı konuda tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğundan 6100 sayılı HMK’nın 114/1h ve 115/2 maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmiş; davacı asıl tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce; davaya konu uyuşmazlıkta davacının, karayolu bağlantısı için yapılan tünel inşaatı nedeniyle, proje ve kamulaştırma sahası dışında kalan tünel üstü zemindeki binasında gerçekleştiğini bildirdiği zararı istediği, buna göre davaya bakma görevinin idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davacı asılın istinaf isteminin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, düzelterek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; idari yargı görevli olduğu için davanın yargı yolu bakımından dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Dava, Konak-Yeşildere bağlantı yolu tünel inşaatı sırasında zarar gören binadaki davacının dairesinin bedelinin belirlenmesi ve tahsili isteğine ilişkindir.
Somut uyuşmazlıkta öncelikle çözümlenmesi gereken husus davanın hangi yargı kolunda görüleceğine ilişkindir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı" başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır.
Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardan ibarettir.
Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir.
İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir.
İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir.
İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücüne (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
Kamu tüzel kişilerinin, kamu hizmetlerine ilişkin olmakla beraber özel hukuk kuralları altında, özel hukuk tüzel kişisi gibi yaptığı eylem ve işlemler ise özel hukuk alanına ilişkin olduğundan, bunlar idari eylem ve işlem olarak nitelendirilemezler.
Kamu idare ve kurumlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusu olduğu halde, özel hukuk tüzel kişisi olarak yürütülen faaliyetler sırasında meydana gelen zararlardan ötürü ilgili kamu tüzel kişisinin sorumluluğunun özel hukuk hükümleri ve ilkeleri uyarınca belirlenmesi gerekir.
İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların çözüm ve görümü, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine; idarece herhangi bir hakka haksız müdahalede bulunulduğu, plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak zararın tazmini davalarının, haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre çözümü ise adli yargı yerine ait olacaktır.
Bir kamu hizmetinin yasa ile idareye görev olarak verilmiş olması, bir hakka yapılan müdahalenin önlenmesi, tazmini isteğiyle açılan her davanın idari yargı yerinde görülmesi için yeterli sayılamaz. 11.02.1959 tarih E.17, K.15 sayılı Yargıtay İBK.da açıklandığı gibi, yapılan işlerin plan veya projelere aykırı olması halinde ortada idari kararın tatbikine ilişkin bir fiil bulunmadığından, bu iddia ile açılmış bir dava ancak haksız fiilden doğan bir dava olarak ele alınacaktır.
Bu nedenlerledir ki, haksız fiilden doğan zararların tazmini davalarının özel hukuk hükümlerine göre görülme ve çözüm mercii adli yargı yeridir.
Ayrıca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1-a maddesinde, adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır. Yani yasanın açıkça adli yargıyı görevli saydığı haller idari yargının görevi kapsamının dışında kalmakta olup bu gibi durumlarda, dava konusu işlemin niteliğine bakılmaksızın davanın adli yargıda görülmesi gerekir.
Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 07.12.2005 gün ve 2005/4-650 E.-2005/711 K.; 04.04.2007 gün ve 2007/4-141 E.2007/188 K; 02.02.2011 gün ve 2010/7-673 E. 2011/2 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.
Somut olayda, davalı ... tarafından davadışı müteahhit firma ... Asfalt Maden İnş. Nakliye San ve Tic A.Ş’ye yaptırılan ... karayolu bağlantısı kapsamındaki tünel inşaatı sırasında proje ve kamulaştırma sahası dışında bulunan tünel üstündeki zeminde bulunan davacıya ait dairenin zarar gördüğü, can ve mal güvenliği açısından risk taşıdığı gerekçesiyle davacının dairesinin bulunduğu binanın yıkılmasına karar verildiği, İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin atadığı bilirkişiler tarafından tanzim edilen raporda davacının dairesi için 50.250,00 TL değer biçildiğini, %32 yıpranma payı düşüldükten ve %15 yenileme payı ilave edildikten sonra 39.295,00 TL enkaz bedeli tespit edildiği, davacının İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyasında taraf olmaması nedeniyle rapora itiraz edemediği, dairesi için alınan bilirkişi raporundan, davalının gönderdiği yazı ile haberdar olduğu, bu nedenle enkaz bedeline itiraz ettiği, davacının dairesi için belirlenen değerin düşük olduğundan bahisle, dairedeki gerçek zararının tespiti ile davalıdan tahsilini eldeki dava ile talep ettiği anlaşılmıştır.
Görüldüğü üzere, davalı ...’nün eyleminin, 6098 sayılı TBK’nun 49. maddesinde ifadesini bulan haksız fiil niteliğinde olduğu belirgindir.
Bu durumda, eldeki dava, haksız eylemden kaynaklanan tazminat isteğiyle açılıp; açıkça adli yargının görev alanında kalmakla, yukarıda da belirtildiği üzere, yasanın açıkça adli yargıyı görevli saydığı bu hal idari yargının görev kapsamı dışında kalacağından, bu davanın adli yargıda görülmesi gerekir.
Öyleyse, eldeki davanın ve bu davaya konu eylemin niteliği dikkate alındığında, davanın çözüm ve görümünün adli yargı yerine ait olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Şu halde; bölge adliye mahkemesince, davanın adli yargının görev alanına girmesine; diğer yandan davanın haksız eyleme dayalı olmakla idarenin eylem ve işlemine dayanmamakla idari yargının görev alanı dışında bulunmasına göre; uyuşmazlığın esastan incelenip karara bağlanması gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın yargı yolu bakımından görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir. Açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK 371. maddesi gereğince maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin de İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 31/01/2022 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK’nun 370/1. maddesi gereğince onanması görüşündeyim.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.