Esas No: 2017/3098
Karar No: 2021/546
Karar Tarihi: 29.04.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3098 Esas 2021/546 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş; davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise önceki bozma kararı kısmen kaldırılarak değişik gerekçe ile yeniden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı için yaptığı dış cephe giydirme işini zamanında bitirerek davalıya teslim ettiğini, yaptığı işlerin karşılığında düzenlediği 03.06.2013 tarihli 20.560,32TL tutarındaki faturanın tüm şifahi ikaz ve ihtarlarına rağmen ödenmediğini, bunun üzerine bakiye fatura alacağının tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalı şirketin haksız olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline, icra takibinin faiz dâhil 20.784,93TL üzerinden devamına, % 40"dan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkiline dış cephe giydirme işi yapmadığını, ihtarname ile gönderilen 03.06.2013 tarihli faturaya itiraz edildiğini ve faturanın iade edildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.12.2014 tarihli ve 2014/761 E., 2014/485 K. sayılı kararı ile; dinlenen tanık beyanları ve yapılan keşif ile davalının işyerinin dış cephe giydirme vb. işlerini alan davacının taşeron vasıtasıyla işleri tamamlayarak davalıya teslim ettiğinin anlaşıldığı, davalının işlerin davacı tarafından yapılmadığına yönelik savunmasıyla ilgili somut bir delil sunmadığı, davacının takip konusu fatura kapsamındaki işleri kendi elemanları ile veya taşeron kullanarak yapmasının ve taşeron firmanın gönderdiği faturanın üzerine davalı ile arasındaki anlaşmaya göre kârını da ilâve ederek faturalandırmasının mümkün olduğu, faturaya dayalı olan alacağın icra takibi itibariyle bilinebilir miktarda olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, % 20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 12.04.2016 tarihli ve 2015/3792 E., 2016/2240 K. sayılı kararı ile;
‘‘…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia olunan iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptâline, takibin devamına karar verilmesi ve icra inkâr taminatının tahsili istemine ilişkindir.
Davalı vekili; müvekkilinin yüklenici olarak davalıya ait binanın dış cephe giydirme işini yapıp zamanında bitirerek teslim ettiğini, iş bedeli için düzenleyip kestiği 20.562.32 TL"lik fatura bedelinin davalı tarafından ödenmediğini, gönderilen Beyoğlu 43. Noterliği"nin 31350 yevmiye ihtarına da uyulmadığını, bunun üzerine Bakırköy 14. İcra Müdürlüğü"nün 2013/10419 Esas nolu dosyasında yaptıkları icra takibine de haksız itiraz edildiğini belirterek haksız ve kötüniyetli itirazın iptâline, takibin devamına, icra inkâr tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde akdî ilişkiyi reddederek; davalının müvekkiline böyle bir işi yapmadığını, ihtarname ile gönderdiği faturayı itiraz edip iade ettiklerini, savunup haksız ve dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece icra dosyası, fatura, davacıya ait ticari defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucunda alınan bilirkişi raporu, keşif ve inşaat bilirkişisi raporu ile tanık beyanlarına göre taraflar arasında akdî ilişkinin mevcudiyeti kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı iş sahibi tarafından temyiz edilmiştir.
Eser sözleşmesi karşılıklı edimleri içeren bir iş görme sözleşmesidir. Yüklenicinin edimi eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek, iş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir.
Taraflar arasında yazılı bir eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Akdî ilişkinin varlığını ispat yükü davacı üzerindedir.
HMK"nın 200. maddesi hükmüne göre: (1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.
Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir.
Davacının akdî ilişkinin varlığına dair bu yükümlülüğünü az yukarıda yazılı yasal düzenlemeye göre yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Yazılı delil başlangıcı teşkil edebilecek bir belge de sunulmadığı gibi, davalının tanık dinlenmesine açık itirazına rağmen tanık dinlenerek ve davalının ticari kayıtları değerlendirilmeden sadece davacıya ait ticari kayıtlar incelenmek suretiyle alınan bilirkişi raporuna göre akdî ilişkinin varlığının kabulü doğru olmamıştır.
Davacının dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı davada, akdî ilişki yazılı olarak kanıtlanamadığı halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksine görüşle davanın kabulüne itirazın iptâline karar verilmesi yasaya aykırı olup davacı yanın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 21.03.2017 tarihli ve 2016/4050 E., 2017/1252 K. sayılı kararı ile;
‘‘…Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yürütülen icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin davanın kabulüne dair kararı davalı tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 12.04.2016 gün 2015/3792 Esas ve 2016/2240 Karar sayılı ilâmı bozma ilâmına karşı bu kez davacı vekili tarafından süresi içersinde karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
1-Dosyadaki yazılara, Yargıtay ilâmında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin diğer karar düzeltme istemlerine gelince;
Dava eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia olunan iş bedelinin tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının tahsili istemine ilişkin olup mahkemenin davanın kabulüne dair kararı, Dairemizce akdî ilişkinin varlığının davacı tarafından yazılı delille ispatlanması gerektiği, yazılı delil başlangıcı teşkil edecek bir belge de sunulmadığı gibi, davalının tanık dinlenmesine itirazına rağmen tanık dinlenerek ve sadece davacıya ait ticari kayıtlar incelenmek suretiyle akdî ilişkinin varlığının kabulünün doğru olmadığı, davacının dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı davada, akdî ilişki yazılı olarak kanıtlanmadığı halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Bozma kararında yemin deliline dayanılmadığından söz edilmiş ise de davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmış olduğu bu kez yapılan incelemede anlaşılmıştır. Dayanılan yemin delili yönünden davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılıp, yemin teklifi halinde HMK 225 ve devamı maddeler hükümlerine göre yemin delilinin toplanması için gereken işlemlerin yapılması ve sonucuna göre değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekir. Mahkeme kararının bu gerekçeyle de bozulması gerekirken yemin deliline dayanılmadığından da söz edilerek bozulduğu bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından davacı vekilinin bu hususa ilişkin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 12.04.2016 tarihli bozma ilâmının kısmen kaldırılması ve mahkeme kararının bu gerekçeyle de bozulması uygun görülmüştür…” gerekçesiyle karar düzeltme istemi kabul edilerek karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.07.2017 tarihli ve 2017/348 E., 2017/625 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında mahallinde yapılan keşif, davacının kestiği faturalar ve dinlenen tanık beyanlarına göre davalıya ait işyerinde eser niteliğindeki işleri taşeron olarak bir başka firmaya yaptıran davacının edimini yerine getirerek faturada belirtilen işleri gerçekleştirdiği, dosyada davalının söz konusu işlerin bir başka firma veya kişi tarafından yapıldığına yönelik ispatının da bulunmadığı, davacının sunduğu deliller ile eser sözleşmesinin varlığını ispatladığı, ispat vasıtası olarak yemin deliline dayanıp dayanmadığının sorulmasının davacının bozmaya yönelik direnme talebi de dikkate alındığında yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında yazılı eser sözleşmesi bulunmayan ve davalı iş sahibi tarafından akdi ilişkinin inkâr edildiği somut olayda; davalıya ait binada dış cephe giydirme işini yaptığı hâlde imalat bedeline karşılık düzenlediği faturasının ödenmediğini iddia eden davacıyaeser sözleşmesinin varlığını ispatlaması için mahkemece yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasının gerekli olup olmadığı, yanlar arasında varlığı iddia edilen eser sözleşmesi ilişkisinin davacı tarafça ispatlanıp ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek, uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler. Tasarruf ilkesi, genel anlamda tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir. Bir diğer deyimle tasarruf ilkesi davanın taraflarına dava konusuna ve yargılamanın seyrine etki etme imkânı sağlamaktadır (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./Korkmaz Taş H.: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 783 ve 784).
15. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ‘‘Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler’’ başlıklı Birinci Kısım İkinci Bölümünde ‘‘Tasarruf ilkesi’’ başlığı altındaki 24. maddesinde;
‘‘(1)Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.
(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmayaveya hakkını talep etmeye zorlanamaz.
(3)Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.’’ şeklinde düzenlenen tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukukî korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir.
16. HMK’nın 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Hukukî dinlenilme hakkının HMK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen temel üç unsurundan birisi olan “Açıklama ve ispat hakkı”, tarafların yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkını ifade eder. Başka bir anlatımla açıklama hakkının konusunu tarafların taleplerini açıklamaya yönelik vakıalar ve bu vakıaları ispatlamak amacıyla gösterdikleri deliller oluşturur. Hâkimin taraflara açıklama hakkı tanımadan, onları dinlemeden vereceği hüküm hakkın yerine getirilmesine hizmet etmez. Şöyle ki tarafların iddia ve savunmalarını ileri sürmelerine ve bunları kanıtlamalarına olanak tanımayan bir yargılamanın sonunda gerçeğin ortaya çıkması mümkün değildir.
17. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) veya hukuksal durumun varlığı ya da yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen inandırma eylemine “ispat” denir. İspat faaliyeti aynı zamanda yargılama sürecinde taraflar açısından yargısal bir temel hak olarak da görünüm kazanır. Anayasal dayanağı da olan ispat hakkını taraflar HMK’nın 189/1. maddesi gereğince kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak kullanırlar.
18. HMK’nın 187/1. maddesine göre ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. İspatı gerekli ve önemli olan vakıalar, hâkimin vereceği kararı etkileyen ve hâkimin karar verirken dikkate alması gereken vakıalardır.
19. Kural olarak belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini, tarafların ispat etmesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) ‘‘İspat yükü’’ başlıklı 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Aynı yöndeki düzenleme HMK’nın 190. maddesinin birinci fıkrasında, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre ispat yükü, ispatı gereken vakıalara dayanan tarafa ait olup, herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
20. Bir davaya taraf olan herkes, karşı taraf karşısında kendisini dezavantajlı bir konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir. Aynı şekilde, tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir. Açıklanan bu ilkelere paralel olarak HMK ile yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. HMK’nın 194. maddesi ile düzenleme altına alınan hüküm gereği, taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülüğü altındadır. Bu madde kapsamında taraflar; dayandıkları delilleri ve hangi delilin, hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtme zorunluluğu altında bırakılmışlardır. Buradan hareketle açıkça söylenmelidir ki; HMK ile benimsenen yargılama usulünde “dayanak vakıa ve o vakıanın ispatı içingösterilecek delil” birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçası olarak ele alınmıştır. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2017/2-2710 E., 2021/34 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
21. HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” zorunluluğu; davacı taraf yönünden HMK’nın "Dava dilekçesinin içeriği" kenar başlıklı 119. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin, (f) bendinde ise "İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği”nin dava dilekçesinde gösterilmesi; davalı taraf yönünden ise, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde "Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin ve (e) bendinde de"Savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği”nin cevap dilekçesinde gösterilmesi şeklinde düzenlenmiştir.
22. HMK’nın 136/2. maddesinde davacının cevaba cevap dilekçesi hakkında dava dilekçesine, davalının ikinci cevap dilekçesi hakkında da cevap dilekçesine ilişkin hükümlerin niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanacağı ilkesi getirildiğinden, her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin gösterilmesi zorunluluğu cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri içinde geçerlidir.
23. Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Buna karşılık kendiliğinden (re’sen) araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, hâkim davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hâkimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir.
24. Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.
25. Taraflarca getirilme ilkesi HMK"nın 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:
“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
(2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”.
26. Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dâhildir (HMK m. 25/2). Hâkim, olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz. Mahkemenin hüküm vermesi için kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkân vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur. Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2020 tarihli ve 2016/9-1215 E., 2020/950 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
27. HMK’nın 31. maddesi gereğince hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir. Bu madde, hâkime sadece taraflara başka delilleri olup olmadığını sorma yetkisi vermemiş, aynı zamanda dava dosyasından anlaşılan delillerin getirtilmesini isteyerek delilleri temin etme yetkisi de tanımıştır. Bir başka ifadeyle hâkim ispat yükünü taşıyan tarafa başka delili olup olmadığını sorabilir; tarafların dava dosyasına bildirdikleri delillerin gösterilmesini ve sunulmasını isteyebilir.
28. HMK’nın 194. maddesinde “somutlaştırma yüküve delillerin gösterilmesi” açıkça ve zorunluluk olarak düzenlenmesine rağmen, tarafların bu yükün gereğini yerine getirmemelerinin yaptırımı gösterilmediğinden, bu maddenin, HMK’nın 31. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gereklidir. Aydınlatma ödevi, hâkimin davayı maddi anlamda sevk ve idare etmesiyle ilgili olup, maddi anlamda sevk yetkisinden vakıaların aydınlatılmasına yönelik işlemler anlaşılmaktadır. Hâkim aydınlatma ödevini tarafları aydınlatmak için değil, vakıaları ve uyuşmazlığın kapsamını aydınlatmak için kullanmalıdır. Davacının dilekçesinde dayandığı vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaması, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmemesi hâlinde, hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde söz konusu eksikliğin giderilmesi için davacıya süre vermesi isabetli olacaktır. Doktrinde; tarafın dava dosyasına ibraz ettiği belgeleri hangi ihtilaflı vakıayı ispatlamak için gösterdiğini açıkça belirtmemesi durumunda, hâkimin delilini somutlaştırması için ilgili tarafa süre verebileceği kabul edilmektedir. Mahkemece verilen sürede delillerini somutlaştırmayan taraf, bu yükün olumsuz sonuçlarına katlanmak zorunda kalır; burada tarafın karşılaşacağı olumsuz sonuç, hâkimin somutlaştırma yüküne uygun şekilde gösterilmeyen delili göz önüne almadan karar vermesidir.
29. Öte yandan borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Eser sözleşmesi’’, uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte olan ve uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde, "Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." şeklinde tanımlanmıştır. TBK’nın 12/1. maddesine göre sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. Bu düzenleme gereğince kural olarak sözleşmeler ve bu arada eser sözleşmeleri yasada aksi düzenlenmedikçe, hiçbir şekle bağlı olmayıp, sözlü veya yazılı yahut resmî biçimde yapılabilir. Yalnız, sözlü olarak yapılan sözleşmelerin, ileride bir uyuşmazlık çıkması ve taraflardan birinin bu sözlü sözleşmeyi veya bazı hükümlerini yadsıması (inkâr etmesi) hâlinde, diğer taraf bu sözleşmeyi ispat zorluğu ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle hiçbir şekle bağlı olmayan eser sözleşmelerinin yazılı yapılması, kanıtlama kolaylığı sağlar. HMK’nın 200/1. maddesinde de; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri iki bin beş yüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gereğine işaret edilmiştir.
30. Eser sözleşmesi ilişkisinin varlığı kural olarak yazılı veya kesin delillerle ispatlanmalıdır. Senetle ispat zorunluluğuna ilişkin HMK’nın 200 vd. maddelerindeki düzenlemelerin sonucu olarak sözleşme ilişkisinin kurulması hukukî işlem niteliğinde olduğundan, eser sözleşmesine dayalı bir davada; davalının akdi ilişkiyi inkâr etmesi hâlinde, ispat yükü davacının üzerinde olup, sözleşmenin kurulduğunu davacının kural olarak yazılı delille veya ikrar, yemin, ticari defterler gibi diğer kesin delillerle ispatlaması gerekir. Yazılı delille (senetle) ispat zorunluluğu bulunan bu durumda tanık dinlenebilmesi için HMK 200/2. maddesine göre karşı tarafın tanık dinlenmesine açıkça muvafakat etmesi, HMK 202. maddesinde düzenlenen delil başlangıcının olması ya da HMK 203. maddesinde sayılan istisnalardan birinin bulunması gerekir. Bunlar yoksa ve somut olayda olduğu gibi dava, HMK’nın yürürlükte olduğu dönemde açıldıysa; dava dilekçesinde, HMK 136/2. maddesinde yapılan atıf gereğince cevaba cevap dilekçesinde veya süresi içinde dosyaya sunduğu delil listesinde açıkça yemin deliline dayanıldıysa, davacıakdi ilişkinin varlığını kanıtlamak için davalıya yemin teklif eder ya da mahkeme davacı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğunu hatırlatır.
31. Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK). Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu HMK"nın 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Yemini kendisine ispat yükü düşen taraf teklif edebilir. Mahkemece davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması için, delil listesinde açıkça yemin deliline dayanılmış olması yeterlidir. Hangi maddi vakıanın çekişmeli olacağı başlangıçta belli olmadığından, davacının dayandığı yemin deliliyle hangi maddi vakıayı ispat edeceğini ayrıca mahkemeye bildirmesi gerekmemektedir. Davacının yargılamanın başında hangi maddi vakıanın yemin deliliyle ispat edileceğini delil listesinde somutlaştırması mümkün olmadığı gibi, HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevine göre de cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanan davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
32. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında yazılı eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Davalı tarafça akdi ilişkinin varlığı inkâr edilmiştir. Sözleşme ilişkisini ispatlamakla yükümlü olan davacı, HMK 200/1. maddesi uyarınca akdi ilişkinin varlığını yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır. Dava dosyasına yazılı belge sunulmadığı gibi, dosyada HMK 202. maddesi kapsamında delil başlangıcı niteliğinde sayılabilecek herhangi bir belge de bulunmamaktadır. Yargılamanın tüm aşamalarında sözleşme ilişkisini kabul etmeyen davalı iş sahibi, davacının faturasına yasal süresi içinde itiraz ederek faturayı iade etmiş; davacı tanıklarının dinlenmesine de muvafakat etmemiştir. Özel Dairenin bozma kararında da açıklandığı gibi, yazılı belge ile akdi ilişkinin varlığını kanıtlayamayan davacı cevaba cevap dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandığından, mahkemece davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde davacı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra açıldığı, HMK’da sadece bir tarafın diğerine yemin teklifinin kabul edildiği ve hâkimin kendiliğinden yemin teklifine izin verilmediği, HMK’nın 194. maddesinin taraflara hangi vakıayı hangi delil ile ispatlayacağını açıkça göstermek zorunluluğunu getirdiğinden taraflardan birinin iddia ettiği vakıayı yemin delili ile ispat edecekse bunu delil listesinde açıkça göstermesi gerektiği, davacının dava dilekçesinde genel olarak herhangi bir vakıa belirtmeden yemin deliline dayanması hâlinde hâkimin kendiliğinden o vakıayı ispat için davacıya yemin teklif etme hakkını hatırlatmasının yasal olarak mümkün olmadığı, ancak davacının iddia ettiği vakıalardan birini yada tüm iddiasını karşı tarafa yemin yöneltmek suretiyle kısacası yemin ile ispat edeceğini dava dilekçesi ya dadelil listesinde açıkça belirtmesi durumunda hâkimin davacıya o vakıanın ispatı için delil listesinde belirtmiş olduğu gibi yemin ile ispatlamak isteyip istemediğini hatırlatabileceği, hâkimin davayı aydınlatma görevini düzenleyen HMK’nın 31. maddesinin yemin delilini kapsamadığı, zira HMK’da dolaylı yollarla hâkimin yemini hatırlatması müessesesinin uygulanmasının doğru olmadığı, yeminin davanın aydınlatılması kapsamında değil, davanın kesin bir delille ispatı meselesi olduğu, hâkimin tarafların iddiasını ispatlaması gibi bir görevi bulunmadığı, yeminin düzenlendiği HMK’nın 225. ve devamı maddelerinin hâkime kendiliğinden delil toplama yetkisi vermediği görüşü ile direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
34. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
35. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.