
Esas No: 2017/227
Karar No: 2021/538
Karar Tarihi: 29.04.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/227 Esas 2021/538 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 4. İş Mahkemesince verilen davanın reddine dair karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.07.1987 tarihinde İzmir’deki işyerinde çalışmaya başladığını, işe giriş bildirgesi verilmiş ise de bordro düzenlenmediğinden Kurum kayıtlarında bu çalışmasının görünmediğini, İzmir 9. İş Mahkemesinde açılan davada müvekkilinin 01.07.1987 tarihinde 2 (iki) günlük sigortalılığının tespit ve tescil edildiğini, bunun üzerine 01.05.2014 tarihinden, mümkün olmaması hâlinde 01.04.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasının talep edildiğini, ancak davalı Kurumun yaşlılık aylığını 01.04.2015 tarihinden itibaren bağladığını, sonradan kesinleşmiş olsa bile sigortalılık başlangıç tarihi 01.07.1987 olan davacının 14.04.2014 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığını, davacı tahsis talebinden sonra bir süre sigortalı olarak çalışmış ise de, emekli olan bir kişinin çalışmasına engel bulunmadığından bu çalışmaların sosyal güvenlik destek primine (SGDP) tabi çalışma olarak Kurumca değerlendirilebileceğini ileri sürerek müvekkilinin 01.05.2014-01.04.2015 tarihleri arasında emekli olduğunun ve bu dönem aralığındaki çalışmalarının SGDP’li olduğunun tespiti ile emekli maaşının hak ettiği tarihten itibaren faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının 05.05.1995-31.12.2012 tarihleri arasındaki prim gün sayısı 6342 gün olup 09.03.2015 tarihli geriye dönük tahsis talebinin mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) geçici 81. maddesinin (B) bendindeki 25 yıl sigortalılık süresi ve 55 yaş şartlarını da yerine getirmediğinden kabul edilmediğini, yasal koşulların 01.04.2015 tarihinde oluşması üzerine aylık bağlandığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Denizli 4. İş Mahkemesinin 17.11.2015 tarihli ve 2015/193 E., 2015/468 K. sayılı kararı ile; İzmir 9. İş Mahkemesindeki davanın sigortalılık başlangıç tarihinin tespitine ilişkin olmayıp hizmet tespiti olduğu, hizmet tespit davası ile kazanılan hizmetlerin kesinleşmeden tahsis talebinde değerlendirilemeyeceği, bu nedenle Kurum işleminin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Kararı:
7. Denizli 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 12.04.2016 tarihli ve 2016/1781 E., 2016/6547 K. sayılı kararı ile; "...Dava; davacının 01/04/2014 tarihinden itibaren yaşlılık aylığını hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının 2 günlük hizmetinin tespiti için açtığı davanın kesinleşmemesi nedeniyle bu sürelerin yaşlılık aylığı hesabında dikkate almayan Kurum işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 01/03/1964 doğumlu davacının 14/04/2014 tarih 5.713.054 sayılı dilekçesi ile Kurum"a yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu, davacının, 05/05/1995 ila 31/12/2012 tarihleri arasında toplam 6342 gün çalışması olduğu 25 yıl ve 55 yaş şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle Kurum"un tahsis talebini reddettiği, davacının 01/07/1987 ile 02/07/1987 tarihlerindeki 2 günlük hizmetlerinin tespiti talebiyle açtığı davanın İzmir 9. İş Mahkemesi"nin 05/11/2014 tarih 2014/541 E. - 749 K. sayılı ilamıyla kabul edildiği, kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesi"nin 17/02/2015 tarih 2014/27347 E. 2015/2490 K. sayılı ilamıyla onanarak kesinleştiği, davacının 26/03/2015 tarih 4890070 sayılı dilekçesiyle yeniden yaptığı tahsis başvurusunun Kurum tarafından kabul edildiği ve davacıya 01/04/2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacının, Osman Yıldırım ünvanlı işyerinde 01/07/1987 tarihinde sigortalılığının başladığına ilişkin Kurum"a işe giriş bildirgesi verildiği ve İzmir 9. İş Mahkemesi"nin 05/11/2014 tarih 2014/541 E. - 749 K. sayılı ilamı ile kabul edilen 2 günlük hizmetinin de 506 sayılı Kanun"un geçici 81/B maddesi gereğince yaşlılık aylığı hesabında dikkate alınması gerektiği açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Denizli 4. İş Mahkemesinin 12.07.2016 tarihli ve 2016/221 E., 2016/470 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararını süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelen uyuşmazlık; davacının İzmir 9. İş Mahkemesinde açtığı ve temyiz incelemesinden geçerek 17.02.2015 tarihinde kesinleşen davada tespitine karar verilen 01.07.1987 tarihinden itibaren 2 günlük hizmetinin 506 sayılı Kanun’un geçici 81. maddesinin (B) bendi kapsamında 14.04.2014 tarihli tahsis talebi yönünden yaşlılık aylığı hesabında dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için sigortalılık süresi konusu üzerinde kısaca durmak gerekir.
13. Önemle belirtilmelidir ki, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasada güvence altına alınmıştır. Bu hak bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo–ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (Arıcı K., Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s. 95). Diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hakkı ortaya çıkabilecek sosyal riskleri önlemeyi amaçlar.
14. Sosyal güvenlik hakkı içerisinde malullük, yaşlılık ve ölüm ise insanın kaçınamayacağı sosyal risklerden bazılarıdır. Bu risklerden bireylerin korunması için ise malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları düzenlenmiştir.
15. Bununla birlikte bireylerin malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasından yararlanması kanun ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır. Bu koşullardan biri de kişinin belirli bir süre sigortalı olması diğer bir ifadeyle sigortalılık süresidir.
16. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” hüküm uyarınca davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun"un 108. maddesinde sigortalılık süresi düzenlenmiştir.
17. 506 sayılı Kanun"un 108. maddesine göre; "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tâbi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir".
18. Gelinen bu noktada hizmet tespit davalarının hukuki niteliğine kısaca değinmek gerekir.
19. Mahkemeden istenen hukuki korunmaya göre davalar; eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak adlandırılmaktadır.
20. Eda davalarında bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken, inşai (yenilik doğuran) davalar ile var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
21. Tespit davaları ise bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup, konusunu hukuki ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesidir.
22. Tespit davasında sadece tespit hükmü verilebilir ve tespit hükmü kesin hüküm ve kesin delil teşkil eder.
23. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir; diğer bir anlatım ile, davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu kesin olarak hükme bağlanır.
24. Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin bulunması gerekir.
25. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (1086 sayılı Kanun) tespit davası açıkça düzenlenmemiş; bu dava türü içtihatlarla kabul edilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 106. maddesi ile tespit davaları açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca bazı özel kanun hükümlerinde de tespit davasına açıkça yer verilmiştir.
26. Bu özel kanun hükümlerinden biri de 506 sayılı Kanun"un 79. ve 5510 sayılı Kanun"un 86. maddelerinde yer almaktadır. Her iki kanun hükmü ile sigortalıların hizmetlerinin tespitine ilişkin olarak dava açılabileceği açıkça ve özel olarak düzenlenmiştir.
27. Anılan hükümlere göre, yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, hizmet akdi ile çalıştıklarının tespiti için dava açabilirler. Tespit davalarına ilişkin genel koşulların bu davalarda da aranacağı kuşkusuzdur. Dahası, sigortalının bu davalar bakımından hukuksal yararı, bizzat yasa koyucu tarafından açıkça kanun hükmü ile saptanmış ve anılan maddelerde tespit davası hukuksal bir yol olarak açıkça kabul edilmiştir.
28. Öte yandan, 506 sayılı Kanun"un 6. maddesi uyarınca çalıştırılanlar, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olurlar; çalıştırılanların bu niteliği kazanmaları için herhangi bir işlemin gerçekleştirilmiş bulunmasında zorunluluk yoktur. Ne var ki bazı sigortalılık haklarının doğumu, belli gün sayıda prim ödemesi koşuluna bağlıdır. Şayet işveren 506 sayılı Kanunun 79. maddesinde belirtilen belgeleri belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde düzenlemez ve Kuruma göndermezse, sigortalının sigortalılık süresi ve prim gün sayısının etkili bulunduğu sosyal sigorta yardımlarından yararlanamama olasılığı söz konusu olabilecektir. 506 sayılı Kanun"un 79. maddesi bu duruma karşı bir önlem olarak sigortalıya bildirilmeyen eski hizmetlerini yargı kararıyla hükmen tespit ettirme imkânı tanımıştır. Böylece sigortalı, mahkemeden alacağı ilamda belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarını sosyal sigorta haklarının doğumunda ve hesaplanmalarında saydırma olanağı bulmakta ve anılan belgelerin zamanında verilmesi hâlinde nasıl bir hâlde olacaksa böyle bir hukuksal duruma kavuşmaktadır.
29. Bu tür davalar hukukça olumlu bir tespit davasıdır; yoksa, inşai (yenilik yaratıcı) dava değildir. Zira mahkeme esasen var olan hukuksal durumu ortaya çıkarmaktadır (Çenberci M: Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi,1977, s. 627; aynı yönde Tuncay, C./ Ekmekçi, Ö: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 15. Bası, İstanbul 2012, s.216; Yılmaz, E.: Sicil Haziran 2012, s.39 ile HGK"nın 28.09.2011 tarihli ve 2011/10-475 E., 2011/560 K. sayılı kararı).
30. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında olumlu hizmet tespiti davaları ve kararlarının niteliği değerlendirildiğinde; hizmet tespiti davalarında aslında geçmişte var olan ancak kayıtlara girmemiş hizmetlerin tespiti istenmektedir. Yargılama sonunda verilen tespit kararı ile çalıştırılanların işe alınmalarıyla kendiliğinden doğan ve gerçekte var olan hizmet akdi ilişkisinin varlığının tespitine karar verilmekte, yeni bir hukuksal durum yaratılmamaktadır.
31. Öte yandan, tespitine karar verilen süreler hizmetin geçtiği yıla maledilerek, Kurum kayıtlarına yine hizmetin ait olduğu yıl itibariyle geçecektir. Verilecek tespit hükmü ile varolmayan bir hizmet akdinin kurulması söz konusu olmayıp, varolan ancak kayıtlara geçmemiş bir çalışma ait olduğu yılda kayıtlara usulüne uygun olarak bildirilmiş gibi işlem görecek, kayıtlara geçmemiş süre ile çalışma tarihindeki durum saptanarak hukuksallaştırılacaktır. Zira hizmet akdine dayalı olarak 506 sayılı Kanun kapsamındaki çalışmaların hukuksal sonuçları, çalışmanın geçtiği anda doğmuştur. Bu nedenle hizmet akdi ile çalışmanın sigortalılık hakları yönünden doğurduğu sonuçlar hizmet tespiti davasının kesinleştiği tarihte değil, hizmet akdi ile çalışma anı itibariyle doğmaktadır.
32. Bu değerlendirmenin doğal sonucu olarak, hizmet akdi ile çalışıldığının tespitine dair karar verilen süreler, tespit kararının kesinleşme tarihine bakılmaksızın, sigortalının yaşlılık aylığı veya hak sahibinin ölüm aylığı talebi açısından tespitine karar verilen çalışmanın gerçekleştiği tarih itibariyle sosyal güvenlik hukuku açısından sonuçlarını doğurmaktadır. Aksinin kabulü, sigortalının görev veya yetkisinde olmayan prim belgelerinin Kuruma verilmemesi veya Kurumun denetim yükümünü ihlalinin sigortalı aleyhine sonuç doğurmasına neden olacaktır.
33. Nitekim HGK"nın 28.09.2011 tarihli ve 2011/10-475 E., 2011/560 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
34. Hemen belirtmek gerekir ki; sigortalılık başlangıç tarihinin tespitine ilişkin davalar da sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden, 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 10. fıkrasına dayalı olan ve “hizmet tespiti davası” olarak nitelendirilen bir görünüm arz etmekte olup, bunun doğal sonucu olarak da söz konusu (1) bir günlük çalışmanın belirlenmesi talepli davada, hizmet tespiti davalarındaki kanıtlama yöntem ve ilkelerin benimsenip uygulanması gerekmektedir. HGK"nın 16.12.2020 tarihli ve 2017/(21)10-2336 E., 2020/1044 K. ile 09.12.2020 tarihli ve 2017/10-2070 E., 2020/1020 K. sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
35. Yaşlılık aylığı ile ilgili yasal düzenlemeye bakıldığında ise; yukarıda (17. paragraf) belirtildiği üzere 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesinin 1. fıkrası hükmü gereğince uygulanması gereken ve 25.08.1999 tarihinde kabul edilerek 08.09.1999 tarihli ve 23810 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanun ile eklenen, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve sonrasında 4759 sayılı Kanun ile bir bölümü değişikliğe uğrayan 506 sayılı Kanun"un geçici 81. maddesindeki düzenlemeler kapsamında yaşlılık aylığı bağlama koşullarının 4447 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.09.1999 ve 4759 sayılı Kanun’un kabul edildiği 23.05.2002 tarihindeki “sigortalılık süresi”nin kaç yıl olduğu dikkate alınarak belirlenmesi gerekir.
36. Buna göre, geçici 81. maddenin (A) bendi uyarınca 4447 sayılı Kanun"un yürürlükten tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla olan kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında 4447 sayılı Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanacaktır.
37. 506 sayılı Kanun’un geçici 81. maddesinin (B) bendi ile maddenin (A) bendindeki şartları taşımayan sigortalılar yönünden 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi esas alınarak kademeli bir sistem benimsenmiştir. Bu nedenle 23.05.2002 tarihindeki sigortalılık süresi esas alınarak yaşlılık aylığı bağlanma koşullarının olup oluşmadığı belirlenecektir.
38. Somut olaya gelince; davacı 14.04.2014 tarihinde 5.713.054 varide numarası ile Kurum kayıtlarına giren dilekçesi ile yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmuş, davalı Kurumun 23.09.2014 tarihli ve 16840150 sayılı cevabi yazısı ile 506 sayılı Kanun"un geçici 81/B maddesi kapsamında 6342 prim gün sayısı bulunmasına rağmen 25 yıl sigortalılık süresi ve 55 yaş koşullarını sağlamadığından tahsis talebinin reddedildiği bildirilmiştir.
39. Davacının İzmir 9. İş Mahkemesinde 21.12.2012 tarihinde açtığı hizmet tespit davasında Osman Yıldırım"a ait işyerinde 01.07.1987-02.07.1987 tarihleri arasında 2 (iki) gün çalıştığının tespitine karar verilmiş, karar davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 17.02.2015 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
40. Hizmet cetvelinde sigortalılık başlangıç tarihi 01.07.1987 olarak görünen davacının 01.07.1987-02.07.1987 tarihleri arasında 2 günlük çalışmasının kayıtlı olduğu tespit edilmiştir.
41. Davacı vekili 09.03.2015 tarihinde Kurum kayıtlarına 4.079174 varide numarası ile giren dilekçesinde ise hizmet tespit davasının kesinleştiğinden bahsederek ilk tahsis talebinden; aksi hâlde hakları saklı kalmak kaydıyla ekteki talebe göre maaş bağlanmasını talep etmiş, ayrıca 26.03.2015 tarihli ve 4890070 sayılı dilekçesi ile de tahsis talebinde bulunmuş, davalı Kurum tarafından 01.04.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
42. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular bir arada değerlendirildiğinde; davacının 01.07.1987-02.07.1987 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin mahkeme kararı 17.02.2015 tarihinde kesinleşmiş ise de, hizmet tespit davalarının niteliği ve doğurduğu sonuçlar karşısında sözü edilen bu iki günlük hizmetin 14.04.2014 tarihli tahsis talebi yönünden 506 sayılı Kanun"un geçici 81. maddesinin (B) bendi kapsamında yaşlılık aylığı hesabında dikkate alınması gerekir.
43. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
44. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
45. Dava tarihinin 09.06.2015 olmasına rağmen direnme kararında 22.06.2016 olarak yazılması ise, mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmeyerek bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.04.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.