8. Hukuk Dairesi 2011/4872 E. , 2012/954 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ve müşterekleri ile ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 23.03.2011 gün ve 389/80 sayılı hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş ise de; duruşma talebinin değer yönünden reddine karar verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar vekili tarafından dava konusu 162 parsel bakımından açılan dava hak düşürücü sürenin geçmiş olduğundan bahisle reddedilmiş, davacılar vekili, hükmü Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1999/16-662 Esas,999/837 Karar sayılı ilamına dayanarak ve Dedeköy hudutları içinde bulunan 162 parsel bakımından Akköy Köyünde ilan yapılmaması nedeniyle hak düşürücü sürenin dolmadığını ileri sürerek hükmü temyiz etmiştir.
Dava konusu 162 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti 1.1.1976 günü yapılmış, tutanak 2.2.1978 tarihinde itiraz edilmediğinden kesinleşmiştir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesindeki 10 yıllık süre, hak düşürücü sürelerden olup kanunda belirtilen bu süre geçtikten sonra dava hakkı tümüyle ortadan kalkar ve bir daha kullanılamaz. Bu husus kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece her zaman re’sen göz önünde tutulması gerekir. Hak düşürücü süre, mahkemelerce usulü kazanılmış haktan önce gözetilir. İtiraza tabi olmayıp her zaman ileri sürülebilir. Zamanaşımı gibi kesilmesi veya durması söz konusu değildir. Dolayısıyla kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 2. maddesine göre; her ilin, merkez ilçesi ile diğer ilçelerinin idari sınırları içinde kalan yerler kadastro bölgelerini teşkil eder. Kadastrosuna başlanacak bölgeler en az bir ay önceden Resmi Gazete, Radyo veya Televizyonda bölge merkezi ve bağlı olduğu ilde varsa yerel gazetede ilan olunur ve ayrıca alışılmış vasıtalarla duyurulur. Yine 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesine göre; kadastro bölgesindeki her köy ile belediye sınırları içerisinde bulunan mahallelerin her biri kadastro çalışma alanı teşkil eder. Kadastro müdürü, kadastrosuna başlanacak mahalleyi veya köyü en az 15 gün önce bölge merkezi ile çalışma alanında alışılmış vasıtalarla duyurur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 6. maddesine göre de; kadastro teknisyenleri kadastrosuna başlanacak mevkii veya adaları en az 7 gün önceden alışılmış vasıtalarla ilgili köy veya mahallede ilan ettirir. Çalışmalara üç aydan fazla ara verilmesi halinde ilan yenilenir ve en nihayet 3402 sayılı Kanunun 11. maddesine göre; kadastro müdürünce kadastro sonuçları 30 gün süreyle ilan edilir. İlan süresi içerisinde itiraz edilmediği taktirde kadastro tutanaklarına ait sınırlandırmalar ve tespitler kesinleşir. 3402 sayılı Kanunun 11/son maddesine göre de; bu kanun gereğince yapılan ilanlar ilgili gerçek kişilere, kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılır.
Yukarıda hak düşürücü sürenin anlamıyla ilgili yapılan açıklamaların yanında davacının mahallinde kadastro bölgesi (3402 s.K. 2. m.), kadastro çalışma alanı (3402 s.K. 4.m.), mevkii ve ada ilanı (3402 s.K. 6. m.) ve en nihayet kadastro sonuçlarının ilanına (3402 s.K. 11.m.) ilişkin olarak düzenlenen itiraz sürelerini kaçırıp hak kaybının kendi kusurundan olmadığını, taşınmazın her iki köy sınırında kalmasından dolayı süresinde itiraz edemediğini ileri sürerek hak düşürücü süre kavramının aleyhine uygulanmamasını istemesi kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.
Davacı vekilinin, dava dilekçesine dayandırdığı HGK kararı kadastro öncesi tapulu taşınmaza ait tapu kaydının kadastro elemanlarınca uygulanmaması sebebine dayalı olup derdest dava bakımından tapusuz taşınmazlar için uygulama imkanı bulunmamaktadır.
Mahkemece davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olmasından bahisle reddi doğru olduğundan, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 18,40 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 2,75 TL"nin temyiz eden davacılardan alınmasına 20.02.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi gereğince açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde; vekil edenine ait 162 sayılı parselin 100 yılı aşkın bir süreden beri vekil edeninin zilyet ve tasarrufunda olduğunu, Dede köy"de yapılan kadastro çalışmaları sırasında anılan köyün kadastro çalışma alanı içerisine alınmak suretiyle davalı adına tespit ve tescil edildiğini, vekil edeninin Akköy"de oturduğunu, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre, Dede köy kadastro ...
çalışmalarının Akköy’de ilan edilmemesi nedeniyle Akköylülerin yanlışlığı kendi kadastro çalışmaları sırasında öğrendiklerinden, 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığını beyanla, Dedeköy 162 sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaliyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Somut olaydaki uyuşmazlık; davacının nüfusa kayıtlı olduğu ve ikamet ettiği köydeki bir taşınmazın komşu köy olan davalıya ait köyün kadastro çalışma alanı kapsamına alınması suretiyle hakkında kadastro tutanağının düzenlenmesi, askı ilanlarının sadece davalının köyünde yapılması ve kadastro tutanağının kesinleştiği tarihten itibaren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasında yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin davacıyı bağlayıp bağlamayacağı noktasında toplanmaktadır. Dava konusu 162 sayılı parsel, 23200 m2 yüzölçümlü olarak belgesizden 1.9.1976 tarihinde kadastro tutanağı düzenlenmiş, itiraz edilmeksizin 2.2.1978 tarihinde kesinleşmiştir. Davacıya ait taşınmaz Akköy sınırları içinde bulunduğu halde kadastro ekibince Dede köyde kadastro çalışmalarına başladığında bu köyün kadastro çalışma alanı içerisine alınmak suretiyle kadastro tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/4.fıkrası uyarınca; kadastro ekibi, kadastro çalışmalarına başlamadan önce, “Kadastro çalışma alanı sınır krokisi ve tutanağını” düzenler. Bu tutanak tarih konularak hazır bulunanlar tarafından “Okudum” ibaresi konulmak suretiyle imzalanır. Kural olarak; kadastro çalışma alanı belirlenirken il ve ilçelerin belediye sınırları ile köylerin idari sınırları esas alınır. Ne var ki, çalışma alanı sınır krokisi düzenlenirken sınıra rastlayan taşınmaz malların bütünlüğünün bozulmaması gözetilerek sınır çizgisine göre büyük kısmın bulunduğu tarafta bırakılır. Bu şekilde belirlenen kadastro çalışma alanı sınırı belediye veya köy idari sınırı ile tam örtüşmeyebilir. Bundan dolayıdır ki, 3402 sayılı Kanunun 4/4.fıkrasının son cümlesinde; “Belirlenen kadastro çalışma alanı sınırını, mahalle, belediye ve köy idari sınırları sayılamayacağı” açıklanmıştır (Kadastro Çalışma Alanının Belirlenmesi Hakkındaki Yönetmelik m.3/5, 7/son fıkraları). O halde kadastro çalışma alanı belirlenirken idari sınırlara uyma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Bunun dışında; 1987 tarihli ve 3402 sayılı Kanunun 11/1.fıkrasında, “Kadastro tutanaklarına göre yapılan tespitlere dayanarak düzenlenen askı cetvelleri ve pafta örnekleri müdüriyette ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilan edilir. İtirazı olanların ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açabilecekleri belirtilir” biçimindedir (Kadastro İlanları Hakkında Yönetmelik m.7/1). Aynı Kanunun 11/son fıkrasında ise; “Bu kanun gereğince yapılan ilanlar, ilgili gerçek kişilere, kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine şahsen tebliğ edilmiş sayılır”, denilmiştir.
Her ne kadar 3402 sayılı Kanunun 4/2.fıkrasında; “Kadastro müdürü, kadastrosuna başlanacak mahalleyi veya köyü en az 15 gün önce bölge merkezi ile çalışma alanı ve komşu köy, mahalle ve belediyelerde alışılmış vasıtalarla duyurulur. Bu duyuruda çalışma sınırlarının tespitine hangi gün ve saatte başlatılacağı belirtilir” hükmüne yer verilmiş ise de, sözü edilen fıkrada açıklanan ilan genel nitelikte olup, aynı Kanunun 11.maddesi gereğince yapılan kadastro sonuçlarının ilanı ile bir ilgisi bulunmamaktadır. 11.madde gereğince yapılan ilanların hiçbirisinin davacının köyünde yapıldığı söylenemez. Genel ilanlara dayalı olarak sonuca ulaşmak mümkün değildir. 4/2.fıkrada açıklanan ilan sadece kadastro çalışma sınırlarının tespitine ilişkin ilan ve buna yapılacak itirazla sınırlıdır. Yani kadastro yapılacak yerlere ilişkin hazırlık çalışmalarıyla ilgilidir. Tespit dışı bırakılmayla ve kadastro tutanaklarının askıya çıkarılmasıyla ilgili olmadığı açıktır. 1966 tarih ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 10, 11, 18 ve devamı maddelerinde; tapulama bölgelerinin tayini ve ilanı, tapulama birliklerinin tayini ile ilanı ve birlik sınırının tayini konularında getirilen hükümler, 3402 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükümleriyle benzerlik taşıdığı ve aynı nitelikte bulundukları görülmektedir.
Açıklanan kanun hükümleri tamamen tapulamanın (kadastronun) hazırlık (ön) çalışmalarına ilişkindir. Bu nedenle davacıyı bağlamaz. Kişinin dava ve itiraz hakkı; ancak, 766 sayılı Tapulama Kanununun 26, 27, 28 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 11.maddelerinde açıklandıkları biçimde tapulama (kadastro) tutanakları ile bunlara ilişkin cetvellerin askıya çıkarılması için yapılacak 30 günlük ilan ve itiraz ile doğar. Bu kanunların belirtilen maddelerine göre yapılması gerekli ilanların hiçbiri davacının köyünde yapılmamıştır. Bu bakımdan kişinin itiraz ve dava hakkı istisnai durumlar dışında doğma olanağı bulunmamaktadır. (İstisna; kişi askı ilanlarından önce de durumu bildiği takdirde görevli ve yetkili kadastro mahkemesinde dava açabilir. Bu dava kadastro tespitine itiraz niteliğini taşır.)
Saptanan hukuki ve somut olgular karşısında davacının nüfusa kayıtlı olduğu ve ikamet ettiği kendi köyünde ilanların yapılmadığı, buna karşılık 162 sayılı parselin bulunduğu Dede köyünde tüm ilanların, davacının ikamet ettiği Akköyünde ise sadece genel ilanın yapıldığı anlaşıldığına göre yapılan bu tür ilanların davacıyı hukuken bağlamayacağının kabulü gerekir. Aksi halde hakkın kendisi yani özü şekle feda edilmiş olunur. Yapılan hata davacıdan kaynaklanmamaktadır. Tapulama Kanununun bir Tasfiye Kanunu olması da hakkın özünü ortadan kaldıramaz. Bu bakımdan somut olayda ve olayın özelliği gereği 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 ve 766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2.maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanması, hakkın teslimi bakımından yerinde bulunmadığı görüşündeyim.
Kaldı ki, davacı vekili tarafından dosyaya sunulan Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.1999 gün ve 1999/16-662 Esas, 1999/837 Karar sayılı ilamı da somut olaya ışık tutacak ve karşı oy görüşünü doğrulayacak niteliktedir. Söz konusu kararda, aynen; “…davacılar ise Kumyaka köyünde kain kendi adlarına olan tapu kayıtlarına dayanarak fiilen kullandıkları taşınmazların şehir kadastrosu sırasında dava konusu taşınmaz kapsamına alındığını beyanla iptal ve tescil istemiyle bu davayı açmışlardır. Davacı tarafın dayandığı tapular halende oturdukları anlaşılan Kumyaka köyünde kayıtlı olup, 2613 sayılı Yasaya göre kadastrosu ise Mudanya ilçesi, Halitpaşa mahallesinde yapılmıştır. Kadastro sırasında köyde kayıtlı olan davacı taraf tapularına ait kayıtların getirtilip tespit yapılırken değerlendirilmemiştir. Bu durumda davacılar açısından geçerli ve hukuki sonuç doğurabilecek bir kadastronun yapıldığından söz edilemez. Bu durum karşısında, 3402 sayılı Yasanın 12/3 ve geçici maddelerindeki hak düşürücü sürülerin geçtiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır…” denilmiştir. Söz konusu HGK kararı tapu kaydıyla ilgili bulunsa dahi somut olayımıza yakın görülmekte olup yine hak düşürücü sürenin ve yapılan ilanların davacıyı bağlayıp bağlamayacağına ilişkindir. Bu bakımdan HGK.nun bu ilkesi ve gerekçesi göz ardı edilemez.
Şu halde, iddia ve savunma doğrultusunda yapılan araştırma ve inceleme sonucu toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, Sayın Yüksek Daire çoğunluğunca kararın onanması biçiminde gerçekleşen görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyorum. 20.02.2012