3. Hukuk Dairesi 2013/5539 E. , 2013/6941 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesi ile; müvekkilinin, davalıya taşınmazını satmasına karşılık avans olarak 25/06/2008 tarihinde 10.000,00 TL, 27/06/2008 tarihinde 6.000,00 TL, 01/07/2008 tarihinde 54.000,00 TL olmak üzere toplam 70.000,00 TL banka havalesi ile para gönderdiğini, borçlunun taşınmazı devretmediği gibi avans olarak verilen paranın tahsili için Karşıyaka 3.İcra Müdürlüğüne açtıkları icra dosyasına da itiraz ettiğini, bu nedenlerle borçlunun itirazının iptaline, takibin devamına , % 40 tazminata karar verilmesi istenilmiştir .
Davalı vekili cevap dilekçesinde açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dosya kapsamı ve bilirkişi raporuna göre, icra takibinin taşınmaz satış vaadinden doğan alacak istemine ilişkin olduğu kabul edilerek borçlunun taşınmazı devretmediği gibi avans olarak verilen paranın tahsili için yapılan icra takibine haksız itiraz ettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava; banka havalesi ile davalının hesabına gönderilen paraların sebepsiz zenginleşme iddiası ile iadesi için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacının, havalelerin taşınmaz bedeli olarak davalıya gönderildiği yönündeki iddiası davalıca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, daha önce davacıya borç olarak verilen paraların geri ödenmesi için gönderildiği savunulmuştur. Böylece davalı, davaya konu paraların kendilerine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle (mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir.
Mahkeme gerekçesine dayanak yapılan bilirkişi raporunda davalının savunmasının "bağlantısız birleşik ikrar" olduğu ve bu durumda ispat yükünün davalıda olduğu kabul edilmiştir.
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır.
Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerekir. Yine, öğretide vasıflı ikrarın bölünemeyeceği benimsenmiştir.
O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.
Bu durumda, davacı taraf, davaya konu paraların taşınmaz alım bedeli olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalının ödünç ilişkisini kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Öte yandan, Borçlar Kanunu’nun 457 vd. (TBK.nun 555 vd) maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe, bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.
Somut olayda, davacı, bu yasal karine karşısında, davalı tarafa yapılan dava konusu havalelerin, davalıdan alınan taşınmaz bedelini ödemek amacına yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümlülüğü altındadır.
Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü yine davacı tarafa aittir.
Bu durumda, mahkemece; ispat yükünün davacıda olduğu gözetilerek davacıdan delilleri sorularak ve gerekirse davacının yemin deliline dayanması nedeniyle davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye gidilmez. Başka bir ifade ile bilirkişi hukuki sorunlar hakkında görüş bildiremez. Ayrıca, delilleri takdir yetkisi de bulunmamaktadır. (HGK 30.06.1993 tarih 1993/15-164, 1993/5019 sayılı kararı)
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 29.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.