10. Hukuk Dairesi 2015/13882 E. , 2016/4872 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin 01.01.1980 tarihi olduğunun, 01.01.1980-31.03.1980 tarihleri arasındaki hizmet sürelerinin sigortalı çalışma olduğunun ve bu tarihe göre 01.08.2012 tarihi itibari ile yaşlılık aylığına müstehak olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalı Kurum avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1. maddesi hükmünde yer alan düzenleme ile genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun olduğu kabul edilmelidir.
Diğer taraftan, davacının sigortallık başlangıcının tespiti yanında ayrıca 90 günlük süre ile hizmetlerinin de tespitini istemesi karşısında, yapılan yargılama sonucunda elde edilecek hükmün sigortalılık hakları yönünden uygulayıcısı konumundaki davalı Kurum tarafından yerine getirilebilmesi için, Kurumun işverenle birlikte zorunlu dava arkadaşı ve yasal hasım konumunda olduğu doktrin ve Yargıtay tarafından kabul edilmiş bir ilkedir.
Eldeki davada ise, mahkemece öncelikle davacının hizmet tespiti iddiasına konu olan dönemdeki işverenin tespit edilerek davaya dâhili ile delillerinin toplanmasından sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Dava konusu somut olayda; mahkemece, 01.01.1980 tarihli işe giriş bildirgesinin varlığının karine olduğu kanaati ile yazılı şekilde sigorta başlangıcı yönünden kabul kararı verilmiş ise de, verilen kararın davacının, sigortalılık başlangıcının tespitine ilişkin YHGK’nun 01.06.2011 günlü 2011/307 E -2011/366 K sayılı, 21.09.2011 günlü ve 2011/527 E–2011/552 K sayılı ilamları gözetildiğinde iddiasını ispata yarayacak deliller hakkında yeterli araştırmaya dayalı olarak verildiğini söylemek mümkün değildir.
YHGK’nun belirtilen ilamlarında da bahsedildiği üzere, 506 sayılı Kanunun 108.maddesi uyarınca, sigortalılık başlangıcı yönünden salt işe giriş bildirgesi verilmiş bulunması yeterli olmayıp, ayrıca Kanunun 2.maddesinde öngörülen şekilde fiili çalışmaların aranması da gereklidir.
Bu nedenledir ki, somut olayda, uyuşmazlık fiili çalışma olgusunun yöntemince kanıtlanmış olup olmadığı, mahkemece, bu yönde yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yöntemince düzenlenip süresi içinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de, fiili çalışmanın varlığının ortaya koyulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Kanunun 79/8.maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava, aynı zamanda sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle, yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında, adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği, ancak, yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda, çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve Anayasa’nın 60.maddesinde tanımlanan sosyal güvenlik hakkının niteliği gereği bu tür davalarda, hâkim, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını resen belirlemelidir.
Bunun için de, bu tür davalarda, işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, işyeri çalışanları saptanmalı ve sigortalının hangi işte ne kadar süre ile çalıştığı açıklanmalıdır. Davaya konu olayda ise, öncelikle, işyerinin kapsam tarihi belirlenmeli, işveren nezdinde davacının çalışmalarını bilebilecek konumda olan bordrolu tanıkların varlığı araştırılmalı, yok veya ölmüşlerse komşu tanıkların veya komşu işyerlerinden kolluk aracılığıyla tespiti yapılmak suretiyle çalışmayı bilebilecek konumda olan işveren veya sigortalılar dinlenilmeli, işveren hakkında yerel denetim yapılıp yapılmadığı, işe başlama ve bitiş tarihleri bakımından işyeri hakkındaki vergi yoklama tutanaklarının olup olmadığı veya kurumca geç verilme nedeniyle idari para cezası uygulanıp uygulanmadığı hususu araştırılmalı, bildirgenin 1980 yılı serilerine mi ait olduğu hususu sorulmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Tahsis koşulları bakımından ise; davacının davalı kurumdan tahsis talebi ve Kurumca kabul edilen sigortalılık sürelerinin tespiti amacıyla tahsise hazırlık dosyasının getirtilmesi, davacının 1479 Sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık süresi ile 2829 Sayılı Yasa kapsamında birleştirmeye esas tüm sigortalılık sürelerini gösterir cetvellerin temini ile yaşlılık aylığı tahsisi için 1479 sayılı Yasanın 35. maddesi gereği davacının “Yazılı talepte bulunması, talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması” gerektiği gözetilerek, İhtilaf konusu olup mahkemenin kabulüne konu olan ve tahsiste esas alınan tüm sigortalılık sürelerine yönelik, davacının tahsis talep tarihi itibariyle prim borcunun bulunup bulunmadığı, araştırılmalı, prim borcu olmayan 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık süresi ile birleştirmeye esas 506 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık süresinin tamamı belirlenmeli, 1479 sayılı Yasa kapsamındaki süreler bakımından, prim borcunun varlığı halinde ise, usul ekonomisi gözetilerek belirlenecek prim borcunu davacıya ödemesi için makul süre verilerek, prim borçlarının ödendiği tarihi takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığı tahsisi gerektiği gözetilerek, aylık şartlarının da 2829 sayılı Kanun hükümleri de dikkate alınmak suretiyle belirlenmesi ile varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 04.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.