20. Hukuk Dairesi 2018/4675 E. , 2019/457 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin paydaşı olduğu ... ili, ... ilçesi, ... mah. 184 (toplulaştırma sonucu 109 ada 17 ve 110 ada 5 parsel) ve 393 (109 ada 9 parsele dönüştürülen) 2 parça taşınmazla ilgili olarak davalı tarafça 2010 yılında KK"nın 41. maddesine göre düzeltme işlemi yapıldığını, bu işleme karşı SHM"de iptal davası açtıklarını, düzeltme işleminin usulüne uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, müvekkillerinin dava konusu parselleri 31/05/1977 tarih ve 2634 yevmiye nolu satış sözleşmesi ... ve ..."ten satın aldığını daha sonra diğer maliklerin hisselerini de satın alarak mevcut hisselerine ulaştıklarını, tapu müdürlüğünce kadastro sırasında yapılan yüzölçümü hataları sebebiyle müvekkillerinin mevcut parsellere değerinden fazla bir bedel ödemek zorunda kaldıklarını ileri sürerek 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak üzere şimdilik 5000 TL maddi tazminatın davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan düzeltme işleminin hukuka uygun olduğu, düzeltme işlemi ile taşınmazların geometrik durumunda herhangi bir değişikliğin sözkonusu olmadığı, sadece yanlış olan hesaplamanın düzeltildiği, kaldı ki bu düzeltme işlemine karşı iptal davası açılabileceği, tazminat davası açılamayacağı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapuda kayıtlı taşınmazın yüzölçümünde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme sonucu taşınmazın yüzölçümünde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Dosya kapsamından, 1964 yılında yapılan tapulama çalışmasında, tazminata konu 184 parselin 99.000 m2 yüzölçümü ve susuz tarla niteliğiyle, 393 parselin geldisi olan 189 parselin ise 431750 m2 yüzölçümü ile dava dışı 3. kişiler adına tespit ve tescil edildiği 184 parselin yüzölçümünün 10/7/2013 tarihinde 65.466,46 m2 olarak 41 madde uyarınca düzeltildiği, 189 parselin ifrazıyla oluşan 393 parselin ise 15.8030 m2 yüzölçümü ile tescil edilmişken 24/7/2009 tarihinde yüzölçümünün 214931 m2 olarak tashih edildiği, daha sonra ise olarak 41. madde uyarınca 10/7/2013 tarihinde 205534 m2 olarak düzeltildiği, davacıların taşınmazların bir kısım hisselerini ilk kez 31/5/1977"de resmi satış sözleşmesi ile satın aldıkları, davacılar tarafından 41. madde uygulamasının iptali için açılan davanın ... Sulh Hukuk Mahkmesinin 2010/3232 E- 2012/843 K. sayılı ilamıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır.
Bundan başka, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin kesinleşen 2010/3232 E.- 2012/843 K. sayılı dosyasından taşınmazların sınırlarının zeminde sabit olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacılara ait 184 nolu parselin yüzölçümünün kadastro sırasında fazla miktarlı olarak tespit edilip, bu haliyle tapuya tescil edilmesi ve sonrasında bu hatalı işlemin düzeltilmesi ile davacıların tapulu parselinin yüzölçümünün, parseli satın aldıkları tarihe göre azaldığı anlaşılmaktadır. Şu hale göre, davacıların bu parsel yönünden zararının oluştuğu ve bu zararın tazminini TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Devletten isteyebileceklerinin kabulü gerekir. Zira, az yukarıda da belirtildiği gibi tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır. (HGK"nın 18.11.2009 gün ve 2009/...-383 - 2009/517 ve 16.06.2010 gün ve 2010/...-349 - 2010/318 sayılı kararları da bu yöndedir).
393 nolu parsel yönünden ise, dosya kapsamında yer alan 31/5/1977 tarih ve 2634 yevmiye numaralı resmi senet örneğinden ve getirtilen tapu kayıtlarından davacıların taşınmazı satın aldıkları tarihte taşınmazın yüzölçümünün 158030 m2 olup, 41. maddeyle düzeltilen yüzölçümünden daha az olduğu, yani 41. madde uygulamasıyla taşınmazın yüzölçümünün satın alma tarihine göre artmış olduğu anlaşılmaktadır. Ancak taşınmazın yüzölçümünün önce 2009 yılında yapılan tashih ile 214931 m2 ye çıkartılması, sonrasında ise 41. maddeye ...5534 m2 ye düşürülmesi karşısında, taşınmazın yüzölçümünün tashih ile düzeltildiği 24/7/2009 tarihi ile davacıların 41. maddeye göre yapılan düzeltme işlemini öğrendikleri tarihler arasında tapuda yapılan intikal, satış ve hisse tevhidi işlemlerinden dolayı tapu maliki davacıların zararının doğabileceği de düşünülmelidir.
O halde mahkemece öncelikle, taşınmazların ilk oluşumundan itibaren tüm tedavülleri ile birlikte tapu kayıtlarının, tapu kütük sayfalarının, 393 parselde yapılan yüzölçümü tashihine dayanak tüm bilgi ve belgelerin, resmi satış akit tablolarının getirtilerek dosyaya konulmasından sonra, mahkemece taşınmazların niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazların eksilen yüzölçümünün, 41. maddeye göre yapılan düzeltme işleminin kesinleştiği tarih değerlendirme tarihi olarak, bu tarihe göre gerçek değeri belirlenmeli, az yukarıda açıklandığı üzere 184 parsel yönünden davacıların oluşan zararının Hazineden tahsili gerektiğinden 184 parsel yönünden davanın kabulüne karar verilmeli, 393 parsel yönünden ise, davacıların taşınmazdaki bir kısım hisseleri satın aldıkları ilk tarihten itibaren ve taşınmazın yüzölçümünün tashih ile düzeltildiği 24/7/2009 tarihi ile davacıların 41. maddeye göre yapılan düzeltme işlemini öğrendikleri tarihler arasında zararlarının oluşup oluşmadığı tartışılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, incelemeye dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/01/2019 günü oy birliği ile karar verildi.