Esas No: 2017/451
Karar No: 2019/211
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/451 Esas 2019/211 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 195-504
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ..."ün TCK"nın 85/1, 50/1-a ve 52/4. maddeleri uyarınca 15.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2011 tarihli ve 179-80 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 24.01.2014 tarih ve 6994-1434 sayı ile;
“Sanığın, kendisine ait tek katlı iş yerinin çatısının akmasından dolayı, çatının akan kısımlarının tamirini yaptırmak üzere, emekli olup çatı tamir işleri yapan ölen ile 1.000 TL karşılığı anlaştığı, olay günü ölenin iş yerinin çatısında çalıştığı sırada atermit kaplı olan çatının üzerinde herhangi bir güvenlik önlemi almadan yürümekte iken, üzerine bastığı atermitin kırılması sonucu yaklaşık 6 metre yükseklikten zemine düşmesi şeklinde olayın meydana geldiği, dosya içeriğine göre ölenin çatı tamiri işleri konusunda bilgi sahibi ve ehil bir kişi olduğu, sanığın, kendisine ait iş yerinin çatı kaplama işini, daha önce de benzer tadilat işleri icra eden ve bu konuda ehil kabul edilebilecek nitelikte olan ölene vermesi sebebiyle, sanığa kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı ve kusuru bulunmayan sanığın atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesi ise 09.07.2014 tarih ve 195-504 sayı ile;
"...Sanığın çatı onarımını bu konuda uzman sertifikası bulunan bir şirket veya kuruluşa ya da belge sahibi bir ustaya yaptırması gerektiği hâlde daha ucuza mal olacağını düşünerek hiçbir güvenlik önlemi almayan bir kişiye teslim etmiş olması, güvenlik tedbiri alınıp alınmadığı konusunda denetim yapmaması ve bilirkişi raporunda açıklanan nedenlerle olayda asli kusurlu olduğu," gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.09.2015 tarihli ve 359655 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 751-850 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.03.2017 tarih ve 58-2017 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümüyle neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
23.11.2009 tarihli olay yeri inceleme, görgü ve tespit tutanağına göre; olayın meydana geldiği tek katlı, depo olarak kullanılan sanığa ait iş yerinde deponun zemini ile çatısı arasındaki mesafenin yaklaşık 6 metre olduğu, çatının atermitten yapıldığı, şikâyetçinin (daha sonra vefat etti) düştüğü yerin genişliğinin 60x60 cm ebadında olduğu, yerde kırık atermit parçalarının bulunduğu,
26.11.2009 tarihli mezar açma tutanağında; 21.11.2009 tarihinde eski bir deponun çatısından düşerek yaralanan ve hastaneye tedavi için getirilen ..."ün hastanede tedavi görmekte iken 23.11.2009 tarihinde vefat ettiğinin ve görevli doktorlar tarafından olayın adli olay olduğu düşünülmeden defin ruhsatı verildiğinin ve defnedildiğinin öğrenilmesi üzerine cesedin otopsi yapılmak üzere gömülü bulunduğu mezardan çıkartıldığı ve kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için sistematik otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığına gönderilmesine karar verildiği yönünde açıklamaların yer aldığı,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 18.12.2009 tarihli raporuna göre; 56 yaşında olduğu bildirilen ölenin 189 cm boyunda, iri ve şişman bir yapıda olduğu, cesette çürüme nedeniyle travmatik bir cilt lezyonunun ayırt edilemediği, sol 2-3-4-5-6-7-8. kaburgalarda kırıklar bulunduğu, otopsi sırasında alınan kanında çürüme nedeniyle meydana gelmesi mümkün 0,83 promil etil alkol saptandığı, kendisinde daha önceden kalp-damar hastalığı bulunan kişinin genel beden travmasına bağlı retroperitoneal hematom sonucu öldüğü,
İş güvenliği uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen 22.03.2010 tarihli raporda; ..."ün düşerek yaşamını yitirdiği yerin sanığa ait olduğu, ölenin olay sırasında bina çatısının akan yerlerinin tamirini yapmak üzere çatı üzerinde bulunduğu, çatı kaplaması üzerine, çatı merdiveni veya kalas uzatılmak suretiyle güvenli yürüme yollarının yapılmadığı, olay sırasında ölenin emniyet kemeri kullanmadığı, kazanın meydana geldiği çatının kaplamasının atermitten yapıldığı, atermitin çatı kaplamak için kullanılan çimento esaslı kırılgan bir malzeme olduğu, bu malzeme ile kaplı durumdaki çatı üzerine çıkılmadan önce çatı yüzeyine çatı merdiveni veya kalaslar uzatılmak sureti ile emniyetli yürüme yolları yapılmasının, çatı üzerinde çalışma yapılırken emniyet kemeri ve halatı kullanılmasının gerekli olduğu, iş yeri sahibi olan sanığın çatısının tamirini yapması için iş yerine çağırdığı ölenin çatı üzerine çıktığını bildiği, sanığın iş güvenliği önlemleri sağlanmadan çatı üzerinde çalışma yapılmasına müsaade etmemesi gerektiği, ölenin de kaza tarihi itibarıyla 56 yaşında aklıselim sahibi bir kişi olduğu, 6 metre yüksekliğindeki çatının üzerinden zemine düşmesinin tehlikeli olabileceğini anlayabilecek durumda olup çatının atermit ile kaplı olduğunu gördüğü, gerekli önlemler alınmadan çatı üzerinde hareket ederek hatalı ve tehlikeli davranışta bulunduğu belirtilerek olayın meydana gelmesinde hem sanığın hem de ölenin asli kusurlu oldukları yönünde görüş bildirildiği,
Emekli iş güvenliği müfettişi ve mimar olan iki bilirkişi tarafından Mahkemece yapılan keşfe istinaden düzenlenen 23.02.2011 tarihli raporda; ölenin SSK emeklisi bir işçi olup işveren sıfatının mevcut olmadığı, şahsın iş buldukça işverenlerin yanında çalışan ve çalışacağı iş yerinde yevmiye ile veya götürü işçilik pazarlığı ile anlaşıp çalışan emekli statüsünde işçi olduğu, olayın 5510 sayılı Kanun"un 13. maddesi kapsamına giren bir iş kazası niteliğinde olduğu, eternit veya atermit gibi ticari markalarla imal edilip piyasaya sürülen çatı kaplama (çatı örtü) malzemelerinin çimento harçlı, amyant esaslı çatı örtüleri olup bunların ağırlığa dayanıklılığının az olduğu ve özellikle güneş, yağmur, ısı değişiklikleri vb. etkilerle zamanla çok daha çürük ve gevrek hâle geldikleri, bu malzemelerin üzerine doğrudan basılmayıp çatı merdivenleri veya kalaslar konularak ağırlık bindirilmeden üzerinde yürünmesinin veya durulmasının ya da çelik halat gerilerek emniyet kemeri ile bu halata bağlanılması suretiyle çalışılmasının gerektiği, çatılarda çalışan kişilere özel olarak bu tür çalışmalarda kullanılmak üzere imal edilmiş, çalışan kişi ileriye doğru yürüdükçe halatı rahatça açılan, halat boşaldıkça kendiliğinden toplanan ve ani çekmelerde halatı kilitleten makara tertibatı olan emniyet kemerlerinin verilmesi ve bu kemerlerin bağlanabilmesi için de işe başlamadan önce çatının tepe kısmına, çalışılacak alan boyunca devam eden çelik halat gerilmesi gerektiği, daha önce alınan 22.03.2010 tarihli rapordaki tespitler ile kusur gerekçelerinin dosya içeriğine uygun olduğu, gerekli ve yeterli iş güvenliği tedbirlerini temin etmemiş olan işveren sanık ..."in 4/8 oranında, yeterli tedbir ve dikkatle hareket etmeyip eternitin orta kısmına basarak olaya sebebiyet veren ölenin 4/8 oranında kusurlu oldukları yönünde kanaatlere yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ölen ... yaralı olarak kaldırıldığı hastanede Kolluk tarafından 22.11.2009 tarihinde saat 05.30"da alınan ifadesinde; arkadaşı olan sanık ..."in depo olarak kullandığı iş yerinin çatısının aktığını söyleyerek çatısının neresinden aktığını bulmasını ve orayı tamir etmesini istediğini, 21.11.2009 tarihinde saat 12.30 sıralarında bu iş yerine gittiklerini, Muharrem"in bakkaldan ekmek almaya gittiğini, kendisinin de bu esnada deponun çatısına tek başına çıktığını, çatının üzerinde kaplı bulunan atermitin ortasına bastığını, basması ile birlikte atermitin kırıldığını ve yere düştüğünü, kendisine geldiğinde hastanede olduğunu, olayda kimsenin kusurunun olmadığını, olayın atermitin kırılmasından kaynaklandığını,
Ölenin eşi mağdur ... Kollukta; eşinin emekli olduğunu, kaza geçirmeden birkaç gün önce ismini bilmediği bir arkadaşının arayıp çatı tamir işi olduğunu, yapıp yapamayacağını sorduğunu, eşinin de işi kabul ettiğini, birkaç gün gidip çatı onarım işi yaptıklarını, çalıştıkları yeri bilmediğini, 21.11.2009 tarihinde de saat 08.00 sırlarında evden çıktığını, öğleden sonra bir şahsın eşinin telefonundan arayıp eşinin düşerek yaralandığını, hastaneye götüreceklerini söylediğini, eşinin hastanede tedavi altına alındığında kendisinde olup konuştuğunu ancak yoğun bakımda tedavi altında olması nedeniyle olay hakkında konuşmadıklarını, eşinin aynı günün akşamında genel cerrahi servisi yoğun bakımına alındığını, ertesi günün gecesinde fenalaştığını, doktorun kendisine eşinin kalbinin durduğunu ve müdahale ettiklerini söylediğini, kalbi çalışan eşinin kısa bir süre sonra solunumunun durduğunu ve vefat ettiğini bildirdiklerini, Mahkemede; ölenin soğuk demir işleri yaptığını, zaman zaman da çatı tamir işleri ile uğraştığını, genellikle tanıdığı insanların işlerini yaptığını, olay günü de çatı tamiri için gittiğini,
Katılan ... Mahkemede; ölenin babası olduğunu, hastanede olduğunu öğrenince yanına gittiğini, bilincinin yerinde olduğunu, konuştuklarında yardım amacıyla çatıya çıktığını, çürük olan zemine basınca zeminin kırıldığını ve aşağıya düştüğünü söylediğini, babasının emekli olduğunu ancak bu tür işleri de yaptığını,
Tanık ... Kollukta; sanık ..."in iş yerinden emekli olduğunu, 21.11.2009 tarihinde saat 10.00 sıralarında sanığın iş yerine geldiğini, sanığın iş yerinin çatısının aktığını, ..."ün de çatının tamirini yapacağını, sanık ve Yılmaz ile birlikte çatıya çıktıklarını, saat 12.30 sıralarında sanığın yemek yaptırmak için yanlarından ayrıldığını, kendisinin çatının uç kısmında olduğu bir sırada Yılmaz"ın bulunduğu yerden bir ses geldiğini, dönüp baktığında çatının kırılmış ve Yılmaz"ın da düşmüş olduğunu gördüğünü, aşağı inip ambulans çağırdığını, gelen ambulansın Yılmaz"ı hastaneye götürdüğünü, Mahkemede; olay günü inşaat ustası sıfatıyla çalışmak için sanığa ait iş yerinin çatısına çıktığını, ölenin yardımcısı olarak çalıştığını, çatı tadilatını ölenin yaptığını, binanın bir ucunda kendisinin diğer ucunda ölenin çalıştığını, öğle saatlerinde bir çatırtı sesi duyduğunu, öleni göremediğini daha sonra ölenin çatıda bulunan atermite basarak aşağıya düştüğünü anladığını, çalıştıkları sırada kendilerini bir yere bağlayıp sabitlemediklerini, başlarında kask olmadığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık Kollukta; iş yerinin çatısının aktığını, arkadaşı olan ..."ün de bu çatının tamirini yapacağını, 21.11.2009 tarihinde saat 10.00 sıralarında daha önceden kendisinin yanında çalışan ... ile birlikte ..."ün çatıyı tamir etmek için çatıya çıktıklarını, saat 12.30 sıralarında kendisinin yemek hazırlamak için ayrıldığını, ..."ün düştüğü sırada kendisinin iş yerinde olmadığını, Mahkemede; iş yerinin çatısının aktığını, çevreden araştırdığında ölenin bu işten anladığını ve çatı tamirini yaptığını söylediklerini, 1.000 TL karşılığında ölen ile çatı tamiri konusunda anlaştıklarını, ölenin tek başına çatı tamirini yapmaya başladığını, yardım etmek için ..."ın da çatıya çıktığını, iş yerinde olmadığı bir sırada ölenin çatıdan düştüğünü, yaralanıp hastaneye kaldırıldığını, çalışmalar sırasında herhangi bir güvenlik önlemi alınıp alınmadığını bilmediğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle taksir ve unsurlarına kısaca değinilmesinde fayda vardır.
5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezai sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edebilmek için de kanuni tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkânının mevcut olması aranmıştır.
Bilindiği üzere, failin iradesi kasten işlenen suçlarda neticeye, taksirli suçlarda ise harekete yöneliktir. Gerek kanun tarafından konulan, gerekse ortak deneyimler ürünü olan kurallara iradi olarak riayetsizlik suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıldığı takdirde, bir takım zararlı neticelerin doğabileceği öngörülebiliyorsa taksir söz konusu olacaktır. Yapılan hareketin neticesi ortak tecrübeye göre öngörülemiyorsa ve hukuken de böyle bir yükümlülük getirilmemişse, taksirli hareketten söz edilemeyecek, "kaza" ya da "tesadüf" olarak adlandırılan bu hâl nedeniyle cezai sorumluluk gündeme gelmeyecektir. Ancak uygulamada “trafik kazası” ya da “iş kazası” olarak adlandırılan olaylardaki “kaza” tabirinin cezai sorumluluğun gündeme gelmeyeceği “kaza” ya da “tesadüf” hâlleriyle bir ilgisinin olmadığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Öğretide, sonucun öngörülebilirliğinin, failin içinde bulunduğu sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, bilgi düzeyi ve failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanması gerektiği, öngörülebilir sonucun, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlar olduğu, fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmadığı yönünde görüşler ileri sürülmüştür. (Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 8. Bası, İstanbul, 2012, s. 358 vd.; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 277; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 6. Bası, Ankara, 2013, s.219.)
Taksire ilişkin bu genel açıklamalardan sonra “işçi”, “işveren”, “iş ilişkisi” ve “iş kazası”na ilişkin yasal düzenlemeler ile “iş sözleşmesi (hizmet akti)”ne değinilmelidir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesinin birinci fıkrasında; işçi “bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi”; işveren “işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar”; iş ilişkisi “işçi ile işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmıştır.
İş kazası ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 13. maddesinde;
“İş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır.” şeklinde tanımlanmıştır.
İş sözleşmesi (hizmet akti);
Olay tarihi itibarıyla da yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu"nun 8. maddesinde; “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tabi değildir.” şeklinde tanımlanarak, iş sözleşmesinin kanunda aksi belirtilmediği sürece özel bir şekle tabi olmadığı belirtilmiştir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 313. maddesinde ise; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder. Ücret, zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi işçi muayyen veya gayri muayyen bir zaman için alınmış veya çalışmış oldukça, hizmet akdi yine mevcuttur; buna parça üzerine hizmet veya götürü hizmet denir." şeklinde tanımlanmıştır.
Taraflar arasındaki çalışma ilişkisinin iş sözleşmesine dayanması hâlinde, işçi işveren ilişkisi söz konusu olacak, bu durumda işin görülmesi sırasında meydana gelen olaylarda işçinin ölümü ya da yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar iş kazası sayılacak, işverenin sorumluluğu ise iş ve sosyal güvenlik hukuku mevzuatından kaynaklanan iş sağlığı ve güvenliğini sağlama yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğine göre belirlenecektir.
Bu aşamada “işverenlerin yükümlülükleri”ne ilişkin iş ve sosyal güvenlik hukuku mevzuatı da gözden geçirilmelidir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun, 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesi ile yürürlükten kaldırılan, fakat suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan “İşverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri” başlıklı 77. maddesi;
"İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir...",
07.04.2004 tarih ve 25426 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren ve suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan, ancak suç tarihinden sonra 15.05.2013 tarih ve 28648 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle yürürlükten kaldırılan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik"in 4. maddesi ise; “İşverenler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesis edilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu amaçla, işverenler, çalışanları, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, onların karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ve bunlarla ilgili alınması gerekli tedbirler konusunda işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimi programları hazırlamak, eğitimlerin düzenlenmesini, çalışanların bu programlara katılmasını sağlamak ve verilecek eğitim için uygun yer, araç ve gereç temin etmekle yükümlüdürler.”
Şeklinde hükümler içermektedir.
Bu hükümlere göre işverenin iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alma, bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri yapmakta oldukları işlerinde karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ile uyulması gerekli sağlık ve güvenlik tedbirleri hususunda eğitime tabi tutma, yasal hak ve sorumlulukları noktasında bilgilendirme konularında yükümlülükleri bulunmaktadır.
Öte yandan,Yapı İşlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü"nün;
13. maddesinde; “Yüksekliği tabandan itibaren 3 metreden daha fazla olan ve düşme veya kayma tehlikesi bulunan yerlerde çalışanlarla, kiremit döşeyicilerine, oluk ve her türlü dış boya işleri yapanlara, gırgır vinçlerini çalıştıranlara ve kuyu, lağım, galeri ve benzeri derinliklerde çalışanlara güvenlik kemerleri verilecek ve işçiler de verilen bu kemerleri kullanacaklardır.”,
14. maddesinde; “Çatılarda veya eğik yüzeylerde yapılan işlerde kullanılan yapı iskeleleri uygun korkuluklarla donatılacaktır. Bu korkuluklar aynı zamanda dengesini kaybetmiş bir işçinin düşmesine engel olabilecek sağlamlıkta yapılacaktır.”,
15. maddesinde; “Cam, saç ve çimento harçlı levhalardan yapılmış veya eskimiş, yıpranmış ve dayanıklılığı azalmış çatılarda, çatı merdiveni kullanılacak ve buralarda tam güvenlik sağlanmadıkça çalışılmayacaktır.”,
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan; Yapı İşlerinde Sağlık Ve Güvenlik Yönetmeliği"nin Ek-IV, B, Bölüm-II"de de;
“14. Çatılarda çalışma
14.1. Yükseklik veya eğimin belirlenen değerleri aşması halinde; işçilerin, aletlerin veya diğer nesne veya malzemelerin düşmesini veya herhangi bir riski önlemek için toplu koruyucu önlemler alınacaktır.
14.2. İşçilerin çatı üzerinde veya kenarında veya kırılgan malzemeden yapılmış herhangi bir yüzey üzerinde çalışmak zorunda olduğu hallerde; kırılgan maddeden yapılmış yüzeyde dalgınlıkla yürümelerini veya yere düşmelerini önleyecek önlemler alınacaktır.”
Şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ..."ün depo olarak kullandığı iş yerinin atermitle kaplı çatısındaki hasarları tamir ettirmek üzere arkadaşı olan ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin temizlikle ilgili biriminden emekli olup soğuk demir işleri yapan, zaman zaman da çatı tamir işleriyle uğraşan ..."le 1.000 TL götürü ücret karşılığında anlaştıkları, olay tarihi olan 21.11.2009 tarihinde saat 10.00 sıralarında sanığın ölen ... ve tanık ... ile birlikte sanığa ait söz konusu binanın çatısına çıktıkları, Yılmaz ve Yakup Can çalıştığı sırada sanığın da başlarında durduğu, saat 12.30 sıralarında sanığın yemek yaptırmak için ayrıldığı, tanık Yakup Can ile ölen ..."ın ise çalışmaya devam ettikleri, Yılmaz"ın çalıştığı sırada çatıdaki atermit kaplama levhalarından birisinin üzerine bastığı ve atermit levhanın kırılması sonucu yaklaşık 6 metrelik yükseklikten zemine düştüğü, sol 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. kaburgalarında kırıklar oluşan Yılmaz"ın kaldırıldığı hastanede 23.11.2009 tarihinde genel beden travmasına bağlı retroperitoneal hematom sonucu vefat ettiği, çatı kaplaması üzerine çatı merdiveni veya kalas uzatılmak suretiyle güvenli yürüme yollarının yapılmadığı, çatının tepe kısmına çelik halat gerilip emniyet kemeri ile bu halata bağlanılmak suretiyle çalışılmadığı, 23.02.2011 tarihli bilirkişi raporunda, SSK emeklisi bir işçi olan ölenin işveren sıfatının mevcut olmadığı, iş buldukça işverenlerin yanında çalışan ve çalışacağı iş yerinde yevmiye ile veya götürü işçilik pazarlığı ile anlaşıp çalışan emekli statüsünde işçi olduğu yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmakla; sanığın çatı tamir işini tümüyle ölene bırakmayıp tanık ... ve ölen ..."ün çalışmalarına nezaret etmesi, başlarında durarak işin gidişatını takip etmesi, işin basit bir tamirat kapsamında olmaması ve ölenin işi kendi ekibi ve ekipmanıyla yapmayıp daha önceden sanığın yanında çalışan tanık Yakup Can ile birlikte yapması hususları da dikkate alındığında, iş bulduğu zamanlarda işverenlerin yanında yevmiye ile veya götürü ücret karşılığında çalışan ölenin sanıkla 1.000 TL götürü ücret karşılığı yaptığı anlaşmanın götürü bir iş (hizmet) sözleşmesi, ölen ile sanık arasındaki ilişkinin 23.02.2011 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere işçi işveren ilişkisi, ölenin sanığa ait depoda çalıştığı sırada meydana gelen ve ölümle neticelenen olayın 5510 sayılı Kanun"un 13. maddesi kapsamında bir iş kazası olduğu, işveren sıfatı bulunan sanığın, çatı kaplaması üzerine çatı merdiveni veya kalas uzatılıp yürüme yollarının yapılmasını, çatının tepe kısmına çelik halat gerilerek ölenin bu halata bağlanacak bir emniyet kemeri ile çalışmasını sağlamadığı, iş sağlığı ve güvenliğine yönelik mevzuatta öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmemek suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak öngörülebilecek neticeyi öngörmediği ve söz konusu olayın meydana geldiği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm olayında kusurunun bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnmesi isabetli olduğundan dosyanın uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi sanığın kusurunun bulunmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.07.2014 tarihli ve 195-504 sayılı mahkûmiyet hükmündeki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.02.2019 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 14.03.2019 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.