
Esas No: 2017/414
Karar No: 2021/509
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/414 Esas 2021/509 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki "Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilince temyiz edilmekle Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin tanınmış ve 3, 29, 30 ve 32. sınıflardaki mallarda tescilli “EVİN” esas unsurlu markaların sahibi olduğunu, davalı ...’in 2010/3362 sayılı “NEVİN” ibareli 29. sınıf malları içeren marka başvurusuna 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8. maddesi kapsamında müvekkilince yapılan itirazın nihai olarak YİDK kararıyla reddedildiğini, müvekkilinin markalarının tanınmış olduğunu, müvekkiline ait markalar ile davalı marka başvurusunun ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olduğundan karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, müvekkilinin markalarının tanınmışlığından haksız yararlanma amacı taşıdığından marka başvurusunun hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğunu ileri sürerek YİDK’nın 2012-M-661 sayılı kararının iptaline, dava konusu markanın tescili hâlinde hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili cevap dilekçesinde; davacının itiraza mesnet markaları ile davalı ...’in başvuru markasının benzer olmadığını, tanınmışlıktan haksız yararlanma ve marka itibarını zedeleme ihtimalinin bulunmadığını, ayrıca anılan iddialar ile kötü niyete dair ileri sürülen hususları ispata yeterli delil bulunmadığını, kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin 2007 yılında limon sosu üretimi ve zeytinyağı şişeleme alanlarında faaliyete başladığını, 29, 30 ve 32. sınıflarda “güryürek”, 32. sınıfta “ganimet” ve 04.06.2008 tarihli 30. sınıfta “NEVİN” markasını kullandığını, dava konusu marka başvurusundaki “NEVİN” ibaresinin müvekkilinin annesinin adı olduğunu, bu nedenle anılan ibarenin marka olarak 29. sınıfta tescil edilmek istendiğini, dava konusu ibarenin markasal anlamda 2008 yılından bu yana kullanıldığını, markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, başvuru konusu ibarenin anlamsal olarak da farklı olduğunu, tarafların faaliyet alanlarının aynı olmadığını, davacı markaları ile müvekkilinin marka başvurusunun hedef tüketici kitlesinin aynı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
7. Ankara 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 06.03.2014 tarihli ve 2012/99 E, 2014/65 K. sayılı kararı ile davacı markalarının esas unsurunun “EVİN”, davalı ...’in başvuru konusu markasının ise “NEVİN” ibaresinden oluştuğu, davalının markasındaki ibarenin bayan ismi olması nedeniyle tüketici kitlesi tarafından bütünsel olarak bakıldığında davacı markaları ile karıştırılmayacağı, taraf markaları bütünsel olarak değerlendirildiğinde davalı ...’in markasının davacı markalarını çağrıştırmayacağı, dava konusu başvuru markasının şeklî ve anlamsal yönden farklılıklar içerdiği, karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı, davalının başvuru konusu işareti ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantı kurmaya neden olacak benzerliğin mevcut olmadığı, benzerlik kıyaslamasında aksi yöndeki bilirkişi görüşüne itibar edilemeyeceği, taraf markaları kapsamında aynı veya aynı tür mallar bulunmakta ise de markalar işaret anlamında benzer olmadıklarından 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzer sayılamayacağı, dava konusu ibarenin davalı ...’in annesinin adı olması da nazara alınarak sadece tescil başvurusunda bulunmakla anılan davalının kötü niyetli kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.01.2015 tarihli ve 2014/14107 E., 2015/472 K. sayılı kararı ile “…Dava, marka tescil başvurusuna yapılan itirazın reddine dair TPE YİDK kararının iptali, markanın tescili halinde hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Davacının itirazına mesnet markalarının “EVİN” ve “ONA’DAN EVİN” ibaresinden, davalı şirketin başvurusunun ise “NEVİN+şekil” ibaresinden teşkil ettiği hususları uyuşmazlık konusu değildir. Davacı vekili, diğer iddialarının yanında müvekkilinin markaları ile davalı şirketin tescilini istediği markanın benzer olduğunu, 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında karışıklığa neden olacağını ileri sürmüştür.
556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi hükmü uyarınca, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescili için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescili için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal ve hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescili için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa, marka sahibinin tescile itirazı üzerine başvurunun reddine karar verilir.
İltibasın tespitinde, markaların farklılığından ziyade benzer kısımlarının değerlendirilmesi önemlidir. Marka hakkının ihlalinden söz edebilmek için, iltibas tehlikesi gerekli ve yeterlidir. Bu ihtimalin gerçekleşebilir olması önemlidir. Bunun tespitinde ortalama alıcılar dikkate alınacaktır.
Somut olayda taraf markaları dikkate alındığında davacı markalarının esas unsuru “EVİN” ibaresinden oluşmaktadır. Davalı markasında ise esaslı unsur ve vurgu “NEVİN” kelimesindedir. Davalı şirketin marka başvurusunda “N” harfi dışında davacı markasından farklı bir harf bulunmamaktadır. Davalı başvurusu davacının markalarının esaslı unsurunu aynen içermekte ve davalı başvurusundaki “N” harfi her iki marka arasında ayırdediciliği sağlamaya yetmemektedir. O halde markalar arasında asli unsurlar, yazı karakteri, kullanılan renkler itibariyle benzerlik olduğu kabul edilmelidir. En azından, bu benzerliğin ortalama alıcılar arasında markaların sahibi firmalar arasında irtibat olduğu sonucunu doğurabilecek nitelikte bulunduğu benimsenmelidir.
Bu durum karşısında mahkemece, markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu kabul edilerek değerlendirme yapılması gerekirken ve uyuşmazlığın çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği kabul edilerek uzman bilirkişilerden rapor alınmışken daha sonra bu rapora itibar edilmeyerek yazılı gerekçe ile davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Ankara 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2016 tarihli ve 2016/9 E., 2016/66 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; markalar arasında ortalama tüketici nezdinde karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığı, markaların karşılaştırılmasında ibarelerin parçalara ayrılarak incelenmesinin ve iltibasın bulunup bulunmadığının mücerret bir parçaya bağlı olarak yapılmasının mümkün olmadığı, benzerlik tespitinde ilk hecelerin önem arz ettiği, davalı başvuru markasında ilk hece olan ""-ne"" hecesinin oldukça baskın olduğu ve yeterli düzeyde farklılık yarattığı, bunun yanında davalı başvuru markasındaki yazım biçiminin farklılığının yanında anlamsal olarak da farklılık bulunduğundan tüketici nezdinde oluşturacağı algının farklılaştığı, aksi yöndeki görüşün gerçekçi bir yaklaşım olmadığı, davalı başvuru markası kapsamındaki 29. sınıf malları satın alacak kişilerin yetişkinlerden oluştuğu, alfabedeki harf sayısının sınırı nazara alındığında tek harf farklılığı ile anlamsal ve görsel olarak oluşturulabilecek birbirinden farklı kelimelerin bulunduğu, bu farklılığın tüketici nezdinde algılanabileceği, markaları bütünsel anlamda algılayan tüketicinin her iki marka ile karşılaştığında anılan markaları farklı işletmelere ait farklı markalar olarak algılayabileceği, benzerliğe ilişkin kıyaslama teknik bir husus olmadığından ve hâkimin hukuki bilgisiyle çözümlenebileceğinden, alınan bilirkişi raporundaki davacı markaları ile davalı başvuru markası arasında benzerlik bulunduğuna dair görüşün hâkimi bağlamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı ...’e ait “NEVİN” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “EVİN” esas ibareli markalar arasında, ortalama tüketici nezdinde 556 sayılı KHK’nin 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
14. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
15. Bilindiği üzere, Türk hukukunda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK"nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Türk Patent ve Marka Kurumu ve mahkeme tarafından "resen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer defi değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes Kurum’un bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece resen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, H./Kılıç, M.: Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s. 79-80).
16. 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili "nispi ret nedenleri" düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından re"sen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından "itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53. maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
17. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
18. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa…” hükmünü haizdir. Buna göre anılan madde kapsamında tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir. Ancak burada 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.
19. Farklı unsurları bünyesinde bulunduran bir marka, bir başka markayı çağrıştırıyorsa ve bilhassa halk nezdinde bu başka marka ile bir irtibatının mevcut olduğu intibaı yaratıyorsa, “benzer" veya diğer bir ifade ile “karıştırılma ihtimali olan” markadır (Karan/Kılıç, s. 198).
20. Bu itibarla 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında yapılacak değerlendirmede mal ve hizmetler arasındaki benzerlik ile marka işaretleri arasındaki benzerlik incelenmeli ve nihayet marka işaretleri arasındaki benzerlik derecesi ile mal ve hizmetler arasındaki benzerlik derecesi arasındaki ilişki dikkate alınarak markalar arasında uyuşmazlık konusu mal veya hizmetler yönünden halk tarafından karıştırılma ihtimali oluşup oluşmadığı tespit edilmelidir.
21. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.
22. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı yaratarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında "benzerlik" vardır (Karan/Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.
23. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.06.2012 tarihli ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
24. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dahi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Karasu, R./ Suluk, C./ Nal T.: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
25. Markaların esas itibariyle bir mal veya hizmeti diğer bir mal veya hizmetten ayırt etmek maksadıyla kullanılmaları esas ise de, bazen müşteriler, bir markayı sadece mal veya hizmet ile değil, o mal veya hizmeti sağlayan işletme ile de irtibatlandırabilirler. Müşteriler, markalı mal veya hizmeti, sırf onu arz eden işletmeye duydukları güven ve beğeni sebebiyle tercih etmiş olabilirler. İşletmelerin birbirinden farklı olduğu bilinse dahi, kullanılan işaretlerin benzerliği müşterinin bu işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağ olduğunu düşünmesine yol açıyorsa sonuç yine değişmeyecek ve markalar arasında benzerlik olduğu kabul olunacaktır.
26. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” ikisinin karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir (Tekinalp, Ü.: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 443).
27. Uyuşmazlık konusu itibari ile ayrıca 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesine ilişkin açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
28. 6100 sayılı HMK’nın 266/1. maddesi, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” şeklinde düzenlenmiş olup bu manada bilirkişi incelemesinin esas amacı; uyuşmazlığın çözümünde gerekli olan hukuk dışındaki özel veya teknik bilgiyi dava dosyasına temin etmektedir. Aynı Kanun’un 282. maddesinde ise hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir. Bu hükümden hareketle, 6100 sayılı HMK’da yer alan “kesin delil” ve “takdiri delil” şeklindeki tasnif içerisinde bilirkişi raporu, takdiri deliller içerisinde yer almakla hâkim, uyuşmazlık konusuyla ilgili kanun tarafından tanınan takdir yetkisi çerçevesinde, olumlu ya da olumsuz bir karar vermek için gerekli olan kanaatin oluşumunda bilirkişi raporunu, dosya kapsamındaki diğer delillerle birlikte değerlendirerek bir karar tesis edecektir. Ancak ayrıca belirtilmelidir ki hâkim tarafından hukuka ve hakkaniyete uygun karar tesisinde gerekli olan kanaatin oluşumu için 6100 sayılı HMK’nın 282. maddesi çerçevesinde bilirkişi raporuna ilişkin olarak yapılacak değerlendirmenin, hukuki sınırlar içerisinde ve uyuşmazlık konusu somut vakıaya uygun niteliği haiz olması gerekir. Bunun sonucu olarak uyuşmazlığın çözümü için dosya arasına alınan bilirkişi raporundaki görüşlerden farklı bir kanaatle verilecek kararın da, somut olayın niteliğine ve dosya kapsamındaki verilere uygun olarak hukuki çerçevede gerekçelendirilmiş olması gerekmektedir.
29. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı ... tarafından “Nevin” ibaresinin 29. sınıfta yer alan mallarda kullanılmak üzere marka olarak tescili istemiyle davalı Kurum’a başvuruda bulunulmuş, davalı Kurum’un Markalar Dairesi Başkanlığınca re"sen yapılan inceleme sonrasında Resmî Marka Bülteni’nde ilan edilmiş ancak ilana davacı tarafından “Evin” ve “Ona’dan Evin” esas ibareli markalar mesnet gösterilip 556 sayılı KHK’nın 8. maddesi anlamında benzerlik ve kötü niyet gerekçe gösterilerek itirazda bulunulmuştur. İtirazın reddi üzerine yine davacı tarafından önceki nedenlerle yapılan itiraz üzerine davalı Kurum YİDK tarafından davalı ...’in marka başvurusu ile itiraza mesnet olarak gösterilen davacıya ait markalar arasında, başvuru markasındaki “Nevin” ibaresinin dilimizde yaygın olarak kullanılan bir kadın ismi olması nedeniyle bütünsel algılanma hususu nazara alındığında, ilişkilendirme ihtimali de dâhil olmak üzere iltibasa neden olacak düzeyde benzerliğin bulunmadığı kanaatiyle nihai olarak davacının yeniden inceleme talepleri ve itirazı reddedilmiştir.
30. Taraf markalarının ilişkili olduğu mallar aynı/benzer olduğundan bu aşamada, işaretler arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurların dikkate alınması ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır.
31. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
32. Davalı marka başvurusundaki ibare, dik formda “Nevin” kelimesi, bordo zemin üzerine beyaz renklerle yazılmış, kenarları beyaz renkle düz inen oval şekil ile belirlenmiş ve zemin rengi bordo rengi ile renklendirilmiş arka fondaki şekil unsurunun çapraz karşılıkları gölge oluşturacak şekilde ince koyu gri renkle işaretlenmiş şekilde olup anılan markadaki esas ibare “Nevin” kelimesidir. Davacı markalarında ise esas unsur olarak düz yazı formatında ve “Evin” esas unsurunu içeren ibareler bulunmakla, 169062 tescil numaralı “Evin” ibareli marka dışındakilerin beyaz zemin üzerine siyah renkte düz yazı ile dik formda “Evin” ibaresinden ibaret olup, 169062 tescil numaralı markanın ise diğerlerinden farklı olarak beyaz zemin üzerinde kırmızı renkte yazılmış “Evin” kelimesi ile kelimenin sol üst köşesinde yeşil renkte üçgen bir şekil bulunmaktadır. Bu belirlemeler ışığında davalıya ait markada davacının markalarından farklı olarak “N” harfi dışında farklı bir harf yahut ibare bulunmamakta olup davacının markalarındaki esas unsuru aynen içerdiği, anılan farklığın davacı markaları karşısında davalı markasına yeterli düzeyde ayırt edicilik katmadığı göze çarpmaktadır.
33. Marka ibareleri arasındaki benzerliğe ilişkin mahkemece yapılacak değerlendirme, teknik bir husus olmadığından hâkimin hukuki bilgisiyle çözümlenebilecek nitelikte olup bu konuda dosya arasına alınan bilirkişi raporundaki görüşler, 6100 sayılı HMK’nın 282. maddesi çerçevesinde mahkeme tarafından serbestçe değerlendirilecektir. Ancak uyuşmazlık konusu somut olaya ilişkin olarak dosya içeriğine uygun ve hükme esas alınabilecek nitelikte bir bilirkişi raporundaki görüşlerin mahkemece hükme esas alınmamasına dair gerekçe de aynı düzeyde hukuki ve dosyadaki verilere uygun değerlendirmeler içermesi gerekir. Bu anlamda dosya arasına alınan kök ve ek bilirkişi raporları içeriğinde mevcut davacı markalarındaki ibareler ile davalı ...’e ait dava konusu markadaki ibare arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında iltibas ihtimalinin bulunduğuna dair belirlemelerin dosya kapsamına uygun olduğu, aksi yönde kanaat içeren direnme kararındaki gerekçenin ise dosya kapsamına ve somut olayın niteliğine uygun düşmediği anlaşılmaktadır.
34. Bu itibarla davacının markaları ile davalı başvurusunun görsel olarak karşılaştırılmasında ve ortalama tüketici nezdinde bıraktıkları genel izlenim dikkate alındığında, taraf markalarındaki ibarelerin görsel açıdan benzer oldukları aşikâr olup bu benzerliğin ortalama alıcılar arasında markaların sahibi firmalar arasında irtibat olduğu sonucunu doğurabilecek nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla davalının marka başvurusu ile davacı şirketin markalarını aynı veya benzer mallar üzerinde, aynı yerlerde ve aynı satış noktalarında bir arada gören ortalama tüketiciler nezdinde, işletmeler arasında ekonomik veya organik bir bağlantı bulunduğu ihtimalini de kapsayacak şekilde karıştırılma ihtimali bulunmaktadır.
35. Bu durum karşısında, markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik bulunduğu kabul edilerek bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup dosya arasına alınan bilirkişi raporlarında yer alan taraf markalarındaki ibarelerin benzerliğine ilişkin değerlendirmelerin dosya kapsamındaki verilere ve somut olayın niteliğine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda takdiri delil niteliğindeki bilirkişi raporu, hâkim tarafından serbestçe değerlendirilebilecek ise de, uyuşmazlık konusu somut vakıaya uygun bilirkişi raporu hükme esas alınabileceğinden kararın bu değişik gerekçeyle bozulması gerekmiştir.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı markasındaki ibarenin davacı markalarındaki ibarelerden anlamsal, görsel ve işitsel yönden farklılıklar içerdiği, anılan farklılığın ortalama düzeydeki alıcılar nezdinde algılanabileceği, davalının markasındaki “Nevin” ibaresinin kadın ismi olarak yaygın bir biçimde kullanıldığı nazara alındığında davalı markasının davacı markalarından yeterli düzeyde farklılaşarak ayırt edici niteliği haiz olduğu, davalının markası kapsamındaki malların hedef tüketici kitlesi yetişkinlerden oluştuğundan markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca; direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 20.04.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.