1. Hukuk Dairesi 2007/8766 E. , 2007/10453 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ERMENEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/01/2007
NUMARASI : 2003/23-2007/1
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı adına vasisi M...Y...,miras bırakanı F..Y..ın akli melekelerindeki zayıflıktan yararlanan davalının, murisi adına kayıtlı 166 parsel nolu taşınmazı üzerine geçirdiğini , esasen ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapıldığı halde tapuda işlemin muvazaalı olarak satış gibi gösterildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, tapu sicil memuruna ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapılacağı belirtildiği halde tapu görevlisinin işlemi alım- satım olarak düzenlediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,satım akdinin tapuda usulü dairesinde yapıldığı, muvazaa iddiasının yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... ...aporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere,Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince Davacı F..Y..,04.02.2003 tarihli Numune Hastahanesinin 2654/2465 sayılı heyet raporunda Kongnisif yetilerde bozukluk teşhisi nedeniyle vasi tayini gerektiği belirtilmiş,Konya 2 Sulh Hukuk Mahkemesinin 27.02.2003 tarih 2003/235 karar sayılı ilamı ile de vasi atandığı anlaşılmıştır.
Davacı F...Y...ın davalıya satış yaptığı tarih olan 25.06.2002 tarihi ile vasi tayin tarihi dikkate alındığında işlem tarihinde F... Y...ın fiil ehliyetine sahip olup olmadığı mahkemece araştırılmamıştır.
Ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi,tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması,varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları ,hasta müşahede kağıtları ,reçeteler vs. istenmesi,tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi,akit tarihlerinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde bir rapor alınması,ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde hile iddialarının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 05.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.