Esas No: 2021/24550
Karar No: 2022/1706
Karar Tarihi: 07.02.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/24550 Esas 2022/1706 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2021/24550 E. , 2022/1706 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davacılar vekili ile davalı tarafından talep edilmiş, davalı vekilince de duruşma istemiş olmakla duruşma için tayin edilen 19/01/2022 Çarşamba günü davacılar vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan tarafların vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde; ... Partisi Genel Başkanı ...'nun 05/12/2017 tarihinde Ankara Arena Spor Salonunda düzenlenen "5 Aralık Eşitlik ve Adalet Kadın Buluşması" toplantısında yaptığı konuşmada, müvekkili Cumhurbaşkanı’nın kişilik haklarını ihlal eder nitelikte ifadeler kullandığını, özellikle; "Cumhurbaşkanlığını işgal eden zat", "Sen vergi kaçırmak için her türlü dümeni çevireceksin, döneceksin", "Faizci ...", "Eğer vatana ihanet eden birilerini arıyorsanız o birilerinin başında sarayda oturan vardır", "Sahtekarlığı siz çok iyi bilirsiniz", "sahtekarlar sizin elinize su dökemez", "her türlü dümen var sizde", "her türlü numara var sizde", "her türlü üçkağıt var sizde", "bu memlekette vergi ödememek için her türlü sahtekarlığı yapıyorsunuz", "senin hırsızlığını ben çok daha iyi ortaya çıkarırım sen hiç merak etme", "Ben şimdi soruyorum sevgili ..., gözlerinden öpüyorum senin, sen bilmiyorsan ben sana söyleyeyim oğluna sor, damadına sor, dünürüne sor onlar bilirler, ben gayet iyi biliyorum bunları, hepsini biliyorum ben bunların", "Ama birileri vergi ödememek için her türlü tezgahı kuruyor", "Az önce söyledim, ... odun almak için vergi öder, Man adasında şirket kuranlar vergi ödememek için vergi kaçırmak için vergiden kaçınmak için her türlü sahtekârlığı yaparlar", "Enişten ...'in Man Adasında şirketi var mı?" şeklinde sözler sarfettiğini, davalının konuşmasında müvekkillerini hedef alan küçük düşürücü, aşağılayıcı, gerçek dışı ithamlar isnat ederek ağır hakaretlerde bulunduğunu, müvekkili ... için "sen milli değilsin" ifadesinin müvekkilinin ne şahsı ne makamı sebebiyle kabul edilebilir olmadığını, düşüncelerini ifade etme ve eleştiri hak ve görev sınırlarının ötesinde küçük düşürücü,
aşağılayıcı ve gerçek dışı ifadelerle tamamen müvekkillerini karalamaya yönelik olduğunu belirterek, davacı ... için 500.000,00 TL, diğer davacıların her biri için ise 250.000,00'er TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin konuşmasında hakaret kapsamında görülebileceksöz bulunmadığını, kamu yararı ve ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen, haklı ve yerinde eleştiri kapsamlı olduğunu, dava konusu konuşmada isnat edilen olgu ve olayların Anayasanın 39. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasında kabul gören ispat hakkı kullanılarak ispatlanacağını, bu olguların ispatlanmasında kamu yararının bulunduğunu, bu durumlarda hiçbir zaman tam ispatın aranmadığını, öncelikle söz konusu ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğunun belirlenmesi gerektiğini, söz konusu konuşmanın davalının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, konuşmanın tamamen kamuyu bilgilendirmeye matuf, delillerle destekli, tamamen gerçeklere dayalı, güncel konulara ilişkin olduğunu, hayali, desteksiz ve eleştiri sınırlarını aşan ifadelerin kullanılmadığını, kişilik hakkının ihlali boyutuna ulaşacak beyanlara yer verilmediğini, somut davada kişilik haklarına saldırının gerçekleşmediğini, davacı tarafça müvekkilinin konuşmasının başkalaştırılmaya ve bütünlüğünden koparılarak hakaret kapsamlı gösterilmeye çalışıldığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince; davalının davacılar hakkındaki sözlerinin kişilik haklarına saldırı teşkil edecek nitelikte olduğu gerekçesiyle, davanın davacılar ..., ..., ... ve ... yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; davacı ... hakkında açılan davanın ise konuşma metninde kendisi ile ilgili söylemler bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Karara karşı taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuş; bölge adliye mahkemesince dava konusu konuşmada geçen iddiaların ulusal medya marifetiyle ülke gündemine bir çok kez getirildiği ve davacıların toplum nezdinde itibarlarını zedelediği, konuşma içeriğinde davacılardan ...’a yönelik bir iddiada bulunulmadığı ve diğer davacılar yönünden kabul edilen manevi tazminat miktarının tazminatın amacına uygun olduğu gerekçesiyle, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına, davacılardan ...’ın konuşmanın yapıldığı 05/12/2017 tarihinde Cumhurbaşkanı olmasına, Anayasa’nın 101. maddesine göre siyasetçi olarak görülmemesine, davalara konu olmuş diğer konuşmalarda da “Her türlü dümeni çevirirsin”,”Faizci ...”, “Sahtekarlığı çok iyi bilirsiniz”, “Sahtekar sizin elinize su dökemez”, “Her türlü dümen var sizde”, Her türlü üç kâğıt var sizde”, “Senin ne mal olduğunu biliyorum”, ”Tefecilerin Reisi”, ”Diktatör”, ”IŞID’a , FETÖ’ye, PKK’ya yardım ve yataklık yaptın”, “Malı götüren”, “Her türlü tezgâhı çevirir”, “Firavun”, “Şeref ve namus yoksunu”, “Gayrimilli”, “Şerefsiz”, ”Yolsuzlukların timsali”, “Diktatör bozuntusu”,
“Namusuna, şerefine sahip çıkamıyor”, ”Değeri beş para”, “Hırsızlığı aşmış bir şey”, “Alçak” gibi yoğun bir biçimde ifade özgürlüğünü aşan ifadelerin kullanılmış olmasına, yukarıda açıklandığı gibi ifade özgürlüğünün sınırsız olmamasına, özellikle ifade özgürlüğünü kullanırken ödev ve sorumluluklara özen gösterilmesi gerekmesine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Masak raporuna dayanılarak verilen takipsizlik kararına konu olan belgenin "olgu" olarak kabul edilemiyeceği gibi belgenin ve diğer araştırmaların Masak raporuna göre davacı ... ile ilgisinin bulunmadığının anlaşılmasına göre davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ... Partisi Genel Başkanı ...'nun 5 Aralık 2017 günü Ankara Arena Spor Salonunda düzenlenen "5 Aralık Eşitlik ve Adalet Kadın Buluşması" toplantısında yapmış olduğu konuşmada, davacı Cumhurbaşkanı ... hakkında sarfettiği sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi ve ulaşılacak sonuca göre manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Görüldüğü üzere TBK'nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar… Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” hükmünü içermektedir.
İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini tespit etmek üzere uygulamaları ile bir takım kriterler belirlemiştir. Bu kriterler:
1-Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, başvuru no: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, başvuru no: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
2-Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu:
Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “… bu özgürlüklerin kullanılması, demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir.
3-Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı konusu:
AİHM, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, başvuru no: 9815/82, 08 Temmuz 1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, başvuru no: 13585/88, 26.11.1991).
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun “25/04/2018 tarihli ve 2017/4-1320 E., 2018/986 K.; 30/05/2018 tarihli ve 2017/4-1470 E., 2018/1144 K. sayılı” kararlarında da benimsenmiştir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir. Aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Müdahale edilen ifade özgürlüğü ile davacının müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğinin karar yerinde değerlendirilmesi de gerekecektir.
İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahip olup bu değerlendirmenin de özel olarak yapılması gerekirse de çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için kullanılan ifadelerin türünün, kamusal
tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve ilgili kişilerin önceki davranışlarının, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gözetilmesi de gerekmektedir.
Tazminat hukukuna temel ilkelerine göre de, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da gözetilerek, her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Davaya konu konuşma içeriği bütün olarak incelendiğinde, davalı ... Partisi genel başkanının muhalefet partisi başkanı sıfatıyla yapmış olduğu konuşmanın genelinde sert bir üslup seçtiği, yer yer davacıların kişilik haklarına saldırı içeren ifadeler de kullanmış olduğu görülmektedir. Ancak, müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken cezanın doğası ve şiddetinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve mahkeme kararlarında kişilik haklarına saldırı nedeniyle açılan manevi tazminat davalarının doğası gereği ceza davaları olmayıp hukuk davaları olduğu vurgulanmış olup somut dava bu ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde ve Dairemizde temyiz incelemesi yapılan dosyaların sayıları da gözönüne alındığında, davalının ödemeye mahkum edildiği tazminat miktarı bir miktar yüksek olduğundan, daha alt düzeyde tazminata hükmedilmek üzere Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE 3.815,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 21,40 TL onama harcının davacılardan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 07/02/2022 tarihinde Üye ...'nin karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Muhalefet partisi lideri ... Genel Başkanı davalı ...'nun 05/12/2017 tarihinde Ankara Arena Spor Salonunda düzenlenen "5 Aralık Eşitlik ve Adalet Kadın Buluşması" toplantısında yaptığı konuşmasında kullandığı söz ve ifadelerin davacıların kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı hususunu mahiyeti gereği iki bölümde değerlendirmek gerekmektedir.
1- İlk olarak davalı tarafın yurt dışındaki şirket hesaplarına para transfer edildiği iddiası kamuoyuna açıkladığı bir takım belgelere dayandırılmaya çalışılmıştır. Bu belgeler C. Başsavcılığınca yapılan Ceza soruşturması sırasında alınan MASAK raporunda belirtildiği üzere Bellway şirketinin hesabından para gönderilirken bankacılıkta kullanılan swift kayıtlarından oluşmaktadır. ( Bankacılıkta kullanılan swift sistemi yurt içi yada yurt dışına döviz transferi yapılacağı zaman kullanılan sistemdir.) Davacı tarafın bankadan alınan bu belgelere ve Masak'tan gelen yazı içeriğinin geçerliliğine (doğruluğuna) bir itirazı olmamıştır. Davalının yurt dışına para transfer edildiğine ilişkin açıklaması bu belgelere (swift kayıtlarına) dayansa da C. Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda bu belgelerin gerçekten yurt dışına para transfer edildiğini göstermediği, aksine Man Adasında faaliyeti bulunan Bellway şirketinin yurt içindeki bir banka şubesindeki hesabından, ilgili kişilerin yine yurt içindeki bir başka banka hesaplarına döviz cinsinden para gönderildiğini gösteren kayıtlar olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda davalının bu konuyu gündeme getirip toplumsal bir tartışma başlatmasında yeterli olgusal dayanak bulunmaktadır. Birçok AYM kararında da vurgulandığı üzere tartışılmasında kamu yararı bulunan konuların gündeme getirilmesinde yüzde yüz bir kesinlik aramak demokratik toplumun varsayılan unsuru olan eleştiriyi zorlaştıracak ve bireylerin eleştiriye katılmasını caydırma etkisi gösterecektir. Kaldı ki siyasi bir kişilik olan davalının bu konuları gündeme getirmesi muhalefet görevinin bir parçasıdır. Bu nedenle söz konusu açıklamada hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
2- Davalının konuşmasındaki bazı söz ve ifadelerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu iddiasına gelince; Bilindiği üzere düşünceyi açıklamak ve yaymak özgürlüğü ile ilgili konularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi hatalı sonuçlara neden olabileceğinden söz veya metinlerin bütünü ile ele alınması, özle biçim arasındaki dengenin bozulup bozulmadığına bakılması gerekilidir. Buna göre somut olayda davacı tarafın kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu iddia ettiği sözlerin bir kısmının konuşmanın bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde, değer yargısı niteliğinde ifadeler olduğu, bir kısmının da politik eleştiri kapsamında kalan söz ve açıklamalar olduğu anlaşılmaktadır. Değer yargıları kişilerin görüş ve yorumlarından ibaret olması ve kanıtlanmaya elverişli olmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırı oluşturmazlar.
Öte yandan davalının konuşmasında kullandığı ifadelerin suçlayıcı ve rahatsız edici olduğu da açıktır. Siyasetçilerin kullandıkları bazı sözler açıkca polemik çıkartmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraflarını denetlemeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklandığı üzere davalının konuşmasının bütünlüğü dikkate alındığında konuşmanın kamu yararı bulunan bir tartışmayı başlatma amacı taşıdığı ve toplumun bilgi edinme hakkı kapsamında kaldığı, özle biçim arasındaki denginin bozulmadığı, davacıların kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir hususun bulunmadığı bu nedenle istemin tümden reddi gerektiği düşüncesi ile değerli çoğunluğun kararına katılmıyorum. 07/02/2022