17. Hukuk Dairesi 2014/19551 E. , 2016/7152 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı ... vekili ve davalı ...(eski ...) vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davacıların tatil için geldikleri ... Otel"de standı bulunan davalı ... adlı şirketten rafting turu için rezervasyon yaptırdığını, davalı ..."ın maliki olduğu ve tur şirketinin temin ettiği araç trafikte seyrederken, davalı sürücünün oynamak için ayağa kalktığını ve direksiyonu bırakmasıyla araç hakimiyetinin kaybolup aracın devrildiğini, davacı ..."in kazada ağır yaralandığını ve sağ kolunun koptuğunu, çocuğun tedavisi yapılmış ise de sağ kolunun hareket kabiliyetini kaybettiğini, kazayı yapan aracın maliki, sürücüsü, trafik sigortacısı, zorunlu ferdi kaza koltuk sigortacısı, ihtiyari mali sorumluluk sigortacısı olan davalıların zarardan sorumlu olduklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacı ... için 10.000,00 TL. işgöremezlik tazminatı ile 50.000,00 TL. manevi tazminat, diğer davacı anne babadan her biri için 20.000,00"er TL. manevi tazminat olmak üzere toplam 100.000,00 TL. tazminatın (manevi tazminat yönünden davalı ... şirketleri sorumsuz olmak üzere) kaza tarihinden işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 13.10.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat taleplerini 120.147,74 TL"ye yükselterek bu bedelin tahsilini talep etmiştir.
Davalılar ... ve ..., davacıların talep haklarının zamanaşımına uğradığını, kazada sürücünün kusuru olmadığını, davacıların da dahil olduğu yolcuların sürücünün uyarılarına rağmen oynamaları ile araç dengesinin bozulup hakimiyetin yitirildiğini ve kaza olduğunu, araçla ilgili tüm sigortalar yapılmış olduğundan davacıların taleplerini sigorta şirketlerine yöneltmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalılar ...(...) ve ... vekilleri, kazayla ve gerçekleştirilen tur ile ilgileri bulunmadığından davanın husumetten reddini savunmuştur.
Davalı ...(eski ...) vekili, davacıların talep haklarının zamanaşımına uğradığını, tazminat ile kusur konularında rapor alınması gerektiğini, poliçe limitiyle sınırlı olarak zarardan sorumlu olduklarını, manevi tazminattan sorumlu olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili, zorunlu sigorta limitini aşan zarardan poliçe limitiyle sınırlı olarak sorumlu olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalı ... hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddine, davalı ... yönünden illiyet bağı yokluğundan davanın reddine, davacıların maddi tazminat isteminin kabulü ile 120.147,74 TL"nin kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte diğer davalılar ve dahili davalılardan müteselsilen tahsiline (sigorta şirketlerinden önce ..., sonra ..., en son ..."nın poliçelerindeki limitler dahilinde tazminattan sorumlu tutulmalarına), davacılardan her biri için 10.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte sigorta şirketleri dışındaki davalılar ve dahili davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı ... vekili ve davalı ...(eski ...) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
10.04.1992 Gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK"nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK"nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK"nın 294-297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK"nın 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 11.02.2014 tarihli kısa kararda "davacı tarafın maddi tazminat isteminin kabulü ile 120.147,74 TL"nin davalılar ...., ..., ..., ... ve dahili davalılardan müteselsilen tahsiline, sigorta şirketleri açısından önce ..., sonra ... ve en son ..."nın sigorta poliçelerindeki limit ile sınırlı olarak sorumlu tutulmasına" denildiği halde, gerekçeli kararın gerekçe kısmında "maddi tazminattan sırası ile Ferdi Kaza Koltuk Sigortacısı ..., karayolları zorunlu trafik sigortacısı ... ve birleşik kasko poliçesi ile sigortacı.... şirketinin poliçe limiti ile sorumlu oldukları" denildiği görülmektedir. Yine kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında davacılardan her biri için 10.000,00 TL. manevi tazminata hükmedildiği ifadesine yer verildiği halde; gerekçeli kararın gerekçe kısmında, davacılar ... ve .... için 7.000,00"er TL. manevi tazminatın uygun görüldüğü ifadesine yer verildiği görülmektedir. Böylelikle, davalı ... şirketlerinin maddi tazminattan sorumluluklarına ilişkin sıranın belirlenmesi ile davacılardan ... ve .... için belirlenen manevi tazminatın miktarı konularında, kararın gerekçesi ile sonucu arasında çelişki yaratıldığı görülmektedir.
Bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Kabule göre ise; davacı tarafça, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 10.000,00 TL. maddi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle birlikte tahsili istemiyle dava açıldığı, ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebi 120.147,74 TL"ye yükseltilirken, tazminata dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin talep edildiği, böylelikle davacı tarafın ıslah edilen maddi tazminat kısmına ilişkin faiz başlangıç tarihi konusunda kendisini sınırladığı gözetildiğinde; ıslahla artırılan maddi tazminat kısmı yönünden de kaza tarihinden faize hükmedilmesi doğru değildir.
Yine, davacının maddi tazminat talebinden sorumluluğuna karar verilen davalı ... (eski ...)"nın, Karayolu Yolcu Taşımacılığı Ferdi Kaza Koltuk Sigortacısı ve Karayolu Yolcu Taşımacılığı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı sıfatıyla, meydana gelen zararı poliçe limiti dahilinde gidermekle yükümlü olduğu, yargılama giderlerinden de limiti oranında sorumlu olduğu, zarar miktarının limiti geçmesi halinde sigortacı aleyhine hükmedilen miktara ilişkin yargılama giderlerinin tamamından değil, sadece poliçe limitinin tazminat miktarına oranına göre sorumlu olduğu gözetilerek poliçedeki limiti oranında yargılama gideri, harç ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekirken, limit aşılmak suretiyle tüm zarar miktarı oranında yargılama giderlerinden sorumluluğuna hükmedilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ... vekili ve davalı ...(eski ...) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar ... ve ..."ne geri verilmesine 13.6.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.