Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları S. Y.’in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu 3 parselde bulunan 3 nolu bağımsız bölümünün satışı için davalılardan C.’i vekil tayin ettiğini, C.’inde taşınmazı diğer davalı eşi Ü. devrettiğini, miras bırakanın şeker hastası olup ayırt etme gücünün olmadığını ileri sürerek tapunun iptali ile miras bırakanın mirasçıları adına tescilini olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı Cahit, miras bırakanın ölümünden önce şuurunun yerinde olduğunu, kendi rızası ile evinin satışı konusunda vekaletname verdiğini, bedelin ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Diğer davalılar davaya karşı beyanda bulunmamışlardır.
Mahkemece, davacıların daha önce aynı taşınmaz için aynı nedenle Ankara 26.Asliye Hukuk Mahkemesine açtıkları 2004/164 Esas sayılı davarlından feragat ettikleri, feragatin kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece kesin hükmün varlığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacıların miras bırakanı S. Y.’in maliki olduğu 3 parselde bulunan 15 nolu bağımsız bölümü vekil olan C... aracılığıyla davalı Ü.’ye 6.6.2001tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Davacılar miras bırakanın gerek vekalet tarihinde gerekse temlik tarihinde ehliyetsiz olduğunu, kaldi ki vekil C...’in vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle miras bırakanlarını zararlandırmak kastıyla taşınmazı eşine sattığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece kesin hüküm olarak değerlendirilen Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesinin 9.9.2004 gün 2004/164 Esas,381 Karar sayılı dava dosyasının tetkikinden aynı taşınmazla ilgili olarak miras bırakanın yapmış olduğu temlikin muris muvazaası ile illetli olduğundan bahisle dava açıldığı ve davanın feragat sebebiyle reddine karar verilerek kesinleştiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik (hakikat) vasfıdır.Bu vasıf yargısal (kazai) kararların gerçeğe (hakikata) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar.Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıylada kabul edilmiştir.Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur.Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir.Bu itibarla, tarafları,mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan g eçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüylede kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237.maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden (resen) gözönünde tutulur.Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik (hakikat) sayıldığından taraflarını bağlar.
Somut olayda; önceki kesinleşen dava ile eldeki davanın taraflarının ve müddeabihinin aynı olmasına karşın dava sebebinin farklı olduğu sabittir. Kaldı ki, vakıaları bildirmek taraflara hukuki sebebi tayin etmek hakime aittir.O halde,önceki kesinleşen kararın yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde HUMK’nun 237. md. öngörülen nitelikte eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil edeceğini söylemeye yasal olarak olanak yoktur.
Hal böyle olunca, iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, öncelikle taşınmazın yargılama aşamasında el değiştirdiği gözetilerek HUMK’nun 186. md. öngörülen usulü işlemlerin tamamlanarak ondan sonra toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar vermiş doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428. md. gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesinesine, 25.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.